"Halk, 16 Nisan'da Evet diyecek, peki ya siyasi iktidar, bundan sonra halkın devleti olarak saygın bir devlet inşâ edebilecek mi?"
Nasıl
görünüyor Türkiye? Türkiye'de yaşananlar ne türden bir karmaşık ilişkiler
ağının hangi boyuttaki parçaları? Bundan
sonra ne olacak? Uzun yıllardır bunu izliyor, düşünüyor ve yazıyorum. Normal'in
ne olduğuna dair algılarımıza yapılan dayatmaların artık çıkmazda olduğu açık.
Güvenlik
örgütü olan NATO'nun bir üyesiyiz, ama NATO yıllarca Türkiye'de defalarca darbe
yaparak üyelik normlarına aykırı davrandı. Medeniyet, gelişmişlik, demokrasi ve
insan hakları temellerinden yola çıktığını iddia eden Avrupa Birliği ile üyelik
müzakereleri yapıyoruz, ama Avrupa Birliği demokratikleşme temelli normlarını
çöpe atarak askeri darbeleri destekliyor, Türkiye'yi kan gölüne çeviren terör
örgütlerini koruyor, finanse ediyor, terör örgütü üyelerine siyasi sığınma
hakkı veriyor.
Alman
gizli istihbarat teşkilatı BND Başkanı belki de tarihinde ilk defa medyaya
açıklama yapıyor; yaptığı açıklamada Türkiye'de 50 yıldır örgütlenen ve 15
Temmuz'da askeri darbe yapan Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 'dini ve
seküler bir cemaat' olduğunu iddia ederek NATO'da ve AB'de müttefiki olan
Türkiye'ye karşı açıkça düşmanlık yapıyor. Burada esas olan Dini bir yapı
dediği şeyin nasıl aynı anda seküler olduğunu iddia edebilmesi değil, darbe
yapan ve PKK-DHKP-C gibi terör örgütleriyle ortak çalışarak Türkiye'de kaos
üreten bir yapıya bir devletin istihbarat teşkilatı başkanının açıkça sahip
çıkıp koruyabilmesi.
BND
Başkanı'nın bu açıklamasının bir gerekçesi vardı. Milli Savunma bakanı Fikri
Işık, Ocak ayında şöyle demişti:
"Bu kabul edilemez, Türkiye'de darbeye
teşebbüs etmiş bir yapının mensubu olduğu iddia edilen kişilerin Almanya
tarafından himaye edilmesi, Almanya gibi Türkiye ile kültürel, sosyal, siyasi
ilişkileri çok güçlü olan bir ülke için kesinlikle kabul edilemez. Bu çok
önemli sonuçlar doğuracak bir durum olur. O açıdan bu noktada tüm dünyaya
çağrımız, terörle noktasında Türkiye ile işbirliğini arttırması. Türkiye bu
noktada samimi ve çok ciddi bir mücadele veriyor. Yalnız bırakılmamalı. Bugün
Türkiye yalnız bırakılırsa, yarın kendilerinin de yanlarında bulunacak ülke
kalmayabilir. Almanya'dan beklentimiz bu iltica başvurularının kesinlikle
değerlendirilmemesi ve şuanda Almanya'daki FETÖ mensuplarının Türkiye'ye
iadesinin sağlanması."
15
Temmuz sonrası ABD'li generallerin darbeci FETÖ üyesi generallerin müttefikleri
olduğunu açıkça ilan etmesi de anormal bu süreci başlatan unsurlardan biriydi. NATO'nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı
Orgeneral Curtis Scaparrotti, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye'nin
Brüksel'de görevli subayları görevden uzaklaştırmasının ittifakı "zayıflattığını"
söyleyebilmişti.
Dışarıdan
nasıl göründüğümüzü, bize hangi normların uygun görüldüğünü artık herkesin net
bir şekilde fark ettiğini düşünüyorum. Halkın büyük çoğunluğunun 2002
öncesinden gelen, uzun ve acı veren tecrübelerle anladığı, ancak dönem siyasetçilerinin
sürekli sakladığı şey, aşağılık bir vatana ihanet eyleminden başka bir şey
değildi ve bu vatana ihaneti birer politik strateji olarak uygulayan partiler
ve legal-illegal örgütler vardı. Avrupa ve Amerika hep aynıydı, değişmemişti;
gizli toplantılarda söyledikleri şeyleri açıkça söylemek zorunda kaldıkları
için de gizli ajandalarındaki planların sürdürülemez olduğunu görmüşler ve bunu
bir dış politika parametresi olarak kullanmaya karar vermişlerdi.
Türkiye,
kolonyal bir devlet olmanın onurundan(!) bile yoksun bırakılmıştı; açıkça
vatana ihanet içinde olan, ancak bunu vatana ve dine hizmet olarak pazarlayan
vatan haini siyasetçiler, bürokratlar, savcılar, yargıçlar, akademisyenler,
gazeteciler, dernekler, legal ve illegal örgütler, cemaatler ve tarikatler eliyle
yönetilen ve hiçbir normu olmayan, bir çadır devletinden daha aciz, her an
karıştırılabilir, kurumları değersiz, ilkeleri sadece nominal, reklam nesnesi
olan bir ülkeden başka bir şey değildi.
16 Nisan
Referandumu'nda Türkiye'nin insanların güvenle yaşadığı bir ülke, kurum ve
kuruluşlarıyla saygın bir devlet olup olmayacağı oylanacak; dışarıdan görünen
şey 15 yıldır süren büyük mücadelenin tüm boyutları ile başarıya ulaşıp
ulaşmayacağı meselesi. Batı, bunun başarılı olmasını istemediği için bütün 'medeni,
çağdaş, demokratik ve insan haklarına saygılı onuru'nu çöpe atmak zorunda kaldı.
Bütünüyle
Batı, yani ABD ve Avrupa, Türkiye'nin artık onursuzluğa tahammül edemeyeceğini,
normlardan, kurumlardan taviz vermeyeceğini ilan eden bir çoğunluğa sahip bir halktan oluştuğunu anlamış bulunuyor., 16
Nisan Referandumu'nda çıkacak 'Evet' sonucu bunu tescil edecek. Herhangi bir
aksilik, kaçınılmaz olan değişimi sadece erteleyebilir, çünkü maskelerini
çıkarmış bulunan NATO ve Avrupa artık açıkça savaş ilan etmiş durumda. Bu halk
Haçlı Seferlerini Batı'yı terbiye etme aracı olarak dönüştürmeye alışkın bir
halk ve aynı halkın 200 yıllık bir zaman diliminde bunu unutmuş olması
hatırlamayacağı anlamına gelmiyor, gelmeyecek de.
Tabi
Rusya'nın, İran ve İsrail'in ve Arap ülkelerinin Türkiye'deki bu değişimi
görmezden gelemediklerini anlatmama gerek yok. Afrika zaten Türkiye'yi tanıyor
ve ona yakınlaşmak istiyor.
Benim
merak ettiğim asıl şey içeride olanlar ve olacak olanlar. ABD'nin, Avrupa'nın açıkça 'Hayır' dediği bağımsız bir Türkiye'de referandum sonrası neler olacak?
Türkiye ve siyasi
iktidar acaba ABD-NATO-Avrupa-İsrail ekseninde devşirilen, finanse edilen ve
Türkiye aleyhine kullanıldığı net bir şekilde olan, parti, dernek, örgüt,
cemaat ve tarikatlere karşı hangi güvenlik sistemlerini kuracak, devleti bu
wampir yapılara karşı nasıl güçlendirecek ve ihanete karşı hangi karmaşık
tedbirler alacak? Ya da gerçekten iktidarın böyle bir niyeti var mı?
Benim
için önemli olan bu sorunun cevabı.
ABD, Avrupa ne demiş çok da umurumda değil.
Biz normalimizi/normallerimizi hangi temel ilkelere göre belirleyeceğiz, benim için ve bu fedakar, saygın halk için önemli olan sadece bu!
Halk, 16 Nisan'da Evet diyecek, peki ya siyasi iktidar, bundan sonra halkın devleti olarak saygın bir devlet inşâ edebilecek mi?
ABD, Avrupa ne demiş çok da umurumda değil.
Biz normalimizi/normallerimizi hangi temel ilkelere göre belirleyeceğiz, benim için ve bu fedakar, saygın halk için önemli olan sadece bu!
Halk, 16 Nisan'da Evet diyecek, peki ya siyasi iktidar, bundan sonra halkın devleti olarak saygın bir devlet inşâ edebilecek mi?
Arif Şahin, 20.03.2017, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 76
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.