Karmakarışık ve zorlu gibi görünebilir bütün bunlar. “İnsan” olma yolunda bir ‘insan’ı, bizzat kendini inşa etmek çok meşakkatli, çok sıkıntılı gelebilir.
Üzerinde yaşamın ilk kıpırtılarının oluşmaya başladığından bu yana kurulmuş bu dengede insanoğlu nerede yer tutuyor? Bu denge insanın insan olmasında ne kadar etkili, insan bu dengeyi ne kadar bozdu veya pekiştirdi? Hâlâ da süren, iç içe geçmiş ve belli ki kıyamete kadar da geçmeye devam edecek bir sonsuz sarmal bu.
Hayat inançlar ritüeller adetler kurallarla kayıtlı ve insan olmak insan doğmakla yaratılmakla değil inşa edilerek elde edilebilen zor bir süreç.
Bayramlar da bütün bu zaman içinde insanın doğa ile ilişkisinde, bir diğeriyle karşılaşmasında, dünya üzerinde tuttuğu yerle, Yaratıcısıyla… ve daha nice soruya verdiği cevapla insan olmak mücadelesinin önemli bir parçası. Her bir bayramın kendi inanç ve gerekçesi üzerinden yapılmış, yazılmış, tartışılmış, kararlaştırılmış yeri, önemi, bireysel ve toplumsal kurumsallığı çoktandır oturmuş tarih içinde. Bir günün diğerine benzemediği bir dünyada bayramlar da şüphesiz birbirine benzemiyor ardı sıra sıralansalar da. Yaşanışları, algılanışları, pratik karşılıkları değişiyor yıldan yıla.
Bütün bunlar olur ve geçer. Engellemek de mümkün değil değiştirmek de.
Hayat böyle akar.
Gerideki asıl soru “insan olmak” meselesidir.
Peygamber döneminde yaşanıp O’nun övdüğü, ölmekte olan bir köpeğe su vermek için gösterilen çaba sosyal medyada sabahtan akşama kadar ahlâk üzerine binlerce söz paylaşmak veya Yemen’deki çocukları hatırlayıvermek veya bir terör saldırısına rutin mi rutin standart tepkiyi göstermekle kıyaslanamaz.
Bu örnekler bizi bütün olup bitenler içinde sahici olanın, elle tutulur gözle görülür olanın, somut, fiilî olanın değerine taşır. Bir fidanı dikmek, bir yetime gerçekten yardım etmek, başını okşamak, bayram ziyaretinde dedikodudan uzak gerçek bir sohbete katılmak, yanındakinin hakikatten farkına varmak… hepsi hayatın kendisinin sahiciliğini idrak etmek için ikram edilmiş ayrıcalıklar. Bayramlar da bunun adı konulmuş sabit günleri işte.
Yoksa uzun zaman sonra bir Amerikan Başkanı iftar yemeği vermeyebilir, sınırımızın ötesinde aklımıza gelmeyecek karşı karşıya kalmalar ufukta görünebilir, memleket bir akıl hastanesiymiş gibi görünebilir twitterda veya foseptik çukurundan elektrik kaçağı olan havuza kadar kâbustan beter ölüm çeşitleri her gün medyada yeniden hayat bulabilir.
Hepsi birbirine bağlı. Bayramı bayram gibi yaşamak, “insan” olma çabasına ısrarla devam etmek içeri dediğimiz yerle dışarı diye adlandırdığımız coğrafyaların huzurundan güvenliğinden mutluluğundan bağımsız değil.
Arının kırmızı gülden alacalı begonyaya geçerkenki vızıltısına neşe yükleyen şairle kıyıda ısrarla resim yapmaya devam eden ressamla kanatlı karıncayı ağında sarmaya devam eden örümceği inceleyen çocuk aynı yeryüzünde aynı saatte yaşıyorlar.
Karmakarışık ve zorlu gibi görünebilir bütün bunlar. “İnsan” olma yolunda bir ‘insan’ı, bizzat kendini inşa etmek çok meşakkatli, çok sıkıntılı gelebilir.
Öyle de zaten.
Olmasa, bunca tuhaflığı, karanlığı, ahmaklığı, acımasızlığı, cinayeti hak etmezdik şu yeryüzünde.
Ama bir yandan da insanoğlu hep iyiye güzele huzurlu güvenli mutluluk verene meyilli. Hep bunun üzerine bu yol üzre inşa etmeye çalışmış ne yaptıysa. Arada sıkıntılı dönemler, karanlık çağlar olmuş ama geçmiş nihayetinde.
Bayramı, “insan olma” yolundaki o büyük ve uzun inşa sürecinin bir parçası kılabilmemiz dilekleriyle tebrik ediyorum.
Yaşar Taşkın Koç, 29.06.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz