"Şimdi yepyeni, daha büyük, daha kapsayıcı bir toplaşma gününe doğru muazzam bir hızın arefesindeyiz."
"artık anlaşılmıştır günün akşamlılığı
kesin mat yoktur
iyi oyun vardır sadece
ve satranç aslında dalgınların oyunudur
dalgının ölüm karşısındaki sükuneti
düşmana
ölümün dehşetinden korkuludur
Satranç Dersleri/İlhami Çiçek
Satranç Dersleri/İlhami Çiçek
"umut kesilmiyorsa dostlarım
kesip
barikatlar kurarak kangrenli gövdemizden
şurada güneşe ne kaldı"
Canlar/İlhami Çiçek
Canlar/İlhami Çiçek
Burada başladı insanın hikayesi.
Havva’yı burada buldu Adem. Tam burada Ev’i inşa etti ve kendisine evin etrafında dönenip durması buyruldu burada. Ev’in yani onurun, namusun, haysiyetin, ailenin, adalet ve meşruiyetin, aşkın ve imanın etrafında, emeğin ve ekmeğin, rüzgarın önündeki mum alazı gibi savrulmaya hazır bu muhteşem hazinelerin korunmasına memur edildi insan.
Bir anlam evreni olarak insan…
Kendinde içkin bir süreç olarak insan, hemen her bir şeyi anlam düzeyinde kavramak, isimlendirmek, bu isimler üzerinde ve etrafında kendini ve kendine değgin evreni yeniden ve süreğen biçimde varkılmak olarak insan…
Üzerinde ve içinde yaşadığı evren olarak insan… Süreğen biçimde keşfederek, anlayarak, anlamlandırarak, eşya ve birbirine ulanan anlar olarak zaman, içinde, üzerinde ve etrafında biteviye var olan, gelişen, sonlanan ve tekrar başlayan bir anlamsız/absürd süreçler/sonsuzluklar olarak insan…
Hiç bitmeyen, sonsuzluktan neşet edip tekrar sonsuzluğun içinde yiten bütün eşya, olgu ve süreçleri yeniden ve yeniden anlamlandırarak, isimlendirerek, kayıt ederek, zihne, gönle ve bedene bir anlamlı ses, çok şey anlatan bir bakış, bir yüz ifadesi olarak insan...
Giderek hiçbir ifadeye sığmayan, bunlarla ifade edilme imkanı kalmayan, bütün anlatı kapasitesini aşarak bir karmaşık melodi, bir kayıt tekniği olarak yazı, şiir ve felsefe, din ve ahlak olarak, siyaset ve kanun olarak bir buyurgan varoluş şeklinde nesilden nesile aktarılan bir birikime, karşı konulmaz bir geleneğe, içinden neşet ettiği varkılma eylemine karşıt zamanla donuk, ruhsuz ve yapmacık bir varoluş zemininde tükenmişlik içinde bir varlığa dönüşen insan...
Bu ‘oyundan’, bu ‘yalandan’, bu ‘oynaştan’ varlık aleminin içinde zebun, silik ve maskeler içinde esası yitirmiş bir kayıp olarak insan…
İşte bu toplaşma…
Bu kalabalık içinde yapayalnızsın, ürküten heyecanlar içinde hüzünlü. Bu derdest edici yüzleşmede, bu her şeyi aslına rücu ettiren, böylece seni yeniden ilk ana götüren, üzerine büyük ve şaşalı, yalan dünyalar kurduğun evi barkı, evladu ayali, bütün albenisi ve tatları ile varlığı, mülkü, iktidarı, kibri, hırsı ve her bir şeyi tuz buz eden, seni ilk adam gibi, çırıl çıplak, binlerce yılın birikimi ile inşa ettikleri ve sana tevarüs eden bütün dünyanı, dünyaları yele savuran bir büyük devrim olarak bu toplaşma…
Henüz başındayız yaşamın, üzerine basıla basıla epriyen yüzyıllar ciltlere sığmaz ama yine de gerçekten henüz başındayız yaşamın. Geçen her an ile işin esasından koparak, gündelik telaşların içinde yiterek… Bir dilenci karşısında, parçalanmış bir insan cesedinin fotoğrafını izlerken, uzaklardan hiç umulmadık ve beklenmedik bir anda çıkagelen bir eski dostun alazı yitmiş gözlerinde karşılaşıyoruz varlıkla. Bu kısacık anlar ile yaşama biraz ara veriyor, biraz nefes alıyoruz.
Ufkun ardında yitecek denli uzaklara savrulmuş kimliğin üzerine birkaç şey ekleyerek, iyice azalan varlık ve anlam yoğunluğunu biraz çaba ile harlayarak yaşama, hızla kaldığı yerden başlıyoruz, yeniden.
Şimdi yepyeni, daha büyük, daha kapsayıcı bir toplaşma gününe doğru muazzam bir hızın arefesindeyiz. Bütün ümmet -yetim demeyeceğim hayır, artık atlarımız var, doru kısraklar gibi, gergin ve diri kaslara sahip- esaslı işlerin arafesindeyiz şimdi.
Aksa’nın tam karşısında, üşüten Kudüs gecesinin merhametine yaslanarak, ağlamak gibi dostlara yaslanarak, ruhumuzu göğün en apak yerine kadar gerip, ufku gökten ağan melek cesametinde kapsayarak, çok daha fazla kardeş kılıp, akıldan çıkmış çok fazla kardeşle, atlaslardan adları özenle silinmiş ne kadar kadim şehir, köy, kasaba varsa hepsine tek tek uğrayacağımız bir büyük toplaşmanın arafesidir bu.
Allahım;
Göğe ağan temmuzun kanı aşkına, batılın göğsüne gümleyen mümin aşkına, bu sefer, evet bu sefer...
Yüzyıldır bekleyen hesaplar aşkına bu sefer... Şam’da inleyen yetim aşkına bu sefer, koynumuza koma elimizi bu sefer.
Mustafa Ekici, 28.05.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
İlk Yayınlandığı Yer: Star/Açık Görüş
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz