19 Haziran 2017 Pazartesi

SA4477/KY58-GÖKA4: Şükür ve Psikoloji

"Şükür, kişinin yaşadığı anın kıymetini bilmesine yardım ettiği gibi, hep içinde taşıdığı neşe unsuru, hayatın acı ve sıkıntılarıyla baş etmede çok faydalı oluyor."


İnsan ilişkileri sırasında görülen bir iyiliğe karşılık olarak iyilik sahibini şereflendirmek için duyduğumuz his ile bize bir ömür bahşeden Yaratıcımız'a karşı hissettiğimiz duygu temelde aynı. 

Kimi diller bunlar arasında bir ayrım yapıyor, kimisi ise yapmıyor.  Arapça'da “minnet” ve “şükran” çok yakın manalar taşıyor. Dilimize her iki kelime de bu arada “teşekkür” ve “şükür” de geçmiş ama Arapça'dakinden biraz farklı bir anlam ağına yerleşmiş. Biz daha ziyade her iki kelimenin dilimizdeki kullanışından yola çıkarak insan ilişkileri için minneti ve teşekkürü, Yaratıcımız'a karşı ise şükran ve şükrü kullanmayı yeğliyoruz. Bunları bir kez daha belirtme gereği duyduk. Zira bu yazıda çoğu Batı'da yapılmış araştırmalarda minnet ve şükranın psikolojimize olan etkilerinden bahsedeceğiz.

Bu araştırmalarda minnet, şükran ve şükür, genellikle tek bir kelime, (İngilizce'de “gratitude”) ile anlatılıyor. Elbette İslamiyet gibi Hıristiyanlık ve Musevilik'te de Yaratıcı'ya şükür, inancın esasları arasında yer alıyor. Lakin İngilizce'de Yaratıcı'ya duyulan şükran ile insan ilişkilerinde gündeme gelen minnet hissi arasında keskin bir ayrım yapılmıyor. Şükran, genel olarak her türlü kadirşinaslık, kadir kıymet bilmek manasına geliyor. O nedenle minnet ve şükran hisleriyle dindarlık arasında doğrudan bir bağ kurulmuyor. 

Bizde oldukça garipsenebilecek, dindar olmadığı, hatta ateist olduğu halde şükran duyabilen, şükredebilen birisi olmak gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Mesela bir araştırma sonucunda “yaşlı kişilerde dindarlığın şükür duygusunu artırdığını gösterdi” gibi bir cümle kurulabiliyor. Şükürle ilgili araştırmalar da bu çerçevede yapılıyor, gündeme getiriliyor.

Batı'da yapılan araştırmalar, şükür ile hayat memnuniyeti, iyi olma ve mutluluk arasında güçlü bir bağ olduğunu gösteriyor. İnsanların şükür etme düzeyleri, şükran hisleri arttıkça yaşadıkları hayattan memnun olma ve mutlu olma düzeyleri de artıyor. “Hayat memnuniyeti” ile kişinin idealindeki hayatı yaşadığını, hayat şartlarının mükemmel olduğunu, istediklerini elde ettiğini düşünme, tekrar dünyaya gelse aynı hayatı yaşamayı tercih etme kast ediliyor. “İyi oluş”, kendini kabul etme, hayatının amacı olması, başkalarıyla bütünleşme ve uyum, neşe ve olumlu duyguların baskınlığı manasına geliyor. Mutluluktan kasıt ise hayatına ilişkin olumlu düşünce ve duygular…

Şükür, kişinin yaşadığı anın kıymetini bilmesine yardım ettiği gibi, hep içinde taşıdığı neşe unsuru, hayatın acı ve sıkıntılarıyla baş etmede çok faydalı oluyor. Şükrün affetmeyi ve iyimserliği artırması da bu faydayı çoğaltıyor. İnsanın şükür düzeyi arttıkça “planlama kendini teselli etme, kabullenme, duygusal destek, çabalama” gibi müspet başa çıkma etkinlikleri artıyor.  Sadece depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklarla değil kronik fiziksel hastalıklarla mücadelede de şükür, müspet bir etki sağlıyor, hayat kalitesini artırıyor.

Şükür, mutluluk hissinin daha kalıcı olmasına da sebep oluyor. Psikologlar, bunu şöyle izah ediyorlar: Her insanda bir “mutluluk ayar noktası” vardır. Kişinin yaşadığı sevindirici ya da üzüntü verici olaylara göre mutluluk düzeyinde değişiklikler olur. Bu değişiklik yaşantısının ardından belli bir süre sonra mutluluk düzeyi, tıpkı gergin bir yayın tekrar yerine gelmesi gibi, eski düzeyine geri döner. Şükür, yaşanılan sevindirici olayları, görülen iyiliğin daha uzun hatırlanmasını sağlayarak mutluluk ayar noktasına geri dönüşü hayli geciktirir.

Bir kez daha söyleyelim, bu araştırmalardaki şükür, kadirşinaslık manasında, doğrudan Yaratıcı'nın lütfüne duyulan hürmet manasına gelmiyor. Batılı akla göre, şükreden, yani kadirşinas olan insan, dini inanca sahip olabilir de olmayabilir de… 

Şükür ile dindarlık arasındaki bağlantı, ayrı bir başlık olarak düşünülüyor. Bu konuda yapılan araştırmalar, dini yönelimi olan insanların şükre daha yakın olduğunu ortaya koyuyor. (Ülkemizde bu konuda yapılan tek çalışmada din psikologu Gülücan Göcen de aynı sonuca ulaşmış.) Günümüz tüketim kültürünün de özellikle destek verdiği maddeci anlayış, insanların dikkatlerini neye sahip olduklarına değil de neye sahip olmadıklarına yoğunlaştırdığından, hayat memnuniyetini ve şükrü azaltıyor deniyor.

Kendi adıma, dini bağlamın ve ıstılahların asla ölçeklere sığdırılamayacak, akademinin çabalarıyla asla tüketilemeyecek kadar kuşatıcı ve kapsamlı olduğunu düşünüyorum. Ama yine de çoğunlukla pozitif psikolojiden kaynaklanan bu tür deneysel çalışmaları yararlı ve sevimli buluyorum. Aynı şekilde “pozitif psikoloji” yaklaşımını ülkemizde yaygınlaştırmaya çalışan psikologlarımızı, onu Müslüman topluma özgü olarak kavramlaştırmaya çalışan Ali Ayten gibi ilahiyat hocalarımızı destekliyor, onlardan öğrenmeye çalışıyorum. Hoca’nın “Erdeme Dönüş” ve “Mutluluğun Peşinde” kitaplarını öneririm.


Erol Göka, Prof. Dr, 19.06.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına  'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017



İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak





Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz

Seçkin Deniz Twitter Akışı