"Diktanın şahı olanların, özgürlüğü sadece kendisi için isteyenlerin, konforu için bütün millete zindan dayatanların, asimilasyoncuların, terör baronlarının, CIA piyonlarının, bütün bu kakafoniyi siyasete tebdil edip meclis kürsülerinde haykıranların da farkında olduğu gibi bu siyasal değişim ile, gövdesi kendisinden kat be kat büyük olan bu millet yüz yıldır kolladığı hesaplardan birini daha kapatacaktır."
‘Oluşta ne var ki olduğu gibi dursun,
değişmesin hiç
gök gibisin sen de, bir gün masmavi
güneşlik, bir gün bulutlu’
Ebul Beka Er Rundi
Türkiye ilginç siyasi kurum ve aktörlere sahip. Hemen hepsinin millette büyük umutlar yaratarak yola çıkıp hemen ertesinde bürokratik statükocu vesayet odakları ile kurdukları ilişki, Türkiye siyasetinde var ettikleri bütün heyecan dalgalarına rağmen aslında tam bir yeknesaklık arz ediyor.
1946’dan itibaren başladığımız çok odaklı/başlı bir yönetim içeren parlamenter sistemimizi yakında milletin kararı ile değiştirmenin tam arifesindeyken, millette heyecanlar yaratan bu siyasi çevrelere yeniden bakmakta fayda var. Çünkü gerek sağ, gerek sol, gerekse bu iki genel tanımın kapsamında durup bir miktar çeperinde varlık gösteren, ara ara saman alevi gibi parlayan umutlar yaratarak merkeze baskı kuran yan aktör ve partiler olsun, hepsinin ortak noktası millette büyük umutlar yaratarak aldıkları gücü ilk dönemeçte vesayet odaklarına teslim edip ‘işine gücüne’ bakmalarıdır.
Millet esas olarak basitçe sürekliliği garanti edilmiş bir barış içinde, müreffeh, huzurlu bir yaşam arzu ediyor. Milleti oluşturan merkezden çepere bütün topluluklar, üzerinde ittifak ettikleri değerlere saygı gösteren, refah üreten, barış ve sükuneti koruyabilen, bunun gereklerini orta yere çıkarabilecek bir siyasi sistemi arzu ediyor. Bu tanımın çok genel olduğunu, propagandif ögeler içerdiğini kabul ederim, ancak gelin her biri yakın tarihimizde büyük heyecanlar yaratmış siyasal cereyanlara bir bakalım.
Darbeye yol döşeyen sol
Solculuk, sosyal demokrasiden komünal toplum hedefleyen uç versiyonlarına kadar bu tanımın içermediği kayda değer ne söylemektedir?
Geniş halk kitlelerinin onayını almış olan solcu söylevlere bakın; anti emperyalist, özgürlükçü, eşitlikçi, gelişmiş yaşam standartları… Bütün bu büyük söylevlere karşın solcu siyaset gerçekte darbeci bürokratik vesayetin meşrulaştırıcı aparatı olmaktan öteye hemen hiç bir değer üretememiştir. Meşru siyaset alanındaki sol siyasetlerin yaptığı tek şey darbe ile dayatılan bürokratik vesayet sistemini tahkim eden argümanlar üretmek olmuştur.
İllegal sol hareketlerin yaptığı ise, meşru siyaset alanında milletin yükselen gücü karşısında gerileyen darbecilere zemin hazırlayacak olan terörize bir ortam hazırlamak. 60’ların heyecanlı solcuları, 70’lerin silahlı terör, kır gerillası/şehir gerillası gibi fantastik projelerin peşinde binlerce genci devşiren örgütleri, 80’lerin sokakları kan gölüne çeviren militanları, son kırk yılın Kürt maskesi takmış sekter solculuğu tam olarak ne istiyordu? Hiç şüphesiz faaliyetleri ile, iddialarının tam aksine darbecilerin kurtarıcı maskesi takmalarına ortam sağlamak.
Sekter sol-muhalif İslamcı
Bir siyasi fenomen olarak Süleyman Demirel ve onun açtığı yollarda ilerleyen 90’ların sağcı siyasi figürlerinin yaptıkları da bundan çok farklı değildir. Neredeyse laf çevirmekten ibaret olan bu siyaset de darbeci bürokratik vesayet iktidarının sacayağı olmak dışında, milletin arzusunun iktidara taşınması babında kayda değer bir işlev görmemiştir.
Bugün sesleri oldukça kısık çıkan muhalif İslamcı çevrelerin ise içinde bulundukları hal bir tür kakafonidir. 28 Şubat süreci boyunca savundukları, uğruna dayak yedikleri değerlerin her biri misli ile orta yere çıkarılmış iken bu çevrelerin siyasi argümanları muhafazakar mahallede kayda değer hemen hiç bir etki uyandırmamaktadır.
Mesela 28 Şubat tiranları tarafından her tür hakarete ve baskıya maruz kalan, askeri tesislere, hatta şehit cenazelerine alınmayan anne babaların, okullardan kovulan kızların bugün ulaştığı özgürlük ortamı bu çevrelerin siyasi ikiyüzlülüğünü orta yere seren en berrak göstergelerden biridir. Günün sonunda aldıkları siyasi pozisyon, neredeyse en sekter solun uçuk siyasi safında hizalanmak olmuştur.
