"Sevdan hayata değdi de ömrün sevdaya yetmedi! Ahdim olsun! Nefesim yettiğince davan da, sevdan da, destanın da boynuma borç olsun..."
Bir ömrü ülkemin dağlarında savaşarak geçirdin. Terk edilmişliğine bir de çağın en kalleş hastalığı eklendi. Amansız hastalığının son evresine aldırış etmeden yorgun bedenini vefaya yatırmayı seçtin ve timsah karnındaki Can'ın imdat çığlığına koştun!
"Bu da benim gitmeden önce son görevim, cennet biletim" olsun diye Halep gibi güzel, Halep kadar çaresiz bir Canı kurtarmak için kalan nefesini vefa hanesine yazdırdın. Doğduğun yer gibi karlı bir coğrafyada, karlı bir bir dağ köyünde emanete sahip çıkarken, emanete senden önce analık yapan toprak kokulu bir insan iyisine değdi gönlünün bir ucu, ucundan...
Keşke kaptırdığın sadece gönlün olsaydı! Amansız hastalığının zayıf düşürdüğü yorgun bedenin, hem davayı hem sevdayı, ikisini birden kaldıramadı. Sizin için toy düşlemeye başlamışken bir kutlu cuma günü karların altına emanet edildiğini duymanın tarifsiz elemi ile yandım, kavruldum.
Sen, beni hiç bilmedin, duymadın ama ben senin hiç görmediğin, göremediğin Dava Kardeşin'im. Allah şahidimdir ki senin kadar yanacağım bir Kardeşim olmadı benim, senin kadar üzüleceğim...
Sen şimdi orada, o 5 minareli bir yerde öyle yatıyorsun ya... Biz burada ne haldeyiz bir bilsen...
Şimdi; elinin, vicdanının, gönlünün cımbızı ile kurtlar sofrasından çekip çıkardığın o çocuklara kim ve nasıl anlatacak "senin artık olmadığını ve bundan sonra hiç olmayacağını"?
Ah be Komutanım, ah be Gazim, ah be can Kardeşim! Vedanın vakti gelince; dava ile sevda aynı ömre sığmıyormuş!
Sevdan hayata değdi de ömrün sevdaya yetmedi! Ahdim olsun! Nefesim yettiğince davan da, sevdan da, destanın da boynuma borç olsun...
Naim Okur, 15.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları