"Ne yazık ki; Osmanlıca'nın zorunlu öğretilmesi bir yana varlığına bile tahammül edilemedi ve bugün artık tarih üzerinden toplumsal çatışmalar üretir hale geldik..."
Bunun bence ana nedeni eski-yeni kavgasıdır. Yani bizim varlığımız tümüyle çatışmaya açık..
Şöyle ki; 600 yıl gibi uzun bir süre ayakta kalıp, 20. yüzyıla kadar büyük bir coğrafyaya hakim olan Osmanlı sona erip küçük bir coğrafyaya hapsolduğunda yeni bir devlet modeli oluşturma gereğine inanıldı. Zira, Osmanlının sorunlarının yeni devlet üzerinde de etkisinin sürmesi istenmiyordu.
Kurtuluşun eskiyi tümüyle silip, batı örneklerindeki bir devlet modeli oluşturmaktan geçmesi gerektiğine inanılmıştı. Yani batı gibi olabilmek için revizyon yeterli görünmüyor, her şeyi silbaştan yapmak gerekiyor diye karar alınmıştı.
Bu uzun hikayeye değinmeyi bir yana bırakırsak özetle şunu söyleyebilmek mümkün;
Bugün içinde bulunduğumuz çatışmacı toplumsal yapımızın ana kaynağı harf inkilabı ve ona dayalı hafıza sorunlarıdır. Hafızamız yeni harflerle silinmiştir ve bu bilinçli bir tercih olarak uygulanmıştır. Yeni bir ülke var etmek için yeni, sıfır bir hafıza ile işe başlamak zaruret kabul edilmiştir.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var;
Bugün Latin harfleri dediğimiz harfler Türklerin yabancı olduğu harfler değildir. Uzun yıllar Türkler bu harflere yakın harflerle anlaşmışlardır. Yani bu harflerin milletimize yabancı harfler olduğu söylenemez. Yeni Türk Devletinin kendine uygun harflerle yeni bir modele karar vermiş olması değildir sorun olan.. Sorun, yeni devletin yeni bir alfabe icadıyla Osmanlı ile kültürel bağını tümüyle koparması, köprüleri atmasıydı. İşte bu sorun nedeniyle toplum sürekli eski ve yeni çatışması yaşıyor..
Oysa; Yeni Türkçe Alfabe'nin yanı sıra Eski Alfabe de zorunlu olarak okutulsaydı ve yenilenmeyi öngören kadrolar geçmişle arasındaki bağı koruyarak sistemi yenileseydi bugün bu sorunlar yaşanmaz ve toplum daha kolay anlaşırdı.
Bunun ne derece yararlı olduğu Diyanet örneğimizle anlaşılabilir. Tekke, zaviye, dergah, tarikat vesairelerin kapatılmasıyla ortaya çıkabilecek boşluğun Diyanetle doldurulması olmasaydı bugün ülkemiz dinler içi bitmez tükenmez kavgalara şahit olurdu. Diyanet, bu eksiklikleri gidermek için kontrollü bir köprü vazifesi gördü.
Kültürel boşlukların, varlıksal tartışmaların olmaması için geçmişle aramızda köprü olan, Osmanlı alfabesinin varlığının devam ettirilmesi gerekliydi. Eğer geçmişle aramızdaki kültürel bağ korunabilseydi birbirimizi daha iyi anlar, tarihi daha iyi yorumlar, eski-yeni kavgasına tutuşmazdık..
Ne yazık ki; Osmanlıca'nın zorunlu öğretilmesi bir yana varlığına bile tahammül edilemedi ve bugün artık tarih üzerinden toplumsal çatışmalar üretir hale geldik...
Adnan ONAY, 13.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @adnanonay