"Bu kadar hızlı yoğun bilgi akışının ortasında cevapların değil soruların artması biliyorum benim suçum ey okuyucu."
Sonuncuyu daha geniş daha yukarıda olanı karşılayan kelimelerle değiştiren versiyonları da var. Ve dünyaya bir şeyler oluyor.
Muhtemeldir ki olaylarla ve doğal olarak daha az olsa da kavramlarla, yönlerle, tarihsel dönüşümlerle ilgilenenler de var.
Ama ayakbağımız, lâf kalabalığımız, meşguliyetimiz maalesef kişilerle ilgili sözler dedikodular ihbarlar ya da tam tersi gereksiz abartılı ya da büsbütün yalan övgülerle sakatlandı epeyce.
Dünyaya bir şeyler oluyor da ne oluyor acaba?
Ekonomik olarak bir şeyler oluyor.
Sürdürülemez bir borç yığını, tarihin en büyük gelir dağılım bozukluğu, finans kapitalin içinde debelendiği bir bunalım.
Bütün bunlar bir dengeye gelecek mi yoksa açgözlülük yeryüzünü kıyamete zorlayacak kadar artarak sürecek mi? Sadece milyarlarca fakir ya alt sınıftan insanın patlama ihtimali değil tepedeki sekiz, on bilemedin bin kişi bu gidişatın sürdürülemez olduğuna dair bir şeyler düşünüyor mu?
Henüz bilmiyoruz.
Öte yandan ekonomik alandaki bu yeni derin çalkantının uzantısı olduğundan şüphe duyamayacağımız bir uluslar arası ilişkiler dalgalanmasının içindeyiz.
ABD'de Trumpizmin şoke edici icraatlarına başlaması, İngiltere'nin AB'den ciddi ciddi çıkması, Çin'in ABD'nin rahatsız edici hamlelerine “Devam edecekse savaşı göze alsın” resti, Doğu Avrupa'nın silah deposuna dönüşmeye başlaması… ve daha takip etmesi ya da bir köşe yazısına alt alta yazılması mümkün olmayan yüzlerce keskin gelişme.
Bu arada henüz iki yıl önce çıkmış Profesör Burak Gülboy'un kısa adı Mutlak Savaş olan kitabı 1. Dünya Savaşı üzerine farklı bir analiz yaparken ara ara da çözümlemesinin direklerini kurduğu çok ilginç bilgileri okuyucuyla paylaşıyor.
Bunlardan biri de son beş yüzyıl tarihine ait.
Kitapta da yer verilen George Modelski'nin askerî gücün belirleyiciliğine atıf yaparak uluslar arası sistemin patronluğu konusundaki analizine bakarsak 1500'lerden itibaren beş devrede dört hegemon görüyoruz; Portekiz, Hollanda, İngiltere tekrar İngiltere ve içinde bulunduğumuz son evresinde de ABD.
Modelski deniz aşırı bölgeleri de kapsayan bir deniz hakimiyetinin belirleyiciliğine atıf yaparken, Gülboy, sözkonusu kitabında küresel çapta en büyük güç olmanın kriterlerini inceleyen diğer çalışmalarda ağılıkla askerî kapasiteyi içeren güç, jeopolitik özelliklerle vizyon ve son olarak tanınma/kabul edilmenin de öne çıkan başlıklar olduğunu vurguluyor.
İçinde yaşadığımız dönemde hava, uzay ve hele şu sıralar sanal ortamlarda da güçlü, birinci olmanın önemini hatırlatan yazar son ve kritik bir ölçüt daha ekliyor; “zamana uygunluk.”
Doğal olarak zamana uyamayan büyük güçler kaybediyor. Tarih örnekleriyle dolu. Bunu en iyi bilen insanlar arasında biz de varız. Zamana uyamayan Osmanlı sadece gücünü kaybetmedi, Cumhuriyete evrilerek yok oldu.
Zamana uyamadığı için yok olandan kalan iyi şeyleri korumak, iyi yanlarıyla övünmek, devam edebileni gururla taşımak, hatıralarından hoş sadalar duymak doğru ve güzel. Ama hepsi bu.
Olmayan saltanatın, hanedanlığın ruhuna zamanında bile hükmü olmayan bir “soy iddiasıyla” can vermeye çalışmak anca magazinel, ciddiye alınması mümkün olmayan belki de sadece kişisel ticarî bir şey.
O yüzden baştaki klişeye dönüyoruz; kişiler işimiz değil. Benim gücüm anca ortalama bakışa yetiyor ve olayları görmeye, varsa aralarında bağlar anlamaya çalışıyorum.
Kavramlar, tarihsel akışlar döngüler düzeyinde ne olup bittiğini, neyin neye evrildiğini anlamaya çalışanların yazılarını, kitaplarını merakla gözlüyorum sadece.
ABD söylendiği gibi kendi sonunu kendi getiren bir ahmaklık içinde mi?
Geriye kalanların tamamı kadar tek başına para tüketim üretim bilim buluş teknoloji silah sahibi ABD geriliyorsa hangi hızla? Çökecekse ne zaman? Çin savaşla tehdit ederken kim hangi silahı kullanacak bu yıkıcı oyuncaklar arasından?
Ve biz ne olacağız? Ne yapacağız? Ne vaat edeceğiz dünyaya, insanlığa: Var mı bunların cevabı?
Üstelik hepsi süper iletişimin altın çağında yaşanıyor.
Tunus'ta üniversiteli bir seyyar satıcının protesto için kendini yaktığını Kazakistan'daki uçsuz bucaksız bozkırda kurulu küçük çadırında öğreniyor bir Kazak. Veya Çin'deki anlık altın rezerv değişimi Portekiz'deki ev kadınının o dakika televizyonunda.
Üstelik bir yandan bilim başka bir boyuta sıçradı sıçrayacak işlerin eşiğinde belli ki.
Bu kadar hızlı yoğun bilgi akışının ortasında cevapların değil soruların artması biliyorum benim suçum ey okuyucu.
Kusura bakma.
Yaşar Taşkın Koç, 05.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak