"Eski eskide kaldı. Şimdi gelecek için neler yapılmalı oturup onlara kafa yormalıyız..."
Türkiye'de çok partili sisteme geçilmesiyle birlikte başlangıçta kurucu devlet ideolojisine bağlı olan sonradan ayrışarak sağ bir blok oluşturan siyasi çevreler Demokrat Parti(DP) etrafında birleştiler.
DP'nin din, tarihle ilişki, serbest piyasa ekonomisi gibi görüşlere sahip çıkması, bu görüşe yakın kişileri ve dini faaliyetler içerisinde olanları çevresinde topladı.
DP'nin iktidar olmasıyla birlikte dini eserlerin sayısı arttı, tarikatlar faaliyetlerini artırdı ve dini söylemler gitgide yükselmeye başladı.
Artık DP sadece (geniş anlamda) sağcıların değil, din(c)i denilen kesimlerin de çatısı olmuştu. Bunda ezanın tekrar Arapça'ya çevrilmesinin de önemli etkisi oldu.
Ancak bir süre sonra 'din(c)i' denilen kesim DP'nin de kurucu devletle aynı temel düşüncelere sahip olduğunu, aralarındaki farkın sadece sağ-sol farkı olduğunu, dine sahip çıkma düşüncelerinin sadece oy almaya yönelik olduğunu, dindar kesimlerin taleplerini karşılayacak bir parti olmadıklarını yüksek sesle seslendirmeye başladı.
Dini çevrelerden önemli bir kitle, TC'nin kuruluş felsefesinin dini temelli siyasete kapalı olduğunu, bu yola başvurulması halinde tüm dindarların hedef alınacağını ve onlara zarar geleceğini öne sürerek DP (ve sonraki siyasi uzantıları dahil) çatısı altında kalmayı gerekli görürken, bazı dindar kesimler ise dini söylemleri öne çıkan bir başka partide örgütlenmeye gerekli gördüler.. Böylece sonradan "Milli Görüş" olarak tanımlanan siyasi ekol İslamcı çevrelerin adresi haline geldi.
Bu ekolün içinde yer alanların dışında kalan dini çevreler ise onlardan ayrı olduklarını belirtmek için bu tanıma karşıtlık ürettiler, kendilerine "İslamcı" denmesine karşı çıktılar.
Her ne kadar aralarında siyasete bakış farklılığı olsa da bu gruplar TC'nin ırka dayalı bir model olduğunu, bunun Osmanlı bakiyesi toplumları ayrıştırdığını, milletleri birbirine bağlayan şeyin din olduğunu ,laiklik uygulamalarının din karşıtlığı içerdiğini öne sürüyor ve ümmetçiliği savunuyorlardı.
Ümmetçiliğin çok milletli yapısı için de Osmanlı örnek gösteriliyor, Osmanlı Devletine tümüyle sahip çıkılıyor,onun yıkılmasını haçlı oyunu olarak değerlendiriyor ve eskiye özlem duyuyorlardı.
Yani, DP ile ortaya çıkan dini çevrelerin bütününün yeni devlete ve tarihe bakışında pek farklılık yoktu. Hatta ayrı ayrı dinlendiklerinde görüşlerini birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdı. Hatta aralarında bazıları yeni, devlet yapısına İslamcılardan daha çok tepkiliydiler. Devleti küfür devleti olarak tanımlayanlar söz konusu idi. Bunlara göre, devletin kurucusu Mustafa Kemal hilafeti, dini yıkmakla görevli bir Deccal'di.
Bu çevreler; Osmanlı'nın yıkılmasının bir Haçlı oyunu olduğunu, yeni devleti kuranların (sağcı-solcu) batılı laik devletleri örnek aldığını, kurucu kadronun toplumun yüzünü batıya döndürerek batılı yaşamı müslüman milletimize dayattığını, devrimler ve devletin yasaları nedeniyle dinden uzaklaşıldığını, bunun milletimizin yok olmasıyla sonuçlanacak bir şey olduğu iddialarında hemen hemen birbirleriyle yakın görüşlere sahiptiler.
Bu ortak düşünceleri nedeniyle kurucu devletin uzantıları olan solcu ve sağcılar dini çevrelerin tümüne aynı tanımlamada bulunarak bu kitleyi topyekûn İslamcı olarak değerlendirmekte, yeni devletin ayakta kalabilmesi için bunlarla topyekûn mücadele edilmesi gereğine inanıyorlardı. (Bugün için de durum pek farklı değildir. İslamcı bir "öteki" tarifi pozisyonundadır)
Kurucu düşüncenin (sağ ve sol) taraftarlarına göre İslamcı diye değerlendirdikleri kesim irtica ehliydi ve eskiye özlem duyanlar bu blokta yer almaktaydı.
Özetle; Sağcılar ve Solcular yeni devletin zorunlu olduğuna, devletin batı devlet modellerini esas kabul etmelerinde ortak düşünceye sahipken, İslamcılar her iki düşünce sahiplerinin de düşüncelerinin temelden yanlış olduğuna, yeniden güçlü ve büyük devlet olmak için dini değerleri öne çıkaran bir devlet modeline dönmemiz gerektiğine inanan kitlelerden oluşuyordu.
İşte bu savlar nedeniyle (bir kısmı ) İslamcı diye nitelendirilen dini çevreler resmi ideolojinin sağ ve sol versiyonlarına farklı tonlarda karşı çıkarlar.
SONUÇ;
"Solcular, Sağcılar ve İslamcılar" başlıklarıyla yazdıklarım sadece yakın siyasi kamplaşmalarının kökenine ışık tutacak bir şablon olarak değerlendirilmeli. Amacım, bu başlıklar adı altında bir bilimsel değerlendirme yazısı yazmaktan daha yüzeysel, sadece toplumsal algılarımızı besleyen, yönlendiren ve yeni devletin kuruluşuna kadar uzanan .bu bloklaşmaların ana manzarasını ortaya koymaktı.
Zira görmekteyiz ki, kuruluşa kadar uzanan bir ayrışma bugün hala farklı tonlarda varlığını sürdürmektedir. Bunun ana nedeni daha önce de belirttiğim gibi harf devrimiyle birlikte kültürel mirasımızı redde dayalı politikalar izlenmiş olmasıdır.
Eğer değişimler eskiyle bağını koparmadan, tedrici olarak yapılsaydı yani toplum aynı zamanda eski alfabesini de öğrenebilse, geçmiş kültürümüze sahip çıkılsaydı bugün birbirimizi daha iyi anlar, istismarlarının önünü kapatır ve daha reel düşünceler üretebilirdik.
Ancak, artık bugün bu tartışmaların hiçbiri bizlere önemli yararlar sağlayamazlar. O tarihlerden bu güne köprülerin altından çok sular akıp, gitti. Eski eskide kaldı. Şimdi gelecek için neler yapılmalı oturup onlara kafa yormalıyız...
Adnan ONAY, 25.02.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @adnanonay