4 Ağustos 2017 Cuma

SA4681/KY63-ÖA1: OHAL Günleri'nde Özeleştiri

"Amok, şimdi Türkiye için pusuya yatmış bekliyor."


En asil ve simgesel karşı duruş olan FETÖ ile mücadele tamamlanıncaya kadar;

Olağanüstü Hal’in istisnai niteliğinin “normal”,


Geçici karakterinin de “daimi” hale gelmesi temennisiyle başlıyorum.


Başkaları söz konusu olduğunda insan, her zaman çok akıllı ve çok nesneldir.


Stefan Zweig, roman kahramanını böyle konuşturur.

Zweig’in kahramanı, Leipzig’li bir doktordur.


Doktor, Hollanda kolonisi olan Malezya’daki görevi sırasında, sadece bir kez gördüğü kadına karşı duyduğu tutkuyu çözmeye ve kontrolünü kaybetmesinin nedenini bulmaya çalışır.


Kendisini, ölüm sessizliğiyle dinleyen güvertedeki yolcuya içini döker.


“Bir türlü kendimi anlamıyor, artık kendime hâkim olamıyordum.


Bir tek şeye odaklanmıştım, hedefime ulaşmak.


“Amok” gibi boşluğa koşuyordum.


Amok’un ne olduğunu biliyor musun?


Bir çılgınlık, bir kudurma.


Öldürücü, anlamsız bir saplantı.


Malezyalı herhangi biri olduğu yerde öylece donuk, umursamaz, yorgun yorgun oturur.


Birdenbire ayağa fırlar.


Hançeri kapar.


Caddede koşmaya başlar.


Dümdüz koşar.


Hep dümdüz.


Krisini, yoluna çıkan her canlıya saplayıp yere indirir.


Kan kokusu, onu daha da çıldırtır.


Koşar, koşar, koşar...


Sağa sola bakmadan, elinde kanlı hançeri ile tiz çığlıklar atarak korkunç koşuya devam eder.


Köylüler, bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilir.


Böyle bir şey olduğunda önceden bağırarak herkesi uyarırlar:


"Amok! Amok!"


Bungalovumun penceresinden dışarıyı izlerken bir kez böyle bir vaka gördüm.”


Öykünün kahramanı, “işte o zaman kendime ne olduğunu anladım” diyerek novellasına devam eder.


Ara ara dönüp ne hale geldiğine bir bakmalı.


Yıllar ve şartlar; insanı masum benliğinden alarak bir Amok koşucusuna dönüştürebilir.


Bazen bir kabul insanı kilitler.


Belki de bir ölümcül koşunun içindeyiz!


1994 yılında Ruanda’da, Hutular’ın, 1 milyondan fazla Tutsiyi ve katliama karşı çıkan ırkdaşlarını katletmesi aniden olmadı.


Katliam sinsice ve yavaş yavaş geldi.


Hutular, Çin’den 500 binin üzerinde özel pala siparişi verip “Hamam böceklerini avlayacağız” dediğinde, niceleri bunu kulak arkası etti.


Sonunda dünyanın en korkunç katliamlardan birisi gerçekleşti.


Aynı yıllarda Sırp milisler, kapı komşusu Boşnakların çocuklarını, kadınlarını, yaşlılarını ve Boşnaklarla evli Sırpları soykırıma tabi tuttular.


Sağ kurtulabilenler, birer caniye dönüşen, o tanıdık gözlere baktıklarında, durdurulamayacaklarını anlamışlardı.


Bu duygu ölümden de beterdi.


Bunun bir benzeri, gözlerimizin önünde, Suriye’de yaşandı.


Bir slogana sığan dar hayallerin peşinde, dümdüz koşan ve her şeyi dümdüz eden örgütler türedi.


Ötekini murdar gören zihniyetler, eni-sonu teröre bulaştılar.


Amok, şimdi Türkiye için pusuya yatmış bekliyor.


İçeride, buna teşne nice virüslü yapı stanby modundayken..


Toplumu bir arada tutan çelik çeperlere her fırsatta vuruyorlar.


Amok’un ortaya çıkışında, iklimle bağlantı kurulur.


“İnsanın sinirleri üzerine bir kasırga gibi çöken ağır havayla..”


İklimi oluşmadan hiçbir domur patlamaz.


Ülkede, alttan alta ve sinsice kurgulanan bir süreç var!


Ne yapılması gerektiğine dair kimi kafalar karışık.


Elde edilen sosyal ve siyasal mucizevî, tarihi fırsatlar, umarsızca heder ediliyor.


15 Temmuz idraki, kurucu siyaset katında henüz tekâmül etmedi.


Kurumsallaşamadı.


Kavramsallaştırılamadı.


Bir milat yapılamadı.


15 Temmuz işgaline, en önde direnen politik ve ideolojik yapılar, gayr-i iradi sürecin üzerine yatıyorlar.


Küçük bir grup aydın ve siyasi hariç kimsenin değişmeye niyeti yok!


Önceki halin devamında ısrar, öncü olma özelliğini yitirir.


Yeni dönem için yine bir “büyük fikir” gerekli.


Bunun için, 15 Temmuz’dan daha anlamlı bir ülkü olur mu?


15 Temmuz, kök devletin ve bu milletin hasılası.


15 Temmuz dört başı mamur bir teori.


Daha önceki dönemin fikri müktesebatı, darbe sonrası dönemin ihtiyaçlarını karşılamıyor!


Siyaset ilk kez büyük sıçramanın gerisinde kaldı.


İdeolojilerdeki hareketlilik, ortaya çıkan bu boşluktan kaynaklanıyor.


Eski ideolojiler, denizden çıkarılıp kovaya atılan balıklar gibi beyhude çırpınıyor.


Her biri devlete “beni seç!” diyor.


Soğuk savaş ideolojilerinin bundan böyle de hükmü olmayacak.


Herkes kendini, Jacques Derrida’nın Cezayir kökenliği sevgisini, nostalgeria olarak tanımlamasına benzer bir tanıma hazırlasın.


Siyasette, hangi “fikir”den beslenileceği konusunda zihinler henüz berrak değil.


Bu tespit yapılmadan ve fetretin ana nedeninin bu olduğu bilinmeden yol alınmaz.


15 Temmuz, bütün boşluğu dolduracak yeni dönemin yaratıcı ve inşa edici büyük fikri.


Üst düşünce disiplini.


Uğruna, gözünü kırpmadan şehadete gidilen bir ülkü.


15 Temmuz fikri, partiler-üstü, etnisite-üstü, ideoloji-üstü, “din-üstü” nesnel ve objektif bir rejimi ve dili şart koşuyor.


Devlet, güneş gibi toplumun tamamına eşit mesafede duran komplike bir model olmalı.


Siyaset de bunu tenfiz etmeli.


Miyar bu.


Ama “düz” gidiliyor.


Muhafazakâr siyasetin dilinde özsel, köklü bir değişiklik olmadı.


Türkiye'de siyaset, 15 Temmuz değerlerine adapte olabildiği ölçüde, kendine daha fazla alan açacak!


Bundan sonra ufukta ya küçülme ya büyüme var.


Güvenlik kaygısı ve anlamlı gerekçelerle Kurucu Siyaset, son hadde kadar daraldı.


Etap etap açılmalı.


Millet misyonunu yerine getirdi.


Sıra siyasetin konsolide ettiği devasa aygıtta.


Olan-biten karşısında kahırlanmaya gerek yok, toplum her şeyi görüyor.


Yeni dönemin nakışı; isabetli dil ve isabetli strateji.


Formül net ve basit ama bir özveri ve güven ortamı gerektiriyor.


CHP yürüyüşü, politik atışmaların ötesinde Türkiye’nin dramatik dönüşüm öyküsünün indikatörü oldu.


Sistem değişikliği, ilk meyvesini verdi.


Yürüyüş, devletin yeni vizyonunun ilk etabının başarıya ulaştığının ve adım adım kendini kurduğunun en büyük göstergesi olarak tarihe geçecek.


Eski düzen faşizminin tüm unsurları, yeni döneme profesyonelce adapte edildiler.


50’si daima açık 100 gözlü bir Argus olan Devlet, Cumhuriyet mitingleri ve 28 Şubat zihniyetini bugün, o günün organize edicilerine gömdürdü. FETÖ gibi baş edilmesi güç bir yapıyı dindar bir yapıyla çökertmeyi sabırla beklediği gibi.


Böylece Yeni Sistem tersten hem test, hem de tahkim edildi.


Devlet için meşruiyet çerçevesinde olduğu sürece iktidar-muhalefet ayrımı yoktur.


Bugün Siyaset, Cevher’in istencine intibak sorunu yaşıyor.


Herkes için henüz vakit var.


Yaşanan fetretten yeni bir evre yeni bir kurgu inkişaf etmeli.


Amok’u tedavi eden kazanacak.


“Terör kumpanyasıyla” kararlılıkla mücadele ederken aynı anda milletin masumiyetini, mahremiyetini korumalı ve toplumun bütünüyle doğru iletişim stratejisi uygulanmalı.


Acil gündemler hiçbir haksızlığa ve hukuksuzluğa mazeret olmamalı.


Bu vatanda “başkası” yok.


Bu toplumda “murdar” da yok.


Herkes toplum ve millet kavramının geniş ve hakikatli anlamına gönüllü teslim olmalı.


Kuşcenneti Milli Parkı içinde göç dönemi ve sonraki zamanlarda yerli kuşları dürbünle izlemek için inşa edilen bir kule var.


Kuledeki tabelada şu yazıyor:


“Lütfen zarar vermeyiniz. Bu kule hepimizin imkânları ile yapılmıştır.”


Bu vatanın üzerinde kutsal bir tabela var.


“Duyarlı ve rikkatli olun.


Adil ve merhametli.


Bu vatan hepimizin vergileriyle ayakta durmaktadır.”


“İç savaş”(!) yaşamadan bir toplum inşa etmenin bundan sonraki şartı bu!


Bu bilinçten uzak nice fotoğraf var.


Bugüne kadar mücadeleyi samimiyetle yürütmüş ve badirelerden alnının akıyla çıkmış entelektüel bir kesim var.


İçimizde, kınayıcının kınamasından korkmayan, iyiliği salık veren ve kötülüğü nehiy eden bir topluluk olmalı!


Bu, en hassas değerleri bir pala gibi kullanarak haklı, haksız, önüne geleni doğrayan, ‘olağanüstü hal dönemi virüsü’ tufeylilere rağmen olmalıdır.


Aksi halde sorunlar kördüğüm olacaktır.


Haksızlık ve hukuksuzluğu muhafazakârlar,


Dinciliği İslamcılar,


Batıcı Kemalizm’i Atatürkçüler,


Irkçılığı Türk milliyetçileri,


Ayrımcılığı Kürt milliyetçileri,


Meşrepçiliği Aleviler,


Emperyalizmi azınlıklar,


İslam fobiyi Laikler mahkûm ederse ahenk başlar.


Amok’u durdurmalı.


Sihir budur.


Sihrimiz de bu olacaktır!



Ömer Altaş, 04.08.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Tekâmül Serinliği, Deneme, Fikir

Ömer Altaş Yazıları





Sonsuz Ark'ın Notu: Ömer Altaş Beyefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 04.08.2017, Sonsuz Ark


İlk yayınlandığı Yer: Haber10




Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.



Seçkin Deniz Twitter Akışı