8 Nisan 2017 Cumartesi

SA4187/KY27-ŞT72: Taşra Münevveri(!) ya da...

"Böyledir bilgisi Taşra Münevveri’nin, her şeyi bilir, yazar konuşur, olmazsa yazdırır yine konuşur ama heyhat ki, bir tek kendini bilmez ve bilmek de istemez…"


Tıpkı Roma’da 2. adam olmaktansa Galya’da 1. adam olmayı seçen mikromegalomanlar gibidir Taşra Münevveri. Kayığının burnu hiçbir zaman enginlere yönelemez, sığ sularda çeker küreklerini her zaman…

Hep bir kısır döngü içerisinde hayali kalelere bayraklar dikip, hülyalı fetihler düzdüre düzdüre ah bir başarabilse nice enginlere ulaşmış adamlar gibi geniş ufuklara ulaşmak yerine kendi alnını tırmalaya tırmalaya, sıfırın biraz üzerindeki enerjisini de tüketip durur boş yere.

Şöyle bir şey belki de; dev bir jeneratörü çalıştırabilecek bir pil kadar yüklü olduğu vehmiyle küçücük oyuncaklara takıla çıkarıla bitip tükendiğine üzülmez de, boş yere yüklenerek raydan çıkarıp, bozduğu oyuncaklarla şişinir durur.

Kendisinden başkasına sorulan hiçbir sorunun anlamı olmadığı gibi, kendisinden başkasının vermiş olduğu bütün cevaplar da anlamsız ve dinlemeye değmez şeyler olarak görünür gözüne, kendinden başkasını dinlemez ve duymaz taşra münevveri, söz keser, bent olur, sonunda susan kendisi olsa da.

İçi kötü gazlarla doldurulmuş bir balon gibidir; yükselse yükselse ancak alçak tavanlara kadar yükselebilir ve orada asılı kaldığı sürenin tamamını da sünüp boşalıncaya kadar, 'üst’ten bakabildiği kadar bakabilmeye harcar. Er ya da geç sündüğü ve üzerinde yükseldiği zemine düştüğü anda ise, az önce yükselip düştüğü alçak tavana bir daha değip dokunmak ve yeniden şişmek, şişirilmek için türlü bahaneler aramaya başlar.

Taşra Münevveri'dir adı; belki de bu yüzden çoğunlukla taşrada, yani uzakta olduğu varsayılır, oysa bir mekanda taşralı olmaktan çok ruhta taşralı, kendi içinden uzak, herkesin dışıyla kavgalı, yeri de yurdu da belli olmayan bir bozguncu adamdır.

Bazı zamanlar bulunduğu dar alanı kendi kendine büyüterek bir şey olduğunu vehmeder ve bu azimle bazı zamanlar merkezlerde bir yerlerde bile konumlanabilir, bu nedenle de kaygısız bir ‘haymatloz / vatansız’ gibi sadece o anda bulunduğu yere göre tarif edilebilir ancak.

Ne neye ya da nereye yakın olduğu ne de neye ve nereye uzak olduğu belli değildir, bu yüzden de bir değer/ölçü/mikyas/miyar’dan da her daim uzaktır…

Alabildiğine ölçüsüz, savruk ama rengarenk bir yaprak gibi savrulur oradan oraya, hiç kimseyle değilse bile özellikle ‘güçlü’ rüzgarlarla yakından dosttur… Ola ki, bir güçlü rüzgarla bir an için de olsa güçlülerin yanına, merkezlere savrulabilir.

Sabahlara kadar yatmaz, uyumaz ama bir de uyursa akşamlara kadar uyanmaz taşra münevveri kendi küçük odasında, hele bir de uyanmaya görsün, ya bilmem hangi vakfın kadınlar kolunun kermesinde açılış yapan ‘büyüğün’ hemen yanında ya şehrin kurtuluş şenliklerinde şarkı türkü bağırmaya gelen nevzuhur ‘sanatçı’yı karşılayan komitede birbirini itekleyen kalabalığın orta yerinde ya bir derneğin bilmem ne gecesinde protokolde ya bir gazete idarehanesinde ya bir partinin yemeğinde ya birilerinin bir büyüğün makamına çıktıkları merdivenlerin ikinci basamaklarında; ama ille de göz önünde, medyada, meydanda görünebileceği bir yerdedir artık ki, tutabilene aşk olsun…

Bir bakarsınız dayınızın oğlunun düğününde, bir bakarsınız rey verdiğiniz partinin kongresinde, bir bakarsınız rey vermediğiniz partinin yerel temsilcilerinin yanında, bir bakarsınız Palandöken'in zirvelerinde bilmem kaç düvelden gelmiş turistlerle kayak keyfinde, bir bakarsınız başka bir yerde şölenlerde, toplantılarda, eğlentilerdedir.

