"Adaletsizlikleri görmekten uzak bir tür mistisizm gizemli olmaya çalışan cümlelerle ahlak vazederken sentetik çiçek etkisi uyandırıyor. Bunca bilgi akışı içinde olguları düşmanlığa özgü körlükle değil de fikri takiple ele almaya çalışan kişiler marjinal muamelesi görüyor. İstikamet üzere olmayı nasıl anlamalıyız?…"
Herhalde daha çok Kur’an okunuyor evlerde, sureler, ayetler üzerine tefekkür ediliyor. Öyleyse yeniden düşünüyor olmalıyız, Rabbimizin bizden istediği birlik ve dayanışma, her açıdan aynı düşünmemiz anlamına gelmiyor. Her açıdan aynı düşünenlere zaten vahdeti hatırlatmaya gerek olmazdı. Her açıdan aynı düşünmekle düşünce de olmazdı; öyle bir konfor yok. Fakat mümine yakışan ferasetle kervanı yolda düzene sokma mantığı arasında bir uçurum olduğu açık.
Tefrika için çeşitli sebepler bulunuyor olsa da asıl sürüp giden katliam ve kayıplar üzerine düşünmeye ihtiyacımız var. Çoğumuz sorumlu davranmadı, kimileri daha fazla suçlu, fakat sonuçta neye hizmet ettiği anlaşılması gereken uçaklar bizim varlığımıza yağdırıyor bombalarını. Yurdundan, evinden kopup da sersefil olan yoksullar, mustazaflar, Müslümanlar.
Yüzlerce ihtilaf, yüzlerce kendi haklılık payından kuşku duymayan grup… Bugün Türkiye’de de Müslümanlara yansıyor bu ihtilaflar. Gruplar ihtilaf sebeplerine sıkı sıkı yapışırken selamı sabahı da kesiyor.
1980’lerde odalarımızın duvarına astığımız ayetler arasındaydı, Al-i İmran Suresi’nin “Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” mealindeki 103. ayeti. Sure şöyle devam ediyor: “Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.” 80’ler, bütün güçlüklerine rağmen kardeşliği hissettiren yıllardı. “Nimet”ten anlaşılan selamlaşmanın getirdiği umuttu, henüz.
Selamlaşma, aynı zamanda helal-haram sınırlarını gözetmek anlamına gelemediği için de çoğalıyor ayrılık sebepleri. Siyaset gibi sanat ve edebiyat da o göz ardı edilen selamın peşinde öğrenilmeye değer bir söz ortaya koyabilir oysa.
İslam’dan önce Arabistan’ın birbirine düşmanlık eden ve sürekli çatışan, kin ve nefret duygularıyla dolu, kabile kibri içindeki toplumu Peygamberimizin İslam’a davetini kabul ederken selamın açtığı yolda birbirine ısındı; kardeş oldu. İslam’dan önceki durumları “ateş çukurunun tam kenarında” olarak tasvir edilen cahiliye insanları vahiyle kurtuluşa erişti.
Arabistan coğrafi şartları nedeniyle önemsiz bir bölge olarak görülüyordu, öyle ki dönemin emperyalistleri ele geçirmeyi hedeflememişlerdi bile. İslamiyet’in kabulünün ardından otuz sene geçtikten sonra Müslümanlar iki super gücün etkisini kıran bir hareketi gerçekleştirdiler. Böylelikle Arabistan bir umut diyarı olarak yeni bir kimlik kazandı. Batılı yorumcular bu gelişmeyi “İslam’ın mucizesi” olarak açıklıyor. Mucize, Tevhid’in bereketiydi oysa.
Parçalanma, kin, savaş, nefret sebebi aranırsa bulunur. Aliya Katolik Reconquista’nın en iyi müttefiklerinin parçalanmış ve birbirlerine düşman durumda olan Müslüman yöneticileri olduğunu hatırlatıyor Özgürlüğe Kaçışım’da. “Bizi öldürüyorlar ama biz öldürmeyeceğiz" demişti, Mısır cuntasının hedefindeki İhvan. Bir hareketin karakterini açıklayan bu cümle derin bir tefekkürün hasılası. İhvan oyuna gelmeyi reddetmişti, kuşkusuz bunun bedellerini ödemeye devam ediyor, ancak yüzü ak.
IŞİD’e varıncaya kadar son yüzyıl içindeki İslami hareketlerin ortak özelliği şiddet konusundaki kesinlik kazanmış ilkeleriydi. Müslümanla savaşmıyor, masumların ölümünü getirecek eylemlerden sakınıyorlardı. İlkelerin ihlalinin sıradanlaştığı bir zamanda bu hareketlerin yapıcı programları üzerinden bir sorgulama gerçekleştirmek zorunlu.
Bütün bu tecrübelerin tutarlı analizlerine fazlasıyla muhtacız. Ne var ki rahmet sebebi ihtilaflarla düşmanlığı, kötülükleri, zulmü artıran ihtilafları karıştırma sebebi olan bir ses kirliliği hakim ortama. Ekranlar sözün ucuzlatıldığı oranda talep bulduğu kitleleri efsunlama tezgahları gibi bir işlev görüyor. Daha fazla polemik, şok uyandırmaya dönük sözler, yeni düşmanlık kapıları açmak… Adaletsizlikleri görmekten uzak bir tür mistisizm gizemli olmaya çalışan cümlelerle ahlak vazederken sentetik çiçek etkisi uyandırıyor. Bunca bilgi akışı içinde olguları düşmanlığa özgü körlükle değil de fikri takiple ele almaya çalışan kişiler marjinal muamelesi görüyor. İstikamet üzere olmayı nasıl anlamalıyız…
Kendimize yakıştırdığımız insanlığın umudu olma vasfı üzerine yeniden düşünmek için süre verildi bize; bir yıl önceki gibi. On bir ay geçti aradan, yepyeni bir deneyim içinde ilerliyor olmalıydık.
Bakalım bu kez neler öğreneceğiz… Bakalım bu kez öğrendiklerimizi unutmamayı başarabilecek miyiz?
Cihan Aktaş, 21.05.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Perspektif Yazıları,
Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 09.05.2015
Yazının ilk yayınlandığı yer: Haberiyat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.