"Sevip, başımız üstünde tutup, Ramazan ayında Müslümanlara saldırılmasını, İslâm topraklarına bomba atılmasını, Filistin'e düzenli İsrail saldırısı olmasını, Gazze'nin aklına geldikçe bombaladığı bir yer olmasını nasıl önleyeceğimize dair elimizden gelen bir şey, bir fikir, bir plan var mı?"
Bir tek kendinizsiniz sanıyorsunuz muhtemelen.
Değil ama…
Her Ramazan olup bitenlere şöyle bir bakın, biraz hafızanızı tarayın, sizden başka sevenler olduğunu da göreceksiniz.
Unuttunuz mu meselâ 1998 Ramazanı için ilk sahur sofrasını. Eşiniz yere örtüyü sermiş, bir tepsi içinde biraz kahvaltılık getirmişti. Kolay olsun diye küçük tüp üzerindeydi çaydanlık, hemen yanı başınızda. Bütün Ramazan'ın en büyük lüksü mahalle fırınının mis gibi pidesi. İki yumurta kırılmış çeyizden çıkan bakır küçük çift kulplu tavaya.
İlk lokmanızda boğazınıza düğüm etmedi mi açık olan televizyon canlı yayında.
Canlı yayında Bağdat'ta Arapça gırtlakla ince derinden bir ezan okunuyorken gökyüzü ara ara bembeyaz olmadı mı?
Oval Ofis'te düştüğü asistan tuzağının faturası mıydı bilinmez, Clinton emir vermiş Irak'ta ilk sahur gecesinin ezanlarında bombalatıyordu başkenti…
Unutmuşsunuzdur…
Ertesi gün ballandıra ballandıra kaç Cruise füze atıldığı, hedeflerin nasıl on ikiden vurulduğu, ABD-İngiltere ortaklığındaki Çöl Tilkisi adı verilen harekâtın daha ne kadar sürebileceği, afralı tafralı isim ve unvanlara sahip birilerinin resmi açıklamaları, İncirlik'in bu süreçteki pozisyonu, artistik kavramlar, büyüleyici rakamlar, canlı yayında İngilizce aktarımlar arasında Tikrit'te halkın bir aylık yiyeceği olan 2 bin 600 ton pirincin de “vurulduğu" detaylarını yaydılar dünya ve memleket medyasına ama tabii ki bilemezsiniz artık.
Arada hastaneler, sonradan işkencelerle ünlenecek Abu Garib'de ise bir okul falan da vurulup yıkılıyordu ama asıl İngiliz uçaklarının kimyasal silah üreten merkezleri vuruyor olması önemliydi.
Öyle ki bu kimyasal zehirleri püskürtecek özel uçakların üretildiği havaalanları, hangarları bile tek tek yok ediyorlardı.
Yerseniz…
Onu yemediyseniz de sahur yemeğini öyle böyle, zar zor, Bağdat'ta ezanla sirenlerin, bombardımanla uçak seslerinin birbirine karıştığı o gece yediniz.
Aradan uzun yıllar ve uzun Ramazanlar geçti. Ramazan o kısa kış aylarından yılın en uzun günlerinin oruçla geçildiği yaza geldi.
Her şey değişti; sizin ve onların Ramazan sevgisi değişmedi.
Her fırsatta illâ ki Ramazan'da bir Müslüman coğrafyayı vurma keyfinden vazgeçemediler.
Dün gece yarısını geçmişti Türkmendağı'nın bombalanması haberiyle Gazze'de balıkçıların bombalanması haberi peş peşe düştü sosyal medyaya.
Ramazan'ı bir tek siz sevmiyorsunuz yani… onlar da seviyor.
Ramazan gelse de sağı solu bir bombalasak diye bekleştiklerinden artık eminim.
Bu kaç etti, oturup saymam gerek.
O 98 Ramazanı ilk sahurda Bağdat'ta ezanlara karıştı ya sirenler, bombardımanların gürültüsü… ondan beri bir İslâm coğrafyasında ateş etmedikleri bir Ramazan galiba hiç olmadı.
İyi tamam, onlar seviyor da, biz ne kadar seviyoruz?
Sevip, başımız üstünde tutup, Ramazan ayında Müslümanlara saldırılmasını, İslâm topraklarına bomba atılmasını, Filistin'e düzenli İsrail saldırısı olmasını, Gazze'nin aklına geldikçe bombaladığı bir yer olmasını nasıl önleyeceğimize dair elimizden gelen bir şey, bir fikir, bir plan var mı?
Bir zamanlar dünyanın varmış; Filistin bütün dünyanın meselesiymiş gerçekten. Dönemi anlatan filmler belgeseller kitaplar bunu söylüyor. Şimdi Filistinliler için bile ikiye bölünerek savunulabilecek bir mesele epeydir maalesef. Hamas'ın son önemli ve büyük açıklaması bile bu bölünmüşlüğün de hafif de olsa mahcubiyetini taşıyan tonlar içermiyor muydu?
Olan oldu ve olmaya da devam ediyor ne yazık ki…
Ramazan'ı hepimiz seviyoruz; biz kendisi olarak, orucuyla, sultanlığıyla, bizi birbirimize ve gariplere yakınlaştırmasıyla…
Diğerleri de oruç tutulan yerlerde denk getirip gariplerin, sahipsiz kalmışların, yanlış yönetilip yanlış yaşatılıp ama petrol ama stratejik çıkarlar ama belli ki bu aya denk getirildiğine göre her yıl zevk için bombalayabilme özgürlüklerini, imkânlarını seviyorlar.
Kafirin bu zevki tadamayacağı bir Ramazan dilerim cümleten. Zor bir dua evet, ama bunu dilerim.
Yaşar Taşkın Koç, 01.06.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz