"FIMA çok iş yapıyor ama hiç tanınmıyor. Önceliklerimizden biri FIMA’yı tüm dünyada tanınan bilinen bir kurum haline getirmek. IMA’sı olmayan ülkelerin IMA’sının kurulup, FIMA’ya üye olmasını sağlamak."
Prof. İhsan Karaman, dünyanın her yerinde, sağlık alanında eğitim gören gençleri, ümmet bilinci ve İslami perspektifle yetiştirmeye çalıştıklarını ifade ediyor. Karaman, “Bugünün öğrencileri, yarının sağlıkçıları, sağlık bakanlarını iyi yetiştirmek, kendi alanlarında çok iyi uzmanlar haline getirmek boynumuzun borcu” diyor.
Dünya İslami Tıp Birlikleri Federasyonu kısa adıyla FIMA’nın doğuşu İslami Tıp Birliği adıyla kurulan IMA’lara dayanıyor. Özellikle halkının yüzde yüzü Müslüman olmayan ülkelerde, ki İslam ülkesi desek bile dünyanın birçok ülkesi böyle, çalışan ve yaşayan sağlık mensuplarının bir dayanışma grubu olarak doğmuşlar. Amaç Müslüman kimliği taşıyan sağlıkçıların sorunlarına ortak çözüm aramak, güç birliği oluşturmak ve insani yardım, sağlık alanındaki öğrencilerin eğitimi gibi faaliyetleri gerçekleştirmek.
Çok dinli ülkelerde hastaların İslami koşullara uygun tedavi edilmesi gibi bir amaç da var mı?
Bu da amaçlar arasında yer alıyor. Amerika’da kurulmuş olan Kuzey Amerika Tıp Birliği en güçlü IMA’lardan biri. Üyeleri içinde Amerika’da akademisyen, kürsü başkanı olmuş ya da piyasada çalışan ve çok şöhretli Müslüman hekimler var. Amerika’da Müslümanlar azınlıkta olduğu için, Müslüman hastaya nasıl davranılması gerektiğine dair guide line denilen bir kılavuz kitapçık hazırlamışlar.
IMA’lar FIMA’ya nasıl dönüşmüş?
IMA’lar başta dünyanın değişik ülkelerinde birbirinden bağımsız olarak kurulmuş. 1981 yılında ise Amerika’da yaşayan, farklı kökenlerden Müslüman doktorlar, kimi Arabistan’dan, kimi Pakistan, Hindistan, Endonezya’dan, staj için bir aradayken dostlukları ilerlemiş. 1981’de Orlando’da IMA’ları bir çatı altında birleştirsek, BM gibi WHO gibi bir federasyon kursak diye düşünmüşler. Böylece Aralık 1981’de Orlando’da FIMA kurulmuş ve tescillenmiş. Bugün dünyanın 45 farklı ülkesinden Müslüman sağlık profesyonellerinin örgütlerini bir çatı altında buluşturan federasyon, 36 yılını geride bırakmış durumda. Yaklaşık 50 bin sağlık personeline şemsiyelik yapıyor. Senede bir kere, bir araya gelip ülkeler ve teşkilatlar arasında bilgi alışverişi yapılıyor, dostluklar kuruluyor, proje bazlı faaliyetler planlanıyor.
GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRECEK SAĞLIKÇILAR
Türkiye’nin dönem başkanı olması nasıl bir fark oluşturacak? Neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Öncelikle gençliğe ve öğrenciye çok önem veriyoruz çünkü geleceğimizi onlar şekillendirecek. FIMA’nın geçen hafta İstanbul’da yaptığımız gibi gençlik ve öğrenci kampları var. Senede bir üye ülkelerden, tıp başta olmak üzere, eczacılık, diş hekimliği gibi alanlardan sağlık öğrencileri kamp çatısı altında bir araya geliyor. Eğitim, spor, kültür alanında eğitim alırken, birbirlerini de tanıyorlar. Bu gençlere senede bir umre yaptırılıyor Suudi Arabistan tarafından. Bu sene 400 öğrenci katıldı.
Sağlıkçılık tüm dünyada hüsnü kabul gören, insanlarla sürekli insanlarla iletişim kurmanızı gerektiren bir meslek. Asırlar ötesi, nesiller ötesi mesajlarınızı insanlığa ulaştırabilmek için en efektif alan. Dolayısıyla bu mecraya adım atmış, bugünün öğrencileri yarının sağlıkçıları, sağlık bakanlarını iyi yetiştirmek, ümmet bilinciyle, İslami perspektifle, İslami ilimlerin metadolojisini tıpta doğru bir şekilde uygular biçimde yetiştirmek, hem de kendi alanlarının çok iyi uzmanları haline getirmek borcu var boynumuzda. Bu sorumluluğu yerine getirmek için daha fazla öğrenci faaliyetine ağırlık vereceğiz.
FIMA’YI TANIYAN YOK
Başka planladığınız ne gibi projeler var?
FIMA’da 50 bin doktora hitap eden, 45 ülkeden birbirini hiç tanımayan hekim kitleleri bir araya geliyor ve bir bakıyorlar ki dünya görüşü, İslami anlayışı, hedefleri, adanmışlığı, art niyetsizliği hepsi aynı. Bu Allah’ın bir lütfu, bereketi. Ben buna mucize diyorum. Bu güzide bir topluluk çok önemli işler yapıyor. Örnek vermek gerekirse, çocuk felci diye bir hastalık var. Berbat bir hastalıktır, sakat bırakır. Dünyada BM, WHO aşılama programları ile çocuk felcinin kökü kazınmıştır. Ancak 5- 10 sene içinde tekrar 3 ülkede hortladı. Nijerya, Pakistan, Afganistan. 3’ü de Müslüman ülke. Bu dünyada Müslümanlara karşı bir antipati geliştirdi.
Neden yeniden ve sadece bu üç Müslüman ülkede ortaya çıktı bu hastalık?
Ne yazık ki bir takım şartlanmış kafalar Batı’dan gelen çocuk felci aşılarının kısırlaştırdığını, nesli bozduğunu, İslam ümmetine kasten yapıldığı gibi bir şayia yaydılar. Sistematik olarak öyle bir propagandası yapılmış ki kitlesel olarak aşılar terk edilmiş ve hastalık hortlamış. Bu büyük bir züldür Müslümanlar için, zulümdür. O çocukların sakatlığından hepimiz sorumluyuz. FIMA İslami ve güvenilir bir teşkilat olduğu için insanlara bu hastalığı ortadan kaldırmaya çalışan WHO’nun doğru yaptığını anlatmalıydı. WHO ile bağlantıya geçtik, bu bölgelere bakan birimleri ile işbirliği yaparak o ülkelerin din adamlarına, dini otoritelerine mesajlar gönderdik. Aşının yapılması gerektiğini anlattık. Birkaç yıl sonra Nijerya’da bitti hastalık. Afganistan ve Pakistan’da da azalıyor. İnşallah bitecek.
Bu ve bunun gibi pek çok iyi işler yapan FIMA maalesef hiç tanınmıyor. Kızılay’ı, Sınır Tanımayan Doktorları herkes biliyor. Elbette bu kurumların yaptıkları da az değil ama yaptıkları kadar da şöhretleri var. FIMA çok iş yapıyor ama hiç tanınmıyor. Önceliklerimizden biri FIMA’yı tüm dünyada tanınan bilinen bir kurum haline getirmek. IMA’sı olmayan ülkelerin IMA’sının kurulup, FIMA’ya üye olmasını sağlamak. Ancak öyle faydanız artar.
DÜNYANIN 5’TEN BÜYÜK OLDUĞUNU GÖSTERECEĞİZ
FIMA’nın merkezi de Türkiye’de mi olacak?
FIMA’nın şimdiye kadar hiç bir yerde bir ofisi, merkezi, elemanı yoktu. Telefon, internet iletişimi ile faaliyetler yürütülüyordu. Şimdi Türkiye’de bir merkez kuruyoruz. Müstakil bir binası ve idaresi olacak. Faaliyetlerinin planlanıp uygulanması ülkemizden yönetilecek. Bu bizim son 15 yılda Afrika’ya, Asya’ya, Osmanlı coğrafyasına ve topyekün ümmete açılım şeklinde gösterdiği yeni uluslararası vizyonumuza da çok uygun. Bunu politikaya destek olsun diye yapmayacağız ama aynı zamanda Türkiye’nin “Dünya 5’ten büyüktür” ifadesiyle dünyaya verdiği mesajın içini dolduracak.
BM’de veto hakkı olan ülke savaş sonrası hasbelkader belirlenmiş. Hadi bizden geçtim, Almanya, Japonya gibi ülkeler de giremiyor. Ancak o 5 ülke onay verirse 6. ülke olabiliyor. Yani olamayacak. Demek ki demokratik ve vicdani yolla olamayacak bu. Bu talep ancak tabandan gelecek. FIMA’nın oluşturduğu bilinçlenme, ümmet şuuru, gençler üzerindeki etkisi, yıllar sonra daha fazla oluşturacağı etkisi, kelebek etkisi, mazlumların mağdurların bir araya gelerek onurlu bir muhalefet sergilemesi, her platformda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı gibi, başı dik alnı ak olarak yüze vurulamayan gerçekleri çatır çatır baştaki işbirlikçi yöneticilerin kafasına vurmasıyla olacak. Belki on, belki yirmi, belki 50 yıl sonra bu ideal gerçekleşecek. Dünya 5 ülkenin dudağından çıkacak sözlere kalmayacak. Sadece bu ümmet bilincinin yerleştirilmesi bile FIMA’nın yapması gereken önemli açılımlardan biri.
FIKIH VE TIP BİRARAYA GELİYOR
Gençlerden bahsederken “İslami ilimlerin metadolojisini tıpta doğru bir şekilde uygulamalarını sağlayacağız” dediniz. Günümüzde modern tıbbın uygulanması noktasında Müslümanlar fıkhi problemlerle karşılaşabiliyor. Bu konuda çalışmalar var mı?
Evrensel tıp etiği var, ancak bunun yanı sıra İslami etik kuralları da var. Mesela kürtaj. Dindar olmayan bir Batı kültüründe anne baba isterse kürtaj yapılır. Ama bizde bu etik bir sorundur çünkü aynı zamanda fıkhi bir sorundur. İslami biyoetik konusunda FIMA’da çok derin çalışmalar var. FIMA ve üyesi ülkelerde bu tür ihtiyaçlar tespit edilmiş ve çalışmalar başlamış. Tıp alanlarıyla, fıkıhçılar dünyanın değişik yerlerinde bir araya geliyorlar ve çıkardıkları neticeleri kitap haline getiriyorlar.
Organ bağışı, kopyalama, sperm bağışı, taşıyıcı annelik gibi cevap verilmesi gereken bir sürü konu var. Ama burada şu sorun ortaya çıkmıyor mu? Fıkıhçılar tıbbı ne kadar algılayabiliyor ya da tıpçılar fıkhı ne kadar biliyor?
Bugüne kadar yaşanılan sorunlar, sizin bu tespitinizden kaynaklanıyor. Tıp ve fıkıh çok ayrı alanlar. Birbirlerini hiç tanımamışlar. Her birinin kendi bilimsel metodolojisi farklı gelişmiş. Paralel ilerleme ya da kesişme olmayınca herkes kendi kafasından bir şey üretmiş. Bizim sağlamamız gereken birincil şart fıkıhçıların tıbbi gerçekleri birinci ağızdan duyup anlamaları, bir ünsiyet kesbetmeleri. Tıpçıların da İslami hukuk metodolojisinin az çok nasıl bir süreç olduğunu anlamaları lazım ki bir masaya geldiklerinde konuşabilsinler.
Türkiye’de bu alana yönelik bir çalışma var mı?
Aziz Mahmut Hüdayi Kompleksi içinde İstanbul Araştırma Eğitim Vakfı var. Burada 2009 yılında “Tıp ve Ahlak Çalışmaları” diye bir grup kurduk. 8 yıldır fıkıhçılar, sosyologlar, sosyal bilimciler, tıp adamları ve etikçileri bir araya getirerek ortak bir dil oluşturmak ve sonra bu alanda sorunlara çözüm bulmaya çalışıyoruz. Her sene bir sempozyum düzenliyoruz.
Bir başka içinde bulunduğum çalışma da bu sene FIMA toplantısını düzenleyen Hayat Vakfı’nın, BETİM Beşikçizade Tıbbi ve İnsani Bilimler Merkezi’ndeki çalışmalar. Bu çatı altında İslami biyoetik çalışmaları yapıyoruz. Fıkıhçılar ve tıpçılar bir araya geliyor.
***
SOMALİ’NİN İLK TUS SINAVINI YAPTIK
FIMA aynı zamanda bir STK gibi de çalışıyor değil mi?
İnsani, tıbbi bazlı nerede bir felaket olsa üyelere hemen çağrı yapılıyor. Yardımlar toplanıyor ve oraya intikal ettiriliyor. Suriye, Gazze, Yemen… Üye ülkelerdeki potansiyeli harekete geçiriyor.
