“Adalet” pankartı altında bir yürüyüş yapılıyor. “Adalet” kavramına pek aşina olmayan kesimlerin onu tek slogan haline getirmelerinden memnunum. Lakin amaçları nedir tam olarak anlayamadığım gibi iki sebepten menzili maksuda ulaşamayacaklarına inanıyorum.
“Eflatun’a göre, insanda akıl, öfke ve şehvet olmak üzere üç meleke ve her bir melekeye karşılık gelen bir erdem var. Aklın erdemi bilgi, öfkenin erdemi yiğitlik, şehvetin erdemi ise iffet… Bu üç erdemin mutabakatı ve insicamından meydana gelen bir değer temel erdem ise adalet. Eflatun, mutluluğun adalete, doğruluğa uygun davranmakla ortaya çıkacağını, mutsuzluğun ölçüsüzlük ve adaletsizlikten kaynaklandığını düşünüyor. Hazlardan, mal mülk, şöhret ve güç sahipliğinden mutluluk sadır olamaz…
Eski Yunan filozoflarının, kutsal metinlerin erdeme dayalı mutluluk anlayışını Müslüman düşünürler de sürdürdü. Mutluluğu dört temel erdemle (hikmet, iffet, cesaret ve adalet) bağlantılı olarak ele aldılar. Onlardan Batılılardan farklı olarak, gerçek mutluluğun dünyevi değil uhrevi olduğuna da inandılar.”
Adalete dayanmayan bir siyaset anlayışı, bizim için hükümsüzdü. Ülkemizin adalet ve esenlik diyarı olmasını istediğimizi, milletimize en çok yakışan “güçlü demokrasi”nin ancak adalet sayesinde temin edilebileceğini, teröre karşı mücadelenin Kürt kardeşlerimize özene ve adalete dayalı olması gerektiğini belirttik:
“Güçlü bir demokrasinin olmazsa olmazlarından birisi de elbette evrensel hukuka yaslanması ve liyakate dayanması. Siyasi faaliyetin nihai amacı, hukuk ve adaletin gerçekleşmesi; hukukun amacı ise insanın eşitliğini ve muhteremliğini güvence altına alan adaletin temini... Toplum, hür ve eşit vatandaşların varlıklarını ifa ettikleri ilişkiler ağı olarak görülmeli; insanlar, sivil toplum örgütlerini serbestçe kurabilmeli; devlet, vatandaşları arasında asla ayrım yapmamalı, her kesime karşı eşit mesafede durmalı, hakem olmalı. Hepsinden önemlisi emanet ehline verilmeli… Güçlü demokrasi, sosyal adalet sağlanmadan ayakta kalamaz. Bu nedenle devlet, her zaman mağdur ve madunların yanında yer almalı, yoksulların kol gezdiği ama zengin bir ülkeden yana olmadığımızı göstermeli, bölüşümün adil olması için elden gelen yapılmalı… ”
Bu tür cümlelerle inşa ettik hep siyaset yazılarımızı.
Geçenlerde Hanioğlu Hoca, siyasetimizdeki adalet vurgusunu, aslında olmayan ama aranan yani içi pek dolu olmayan bir “yüceltme” gibi görüp analiz etmeye çalıştı. Buraya özgü olanı hesaba katmadığı için yazının esasına katılmıyorum. İtirazım, rahmetli Aydın Menderes’in şu sözlerine dayalı:
“İnsan hakları, hürriyetler, hukuk devleti, demokrasi gibi kavramları tek bir kelime ile ifade etmek istersek bu adalet olur… Batı'nın adaleti ile İslam’ın etkisi altındaki Doğu'nun adaleti birbirinden çok farklıdır… Adalet, Şark'ta a priori, Batı'da ise a posteriori bir kavramdır. Şarkta adalet; hayatın anlamı, bu ve öbür dünyanın anahtarı, huzurun tek bayrağıdır. Bunun içindir ki adalet, uygulansa da uygulanmasa da zihinlerde ve vicdanlarda her zaman var olmuştur.
Batı'da ise durum, tam tersinedir… Roma, adaleti değil düzeni esas alır ve acımasızdır. Bütün feodal otoriteler de kilisenin kendisi de öyledir. Sanayileşmeye geçişte, Batı'nın emperyalizmi de acımasızdır. Herkesin adaleti bir kenara bırakıp birbirini ezip, hakkını yediği bir düzenin devamı, toplumsal kesitler arasında bir güç dengesizliğinin devamına bağlıdır… Batı'da insan hakları, demokrasi, hukuk gibi (hepsi adaletle ilintili) kavramlar, çifte standartlı bir uygulamaya konu olurlar. Adalet, Batılıların kendi aralarında gereklidir. Başka toplumlara ve insanlara tam tersini yaparlar. Hâlbuki İslam, adaleti bütün insanlar için emretmektedir. Adalet hem talep etmek hem de uygulamak açısından fıtri bir olaydır. İslam da fıtratın dinidir. Kendisinin bir yaratıcısı olduğuna inanmayan, bütün insanların bu yaratıcı önünde eşit olduğunu göremeyen insan, adaletten çok zulme meyyal olur… Gücün temerküzü şirke yol açar. İslam bunu istememektedir.”
Bura insanı, toplumumuz adalete hep Mevlana’nın tanımı gereğince baktı:
“Adalet nedir? Bir şeyi lâyık olduğu yere koymak. Zulüm nedir? Lâyık olmadığı yere koymak…”
Cumhuriyet tarihimizdeki milleti dışlayan menfi yanları düzeltmek isteyen merkez seçmeninin en önem verdiği değer, hep adalet oldu. Merkezin sözcüsü olmak isteyen siyasi aktörler, “adalet”i partilerine isim yapmakta hiç tereddüt etmediler…
“Adalet” pankartı altında bir yürüyüş yapılıyor. “Adalet” kavramına pek aşina olmayan kesimlerin onu tek slogan haline getirmelerinden memnunum. Lakin amaçları nedir tam olarak anlayamadığım gibi iki sebepten menzili maksuda ulaşamayacaklarına inanıyorum.
Birincisi, terörle ayrım çizgilerini netleştiremiyorlar. İkincisi, darbeciliğe ve milletimizin, adalet kavramının kanlı bıçaklı düşmanı FETÖ’ye karşı açık tavır koymuyorlar.
Erol Göka, Prof. Dr, 10.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları
Takip et: @erolgoka
Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına 'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017
İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz