"Hastalıklar genelde öldürür. Afrika’da ise hastalıklar beyazlara karşı siyah insanların hayatlarını kurtarmıştır. Hastalıklar Afrika için sömürgeciliğe karşı en büyük direniş olmuştur."
Afrika için hastalıklar aslında insanlarla uyum içerisindedir. On dokuzuncu yüzyıla kadar hastalıklardan kaynaklanan kitlesel ölümler gerçekleşmez. Fakat on dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren Afrika’da insanlar sıtma, kolera, veba, sarıhumma, uyku hastalığı nedeni ile kitlesel ölümlerle karşılaşmışlardır.
Bu yüzyıla kadar hastalıklar Afrikalıları öldürmemiş aksine onları dış düşmanlardan korumuştur. Batılıların bu hastalıklara müdahil olması ile kitlesel ölümler gerçekleşmiştir.
Bu söylediklerim kesinlikle bir komplo teorisi değil. Hastalıkların uzun süre Afrika’yı sömürgecilerden koruduğunu söyleyebiliriz. Afrikalılar sömürgecilere karşı modern ateşli silahlarla değil hastalıklarla direnebilmişlerdir. Sömürgecilerin Afrika’ya girmesi hastalıklar sayesinde oldukça zor olmuştur. Eğer Afrika’nın kendisine ait, Batılı insanın vücut yapısının tanımadığı hastalıklar olmasaydı Afrika’ya girişleri daha erken olabilirdi.
Hastalıklar genelde öldürür. Afrika’da ise hastalıklar beyazlara karşı siyah insanların hayatlarını kurtarmıştır. Hastalıklar Afrika için sömürgeciliğe karşı en büyük direniş olmuştur.
Avrupalılar 10 ve 18. yüzyıllarda veba salgını ile boğuşurken, milyonlarca insan hayatını kaybederken bu yüzyıllar arasında salgından kaynaklı kitlesel ölümler pek görülmez. Ne Gana, ne Etiyopya ne Sudan’ın kadim tarihlerinde salgın hastalıklar yüzünden insan büyük ölçüde hayatını kaybetmez.
Avrupalılar Afrika’ya ilk geldiklerinde sıtma, sarı humma uyku hastalığı ile karşılaştılar. Bu hastalıklar Avrupalı misyonerleri, kaşifleri öldürürken yerli insanları etkilemediği görüldü. Yerli insanlar bu hastalıklara bağışıklık kazandıkları için hastalansalar bile geleneksel tedavi yöntemleriyle iyileşebiliyorlardı. Hatta 27. yüzyılda Guilappa adında bir misyoner Tanrı'nın kendilerini hastalıklarla cezalandırdığını söylemiştir. İncil’in bir fayda sağlamadığını yerli insanların uyguladıkları tedavi ile sıtmadan iyileştiğini de söyler.
Aslında Batılılar bazen de kendi ülkelerinden getirdikleri hastalıkları bulaştırarak binlerce yerlinin ölmesine neden olmuşlardır. Hollandalılar Güney Afrika’da göçebe hayat yaşayan Koikoi ve San yerlileri ile karşılaşırlar. Koikoi ve San yerlileri güçlü ve dayanıklı kimselerdir. Bu insanlarla baş etmek azınlık olan Hollandalı göçmenler için zordur. Avrupa’dan gemilerle gelen bu beyaz göçmenler vebalı fareleri kafeslere doldururlar. Kafeslerin üzerine hava alacakları şekilde battaniye koyarlar. Güney Afrika’ya geldiklerinde bu battaniyeleri büyük baş hayvan karşılığında yerlilere verirler. 1700’lü yılların sonlarında bugünkü Pearl kasabasında binlerce Koikoi yerlisi ölür ve bu ölüleri beyazlar Berg nehrine atarlar. Bu bir anlatı veya efsane değildir. Pearl’in Presbiteryan kilise kayıtlarında bu olaylar anlatılır.
Avrupalılar Batı’da gelişen tıp sayesinde Afrika’nın kendisine ait hastalıklarına karşı yeni tedavi yöntemleri geliştirerek hayatta kalmayı başardılar. Hayatta kalmayı başarınca da yerlileri yok etme, onların topraklarına el koyma siyasetini izlediler.
İlk gelen beyazlardan sadece hastalıklara karşı dirençli olanlar hayatta kalabildi. Zamanla da hastalıklara karşı bağışıklık kazandılar. Artık Afrika’da can kaybını yerliler yaşamaya başladı. 20. yüzyıl boyunca salgın hastalıklardan 15 milyondan fazla Afrikalı hayatını kaybetti. Bugün bile Afrikalılar için en yaygın ölüm iki yüzyıl önce kendilerini çok fazla etkilemeyen sıtma hastalığından kaynaklanmaktadır.
Bugün Afrika, hastalıklar açısından bir deneme sahasına dönüşmüştür. Hatırlayın, dört yıl önce Gine’de ortaya çıkan Ebola, 20 binden fazla kişiye bulaşarak Sierra Leone ve Liberya’ya da yayılmış binlerce kişi hayatını kaybetmişti.
İlginçtir hastalığın yayılması Batılı sağlık kuruluşların müdahalesinden sonra yaygınlaştı. Ebola virüsü müdahale ile hızlı bir şekilde değişime uğramaya başladı ve önlenemez hale geldi. Fakat 2015’in ortalarında aniden vak'a görülmemeye başladı. Oysaki bu tür salgın hastalıkların bu şekilde belirli bir süreç izlerken son bulmaları zordur. Çünkü birkaç Ebola aşısının bulunduğu ifade edilse de, bu aşıların hastalığı tamamen sona erdirmede etkili olmadığı anlaşıldı.
Oysaki bu hastalığın ilk çıkışı 1976’da Kongo’daki Ebola nehri gösterilse de 1950’li yıllarda benzer semptomlar gösteren Ebola tarzı salgın bir hastalığın yayıldığı ve onlarca kişinin öldüğü bilinmekte.
Bugün sağlık yöntemleri sömürgecilikte kullanılan en bariz yöntemlerden biridir. Ebola iki yıl içerisinde tüm yatırımları Gine, Sierra Leone ve Liberya’da durdurdu. Dikkat edilirse her iki ülke de terörün bulunmadığı ülkeler. Bu ülkeleri kontrol altında tutmak yeni sömürgeciliğin bütün şiddetini uygulamak ve bağımlılığı devam ettirmek Ebola ile mümkün oldu.
Afrikalılar için hastalıklar yine bir direniş Batı hegemonyasından kurtulmak için önemli bir seçenek olabilir. Afrikalıların bunu başarabilmesinin yolu bölgelerinde çıkan hastalıklara karşı kendi tedavi yöntemlerini bulmaları ile olabilir. Batılılardan sağlık müdahalesi beklemek daha fazla hastalanmak ve ölmek demektir. Şimdi Afrikalılar bu hastalıkların hayatlarını tekrar nasıl kurtaracağını aramalıdır. Çünkü hastalıklar bazen öldürür, bazense vücudun virüslere karşı daha sağlıklı ve dirençli olmasını sağlar. Bazen hayır bildiklerimizde şer, şer bildiklerimizde hayır vardır çünkü.
İbrahim Tığlı, 24.08.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika'dan
İbrahim Tığlı Yazıları
Takip et:@ibrahimtigli
Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016
Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.