FIMA’nın Afrika’da Save Vision başlığında bir katarakt ameliyatları kampanyası var. FIMA mensubu ülkelerin gönüllü göz doktorları yıllardan beri ameliyatlar yapıyorlar. Şu güne kadar 150 bin Afrikalıyı FIMA körken görür hale getirdi. Dudak damak yarığı hastalığı için de Save Smile kampanyası var. Bazı bebekler dudağı, bazıları damak da dahil yarık olarak doğuyor. Ülkemizde bunu göremezsiniz çünkü bir iki yıl içinde ameliyat ediliyorlar. Afrika’da ise yaşlı, anneanne, dede olmuş insanlar dudak yarığı ile geziyor. FIMA 1500 dudak, damak yarığı ameliyatı yaptı. Çok zor bir ameliyat. Buna benzer yardımlar devam ediyor. Bir taraftan eğitim sistemlerine, mesela Uganda’da tıp fakülteleri ve üniversitelerine müfredat yardımı yapılıyor. Öğretmen gönderiliyor. Somali’de ise tarihindeki ilk TUS sınavını Medeniyet Üniversitesi ve Yeryüzü Doktorları iş birliği ile yaptık. Kadın Doğum, Acil Cerrahi ve Travma Cerrahisi alanlarında uzman yetiştirdik. Bir kısmını orada, bir kısmını da Türkiye’ye getirip ders verdik.
***
AFRİKA AFRİKALILARINDIR
FIMA genel kurulu ile birlikte Afrika Sağlık Kongresi’ni de gerçekleştirdiniz. Ne hedeflemiştiniz?
Dünyanın bazı sorunlu bölgeleri var. Kıta olarak ifade edersek Afrika’yı toptan sayabiliriz. 1.2 milyar insanın yaşadığı Afrika’nın 200 yıllık tarihi sömürge, kan, kölelik, acı, gözyaşı ve vahşetle geçmiş durumda. Bunların kaynağı, sorumlusu asla Afrikalı değil. Onları sömürgeleştiren kullanan köle yapan Batı. Sömürgecilik bitti diyorlar ama bütün yeraltı ve yer üstü kaynakları yani doğal kaynakları ve parlak beyinleri Batı’ya akıyor. Bu tür sorunları olan yerleri gündeme getirmek ve sorunlara çözüm aramak istiyoruz. Afrika Sağlık Kongresi düzenlemememizin temel sebebi buydu. Tamamen Afrika’da sağlığın sosyal boyutu, etik boyutu, diplomatik boyutu, tıbbi boyutuyla masaya yatırıldı.
Afrika’nın dertleri emperyal düzen devam ettikçe böyle gidecek. Afrika’da sağlık diyoruz ama onun sosyal determinantları, background’ını da ele alıyoruz. Mesela yardıma bağımlılık sarmalı diye konferans vardı bizim toplantıda. Bir müddet sonra insanlar yardıma bağımlı hale geliyor. Bu 200 yıllık çok net tabloyu tekrar mecrasına dönüştürmek istiyoruz. Afrika Afrikalılarındır. Türkiye ve İslam dünyası Afrika’nın kardeşidir. “Dünya 5’ten büyüktür” sloganları çerçevesinde bir fikir birliği oluşturmaya çalıştık. Bunu Hayat Vakfı düşündü. FIMA’ya teklif ettik. 6 aydan fazla süren hazırlıklarla gümbür gümbür ses getiren bir toplantı oldu. Açılışında sağlık bakan yardımcımız, Afrika’dan 5 önemli ülkenin sağlık bakanı, 3 ülkenin bakan yardımcısı ve müsteşarı, bir de Afrika Birliği’ndeki sağlık işlerine bakan Müslüman temsilci bir hanımefendi geldi. Diplomatik anlamda ikili görüşmeler yapıldı. Fakat Sivil Toplum anlamında çok daha sıkı ilişkiler kuruldu. 50 ülkeden 90 misafir konuşmacı katıldı. 600 katılımcı birbiriyle interaksiyon içinde oldu.
Emeti Saruhan, 03.08.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Hayatın Sıcak Yüzü,
Emeti Saruhan Yazıları
Takip et: @emeti
Sonsuz Ark'ın Notu: Emeti Saruhan Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 06.07.2017
İlk yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.