Sizce anlamsız olsa da  kendince anlamlı bir hırsla bir günde o kadar çok yerde, o kadar çok yörede, o kadar çok mahfeldedir ki, bir tek adam olarak bu kadar çok yerde olabilmek için o bir tek adamdan kaç tane olması gerekir diye bir soru sorsanız bile aslında bu soruya vereceğiniz cevapla bile Taşra Münevveri’nin ne kadar hinoğlu hin olduğunu ispatlamış olursunuz…

Bir içi yoktur Taşra Münevveri’nin, salt kabuktandır bütün varlığı, nerede iki parça et sunulmuşsa o sofranın en dibinde de olsa bir yerlerinde, nerede beleşinden bir kaşık sirke uzatılmışsa kaşığın hemen yakınında, içinin yağı derisinden fışkırmış tulumlar ya da çocukların kuyulara fırlattıkları bilyeler gibi oradan oraya yuvarlanır durur sürekli.

Terk etmeyeceği hiçbir yer, yürümeyeceği tek bir yol bile yoktur Taşra Münevveri'nin…Tıpkı kötü söylenmiş bir söz gibi, nerede gezip dolaşırsa dolaşsın sonuçta yine kendisine dönercesine her daim değişen sahiplerinin emrinde, yanında yöresinde ve korumasındadır.

Olura da  olmaza da  konuşur durur Taşra Münevveri… Ne bir sırrın sahibi kalarak yücelmeyi, ne bir gönlü fethederek 'Hak'kın rızasını kazanmayı ne de menfaat merdiveninden ayrılıp merhamet zirvelerine ulaşmayı bilmediğinden kalemi gibi dilini de iftiranın bileytaşlarına tutmaya alışmış, ağzı yüzü kan içerisinde kalmıştır .

Bir yerde bir dost toplantısı mı yapılmıştır muhakkak onun bilgisi dahilindedir, bir adam bir yerlere seçilip, bir makama mı ulaşmıştır muhakkak o yer ve o makam daha önce ona teklif edilmiş de o kabul etmemiştir… Hasbelkader bir zamanlar birileri onun yanındayken ayrılıp başka bir yere mi geçmiştir, muhakkak ona ihanet edilmiştir… Kelimenin tam anlamıyla züğürdün biridir Taşra Münevveri ki; bir adam bir şeyler kazanmaya görsün, onun bunun kazancının derin kaynakları da sürekli ona ayandır.

Kimin babasının hangi köşede alnının teriyle çoluk çocuğunun nafakasını çıkardığı, kimin daha çocukken hangi numara gislavet lastik giyindiği, kimin bir zamanlar nerelere girip çıktığı, kimin anasının kimin kızı olduğu, kimin babasının kime hizmet ettiği, bilmem hangi adamın ilkokuldaki hayat bilgisi notu bile sanki de lanet olası bir ansiklopedi gibi onun o lanet olası hafızasına kayıtlıdır…

Böyledir bilgisi Taşra Münevveri’nin, her şeyi bilir, yazar konuşur, olmazsa yazdırır yine konuşur ama heyhat ki, bir tek kendini bilmez ve bilmek de istemez…

Böyledir işte Taşra Münevveri’nin hali pür melali, Aslına bakarsanız ne Taşra’lıdır, ne de Münevver; Taşra da Münevver de bütün masumiyetlerine rağmen onda bulurlar bütün kusurlarını, Taşra’yı Taşra yapan da, Münevveri Taşralı kılan da  kendisidir çünkü…

Kayığının burnu kendine çevrilmiş, kürekleri nefsinin eline vermiş, kendi akıntılarına kapılmış gitmektedir Taşra Münevveri; ta ki, yüksek bir şelalenin köpüre çağıldaya döküldüğü yere kadar…

Böyledir…


Şahin Torun, 08.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu:  Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 18.06.2016

İlk yayınlandığı yer:

http://www.pekajans.com/tasra-munevveri-ya-da-13119.html

Seçkin Deniz Twitter Akışı