"Hutbenin sonunda her hafta dinleyip kulağımızda yankısı bile kalmayan Ayet'e uysak yetecek oysa."
“Bize gelip faizi sormanız lâzım” dedi kırgın bir sesle. “Veya konut kredilerini…” diye devam etti.
Durdu, cemaati süzdü… “Ama gelip 'Hocam eşimi bir talakla boşadım… yok iki talakla boşadım… şimdi ne olacak?' diye soruyor soru soranlar…”
Kızgın mı küskün mü anlamadım Hoca.
Bitti sandım, devam etti: “Bu diziler gerçekten büyük zarar veriyor arkadaşlar. RTÜK'e de gittik. Dediler ki 'Reytingleri yüksek. Söyleyin insanlar izlemesin, o zaman kalkar…' ben de diyorum ki izlemeyin arkadaşlar. Ey cemaat! Kapatın bu aile düzeninizi bozan yayınlar başlayınca…”
Sonra dualarını yaptı, Türkçesini de ekledi finalde: “Şüphesiz ki Allah iyiliği, adaleti, akrabaya yardımı emreder. Hayasızlığı, azgınlığı ve haddi aşmayı da yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
İç kamet getirildi, Cuma namazı kılındı.
Akşam eşime bahsettim tam da muhtemelen hutbede Hoca'nın yakındığı programlardan biri açıkken.
“Doğru söylüyor” dedi. “Artık gençler ister kızlar ister erkekler kendilerine dayatılan bir modelin peşinde. Fizik olarak tarz olarak… eskiden, biz çocukken yaşlılar 'Görünüşe aldanma kuzum. Bir bakarsın iki bakarsın sonra karnın doyar. Mühim olan insan evlâdı olması. İyi huyu. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, namusu…' derdi” diye devam etti.
“Ama kolay değil sistemin dayattığı kalıpların dışına çıkabilmek. Onları sorgulamak, kendi kişiliğini oluşturmak. Her yerde… ister televizyonlar ister sosyal medyada hep aynı kalıp tekrarlanıyor. Fizik olarak neye benzemen gerektiğinden ne talep edeceğine dair bir paket var. O paketi satın alabilen mutlu olacağını sanıyor…”
O bunları söylerken, Hoca'nın hutbede geçen yılki evlenme ve boşanma rakamlarını verdiğini de hatırladım. Evlenenlerin beşte biri kadar boşanma yaşanmıştı geçen yıl Türkiye'de.
Salı salı size niye bir hutbeden bahsediyorum?
Çünkü hutbeden sonraki ilk yazım bu. Meselenin salısı cuması yok zaten gördüğünüz gibi.
Gördüğünüz gibi derken kelimenin sözlük anlamıyla söylüyorum. Şu yazıyı okuyanların hangisinin evinde, evinde değilse yakın akraba veya komşusunun evinde yok ki aynı sorunlar. Boşanmış çiftler. Boşanmak üzere gençler…
Atık lâf anlatma ihtimalinin kalmadığı sorunlar.
Şikâyet etmesi, bunlardan dertlenmesi kolay.
Çözümü zor işler ama.
Sistemin dayattığına, güzel diye doğru diye sattığına direnmek, onu sorgulamak, kendi kişiliğini oluşturmuş olarak karşı çıkabilmek gerçekten çok zor.
İçinde yaşadığımız süreçte daha da zor.
Mesele sadece aile, evlilikler, gençler ortada kalan çocuklar değil.
Her sosyal, kültürel sorunda aynı zorluklarla karşı karşıyayız.
Muhtemelen yalnız da değiliz bu zorluklarda. Dünyanın da dertlerinden hemen hepsi.
Düzelir mi?
Düzelir elbet…
Ne zaman, nasıl… kim bilir…
Ama elbette düzelir.
Zaman alır, epey emek ister…
Şimdilik Ortadoğu'nun bu hali, dünyanın kendi derdi yetmezmiş gibi şimdi üzerine konmak üzere olan yeni Amerikan başkanı ve temsil ettiği şeyler, küresel ekonomik kriz, modernizm sonrası yeryüzünün yeni imkânlarıyla beraber gelen yeni sorunlar, vesaire vesaire… bütün bunlarla boğuşurken mi sıra gelmiyor insanoğlunun tek tek yanı başındakine özen göstermesine?
Kahvaltı masasında cep telefonundan veya açık televizyondan gözünü ayırıp ailece sohbet edememenin kaçınılmaz faturaları değil mi bir yandan da olup biten?
Bahanemiz çok, emeğimiz özenimiz özverimiz hiç yok neredeyse.
Hutbenin sonunda her hafta dinleyip kulağımızda yankısı bile kalmayan Ayet'e uysak yetecek oysa.
Yaşar Taşkın Koç, 09.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak