27 Mayıs 2017 Cumartesi

SA4382/KY38-SevDur59: CHP: İktidar Sizin, Genel Başkanlık Bizim Olsun



Takdim

12 Eylül’de ülkedeki tüm siyasi partiler kapatılmış ve yeniden aynı adla açılmaları da engellenmişti. 1992’de bu yasanın kaldırılmasıyla birlikte, 1923 yılında kurulan CHP, bu defa Deniz Baykal’ın genel başkanlığında yeniden açıldı. Baykal’ın yüzde 20-25’lik kemik tabana sahip CHP’nin genel başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden tam 25 yıl geçti. Ancak bir türlü başarı gelmedi. Üstelik CHP Atatürk’ün kurduğu parti olması dolayısıyla, banko değerler ve ilkelere sahipti fakat çoğu kez toplumun değerleriyle örtüşmemesinden dolayı bir türlü bunu artı değer olarak hanesine yazdıramadı.

Deniz Baykal’ın seçim yarışı 27 Mart 1994 yerel seçimleriyle başlar. 1991 seçimlerinde ilk kez meclise girmeyi başaran Refah Partisi’nin yükselişi önü alınmaz bir şekilde devam etmektedir ve bu Baykal’ın aslında şanssızlığıdır. Yerel seçimlerde CHP’nin kaybetmesi ise sol partilerin seçimlere üç parça halinde (SHP- DSP-CHP) katılmalarına yorulur ve birleşme arayışları başlar. DSP bu birleşmeye olumlu bakmaz fakat SHP birleşme kararı alır. 

İlk kurultayda birleşen sol partilerin genel başkanlığına adaylığını koymayan Deniz Baykal, kısa süre sonra yapılan bir kurultayda genel başkanlığa seçilir. 30 Ekim 1995 tarihinde ise DYP-CHP koalisyonu kurulmasına erken seçim şartıyla kabul eden Baykal, Başbakan yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini üstlenirken, aynı yıl içerisinde seçimlere gidilmesine de ön ayak olur.

CHP'NIN YEDINCI GENEL BASKANI KEMAL KILICDAROGLU
CHP'nin 7.Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

Ana muhalefete sabitlenen CHP

CHP’nin Deniz Baykal yönetimindeki ikinci seçim yenilgisi, kıl payı barajı geçerek meclise girmesiyle gelir. Refah Partisi birinci parti olarak meclise girmiş, fakat tek başına hükümet kurmaya oyları yetmemiştir. Koalisyonlar dönemi ve malum 28 Şubat olayları tam hız yaşanırken, Baykal 1998 tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Partisi 27.Olağan Kurultayında genel başkanlığa 3. kez seçilir.  Ardından 99 seçimleri ve CHP’nin parlamento dışında kalmasıyla yaşanan büyük hezimet. Deniz Baykal suçu kendisinde arar öncelikle, belki de ararmış gibi yaparak genel başkanlıktan istifa eder. Yerine Altan Öymen gelir. Fakat bu değişiklik kısa sürer ve 15 ay aradan sonra Deniz Baykal yeniden CHP genel Başkanlık görevine seçilir.

Yıl 3 Kasım 2002, Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara geldiği ve siyasette kartların yeniden karıldığı tarih. AK Parti seçimlerde 34,4 oy oranıyla 363 milletvekilliği kazanırken, meclise ikinci parti olarak CHP girer. Birçok partinin oyları erirken, CHP’nin de oylarını belli bir yüzdeye sabitlenmesi bu dönemde başlar. CHP yüzde 19,39’la 178 milletvekilliği alarak meclisin tek muhalefeti olur. Diğer partiler yüzde 10 barajını aşamazlar. 2007’de de yüzde 20,88 oy oranı ile yine Deniz Baykal başkanlığında ana muhalefet partisi olur.

Kurultaylar partisi CHP

Ülke siyasetinde bu gelişmeler olurken, CHP’nin olağan ve olağanüstü kurultaylarına ara vermeden devam etmesi de kurultaylar partisi olarak nam salmasına sebep oldu. Deniz Baykal, Ekim 2003’de yapılan 30. Olağan Kurultay’da, Temmuz 2004’deki 12. Olağanüstü Kurultay’da, 30 Ocak 2005’deki 13. Olağanüstü Kurultay’da, Kasım 2005’deki 31. Olağan Kurultay’da ve Nisan 2008’de yapılan 32. Olağan Kurultay’da, yeniden genel başkanlığa getirildi.

CHP’nin iç meseleleri her zaman çalkantılı bir seyir izledi. Yönetim yarışı CHP’de bitmeyen bir kavga olarak devam etti. İstanbul Şişli Belediye Başkanlığına yüzde 65 oy alarak seçilen Mustafa Sarıgül de bu yarışın içinde muhalefet olarak bulunuyordu. Sarıgül CHP’yi iktidara taşıyacağı söylemiyle Anadolu’yu dolaşmaya başladı. 

Elbette bu eylem genel merkezi rahatsız etti ve genel başkan Deniz Baykal 29 Ocak 2005’te Olağanüstü Kurultayı topladı. Baykal ve Sarıgül’ün hesaplaştığı kurultayda çok gergin anlar yaşandı, büyük kavgalar ve tabii ki yaralanmalar oldu. Sonuçta Baykal 674 oyla güven tazeledi. Kurultaydan sonra Mustafa Sarıgül, 24 Mart 2005’te, CHP Yüksek Disiplin Kurulu tarafından “Kurultayı arbede ve şiddet ortamına çevirdiği” gerekçesiyle ihraç edildi. Yine kurultay sonrası partiden istifalar oldu ancak meclis grubunun büyük kısmı partide kaldı. İstifa eden milletvekillerinin bir kısmı bağımsız kalırken bir kısmı da SHP’ye geçti. 

19-20 Kasım 2005’te toplanan 31. Olağan Kurultay’da Deniz Baykal 1158 oyun tamamını alarak genel başkanlığına devam etti.

e-muhtıraya destek verdi

CHP 2007 Nisan ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın adaylığına şiddetle karşı çıktı ve bu yolda bütün anayasal haklarını kullanacağını belirtti. 24 Nisan 2007 günü AK Parti, cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül‘ü belirleyince, CHP 367 krizini başlatan taraf oldu. 27 Nisan 2007 günkü oylamada 367 milletvekili yeter sayısı bulunamayınca mahkemeye başvurdu. 

Partinin itirazını yerinde bulan Anayasa Mahkemesi’nin kararı üzerine ise cumhurbaşkanının yeni meclis tarafından seçilmesinde uzlaşıldı. Aynı gece Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde, cumhurbaşkanı seçiminde laiklik hassasiyetine vurgu yapan bir bildiri yayımladı. CHP, sonradan e-muhtıra olarak adlandırılan bu bildiriye destek vererek darbeler tarihine Deniz Baykal başkanlığında bir yenisini daha ekledi. Baykal, 28 Şubat’ta da CHP’yi rejim muhafızlığı ve laiklik savunusu parantezine hapsederek her zaman için tavrını vesayetten yana aldığını ispatladı. 2008 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilen üniversitelerde türban serbestisine de laiklik adına şiddetle karşı çıkarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Pensilvanya’ya selam çaktı

Deniz Baykal, 23 Mayıs 2010 tarihinde toplanacak olan 33. Olağan Kurultay’a iki haftadan az bir süre kala, yine bir CHP milletvekili olan Nesrin Baytok ile birlikte yer aldığı öne sürülen kasetin bir internet sitesinde yayınlanması sonucu 16 yıl sürdürdüğü genel başkanlık görevinden istifa etti. 

Baykal, istifası sırasında Pensilvanya’dan gelen üzüntü ve destek mesajlarının samimiyetine inandığını söylemeyi de ihmal etmedi. Daha sonra FETÖ’nün bir operasyonu olduğu ortaya çıkan bu olayda CHP’nin genel başkanlığına Kemal Kılıçdaroğlu hazırlandı. Yapılan 33. Olağan Kurultay’a tek başına aday olarak katılan Kemal Kılıçdaroğlu, partinin 7. genel başkanı oldu. Böylece CHP’de Deniz Baykal dönemi kapanıp, Kemal Kılıçdaroğlu dönemi başladı.

Kaybederek koltuk kazandı 

CHP Grup Başkanvekiliyken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olan Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi kaybetse de, seçim sürecinde birlikte çalıştığı CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin‘le birlikte kamuoyunda ön plana çıktı, adı partinin liderliği için geçmeye başladı. Özellikle de ilginç bir şekilde Baykal, parti başkanlığı görevinden istifa ederken kurmayları aracılığı ile parti liderliği için gönlünden geçen ismin Kılıçdaroğlu olduğu mesajını verdi. 

Kaybettiği seçim Kılıçdaroğlu’na koltuk getirdi. Yapılan 33. Olağan Kurultay’da bin 249 delegenin bin 200’ünün imzasıyla tek aday olarak seçime girdi ve CHP’nin 7. Genel Başkanı seçildi.

Baykal’ın ardından, Dersimli bir Alevi dede ailesinden gelen Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin 7. genel başkanı olması, Alevilerin büyük bir kısmında bir heyecan yarattı. Oysa Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçtiği ilk günden bu yana Aleviliğini gizleyebildiği kadar gizlemeye çalıştı. Alevilerin oylarını çantada keklik bildiğinden her fırsatta sağ seçmenin oylarına talip olduğunu ifade etti. Milletvekili listeleri hazırlığı sırasında da sağ seçmene hitap eden adaylar önemsenirken, Alevi temsiliyeti görmezden gelinecekti.

Kılıçdaroğlu seçildikten 4 ay sonra ülke bir referanduma gidiyordu ve Kılıçdaroğlu parti başkanı olarak ilk sınavını 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği için yapılan referandumda verdi. Bütün yurdu dolaşarak her zamanki gibi değişime ayak direyip Hayır çağrısında bulunsa da sandıktan yüzde 58 oranında Evet oyu çıktı. Kılıçdaroğlu ikinci seçim yenilgisini de göreve geldikten dört ay sonra almış oldu.

İddialı laflar etti ama istifa etmedi

Yine bir seçim ve yine yenik düşen bir CHP. Hele de AK Parti gibi geniş halk kitleleri tarafından benimsenip sevilen bir partiye karşı yarışmak hiç kolay değildi. Ama yine de namı diğer Gandi, iktidar olmak için kolları sıvadı. 81 ilin tamamını gezerek seçmene seslendi. 

Ekonomide düzelme, adaletli gelir dağılımı, alt sınıfları koruyan sosyal politikalar, Güney Doğu’daki şiddete ve Kürt Sorunu‘na demokratik çözüm vadeden Kılıçdaroğlu, toplumda ve partide yarattığı rüzgarla CHP’nin oylarını yükseltse de, iktidar partisi karşısında kaybetti. 2011 genel seçimlerinde yüzde 26 oya ulaşan CHP, Meclis’e 135 milletvekili gönderdi, ana muhalefet görevini devam ettirdi. 3 yıl sonra yapılan 2014 yerel seçimlerinde de Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 26,34 oy oranını korudu.

12.Cumhurbaşkanını belirlemek için 10 Ağustos’ta yapılan seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına çatı aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çıkarttılar. %52 oy alan Recep Tayyip Erdoğan ilk turda seçilmeyi başardı ve milletin iradesi ile cumhurbaşkanı oldu. 7 Haziran 2015’te ise genel seçimler için sandıklar bir kez daha kuruldu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun AK Parti ile girdiği 6. yarıştı bu. Bu sefer çok büyük hedefler koydu, “Kaybedersem istifa ederim” gibi iddialı sözler verdi. FETÖ ile yaptığı işbirliğine rağmen yüzde 24,95’le kazanan olamadı. Buna rağmen istifa etmedi.

Önce salladılar sonra sallandılar

Seçim sonrası CHP milletvekili Şafak Pavey’le HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın meclis koridorlarında “Birlikte iyi salladık” sözleriyle gülüşmeleri tarihe bir ortaklığın işareti olarak geçti. O seçimde HDP de oylarını artırdığı için, AK Parti birinci parti olmasına rağmen tek başına iktidar olamadı. Sandıktan çıkan kararın ardından hükümetin kurulamaması üzerine 1 Kasım’da Türkiye erken genel seçime gitti. Ülkenin koalisyon tarihini ivedilikle hatırlayan halk, bir kez daha istikrar için AK Parti’yi seçti. Kılıçdaroğlu milletten ancak yüzde 25,32 oy alabildi. Bu onun 7. yenilgisiydi ve sine-i milleti değil, koltuğunu tercih etti.

Kılıçdaroğlu’nun son yenilgisi 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumunda oldu. Hayır cephesinin tek lideri olan Kılıçdaroğlu, yüzde 48’lik başarıyı kendine mal etse de, ortada başarı filan yoktu. Seçim kampanyası başlamadan önce birleştirici bir dil kullanacakları, itici “Recep Bey” söylemini bile bırakacağı konusunda karar aldıkları halde, söylemleriyle tepki çekmeyi yine başardı.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yenikapı ruhunu reddetmesi neyse de, “kontrollü darbe” sözü bardağı taşıran son damla oldu. Her türlü algı operasyonuna sarıldıkları, Avrupa’nın bile seferber olup Hayır için çalıştığı referandumda Kılıçdaroğlu, kaybeden tarafta olma kaderinden kurtulamadı. 8. kez seçim kaybeden Kılıçdaroğlu, istifa sorularına yine kulaklarını kapatmayı tercih etti.

Kılıçdaroğlu, girdiği seçimler öncesi yaptığı konuşmalarda iktidar sözü vererek halkın dini değerleri ile çatışmayacaklarını, her zaman saygılı olacaklarını söylese de, bu sözlerini tutmak konusunda hiçbir zaman başarılı olamadı. Muhafazakar kesime şirin görünmek için vitrin süsü kabilinden birkaç sağ aday da işe yaramadı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisindeki tüm kurultaylarda kazanmasına rağmen, ülke genelindeki girdiği tüm seçimleri kaybetti. Kaybettikçe koltuğunu sağlamlaştırdı. Üstelik kaybetmeyi yenilgi olarak hiçbir zaman kabul etmedi. “Kaybetmedik, oylarımızı artırdık” diyerek her seçimin kazananı oldu.

Ülkeyi bölmek isteyenlerin yanında yer aldılar

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık dönemi Türkiye için çalkantıların yaşandığı bir dönemdi. 2013 Gezi eylemleriyle sahneye çıkan iç ve dış organizatörler, Türkiye’yi bir kaosa sokma çabasına girmişti. Kılıçdaroğlu CHP’si ise her zaman için ülkeyi bölmeye çalışanların yanında yer aldı. Gezi eylemlerini destekledi, Doğu’daki Hendek operasyonlarında teröristleri değil hükümeti suçladı, 17-25 Aralık’ta hükümeti yıpratmak için FETÖ’yle birlikte hareket etti. En son 15 Temmuz darbe girişiminde Yenikapı’ya gelerek milletin yanında durduğunu göstermeye çalışsa da bu da pek uzun ömürlü olmadı. 16 Nisan referandum seçim kampanyasında 249 kişinin ölümüyle sonuçlanan darbe girişimine “kontrollü darbe” diyerek bir skandala daha imza attı.

Pusudakiler bayrak açtı

Her seçim yenilgisinde olduğu gibi 16 Nisan seçim yenilgisi sonucunda da CHP’de yönetim tartışmaları başladı. Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu’na karşı bayrak açan ilk isim oldu. Partiyi olağanüstü kurultaya çağıran İnce, aday olacağını da söyledi. İnce’ye destek Baykal’dan geldi. 

CHP’de bir yönetim sorunu olduğunu ifade eden Baykal, kendisine yöneltilen Abdullah Gül’ün Hayır cephesinin adayı olması konusuna da “neden olmasın” dedi. Baykal’ın Kılıçdaroğlu için sarf ettiği “2019’da aday olmayacaksa bırakmalı” sözleri tartışma yaratırken, Fikri Sağlar, “Kılıçdaroğlu referandum kampanyasında ‘tek adama karşıyız’ propagandası yaptı ama kendisi tek adam oldu” dedi. Bu açıklamalarından sonra partiden ihraç edildi. Muhalifleri susturmak için tehditler savuran Kılıçdaroğlu’na son darbe Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke’den geldi. Böke, “Mevcut yönetim anlayışının parçası olmayı uygun bulmuyorum” diyerek partideki görevlerinden istifa etti.

Yine mi kaybedecek?

Referandum sonrası CHP’nin içindeki bu muhalif sesler, yeni dönemde nasıl bir CHP olacağı sorusunu beraberinde getirdi. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde yüzde 51’in desteği gerektiğinden, CHP’nin de hiçbir zaman muhafazakar seçmene yakın durmadığı bilindiğinden, 2019 Cumhurbaşkanlığı adaylığı için de uygun bir isim düşünülmeye başlandı. Yüzde 48 Hayır cephesinin başarısını kendine yazan Kılıçdaroğlu ve CHP, seçimlere kadar nasıl bir dizayn içine girecek? 

Kılıçdaroğlu gidip yerine yeni bir genel başkan gelecek mi? Yoksa Kılıçdaroğlu tüm muhalif sesleri susturarak partisini kurultaya götürüp başkanlığını tazeleyecek, ardından da bir çatı aday arayışına mı geçecek? 2019 seçimlerinde CHP’yi yine ‘kaybetmeler’ mi bekliyor? 

İşte bu soruların cevaplarını ve yeni CHP’yi Mahmut Övür, Tanju Tosun, İsmail Çağlar ve Tarık Çelenk’e sorduk.

***

Kemal Bey gardını aldı

CHP’nin içinin zaten karışık olduğunu söyleyen Mahmut Övür, referandum sonrası çıkan zeminin Kılıçdaroğlu açısından pozitif olduğunu vurguladı: 

“Kılıçdaroğlu referandum boyunca her zamankinden daha serinkanlı bir siyaset izledi, onun getirdiği sonuçları da pozitif hanesine yazdı. Buna rağmen pusuda bekleyen birkaç aktör vardı. Bunlar yedi seçim kaybeden Kılıçdaroğlu’nu aceleden olağanüstü kurultaya götürmek istediler. Ama tabii Kemal Bey de bunlara karşı sert çıktı. ‘Kapının önüne koyarız’ yaklaşımı aslında sıradan bir yaklaşım değil. Referandum sonucunun artısının farkındaydı. Belki o da bunu pozitife çevirmek isteyerek, bunlardan kurtulabilir miyim hesabı yapıyor. Selin Sayek Böke’yi diğer muhalefet eden isimlerden farklı bir yere koyabiliriz. Çünkü Kemal Bey’e hem yakın duruyordu, hem de küresel bir desteği olduğu falan söyleniyor, ama parti içerisinde çok da karşılığı yok. Radikal bir çizgi izliyor gördüğüm kadarıyla. Bu yüzden ona da sıcak bakmıyorlar.

Kemal Bey gardını aldı, daha sağlam duruyor. Çünkü parti içerisinde bir gücü var, parti kamuoyunda da fena değil. Fakat 2019’da genel başkan olarak aday olma ihtimali olmadığını kendisi de biliyor. O yüzden bu yüzde 48 üzerinden bir siyaset yapma hesabı içerisinde. O yüzde 48’in içinde Aleviler, Kemalistler, Kürtler, ülkücüler, muhafazakarlar ve liberallerden oluşan çok karmaşık ve birbiriyle anlaşma ihtimali zayıf bir sosyolojik taban var. Bunlara yönelik bir siyaset üretilmeden toparlamak mümkün değil. Deniz Bey’in söylediği gibi siyasetin içinde olmayan birisi bu yüzde 48’in adayı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne çıkamaz.

Kılıçdaroğlu’nun aday olma korkusu

Bugünkü tabloya baktığımızda Kemal Bey delegeyi elinde tuttuğu için, daha da güçlenecek bir yol haritası çizecektir. Deniz Baykal’la Muharrem İnce aday olacaklar, ama kazanma ihtimalleri yok. Kemal Bey’i daha şanslı görüyorum ama onda da aday olma korkusu var. Bence Kemal Bey muhalefetteki iktidarını sürdürme hesabını yapıyor. İktidar olmak gibi bir derdi yok. Ortak bir aday bulma ihtimali çok zayıf. Zaten güçlü bir aday çıkarsa, Kemal Bey’i devirip geçer. Böyle bir aday bulacaksınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında yarışa girecek, yüzde 51 alacak, Kemal Bey’in yönetiminde olacak. Bu mümkün değil. Siyaset bunu kaldırmaz. Yeni dönem, siyasetin önünün açıldığı,  vesayetten kurtulduğu, tamamen siyasi argümanlarla ayakta kalabilecek bir süreç. Bu sürecin aktörü kim olursa olsun sürecini kendisi yönetecek. CHP’nin başına bu koşullarda Kemal Bey’den başkası da gelemez. CHP, tarihinin her döneminde yaşadığı paradoksu bir kez daha yaşıyor. O yüzden de 67 yıldır ne iktidar olabildi, ne de yüzde 25’i geçebildi. Türkiye açısından da problemli durum bu. Demokrasi ancak muhalefetle birlikte vardır. O yüzden Türkiye’nin muhalefetinin bir an önce toparlanması gerekir.”

***

Rakiplerin tasfiyesiyle sonuçlanacak

Bu ritmik krizlerin CHP’de sürekli olduğunu söyleyen Ekopolitik kurucusu Tarık Çelenk, değişim meselesi değil, yönetim krizi olduğunu ve kurultayda kolaylıkla çözüleceğini öne sürdü: 

“CHP’de sürekli kurultay çağrısı yapılır, ama genellikle CHP içindeki statüko hep kazanır. Zaten CHP’nin kendisi statüko. CHP içinde değişen bir şey olmadı ki değişen birisi gelsin. Baykal değişikliği normal bir değişiklik değildi zaten. Kemal Kılıçdaroğlu, en azından yüzde 49’luk bloku bir arada tutmanın başarısının kendilerine yazıldığını düşünüyor. Fakat bu blok bir koalisyon olduğu gibi, CHP de bu süreçte kendi kimliğini ortaya çıkarmamıştı. CHP’li gibi davranmayarak bu rakamlara ulaştılar. Bu kadar başarı beklemiyorlardı belki, bu başarıyı hak etmeseler de kendilerine mal ettiler. Bunun pastasını paylaşmak istiyorlar belli ki. Asıl sorun CHP’de kimin genel başkan olduğu veya kimler tarafından yönetildiği değil, CHP’nin asıl sorunu bizatihi kendisi. Bu kriz, Kemal Bey’in rakiplerinin tasfiyesiyle sonuçlanacak, en fazla kurultaya kadar gidecek bir süreçtir. Bu şekilde bir kurultay sonrasında tekrar bir yapılanmaya gidip, 2019’a Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir takım arayışlarla şansını denemeye çalışacaktır. Bir başka çözümü de İlhan Kesici gibi daha sağ, daha muhafazakar bir adayı kendi içinden öne çıkartabilir. Bu da tabii parti içinde tartışmalara neden olacak, Kemal Bey’in gene biraz başı ağrıyacaktır.

Başkaldıranlara baktığımızda ilkesel bir amaç veya ideolojik bir farklılıkları da yok. 70 yaşındaki Deniz Baykal CHP genel başkanlığının ötesinde 48’lik blokun adayı olmak istiyor. Fikri Sağlar daha ilkeli bir politikacıdır, belki ilkesel bir çıkış yaptı, ama CHP’nin kendi doğası gereği tasfiyeyi yedi. Burada değişimden yana olanlar veya olmayanlar yok. Partinin değişimden yana bir politikası olsaydı, bunu en çok Kemal Bey yapmaya çalışmıştı. Özellikle liberal ve muhafazakar kesimden oy almak için değişim yapmaya çalıştılar, ama partinin kendi tabanının doğasına uymadığı için devamı gelmedi. CHP’nin işi çok zor. Fikirsel bir dönüşüme girmek zorunda. CHP’nin yönetimi bu fikirsel dönüşüme girse bile maalesef kitlesi çok statik bir kitle ve o kitleyi ikna etmesi çok zor.”

***

Kendimiz için bir şey istiyorsak namerdiz

CHP’nin içindeki meselenin iktidarı kazanma meselesi olmadığını söyleyen Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, CHP’nin içindeki muhalefetin parti yönetimini ele geçirme odaklı ‘konjonktür fırsatçılığı’yla ilgili olduğunu savundu: 

“Ne Baykal’ın ne de İnce’nin dile getirdiği talepler özü itibariyle  2019’da başarılı olma arayışı odaklı. Çünkü Baykal’ın dillendirdiği yöntemle kucaklayıcı bir adayın bulunamayacağını bilmek için siyasetin gerçekliğinden kopuk olmak gerekir. Bunu Baykal da biliyor diye düşünüyorum.  CHP’de her daim genel başkanlık kapısının ardında bekleyen, fırsat buldukça bu kapıdan içeri girmek isteyenlerin bol olduğunu hatırladığımızda, Baykal ve İnce’nin talepleri bu kapıdan içeriye doğru bir adım atmak olarak yorumlanabilir. Bu aktörlerden Baykal ve İnce ile Sağlar ve Böke’yi bu süreçteki amaçları itibarıyla aynı kategoride değerlendirmek doğru değil. Sağlar ve Böke’nin, parti iç işleyişinin ve referandum sürecindeki gelişmelerin partideki siyaset tarzı ve CHP’nin siyaset tahayyülü ile birlikte tartışılması gerektiğini düşündükleri anlaşılıyor. Bunlar için kendilerini öne çıkaracak bir liderlik arayışı göze çarpmıyor. Fakat gerek Baykal, gerekse İnce ‘kendimiz için bir şey istiyorsak namerdiz’ yaklaşımının ardında, CHP’ye biran önce genel başkan olmanın arayışındalar.

