"Filistin üzerine adaleti sağlama konusunda toplumsal talepler kurumsal bir çabaya dönüşemiyorsa, bu da bir tür unutma değil midir? Eskiden, kendimiz hatırlamak için elimizden geleni yapıyorduk, birey, cemaat, muhit olarak. Şimdi devlet nasılsa hatırlar şeklinde bir rahatlık var."
On sene önce İsrail’de Google için bir forum düzenlemiş Kordestani. Filistinli bir genç gecikerek gelmiş foruma ve katılımcı arkadaşlarıyla birlikte yolda İsrail kontrol noktalarından birinde tutulduklarını, diğer arkadaşlarının gelemediğini söylemiş. Kordestani işte o zaman farkına varmadan taraf tuttuklarını düşünmüş. Forumun İsrail tarafında düzenlenmesi doğrudan Filistinlilere dönük bir görmezden gelme tavrının hanesine yazılıyor.
Öğrenmeye başlayınca ne çok gösterge var: Paypal internet bankası, Batı Şeria’da yaşayan İsrail vatandaşlarına servis veriyor ama onlarla aynı topraklarda yaşayan Filistin vatandaşlarına vermiyor.
Airbnb ev/oda kiralama sitesi de Batı Şeria’daki evleri İsrail topraklarında gösteriyor. “Waze” harita uygulamasında ise Filistin bölgelerine yer verilmiyor; eğer Filistin’e yaklaşılırsa da uyarılıyor kullanıcı, “tehlikeli bölgelerden uzak dur” diye bir mesajla.
“Hatırlamayı unutturma”ya yönelik kamu mühendisliği örneklerine zaman zaman atıfta bulunuyorum. Mimari bu alanda en önemli araçlardan biri.
Bu köşede daha önce Eyal Weizman’ın “İsrail’in işgal mimarisi” alt başlıklı Oyuk Topraklar kitabından söz etmiştim. Açılım Kitap’tan çıkan bu kitabı okumadan Filistin’de gerçekleşen silme işlemini tam olarak tanımlayamazsınız. Silikon Vadisi haberi, işgal mimarisinin siber dünyayı da kapsayan mahiyetinin altını çiziyor.
“Silikon Vadisi” haberini Wisdom.net grubunda Özcan Ilıkhan aktarmış ve görmeme tavrı nedeniyle Silikon Vadisi’ni sorgulamak yerine Filistin’in hemen yanı başındaki Müslüman ülkeleri sorgulamanın daha doğru olacağını yazmıştı. Başkaları unutuyor, sürekli bir unutturma var zaten, ama bizim için Filistin’i unutturan bilgi akışına teslimiyet kendi tarih bilincini, dolayısıyla gelecek ufkunu unutmakla aynı şey.
Filistin üzerine adaleti sağlama konusunda toplumsal talepler kurumsal bir çabaya dönüşemiyorsa, bu da bir tür unutma değil midir? Eskiden, kendimiz hatırlamak için elimizden geleni yapıyorduk, birey, cemaat, muhit olarak. Şimdi devlet nasılsa hatırlar şeklinde bir rahatlık var.
Filistin bizim ana meselelerimizden biri, gelgelelim düşüncemizde tuttuğu yer kısıtlı cümlelerden ibaret. Unutkanlık bizde başladığında, Braudel’e bile sirayet ediyor.
Fernand Braudel, eserlerinden çok şey öğrendiğim bir tarihçi. Onun anlatımında tarih, okuyucusunu bir keşif yolculuğunun heyecanına dahil ediyor. Ağaçlar da katılıyor bu yolculuğa, kırlangıçlar da buğday demetleri de ağıtlar da. Akdeniz onun tarifinde bir gidiş-geliş, bütün bir ulaşım sistemi. Savaşların ve anlaşmaların, zenginliklerin ve yoksullukların, sömürünün ve hegemonyaların nasıl oluştuğunu ortaya koyan tarih laboratuvarı bir Rönesans Floransa’sına çeker götürür sizi bir Kenanlılar diyarına.
Akdeniz- Tarih, Mekan, İnsanlar ve Miras, Braudel yönetiminde hazırlanmış değerli bir kaynak. (Çevirenler: Necati Erkurt, Aykut Derman, Metis; 2007) Kitap 1977 yılında basılmış. O tarihten bu yana değişmeyen bir gerçeklik, Filistinli mültecinin Akdeniz’deki bu gel-git içindeki görünmezliği.
Göçler bölümünü, Mekanlar bölümünün de yazarı olan Maurice Aymard kaleme almış. Uzak ve yakın göçlerin toplumlar ve kültürler üzerindeki etkilerini akıcı bir dille anlatıyor Aymard. Dört bin yıl boyunca Akdeniz’in bütünlüğünü sağlayan göçler bugün aynı bütünlüğü tehdit etmeye başladı.
Kavimler, sürgünler, gurbetçilerin desteğiyle ayakta kalan köyler, tarihinde ilk kez Kuzeyli zengin istilacılar tarafından bir nesne durumuna indirgenme tehlikesiyle yüz yüze gelen Akdeniz…
Aymard’ın bu oylumlu ve ilgi çekici yazısı göçe mecbur kalmış kavim ve halkları konu alıyor, ancak Filistinlilerin dramından tek kelimeyle dahi söz edilmiyor.
Braudel’in titiz bakışının yönetiminde yayımlanan sürgünleri ve mültecileri de içine katan bir yazıda görünmüyorsa, nerede bulacağız Filistinli göçmenin, mültecinin kaybettirilmiş adını, yüzünü peki…
Bu soruya bizim kuşaktan kadınlar Zeytindağı Grubu başlığı altında cevap aradı birkaç sene önce. Bir Filistin Enstitüsü nasıl kurulabilir? Sinema, edebiyat, siyaset, tarih, sivil toplum kuruluşları çalışmaları üzerinden bir çerçeve oluşturmaya çalışmıştık. Doğrusu çalışmalarımızı ilerletemedik. Kudüs Platformu dar bir zamanda bir umudu tazeleyecek faaliyetlerle aramıza katıldı.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Ayla Ağabegüm, Ayşegül Yıldırım Kara, Tuba Oral, Gülcan Tezcan, Zeynep Türkoğlu, Semanur Sönmez ve Süreyya Önal, 2015 yılının kasım ayında gerçekleştirdikleri Kudüs ziyaretinden sonra bu platformu kurmaya karar verdiler. Yaklaşık bir buçuk senedir Kudüs ve Filistin konusunda neler yapabileceğini planlıyor ve bu yönde çalışıyorlar.
Sanatın, kültürün, sporun ve bilimin evrensel dilini kullanarak Kudüs’e, faziletlerine ve Filistin’in Müslümanlar için taşıdığı anlama dikkat çekmek istiyorlar. Sergiler, konserler, yarışmalar, film ve belgesel çalışmaları, sempozyumlar ve söyleşiler planlıyorlar. Kudüs’e dair hakikat temelli bir dil geliştirmek başlıca endişeleri. Bir yıl içinde Uluslararası Osmanlı Döneminde Kudüs Sempozyumu dahil çeşitli programlar gerçekleştirdiler.
Kudüs Platformu’nun faaliyetleri unuttuklarımızı hatırlatacağı için de önemli. Filistin’i sadece bir slogan halinde hatırlama alışkanlığından kurtulmalıyız artık. Kaldı ki istediğimiz gibi/kadar hatırlama lüksüne de sahip değiliz bu konuda.
Cihan Aktaş, 01.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Perspektif Yazıları,
Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 09.05.2015
Yazının ilk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.