4 Şubat 2017 Cumartesi

SA3937/KY20-MEK58: Zeki

"Gerçekten koptukça insandan da koptu, insandan koptukça gaye-i hayaline sarıldı sımsıkı, kimsenin ve aslında kendisinin de akıl erdiremediği, tanımlayamadığı ve ancak derin bir esrar ile haleli kıldığı ve yüksek bir belagat ile ortaya haykırdığı gaye-i hayal onun varlığının ta kendisi oldu."



Son demlerini gördüğümde insanlığımdan utanmıştım. Ahırdan bozma bir toprak damın dip duvarının altında, sekizlik zincir ile bir sütuna bağlanmış halde kirli ve epeyce pörsümüş dağınık bir döşeğin üzerinde oturuyordu. Yüzünde ve bedeninin çıplak yerlerinde birçok yara bere izi vardı. 70'’ini aşmış babası elinde kocaman sopa ile bana durumu anlatıyor, her an saldıracak kuduz bir hayvanmış gibi ürkerek ve korku ile bakıyordu Zeki'’den yana. 

Ben ısrarla gözlerinde çocukken Kaw(*) oynadığımız Zeki'’yi aradım, ancak orada kimse yoktu. Orada, gözlerinin ardında adına insan dediğimiz ifade yoktu, orada seni sen yapan ‘varlığının farkında olmak’lıktan hiç bir iz yoktu. Ürkünç, derin ve sonsuz boşluk, manasız yokluk ve insanı yokluğa davet eden sonsuz karanlıktan başka hiç bir şey yoktu.

Annesinin ifadesine göre sadece çok acıktığında kendisinin yaklaşmasına izin veriyor, her yaklaşmasında da mutlaka bir yara, çürük, ezik ile ve babasının elinde tuttuğu koca odun parçasının tazyiki ile ayrılabiliyordu yanından. Ayda bir yaptıkları zoraki yıkama seansı evdeki herkes için bir toplu cinnet ve yer yer kan da karışan bir şiddet gösterisine dönüşüyormuş.

Ben onu tanıdığımda kırklı yaşlarında uzun boylu ve gereğinden fazla ciddi bir adamdı. İlk olarak köyün camisinde uzun ağlama krizlerine tutulduğu söylenirdi. Tanrı ve elçileri hakkında çoğun gördüğü rüyalardan ve şairane konuşma yeteneğinden aldığı duyulmamış şeyler anlatmış. İmam ile ilk takışmasından sonra da camiyi terk etmiş. 

Zeki işte ilk halkasını böyle böyle kurduydu. Kısa zamanda önce gençler ve ardından kadınlar Zeki'’nin abartılı gösterilerine katılır oldular. Ardından büyük evin samanlıktan arta kalan işliğinde toplu ağlama seansları başladı. Köyden, hocadan, herkesten kaçırdığı bu gösterilerine katılmak bir tür onur gibi Zeki tarafından hak edenlere yapılan bir bağıştı.

Ağzının kenarından yere doğru uç veren hafif kıvrım ruhunun derinliklerinden yol bulup dünyamıza fırlamış uğursuz bir haber gibi. Oradan şeytani bir dünyaya, planlar ve oyunlar dünyasına, kumpaslar ve tuzaklar dünyasına nice yollar çizilmekte bilseniz. Kendi çarpık uzuvları ile dünyamızda yaşar görünmesine aldanmayın, O çok daha karanlık ve meş'um bir şeyin içinde varkalmaya çabalıyor.

Bütün sözleri, şarkıları, tebessümleri içine sardığı o yapma bir derinlik kazandırılmış insan sevgisi, aslında sahip olmadığı, çarpık ruhu ve oradan bedenini de esir almış olan karakteri dolayısı ile asla sahip olamayacağı şeye duyduğu derin nefretin bir kamuflajı. Yürürken adeta bedenini koyacak yer arardı, eli, ayağı ondan bağımsız hareket edecek, şimdi başlarını alıp gidecekler sanırdınız.

Damın üstünde dikkatle izliyorum; hayat bu kadar içtenlikle oynanan bir role nasıl çevrilebilir Allah’ım!!!

Nasıl bu kadar maharetle oynanır hayat, akıl alır gibi değil. Aklıma deneysel tiyatro geliyor, Noviemre geliyor mesela, sokakta, hayatın tam göbeğinde, suhuletle yaşanan ve öyle sürüp giden hayhuyun içine birden fırlayıp trafiği durduran adamdır o. Ağlayıp sızlayarak, feryad edip çığırarak dikkatleri üstüne toplayan ve sonra kendi hayatını öyle orta yerde, herkese mal ederek en kişisel hayatını, sümüğüyle, salyası ile yaşamaya kalkandır o.

Herkesin sükunetle yaptığını, erdem ile yaptığını, kendi küçük köşesinde kendi ağrı ve sızılarının derdi ile sessizce inleyerek yaptığını, O kocaman hedeflere dönüştürerek, devasa hayali gayelere çevirerek, hepsini bir anafora koyup içine herkesi çekerek, herkese mal ederek, kutsayarak ve bayraklaştırarak, aklınıza gelebilecek her yol ile gürültü çıkaran eski zaman şamanı gibi tenekeler davullar çalarak köyün tam ortasında yapmaya kalkandır. Ekmeği törensel ve gürültülü, suyu kutsal ve esrarlı, dostlukları gizemli ve ölümüne bağlı, kendi çizdiği hayat çemberinin içi pür nur ama dışı cehennemi azap.

Hiç bilmediği, tanımadığı, uzak bir gurbetteki babanıza olan özleminize dair mesela saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlayabilir, Çoook uzak, bir eski zaman hikayesi kadar uzak, iç burkan çocukluk aşkınıza şimdi sevdiğini toprağa vermiş bir bağrı yanık gibi içten feryadlar ile göğü yırtabilir, çok daha abartılısı davarın az evvel bahçe çeperinden koparıp çiğnediği kabak teveği için kuzusu bayram kurbanlığı olarak kesilmiş evin tatlısı gibi köyün altını üstüne getirircesine taşkın ağlayabilir.

Ağlama karşısında insan gerçekten çaresizdir, bunu, bu basit insani zaafın bilgisini en iyi bilen kişidir köyde. Diğer bütün zaaflarının içinde insanın bu ağlama karşısında ki çaresizliğinin yarattığı teslimiyet, en saf, en temiz ve en uzun vadeli bağlılıklara tahvil edilebilir. İçine biraz belagat, biraz din ve biraz bilinmezlik eklendiğinde insanın katıksız bir bağlı, ölümüne bir tabii olması işten bile değil. Bu kadar insana değen, insanı bu kadar arsızca esir alan, insanı bu kadar elden ayaktan düşüren bir sırnaşma karşısında Gerçek’ten kopmamak zor iştir.

Gerçekten koptukça insandan da koptu, insandan koptukça gaye-i hayaline sarıldı sımsıkı, kimsenin ve aslında kendisinin de akıl erdiremediği, tanımlayamadığı ve ancak derin bir esrar ile haleli kıldığı ve yüksek bir belagat ile ortaya haykırdığı gaye-i hayal onun varlığının ta kendisi oldu. Böylece kendi ateşli varlığı, orta yerde yaşadığı gürültülü hayatı da gittikçe bir hayale benzedi, esrarlı, puslu, uzak, çekici ve ürkünç…

Çok sonra, etrafı bu taşkın ağlama seansları, ardı arkası kesilmeyen büyük plan ve emelleri, köylüyü ve gençleri bezdirdiğinde, bir büyüğün de tavsiyesi ile bir doktora göstermişler biraz da zorla. 

Etrafı iyice boşaldığında ağlamaz olmuş Zeki, kısa bir süre sonar önce annesine ve ardından bulabildiği her kese şiddet uygulamaya başlamış. Çare bulamayınca Zeki işte bu ahırdan bozma odanın duvar sütununa bağlamışlar. 

İleri derecede ve tedavisi imkansız şizofrendi Zeki. Öleli tam elli yıl olmuş, Allah rahmet eylesin.


Mustafa Ekici, 04.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10

Seçkin Deniz Twitter Akışı