2019 seçimlerinden sonra lider ararlar

Önümüzdeki süreçte CHP’de bir lider değişimi yaşanması mümkün görünmüyor. Fakat 2019 için çıkarılacak başkan adayı sandıktan zaferle çıkmadığı takdirde, CHP’nin lider arayışına yönelmesi kuvvetle muhtemel. Yine, genel ve yerel seçimlerde yüzde 30’ları zorlayamayacak bir CHP’de genel başkanlığın tartışmaya açılması da kaçınılmaz. CHP, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinden bugüne kendi içinde sınırlı da olsa birtakım değişimler yaşadı. Bu, şimdiye kadar daha ziyade parti içi süreçlerin demokratikleşmesi yönünde gerçekleşti. 7 Haziran sürecinde ise seçim bildirgesi veri alındığında, özellikle ekonomi üzerinden toplumla kucaklaşmaya çalışan bir CHP ile karşılaştık. CHP’nin Anayasa değişikliğiyle ortaya çıkan yeni durumu veri alarak, iktisat bağlamında daha toplumcu politikalar demeti, iç işleyişinde ise şimdiye kadar olduğundan daha demokratik bir teşkilatlanma tarzına yönelirse, yüzde 25’lik oy gücünü bir miktar yükseltebilir. Diğer yandan, özellikle 2019 başkanlık seçimine yönelik olarak belirleyeceği strateji de CHP’nin önümüzdeki dönemde Türkiye parti siyasetindeki özgün ağırlığını tayin etmede etkili olacaktır.”

Seçim bahanesiyle kurultay

CHP’de süreç olması gerektiğinin tam aksi yönde ilerlediğini söyleyen SETA Medya İletişim Direktörü İsmail Çağlar, seçimler için kurultay yapacaklarına, seçimleri kurultaya bahane ediyorlar dedi:  

“Baykal’ın açıklamaları bu konuda oldukça fikir gösterici. Baykal Kılıçdaroğlu’na ya şimdiden adaylığını açıkla yıpran ve büyük ihtimalle 2019’da seçilemeyip zayıfla ya da yerini bir başkasına bırak dedi. % 48 Kılıçdaroğlu’na yetmedi çünkü öncelikle beklentiyi oldukça yükseltmişti. Siyasette söylediğiniz ve yaptıklarınız sıradan bir olaya farklı anlamlar katabiliyor. Parti ve taban şu an %48’i ulaşılabilecek en yüksek nokta olarak görmüyor, beklenti hormonlu bir şekilde yükseldiği için bir başarısızlık olarak görüyor.

CHP’de başkaldıranların teker teker hepsinin motivasyonları nedir bunu bilmek güç, ama hepsi partide farklı kanatları temsil ediyor aslında. Deniz Baykal statükocu Kemalizm’i, Muharrem İnce popülist ulusalcılığı, Fikri Sağlar seçkinci bir sosyal demokrasiyi, Selin Sayek Böke ise radikal, sokağa davet eden bir solu temsil ediyor. Bu aktörler ve varsa arkalarındaki destek grupları partide bir mücadele sürecinin başlayacağını gördüler ve erken pozisyon aldılar. Özellikle Böke’nin çıkışı bunu gösteriyor çünkü İnce ve Sağlar gibi zaten muhalif olan aktörlerin aksine Böke parti sözcüsüydü.

Ben CHP’de hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünenlerdenim. Öncelikle parti içi muhalefetin bu kurultay ve delege düzeninden başarı elde etmesi muhtemel değil. Kılıçdaroğlu’nun delegeleri var kurultayda, biraz da buna güvenerek ‘sorun çıkaranı kapının önüne koyarım’ dedi zaten. Olur da Baykal, İnce, Böke veya bir başkası seçilse bile değişen bir şey olmayacak. Çünkü bu yarış bu an itibari ile 2019’a daha iyi nasıl hazırlanırız yarışı değil. 2019’u bahane ederek CHP genel başkanlığını elde edebilir miyiz yarışı. CHP’de siyaset iktidar için değil CHP genel başkanlığı için yapılır diye bir söz var. Şu an bu sözün canlı uygulamasını görüyoruz. CHP 2019’a kabul edilen değişikliklerin Türk siyaseti üzerinde ne gibi sonuçları olacağını anlamamış gözüküyor. Eski parametrelere göre hareket ediyor.”


Sevda Dursun, 27.05.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015


İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat



Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı