28 Temmuz 2017 Cuma

SA4648/KY1-CÇ406: Vahşet

Yatak soğuk ise o evlilik donar, cehenneme döner, diye diretip durmuştu.


-I-

Mukaddes elinde kahve tepsisi oturma odasına girdiğinde kocasının sinirli sinirli konuştuğunu gördü. Güleç bir sesle;

- Hayırdır bey? Yine kime kızdın? dedi. Yetmiş yaşlarındaki kocası Adem’in önündeki sehpaya kahveyi bırakıp yandaki koltuğa oturdu. 

Kendisi kahve pişirmek için kalktığında kocası haberleri izliyordu. TV'de Adem’i sinirlendiren haberin detayları anlatılıyordu. Cinnet geçiren bir adam karısını, iki çocuğunu, kayınbabasını ve kayınvalidesini pompalı tüfekle öldürmüş sonra da kendi canına kıymıştı.

- İşte bu, dedi Adem. Gözleri çakmak çakmaktı. Kaşlarını çatmış, kahveyi almak için elini uzattığında elinin titrediğini fark edince kahveyi almaktan vazgeçmişti. 

- Boş ver, dedi karısı.. ne ilktir maalesef ne de son olur.. hem biraz daha sinirlenirsen bir yerine inme inecek..

- İnme inermiş.. boş vermiş, dedi adam daha bir sinirlenerek.. zaten hep boş verdiğimiz için oluyor bütün bunlar. Delinin birinin ev kurmasına izin veriliyor, hatta el birliğiyle bir yuva kuruyorlar sonra da ahan işte olan bu.. ben olsam..

- Sen olsan ne yapardın? dedi kadın sevecen, müşfik ve öğrenme arzusundan uzak bir sesle.. adam biraz sakinleşmişti. Kahveye uzandı. Elleri titremiyordu. Derin bir nefes alıp;

- Ben olsam imtihana tabi tutarım..

- Evlenme imtihanı! dedi kadın alaycı bir eda ile..

- Evet.. şoförlük için imtihan var da evlilik için, yuva için niye olmasın? Ne suçu vardı –eliyle televizyonda resimleri gösterilen altı yaşından küçük kız çocukları işaret ederek- şu masumların? Yahu babalarının eliyle öldürüldü.. hanım düşünsene..

- Evimizden uzak, dedi kadın iç geçirerek.

- Evimizden uzak olsa ne olacak, evimizin içinde işte.. sen çok zevzeksin hanım.. bak valla..

Yaşlı karı-kocanın kavga edecek mecalleri yoktu. Yaşlıydılar ve üç çocukları olmasına karşın birbirlerinden başka kimseleri yoktu. çocuklarının her birinin kendine ait evleri vardı, kimi oturdukları kentin bir ucunda, kimi başka başka kentlerde yaşıyorlardı. 

- Zaman bunu gerektiriyor, derdi Mukaddes ne zaman çocukların durumu konuşulsa. Kocasının zevzek sözüne aldırış etmedi. Ne ilk kez duymuştu bunu kocasından ne de son olacaktı, bunu biliyordu. Hatta iltifat bile sayılırdı. Neyse ki yaşlı ve huysuz dediği kocası artık el kaldırmıyordu, arada bir bastonunu sallasa da el kaldırmıyordu gençliklerinde olduğu gibi. bir iki kere annesine açar gibi olmuştu, annesi sinirli sinirli yüzüne bakmış;

- Yok anam bacım yok.. bizler, şimdi ebeveynler sizleri şımarttık bundan oldu.. bizim zamanımızda anamız-babamız bizi döşekte yatırmazlardı ki kocasının evinde baba evini özlemesin.. neymiş Adem öfkesine hakim olamıyormuş yumruk, sille atıyormuş.. git kızım, git.. kocanı hoş tut.. kocanın hakkı ödenmez, dik başlılık etme.. demişti ve Mukaddes ondan sonra bir daha kocasının arada bir attığı sille-tokat ve tekmeden bahsetmez olmuştu. Kocaydı işte.. döverdi de severdi de.. Zevzek demiş.. varsın desin. Biraz biraz alınmış gibiydi. Sonra ‘adam sen de!’ diye geçirmişti içinden. Yaklaşık yirmi kilo metre uzaktaki kızı Feride’yi düşündü. İçli kızını. Derin bir nefes çekti. 

- Feride, dedi Mukaddes, her hafta gelirdi bu hafta gelmedi, arayıp sormadı da.

- Sen arayıp soraydın, dedi Adem.

- Haklısın, dedi, arasam geç mi olmuştur? dedi kadın.

- Niye geç olsun, dedi Adam tv.nin üstündeki saate bakarak. Akşamın sekiz buçuğu yatacak değiller ya.

Mukaddes elini entarisinin cebine attı telefon için. Yoktu. ihtimal yine mutfakta unutmuştu. Gidip almaya üşendi, 

- Artık sabah ararım, dedi. Kadının susmasının üzerinden fazla bir zaman geçmemişti ki mutfaktan telefonun sesi odaya ulaştı. Yavaş yavaş yerinden doğruldu. Odadan çıkmak üzereydi ki kocasının "Ben diyorum, sen zevzeksin.. hayır giysinin cebi olmasa neyse.." diye söylendiğini işitti. Bu sözler Mukaddes’in içine otursa da duymazdan gelip, odadan çıktı.


-II-

Feride akşam yemeğini erkenden pişirmiş, sofrayı da hazır etmişti. Kocası Bayram’ın gelmesine daha çok vardı. o da eğer gelirse. Kocasının kazandibini sevdiğini hatırlayarak kazandibi yapmaya karar verdi. Mutfağa geçti. Evliliklerinin ikinci yılına girmişlerdi. Belki aşkları bir Leyla ile Mecnun, belki bir Kerem ile Aslı, belki bir Ferhat ile Şirin, belki bir Emrah ile Selvi’nin aşkları değildi ama yine de herkesin parmağıyla göstereceği bir aşkları olmuştu Feride ile Bayram’ın. Ne olmuştu da Güllerin Savaşı adlı filmdeki iki düşmana dönüşmüşlerdi böyle? Feride neredeyse kendisini kaybedip ağlayacaktı. Ağlamak üzereydi, ocağın başında tencereyi karıştırıyor bir yandan da kendisini tutmaya çalışıyordu. Pişiremeyecekti tatlıyı. Neredeyse vaz geçecekti. 

- Ulan bu içine ettiğimin evinde bana kapıyı ne zaman açacaksın? Ünlenmesiyle yerinde sıçardı kendine geldi. Bayram mutfağın kapısında dikilmiş hışımla öfkeyle bağırıyordu. 

- Ne oldu? dedi kadın ürkek ve korkmuş bir sesle.

- Daha ne olsun? İki saattir kapının zilini çalıyor, ilk kez kapı zili çalıyorum fakat tınlayan yok..

- Özür dilerim, dedi kadın, görüyorsun mutfaktaydım, duymadım..

- Duymamış.. sen beni ne zaman duydun ki?

Bu konuşan bir zamanlar aşık olduğu, kapı komşuları Bayram mıydı? Evliliklerinin daha altıncı ayında foyası çıkmıştı ortaya. Tanıdığı, bildiği Bayram değildi bu Bayram. Bu başka biriydi. 

Çocukken ilk gençlik çağlarında, evlenmeden önce kendisini kollayan, koruyan, kol kanat geren bu adam, severek, uçarak evlenme teklifini kabul ettiği bu adam O muydu? Alt kat komşusu Selvi ile dertleşirlerdi ve yine bir dertleşmede kadın,

- Peki değişen sadece o mu? demişti. Her hangi bir şey ima etmeden,

- İnan abla –Selvi kendinden beş on yaş büyüktü- demişti Feride, hiçbir olay tek taraflı değildir, muhakkak kendimin de suçu vardır ve şunu da biliyorum kişi kendinde kusur bulmakta güçlük çeker, ama inan kendimi sıklayıp duruyorum.. inan bulamıyorum.

- Belki adam umduğunu bulamamıştır, dedi Selvi göz kırparak, cinsel bir takım imalar da bulunmuştu. 

Selvi ailede en büyük huzursuzlukların, kavgaların altında hep yatak odasında muhtemel sorunların olduğunu iddia ederdi. Yatak soğuk ise o evlilik donar, cehenneme döner, diye diretip durmuştu.

Öyle miydi? Açık yüreklilikle hayır, diyordu. Değişen kesinlikle kocasıydı. Hemen her şeye bağırmak için bahane kolaylıkla buluyordu. Ve iş zıvanadan çıkmıştı son zamanlardan ses şiddeti fiziksel şiddete evrilmişti. Ve fakat ayrılmayı asla aklından geçirmemişti. Geçirmiyordu. Bayram’ı seviyordu. Kahretsin, Bayram’ı gerçekten seviyordu. Mutfağın kapısında dikilmiş kendisine gözü dönmüş bir şekilde bakan bu canavarı seviyordu. 

Tebessüm etmeye çalıştı. Adam ona doğru bir iki adım attığında korkuyla bağırır gibi sesler çıkardı. geri geri gitti. gidecek başka yer kalmamıştı. Adam burnundan soluyor, dilini ısırmış, sağ elini yumruk yapıp kaldırmıştı. Şimdi kafasına kafasına vuracaktı.

- Yapma, ne olur yapma! diyebildi güçlükle. Sol eliyle kafasını korumaya çalışırken sağ eli kendiliğinden tezgâhtaki bıçaklığa ulaşmış şimşek hızıyla en baştaki büyük bıçağı –et bıçağı- alıp Bayram’ın gırtlağının sol tarafına saplamıştı. 

Feride gözlerine inanamıyordu. İki eliyle ağzını kapamış, şaşkın şaşkın Bayram’ın gırtlağına sapına kadar gömülmüş bıçağa bakıyordu. Bayram da şaşkındı. Işığı sönmek olan gözlerle bir süre kadına baktı. Dizleri büküldü, secdeye kapanır gibi mutfakta yüzü üstü kapandı.




Cemal Çalık, 28.07.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı