Bulgaristan Devlet Başkanı Todor Jivkov’un 23 Haziran 1989’da gerçekleştirdiği Moskova ziyaretinde Sovyet lider Mihail Gorbaçov’a söyledikleri geçmişte yaşanan dramın geçmişte kalmayacağının habercisiydi:
“Ülkemizde iki büyük sorun var. Birincisi ekonomi. Bunu halletme şansımız var. İkinci sorunumuz ise Müslümanlar. Elimizdeki verilere göre bunların sayısı 800-850 bin civarında. Yıllık nüfus artışları ise 15-16 bin. Eğer bir tedbir almazsak 20 yıl sonra Bulgaristan ikinci bir Kıbrıs’a dönüşecek. Bizim hesaplarımıza göre, 500 bin kişiyi göç ettirmemiz gerek. Bunun için yeni bir politika üretmemiz lazım. Ama kesin görüşümüz şu ki; biz bunları asla Türk olarak kabul etmeyeceğiz.”
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra dünya hafızalardan silinmeyen görüntülere tanık oldu. Kimliklerini korumak için sahip oldukları her şeyi geride bırakan yüz binlerce Türk Kapıkule’ye doğru yürüyüşe geçti.
Seçimlerde oy kullanılmasına bin çeşit engel
Dün bu zulme maruz kalan Bulgar Türklerinin çocukları, bugün şekil değiştirmiş zulmün bir başka boyutuyla yüzleşti. Geçtiğimiz hafta Bulgaristan’da yapılan seçimler için oy kullanmak isteyen Türkiye’deki Bulgar Türkleri bin bir çeşit engelle karşılaştı. Önceki seçimlerde kurulan 140 civarı sandık yerine 35 sandıkta oy kullanmaya zorlanan Bulgar Türkleri, Kiril alfabesiyle heyet önünde dilekçe yazmaya zorlanması sonucu saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kaldı, kimisi de beklemeyip oy kullanmaktan vazgeçti. Seçim bahanesiyle memleketine ziyarete gitmek isteyen, gitmişken de oy kullanırım diye düşünenler ise sınırlarda bekletildi, eften püften sebeplerle içeri alınmadı. Bazı ırkçı partilerin üyeleri de Türkiye sınırında gösteri yaparak Türkiye’den oy kullanmaya gidenleri engellemeye çalıştı.
Bütün bu engellemeler sonucunda Türkiye’den beklenen 60-70 bin oy yerine 30 bin civarında oy kullanıldı. Bu da Bulgaristan’da yaşayan Türklerin umudu olan DOST Partisi’nin meclise girmesini engelledi.
Mültecileri Bulgaristan sınırına yığarsa
Avrupa’da oluşan Türk ve Müslüman düşmanlığının esintileri eski Osmanlı toprağı olan Bulgaristan’a ulaşırken, esasında onların Müslüman düşmanlığının geçmişten kaldığı aşikar. Buna rağmen mültecilerin ilk durağı olma korkuları akıl almaz uygulamalarına da zemin hazırlıyor. The Bulgarian Times gazetesinde Bulgar Tarihçi Petko Dobrev, “Seçimler bitti ancak mülteci sorunu devam ediyor” başlıklı yazısında şu ifadelerle Bulgaristan seçimlerinin sonucunun neden önemli olduğunu ifade ediyor:
“Türkiye’deki referandum yakın bir tarihte. Erdoğan’ın Bulgar politik hayatına dair düşünecek zamanı yine de bol. Hoş olmasa da gerçek olan bu. Erdoğan’ın ihtirasları çok büyük. Gücü de… O, küresel bir oyuncu. Kimileri ‘büyütülecek nesi var?’ diyebilir ama onların es geçtiği şeyler var. Mesela, Boğaz’ın lordu 50.000 mülteciyi Bulgar sınırına yığarsa ne olacak? Bunu yapabilir mi? Kesinlikle… O zaman biz ne yapabileceğiz? Bu koca kitleyi kim durduracak? Diğer bir ifadeyle, Bulgaristan seçimlerinin sonucu ne olursa olsun her şey Erdoğan’ın tavrına bağlı. Onun bu konuyu düşünmediğini sanıyorsanız, kesinlikle aptalsınız demektir.”
Türkiye oylarıyla DOST Partisi meclise girecekti
Türkiye’den alabileceği oylarla DOST Partisi’nin şu anda mecliste olması gerektiğini söyleyen Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Bayram Çolakoğlu, Türkiye’de 250 bin Bulgar seçmen olduğuna dikkat çekiyor:
“Bulgaristan seçimleri için Türkiye’de 2014 yılında 142 sandık açılmıştı. Kasım ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce sandık açmaya sınır getirerek 35 sandık açtılar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçmenler önceden hazırladıkları dilekçeleri imzalayıp oylarını kullanırken, bu seçimlerde heyetin önünde dilekçe yazma ve imzalama zorunluluğu getirildi. Bu karar insanların saatlerce kuyrukta beklemelerine, birçoğunun da oylarını kullanmaktan vazgeçmelerine sebep oldu. 250 bin seçmeni olan Türkiye’de ancak 33 bin kişi oy kullanabildi.
Ayrıca seçimi fırsat kabul ederek hem bir hafta kadar memleketinde kalıp hem de oy kullanmaya gidilmesi Bulgaristan Türkleri açısından bir gelenektir. Otobüslerle memleketine giden insanlara sınır kapılarında da sorunlar çıkartıldı, yaşlı başlı insanlar tartaklandı. Bir anlamda psikolojik gözdağı verilmeye çalışıldı. Giden otobüsler de çok eften püften sebeplerle bekletildi. Bunlar hep fiili engeller.”
Çok ciddi satranç oyunu var
Halk ve Özgürlük Hareketi’nin Türk halkının lehine hiçbir icraat yapmadığını söyleyen Çolakoğlu partinin başına Lütfi Mestan gelmesiyle birlikte bazı şeylerin değiştiğini vurguladı:
“Lütfi Mestan Türkiye ile ilişkileri yumuşattığı gibi, halkın içine inmeye, oradaki insanımızın sorunlarını meclise taşımaya ve çözüm için teşebbüslerde bulunmaya başlamıştı. Fakat bu durum partinin onursal başkanının hoşuna gitmedi. En son Rus uçak krizinde de Türkiye’yi destekleyen bir deklarasyonu mecliste okuduktan sonra partiden gayrı hukuki bir şekilde ihraç edildi. Lütfi Mestan ve bazı arkadaşları oradan ayrıldıktan sonra DOST Partisi’ni kurdular. Halkta ciddi destek bulan partiyi Türkiye’deki göçmen dernekleri de destekleyeceğini açıkladı. Bunun karşılığında Türkiye’de 35 sandık sınırı getirildi. Buna rağmen DOST Partisi’nin desteklediği adaya Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok yüksek bir destek geldi. Bir sınır daha getirildi, o da bu dilekçe olayı. Çok ciddi bir satranç oyunu var, tabii hukuk kuralları çiğnenerek oynanan bir satranç oyunu.
Balkan ülkeleri Osmanlı devletinden ayrıldıktan sonra her biri kendi uluslaşma süreçlerini Türk ve Osmanlı düşmanlığı üzerine kurmuşlardır. Türk düşmanlığının kökü aslında buraya dayanıyor. Ama gerçekten halkın isteklerini dikkate alan bir parti kurulduğunda hem eski parti çok ciddi bir baskı kurdu oradaki halkımızın üzerinde, hem de devlet yetkilileri bu baskıyı desteklediler. Bu uzun soluklu bir mücadele. Daha Parti kurulalı bir yıl bile olmamış. Bu aslında sadece oradaki Türk nüfusun değil, Bulgaristan’ın bütünü için de bir kayıptır. Çünkü demokrasiye çok ciddi katkısı olacak bir partiydi DOST Partisi. Her ne kadar DOST Partisi’nin çoğunluğunu Türkler oluştursa bile, Bulgar entelektüeller de bu partinin etrafında kenetlendiler. Statükonun değişmesi kolay olmuyor elbette, ama baskıyla bir yere varmak da uzun vadede söz konusu değil.”
Türk karşıtlığı burada da aynı
Bulgaristan’da olanların Avrupa’nın diğer ülkelerinde olanlardan çok farklı olmadığını söyleyen Prof Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, bu durumun Avrupa’daki Türk karşıtlığının bir yansıması olduğunu ifade ediyor:
“Bu olaylar aslında şu anda Türkiye’nin Avrupa nezdindeki etkisini, nüfuzunu kırmak üzere yapılan bir şey. Avrupa’nın diğer noktalarında, mesela Almanya’da oy kullanma konusunda nasıl vatandaşlarımıza zorluk çıkartılmışsa, burada da bunu çıkartarak bir şekilde sonucu etkilemeye çalıştılar. Bu Avrupa’da esen genel Türkiye karşıtı havanın yansımasıdır. Umarım zaman içerisinde bu hava geçer, ama Bulgaristan’da bunun yaşanmasının ayrıca bir önemi de seksenli yıllarda Bulgaristan’daki Türklere yapılan acı olayları hatırlatıyor olması. Bulgaristan seçimlerinde oy kullanmayı zorlaştırmak, seçimi etkilemek anlamına geliyor. Nitekim o anlamda Bulgaristan’daki Türk partisi meclise giremedi. Bu bakımdan başarılı oldular.”
Avrupa çözülmeyi bu şekilde durduramaz
Son yıllarda yaşanan bütün zorluklara rağmen Türkiye’nin ekonomik olarak hala ayaklarının üzerinde duruyor olması bu tarz saldırıları tetiklediğini söyleyen Güney, şunları kaydediyor:
“Avrupa Birliği’nin içindeki Bulgaristan’ın iktisadi durumuna bakın, bir de Türkiye’nin durumuna bakın. Bulgaristan gibi ülkeler değil de şu anda AB’nin motoru sayılan Almanya’nın, ona yakın olan Hollanda gibi ülkelerin Türkiye’ye bakışı, aslında Türkiye’nin bölgesinde etkili olmasından çekinmelerinden kaynaklanıyor. Türkiye bölgesinde ne kadar etkili olursa, çevresini de o anlamda etkileyebilecek potansiyelde. Son yıllardaki iktisadi başarısı bir şekilde onun belirli konularda bağımsız davranmasına da sebep oldu. Halbuki soğuk savaş döneminde Türkiye edilgen bir ülkeydi. Edilgen olmasını gerektiren hususlardan bir tanesi de kendi kendine yetememesiydi. Şimdi askeriye konusunda bize ambargo koyuyorlar, biz kendi tankımızı geliştiriyoruz. Bu aşamada kendi kendimize yetecek bir hale geldik. Bunun durmasını istiyorlar, daha fazla gelişmesini istemiyorlar ki Türkiye’yi bir şekilde manipüle edebilsinler.
Türkiye işte bütün bunlara büyük bir direnç gösteriyor. Halk da zaten belli bir refah seviyesine geldikten sonra bu refahtan vazgeçmez. Türkiye’deki halk, oyunu kullanırken kendi düşünceleriyle hareket edebilecek olgunlukta, bu olgunluğun en güzel örneğini 15 Temmuz’da verdik. Aklıselim Türk halkı bütün darbelere, yaşanmışlıklara rağmen, demokrasiyi AB içindeki birçok ülkeden çok daha iyi özümsemiş konumda. Bunu görmüyorlar. Batının böyle bir oryantalist görüşü var. Zaten bunu en yakın Arap Baharı’nda ‘Demokrasiyle İslam bir arada olmaz’ diyerek itiraf etti. Bunun en iyi cevabını Türkiye verdi ve bu cevabı en iyi yaşatan yerlerden birisi bu topraklar olduğu için bir şekilde etkisini kısmaya çalışıyorlar. Avrupa’da beş milyona yakın Türk yaşıyor. Üstelik bunlar entegre olmuş üçüncü nesil. Eski dönemlerde değiliz artık. Ama Avrupa kendi sorunlarıyla boğuştuğu için bir öteki oluşturarak onun arkasına sığınıp, kendi birliğini güçlendirmeye çalışıyor. Onun için de saldırıyor. Çözülmeyi bu şekilde durduramaz, kendi içindeki çatışmaları tetikleyecektir.”
***
Bulgaristan’da demokrasi kaybetti
Bulgaristan Türkiye parlamentolar arası dostluk grubu başkanı AK Parti Milletvekili Aziz Babuşçu Bulgaristan’da yapılan seçimleri Gerçek Hayat için değerlendirdi:
"Dostluk grubu başkanı olarak bizim amacımız parlamentolar arasındaki dostluğu geliştirmektir. Bulgaristan bir buçuk milyona yakın Müslüman Türkün yaşadığı, balkanlarda sınır komşumuz olan AB üyesi bir ülke. Dostluk grubu başkanı olduktan sonra Bulgaristan’a iki ziyaretim oldu. Birisi eski Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’yla bir günlük çalışma ziyaretiydi. İkincisi de 1984’te başlayıp Türkiye’ye 250 bin soydaşın göç etmesiyle sonuçlanan acılar, sürgünler, Belene Kampları çerçevesinde annesinin kucağında öldürülen Türkan bebeğin anma programına katılmak olmuştu. Doğrusu o programdaki sahneler, Türkan bebeğin annesinin hala mezarı başında ağlıyor olması beni çok etkilemişti. Hızlı bir şekilde de Bulgaristan’da seçimler gündeme geldi. Bizim yaptığımız elbette ki komşuluk ilişkileri çerçevesinde ne olup bittiğini izlemek, oradaki Türk soydaşlarımızın, Müslüman toplulukların bu demokratik yarışta herkesle eşit koşullarda yarışabilmesine diplomatik olarak katkı sunmak, destek olmak olabilirdi.
HÖH Partisi Türklerin sorunlarını çözmedi
Bulgaristan’da seksenli yılların sonunda gerçekleşen asimilasyon ve sürgün edilmeden sonra Türklerin hak ve özgürlüklerinin mücadelesini vermek için Hak ve Özgürlük Hareketi kuruldu. Fakat süreç içerisinde bu parti oradaki Türk ve Müslümanların sorunlarını çözmekten uzak olduğu gibi, manipüle eder bir pozisyon aldı. Şu anda HÖH’ün onursal başkanı olan Ahmet Doğan partiyi bu noktaya taşıdı. Halbuki oradaki soydaşlarımız ve Müslümanlar HÖH’ü Bulgaristan’ın 3. büyük partisi haline getirmiş, koalisyon ortağı bile yapmışlardı. Ama bu parti soydaşlarımızın sorunlarına çözüm noktasında elle tutulur somut projeler üretemedi. 2014’te Genel Başkanlığa gelen Lütfi Mestan, Rus uçağı krizinde Türkiye’yi destekler mahiyette konuşmasından sonra Ahmet Doğan tarafından partiden ihraç edildi. Birkaç arkadaşının Mestan’a katılmasıyla da DOST Partisi kuruldu. Daha önce de Hürriyet ve Şeref Partisi kurulmuş ama başarılı olamamıştı. DOST Partisi ve Şeref Partisi seçimler öncesinde bir araya gelerek DOST Birliği Koalisyonunu oluşturdular ve seçime öyle girdiler.
Milletvekili adaylarına baskı ve şiddet
Bu süreçte gerek Bulgaristan içindeki propaganda ve seçim faaliyetlerinde gerekse Türkiye’den çifte vatandaşlık sayesinde burada oy kullanacak olanlara veya Bulgaristan’a giderek oy kullanmak isteyen soydaşlarımıza çok ciddi engellemeler çıkartıldı. Özellikle Bulgaristan’da DOST Birliği Koalisyonu adayları şiddet de dahil olmak üzere, baskı ve sindirme olaylarıyla karşı karşıya kaldılar. Genel başkanın otobüsünün camlarının kırılmasından, bizzat milletvekili adaylarına fiili taciz ve şiddet gösterileri gibi pek çok şey var. Özellikle HÖH’ün bu baskı ve sindirme operasyonlarının temel faktörü olarak yer almış olması, yine aynı şekilde HÖH’lü belediyelerin ve muhtarların köylerde insanları tehdit etmesi de işin cabası. Bir Avrupa Birliği ülkesinde bunu anlamak mümkün değil. Türkiye’de oy kullanacaklar için de sandık sayısının kısıtlanması ve Kiril alfabesiyle form doldurma zorunluluğu getirilmesi ciddi şekilde oy kullanma ve demokratik haklarını yerine getirme iradesini engelledi. Neredeyse bizim bir dönemin açık oy gizli tasnifini aratmayacak tarzda bir seçim Bulgaristan’da gerçekleşti. Bütün bu baskılara, sindirme ve yıldırma operasyonlarına rağmen DOST Birliği Koalisyonu’nun 100 binin üzerinde oy almış olması önemli bir başarıdır.
Sınır kapılarında yaptıklarından gurur duyuyor
Avrupa’nın önümüzdeki dönemin temel sorunu olan ırkçı siyasal hareketleri, Bulgaristan’da da kendini gösterdi. Irkçı partilerin tahrikiyle sınıra gelip dayanan ve otobüsleri engellemeye çalışan kitleler oluştu. Üstelik bunu Bulgaristan’daki ırkçı partinin başkanı bir özel televizyon kanalında yaptığı konuşmayla kendisi anlattı: “Önceki seçimlerde oy kullanmaya gelen otobüslerin üçte ikisi bu seçimde bizim sayemizde gelemedi. Sınır kapılarında yaptıklarımızdan gurur duyuyorum. Zira anılan sınır kapılarında eylem yapmak için yaklaşık bin kişiyi seferber ettik. Türkiye’deki her bir sandık kurulunda iki Birleşik Vatanperver gözlemcisi bulundurduk. Oy kullanma sayısının 30 binlerde kalması bizim bu çabamızla oldu. Aksi halde oy kullananların sayısı 70 bin olacaktı, bu da muhtemelen DOST’un meclise girmesini sağlayacaktı” dedi. Üstelik bunu tek başına yapmadığını, GERB ve Sosyalist Partisi’nin de kararları çıkartmada yardımcı olduğunu, birlik olurlarsa neler yapabileceklerini de sözlerine ekledi. Gerçekten hayret verici sözler bunlar. Ve bu siyasal partinin 27 milletvekili var, muhtemelen koalisyon ortağı olacak. Koalisyon şartı olarak da Türkiye’de seçim sandık sayısının altıya düşürülmesini öne sürüyor.
Önümüzdeki süreçte Bulgaristan’da yaşayan hem soydaşlarımız hem Müslümanlar hem de bütün Bulgar halkı tarafından daha demokratik, daha özgür bir Bulgaristan olur temennisinde bulunmak istiyorum. Parlamentolar arası dostluk grubu başkanları olarak bizim de amacımız bu dostluğu büyütmek, insanların temel hak ve özgürlüklerini kullanma önündeki engelleri kaldırmak ve komşuluk ilişkilerini güçlendirerek Bulgaristan-Türkiye arasındaki işbirliğini her alanda büyütmek olacaktır."
Sevda Dursun, 19.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.