"Evrensel değerlere kodlanmış zihinler, bu tasarıma bir anlam veremezken; suçsuzluğu ispatlanana kadar herkesin suçlu kabul edildiği bir vasatta şekillenmiş zihinler, hiç şüpheniz olmasın ki, ne demek istediğinizi hemen anlarlar."
Hani, Anayasa Mahkemesi yeni binasına taşındığında, bahçesindeki Adalet Tanrıçası heykeli, dikkatlerden kaçmamıştı. Heykeltıraş Aslan Başpınar, heykelin Adalet Tanrıçası olmadığını, kurumun talebi doğrultusunda özgün bir tasarım gerçekleştirdiğini ve heykelin, adaleti temsil eden Anadolu kızı olduğunu açıklamıştı.
Malumunuz; evrensel Adalet Tanrıçası, tarafsızlığının simgesi olarak gözleri bağlı, bir elinde kılıç, diğer elinde terazi tutan, bağımsızlığını ifade etmesi bakımından bakire olduğu iddia edilen bir figürdür. Caydırıcılığını ve kanunların gücünü ifade eden kılıcı tutan eli aşağıda, hafif geride; adaleti temsil eden teraziyi tutan eli ise bariz olarak yukarıda ve öndedir. Pek dikkat çekmese de yerde bir yılan figürü vardır ve tanrıçanın bir ayağı, kanunu temsil eden kitaba basar.
Hal böyle olunca, Yüksek Mahkeme’nin özgün bir adalet heykeli talebine hak vermek gerekir.
Çarşafa sarınmış izlenimi veren, kanun kitabına basan bacağı açıkta bırakan, derin göğüs dekolteli elbisesi ile şuh bir kadın figürünün “bağımsızlığı” çağrıştırdığı, herhalde düşünülemez. Nihayetinde, gözü bağlı böyle bir figürün taliplisi çok olur. İnci gibi dişi, görücü bilir işi, maazallah bir de bakmışsınız; kanun kitabını ayakları altına almaktan çekinmeyen aşüfte tanrıça, adalet dağıtmayı bir yana bırakıp, zifaftan önce yüzünü bile göremediği damadın kirli çamaşırlarını çitilemeye başlamış bile.
Hakkını hemen teslim edelim; Başpınar’ın tasarımı, kılığı kıyafeti ile bakire olup olmadığı sorusunu akılara bile düşürmeyecek kadar mazbuttur. Göğsündeki ayyıldız, en az cezaevi araçlarındaki “Ya sev ya terk et” yazısı kadar milli değerlere vurgu yapar. Gerçekçi bir tasarımdır.
Gerçekçidir, fakat gözü açıktır. İnsanda sık sık uzanıp burnunun dibinde elini sallayarak, gözünün görüp görmediğini kontrol etme ihtiyacı uyandıran bu figürü, Anayasa Mahkemesinin bahçesine dikmek, nasıl ifade etmeli? Hoş değildir.
Anlayacağınız; bu tasarım da bana uymaz…
Uymaz deyince, madem özgün bir adalet heykeli tasarlanabiliyor, Anadolu kızı yerine niçin Anadolu delikanlısı olmasın? Sert bir ifadesi olmazsa eğer; delikanlı bir adalet figürü, pek çoğumuza uyar mesela.
Hem delikanlılık; cesareti, mertliği, dürüstlüğü, açık sözlülüğü sembolize eder. Eder etmesine de zaten elinde gücü temsil eden kılıç bulunan adalet figürünün güçlü kuvvetli pazular ile delikanlılığına yapılan aşırı vurgu, en hafifinden şık olmaz. Kılıcı tutan elini ne kadar aşağıda ve geri planda tasarlarsanız tasarlayın, terazi tutan elini ne kadar öne çıkarırsanız çıkarın; ahalinin dikkatini, teraziye çekmeniz mümkün olmayabilir.
Oysa adalet söz konusu olduğunda, insanın aklına bilgelik gelmeli değil midir?
Bilgelik deyince; kalın çerçeveli gözlükler, ciddiyetle büzüştürülmüş dudaklar, çatık kaşlar filan gelmesin aklınıza. Gözünüzün önüne Sinop’taki Diyojen heykelini getirin mesela. Fener tuttuğu elinde adalet terazisi, diğer elinde kanun kitabı olsun. Bir elinde terazi, bir elinde kanun kitabı bulunan, bilge bir adalet figürünün kılıcı, kınında da tasarlanabilir pekala.
Çirkin sözler söyleyen bir delikanlıya, “Fildişi kından kurşun kılıç çekmeye utanmıyor musun?” diye çıkışmıştır Diyojen.
Büyük İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemem!” diyebilen bir bilgenin, gözlerinin bağlanması da gerekmez. Bilge bir adalet figürü, siyasi iktidarın muhaliflerini tasfiye etmekle suçlanamadığı gibi, kolayından susturulamaz da.
Elbette yerel değerlere vurgu yapılmak üzere, ayyıldızlı bir Diyojen figürü tasarlanamaz. En fazla; bir eline dürüst insan aramak üzere gece gündüz söndürmeden taşıdığı fener, diğer eline adalet terazisi, koltuğunun altına da kanun kitabı tutuşturulur, o kadar.
Evrensel değerlere kodlanmış zihinler, bu tasarıma bir anlam veremezken; suçsuzluğu ispatlanana kadar herkesin suçlu kabul edildiği bir vasatta şekillenmiş zihinler, hiç şüpheniz olmasın ki, ne demek istediğinizi hemen anlarlar.
Madem Sinop’a kadar uzandık, Sabahattin Ali’yi mevzuya uygun bir dizesi ile analım gelmişken.
Leylim ley, leylim ley!
İlker Erinç, 22.04.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Figürler ve Düşünceler
İlker Erinç Yazıları
Takip et: @ilkererinc
İlk Yayınlandığı yer:
http://ilkererinc.blogspot.com.tr/2012/02/diyojenin-feneri.html
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.