Milliyetçiliği, solcu tezlerin ve Kürt maskesi takmış sekter solculuğun karşısında konumlanmak olarak gören bazı milliyetçi çevrelerin sefaleti ise ibretliktir. Anadolu irfanı ile donanmış, hemen hiçbir döneminde ırkçılığa savrulmamış Türk milliyetçiliği bir ana hat olarak milletin safında konumlanmış durumda, lakin milliyetçiliği yukarıda arz ettiğim sağcı tezlerin kullanımına sokanlar, son dönemde PKK terörü bahanesi ile Kürde karşı konumlayan çevreler de bugün bürokratik vesayet odaklarının safında hizalanmış durumdalar.
Vesayet rejiminin 80 yıl boyunca akla hayale gelmez hile, desise, inkar, baskı ve zülüm ile inlettiği Kürt mahallesinde olanlar belki de bu iğrenç ortaklıkların en ibrete şayan olanıdır. Maskesi dışında hiç bir şeyi Kürt ile yakından uzaktan alakası olmayan sekter solcu örgütlere, emperyalist güç odaklarına bağlı kripto kadrolara adeta mecbur bırakılan milletimizin Kürt mahallesi, son bir umut ile arkasında sıralandığı bu güçlerden tarihte eşi benzeri az bulunur maharette aldatılma görmüş, iradesi çalınıp vesayete kiralanmış, hendeklerde, dağ başlarında solcu fanteziler için kurban edilmiştir.
Günün sonunda millete değil vesayete hizmet eden kripto güçlerin ayıklanması ve devletin gerçekten devlet olmaya başlaması ile Kürt mahallesinin bu solcu tekaütlerin vesayetinden kurtulması imkanı doğmuştur. Şüphesiz Kürt derin aklı da geleceğinin, bu fantastik komün dünyasında değil İslam milletinin içinde, şeref ve onuru ile var olacağı kadim devletin merkezinde olduğunun gayet farkındadır.
Sözün özü, milleti kısa bir süre süslü sloganlarınız ile aldatabilirsiniz, lakin uzun vadede milletin safında yer almamış her siyaset yok olmaya, unutulmaya mahkumdur. Geriye dönüp baktığımızda, rahmetli Menderes, rahmetli Özal dışında, milletin kahir ekseriyetinin hayır ile yad ettiği çok az siyasi figür vardır.
Siyasal sistemler kutsal değildir
Siyasal sistemler değişebilir, sistemlere kutsallık atfetmek çocuksu bir politik davranıştır. Oysa Türkiye yüz yıla yaklaşan Cumhuriyet dönemi, altı yüz yıla varan Osmanlı, kısa fetret devlerini saymazsak Selçuklu ve Anadolu Selçuklu dönemleri ile bin yılı aşkın bir siyasi hafızaya, bir yönetim aklına sahip önemli bir iktidar merkezidir. Kimse milleten icad edilmiş putlara tapınmasını, nevzuhur kutsalların önünde eğilmesini beklememelidir. Millet neyin kutsal olduğunun, neyin icad olduğunun gayet farkındadır.
Siyaset bilimciler Türkiye’yi ‘imparatorluk bakiyesi’ gibi tahfif eden bir kavram ile tanımlıyorlarsa da, Türkiye üzerinde durduğu jeopolitik dinamiklerden ötürü tam anlamı ile bir imparatorluktur. Bu imparatorluk, yüzyılın başındaki dayatmalarla, devasa gövdesi ile tamamen uyumsuz, üzerinde operasyonlar icra edilmesi gerçekten kolay, güdük bir siyasal sistem ile yönetilmeye çalışılmış, nitekim demokrasi tarihimiz, sonuncusu kripto bir casus/terör grubunun kalkıştığı kanlı 15 Temmuz girişimi de dahil olmak üzere 10 defa darbe, muhtıra ve darbe girişimi ile karşı karşıya kalmıştır.
Açıktır ki bugün en soldan en sağa siyasilerimizin yer yer komedi kıvamında argümanlarla savunmaya çalıştığı çok başlı parlamenter sistem, meclis koridorlarında millet iradesinin dalavereler ile çalındığı bir vesayet iktidarından başkaca bir şey değildir.
Nitekim zamanında “İktidarsınız ama muktedir değilsiniz” diye sataşanların çok basiretlice ifade ettikleri gibi, bu sistemde iktidar olmak muktedir olmak demek değildir. Muktedirler bürokratik vesayetçilerdir. Şimdi bu sapkın siyasaya bir son verip, milleti hem iktidar hem muktedir kılacak bir fırsat milletin önüne gelmektedir. Şüphesiz bütün bileşenleri ile milletimiz bu değerli fırsatı, daha evvel onlarca defa yaptığı gibi kaçırmayacaktır.
Şimdi millet, kendi ensesinde boza pişiren bu felaket tellallarından, Kürt maskesi, İslamcı maskesi, milliyetçi maskesi, ulusalcı, özgürlükçü, demokrat, solcu maskesi takmış bütün bu vesayet artıklarından, bütün bu kıymetleri kendilerinden menkul KURTARICILARIN meşum ellerinden kurtulmanın gününü sabırsızlıkla bekliyor.
Diktanın şahı olanların, özgürlüğü sadece kendisi için isteyenlerin, konforu için bütün millete zindan dayatanların, asimilasyoncuların, terör baronlarının, CIA piyonlarının, bütün bu kakafoniyi siyasete tebdil edip meclis kürsülerinde haykıranların da farkında olduğu gibi bu siyasal değişim ile, gövdesi kendisinden kat be kat büyük olan bu millet yüz yıldır kolladığı hesaplardan birini daha kapatacaktır.
Mustafa Ekici, 05.03.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
İlk Yayınlandığı Yer: Star; Açık Görüş
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.