"Tahmin ediyorum Türkiye’de hidayet romanlarının tirajına bugüne kadar hiçbir roman ulaşamamıştır. Mesela bir Huzur Sokağı’nın, Minyeli Abdullah’ın tirajı, bugünkü bestseller satanların sayısından kat kat fazlaydı. Bugün itibariyle baktığınızda onlar da dönemini bitirdi. Bu anlamda İslami camianın yayınladığı kitaplar arasında o yarışın içinde yer alan esere sahip değiliz."
Takdim
İslami camiada yayıncılığın en zor dönemini 28 Şubat olarak tanımlayan Beyan Yayınları’nın sahibi Ali Kemal Temizer, “O dönem bizim okuyucu profilimizi oluşturan bütün kurumlar etkisizleştirilmişti” diyor.
Temizer, İslami yayınevlerinin bestseller listesine girememesinin sebebini ise, bu kitapların çok satılmasını sağlayan televizyon, gazete gibi yayınların tirajının yüksekliğine bağlıyor. “Zamanında Huzur Sokağı ve Minyeli Abdullah’ın tirajına hiçbir kitap ulaşamadı” diyerek, o camianın İslami yayınlara kör ve sağır oluşunu dile getiriyor. İki dil bir kitap projesiyle Arapça ve Türkçe el kitapları hazırlayan Beyan Yayınları, bu projeye Osmanlıca ve Türkçe yayınlarla da devam edecek.
Yayınevi maceranız nasıl başladı? Beyan Yayınevini hangi amaçlarla kurdunuz?
1976 yılında Düşünce dergisinin kuruluşuyla yayın dünyasına girdim. O dönemlerde bir memuriyet hayatım vardı, ama zihnimin önemli bir kısmını okuma ve yazma alanı dolduruyordu. 12 Eylül ihtilalinden sonra Düşünce yayınları ve Düşünce dergisi faaliyetini yürütemez hale geldi. Bir yıllık bir boşluktan sonra 1982’de, zaten hayatta başka bir şey yapmayı hiç düşünmediğim için yine yayıncılığa Beyan adıyla devam ettim. Bu işi meslek olarak yapmıyorum aslında, hayatımın bir parçası bu.
Kurulduğu günden itibaren bu yayınevi çatısı altında asla yayınlamam dediğiniz kitaplar var mı?
Muhtemelen her Müslümanın yaptığı gibi İslami düşünce açısından bakıldığında kabul edilemez, savunulamaz ya da bir parçası olunamaz şeyleri, istediği kadar satma potansiyeli olsun yayınlamayı hiç düşünmedim. Öncelikle yayınlayacağım kitapların bir değer taşıyor olmasına dikkat ediyorum. İster edebi eser olsun, ister fikri eser olsun, isterse bir deneme olsun, kendi başına bir eser midir, bir kıymete haiz midir, emek verilerek üretilmiş bir şey midir, buna bakıyorum. İşin satış kısmı benim birinci derece tercihlerimin arasında yer almıyor. Mutlaka yaptığım işin ticari boyutu olduğunun farkındayım. Kendime göre marjinal sayılabilecek, toplumda karşılığı olmayan şeyleri de yayınlamayı düşünmüyorum. Bir karşılığı olsun diye ümit ediyorum. Ama tek başına ticari kazanç, yaptığım işin belirleyicisi değil.
İslami yayınevlerinin hiçbir zaman en çok satanlar listesinde yer almamasının sebebi nedir? İslami yayınevleri toplumun çoğunluğuna hitap etmiyor mu?
Kayda girmiş popüler kültürün belirlediği sayıyı esas aldığınızda, İslami tabir ettiğiniz bu yayınevlerinin ürünlerinin orada yer almaması anlaşılabilir bir şeydir. Ama bir başka açıdan baktığınızda bugüne kadar Türkiye’de çok satılan kitapların toplamından daha fazla satan İslami eserler var. Ama bunlar o kategoriye girmedikleri için listede yer almıyor. Mesela bir namaz hocası, dua mecmuası, Yasin cüzü piyasadaki bestseller eserlerden daha çok satılır. 80 öncesine kadar İslami düşünce dünyasının yayınladığı kitaplar, sol çevrelerin bestsellerinden daha çok satardı. O zamanlar bunları ön plana çıkartacak bir araç olmadığı için, radyolar, televizyonlar, gazeteler çok satanlar listesini oluştururken, bu dünyaya kör ve kapalı oldukları için buradaki rakamlarla ilgilenmezdi. Tahmin ediyorum Türkiye’de hidayet romanlarının tirajına bugüne kadar hiçbir roman ulaşamamıştır. Mesela bir Huzur Sokağı’nın, Minyeli Abdullah’ın tirajı, bugünkü bestseller satanların sayısından kat kat fazlaydı. Bugün itibariyle baktığınızda onlar da dönemini bitirdi. Bu anlamda İslami camianın yayınladığı kitaplar arasında halka yönelik Yasin, dua kitapları, namaz hocası kitaplarını dışarıda tutarsanız, o yarışın içinde yer alan esere sahip değiliz.
Kalitesiz eserler mi üretiyoruz, yoksa İslami camia da artık başka arayışlar içinde mi?
Bir eserin kıymeti tek başına onun kitlelere ulaşmasına yetmiyor. Onu taşıyıcı araçlara ihtiyaç var. Gazeteler, televizyonlar, internet ortamı, sosyal medya var. Bu alanları İslami camia çok verimli kullanamadı ya da çok etkin araçlara sahip olamadı. Yakın zamana kadar İslami camianın gazetelerinin toplam tirajı birkaç yüz bindi. Bu bestseller dediğimiz ürünleri ön plana çıkaran, bunların çok satılmasına sebep olan kültürel yayınlar, gazeteler, televizyonlar milyonları bulan tiraja sahiptiler.
28 Şubat İslami yayınevlerini de vurdu
Beyan yayınlarına gelecek olursak, kurulduğundan itibaren yayın politikanızda bir değişikliğe gittiniz mi?
Bu dünyadaki değişimlerin yayın dünyasında da bir karşılığı mutlaka var. Bizim yayıncılığa başladığımız dönem, ideolojiler çağı dediğimiz dönemin sonlarıydı. Bu dönem dünyada fikir kitaplarının, ideolojik yayınların çok etkin olduğu bir dönemdi. Bu dönemde yayınladığımız kitaplarda ağırlıklı olarak bu tür yayınlar ön plandaydı. Daha sonra gazeteci yazarlar dediğimiz bir dönem oluştu. Bu dönemde de Fehmi Koru, Abdurrahman Dilipak gibi gazetecilerin kitaplarını yayınladık. 90’lı yıllarda Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra dünya tek kutuplu bir hale döndü ve o ideolojik çağ dediğimiz çağ sona erdi. Bundan sonra artık fikir kitaplarının yerini kişisel gelişim kitapları, başarı öyküleri aldı. Biz piyasanın yönlendirdiği tarafa doğru giderek bu tarz kitaplar hiç basmadık. O dönemi daha çok akademik kitaplar yayınlayarak geçirdik. Pek çok doktora çalışmasını okuyucuya kazandırdık. O dönem aynı zamanda 28 Şubat etkisinin de oluştuğu bir dönemdi.
28 Şubat dönemi İslami yayın yapan yayınevlerini nasıl etkiledi?
O dönemde yayın dünyasında hafif bir kayma, nabza göre şerbet verme durumu vardı. Suya sabuna dokunmayan kitaplar yayınlandı ya da İslami eserlerin risk oluşturduğunu gören yayıncılar, bu tür eserlerden uzak durmaya gayret etti. O dönemde biz yine çizgimizi sürdürmeye gayret ettik. Doğrusu ayakta kalmakta zorlandık. Muhtemelen yayıncılık hayatımızın en sıkıntılı dönemleri 28 Şubat dönemleriydi. Çünkü o dönemler bizim tarzımızdaki yayınevlerinin okuyucu potansiyelini oluşturan İmam Hatipler, ilahiyatlar ve o kesime benzer kurumlar etkisizleştirilmiş, çoğu kapatılmıştı. İnsanlar İslami olan pek çok şeyden uzak durmayı bir kısmı ticari, bir kısmı idari faktörlerden dolayı ön plana çıkardı. Daha sonra 2000’li yılların başında Türkiye’deki pek çok şey gibi yayın dünyasında da sayısal anlamda bir sıçrama yaşandı. Fakat emek mahsulü eserler yerine basit içerikli eserlerin popüler olduğunu, medyatik şahsiyetlerin çıkardığı kitaplara ilgi duyulduğunu görüyoruz. Fikir ve düşünce kitaplarının sayısında aynı oranda artış yok.
İki dil bir kitap
İçini açtığımızda Arapça ve Türkçe metinler olan cep kitaplarınızla karşılaşıyoruz son zamanlarda. İki dil bir kitap projeniz nasıl gelişti?
Biz yayıncılığı bize gelen dosyaları yayınlamak tarzında yapmıyoruz. Önce kitaplara kulvarlar hazırlıyoruz ve o kulvarların içini dolduracak yayınlar oluşturmaya gayret ediyoruz. İki dil bir kitap serisi de böyle bir proje. Bir Müslüman her şeyden önce çok dilli bir insandır. Ümmet bilinci ister istemez başka insanlarla da irtibata geçmeyi zorunlu kılıyor. Zaten İslam dininin temel dili olduğu için, Arapça bilmenin Müslümanlar üzerinde ciddi bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz. Buradan hareketle iki dil bir kitap adı altında İslam kültürünün temel eserlerini broşür niteliğinde hazırladık. Böylece bu seriyi okuyanlar hem İslam kültürünün temel metinlerini küçük ölçekte okumuş olacaklar, hem de Arapçalarını geliştirecek bir materyale sahip olacaklar. Belki yan unsur olarak Türkiye’de son yıllarda pek çok Suriyeli göçmen geldi. Bu kardeşlerimizin de Türkçelerini geliştirmeleri açısından çift faydalı bir faktör olacağını hesapladık. Şu ana kadar 14 kitap yayınladı. Muhtemelen bir o kadar daha hazırlığı devam eden, birkaç ay içerisinde çıkacak kitap var. İki dil bir kitap üst başlığı altında bu projenin devamı niteliğinde Türkçe ve Osmanlıca bir seri daha hazırlıyoruz.
Sevda Dursun, 15.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat