"Bütün tanımlar ve Kuran bütünlüğü dikkate alındığında sâlih amel şöyle tanımlanabilir. İnsanın; kendisi, Allah, insan ve çevre ile ilişkilerini olumlu yönde etkileyen ve geliştiren dünya ve ahirette değeri olan bireysel ve toplumsal boyutu olabilen her türlü iyi, güzel, yararlı eylem sâlih ameldir.”
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bizi hidâyete erdiren ve kendine imân etme şerefini nasip eden, küfür ve şirkten nefret ettiren, modern tâğutlara boyun eğdirmeyen âlemlerin rabbi olan Allah’a kâinattaki zerreler adedince hamd’u senâ, üsve’i-hasene olan Resûlü Muhammed Mustafa’ya salât u selâm olsun.
“Ahsen-i takvim” olarak yaratılanın “Ahsenü’l amel”i:
Yazıda “Sâlih Amel” kavramı şu başlıklar çerçevesinde el alınmıştır:
A- SALİH AMEL NEDİR?
B- SÂLİH AMEL CENNETE GÖTÜRÜR.
C- SÂLİH AMEL NEDEN İMANLA İLİŞKİLİDİR?
D- SÂLİH İMAN VE SALİH AMEL
E- SALİH AMELLERİN MÜKAFATI
F- AMELİN BOŞA GİTMESİ
GİRİŞ:
Canlıların kasıtlı olarak yaptıkları işlere ise “amel” denir.[1] Belirli bir amaç, niyet, istem ve tercih içeren amel kavramı; Yasin suresi 71. ayetinde Allah için kullanılmıştır. Diğer bazı kullanımlarda şeytana da nispet edilerek kullanılsa da, amel kavramının merkezinde her zaman insan vardır. Amel fiili, insana nispet edildiğinde bir ürün ortaya koymak-yetiştirmek anlamında(36. Yasin/35) Allah’a nisbet edildiğinde ise yaratma anlamında kullanılmıştır.( 36. Yasin/71)[2]
Kuran’da insan sorumluluğunu “iman etmek” ve “sâlih amel işlemek” olarak iki başlıkta özetlemek mümkündür. Kuran, dini sorumluluğu insani sorumluluklardan ayırmaz. Hayatın içinden her türlü sorumluluk dini sorumluluk sayılır. Bilinçli bir tercih ile insanın kendi sorumluluğunu üstlenmesi insanın bütün ilişkilerini düzene sokar ve rahatlatır. Din, insanı tembellik, atalet ve miskinlik yerine “iman et ve eyleme/Sâlih amele geç” diyerek aktif olmaya; yeryüzünün imar etmeye, adalet, iyilik ve merhamet gibi ahlaki ilkelere uygun davranışlarla yaşam sürmeye, halifelik sorumluluğu ile “hayır yarışı”na çağırır.(Bakara,2/148)
Kuran’a göre insan davranışlarını seçme özgürlüğüne sahip olsa da “her kişi kendi kazandığına karşılık rehindir.”(Tûr,52/21) Yaptıklarının sonucu, insanı bulur ve başka sonuçlar doğurur. İnsanın yaşam biçimi ve eylemleriyle bu yaşam emanetini en güzel ve en yararlı şekilde sürdürmesi kendi lehinedir. Önceki nesillerin ve sonradan gelenlerin kazandıkları ve kaybettikleri kendilerine aittir.(Bakara,2/134) Yapılan iyi veya kötü her amelin, alınan her kararın zararı ve yararı öncelikle eylemin sahibine dönecektir.(Nahl,16/34)
İmanda gözden kaçırılmaması gereken asıl sonuç ise; insanın gönüllü olarak “Kuran’la belirlenmiş sorumluluğu kabul etmesi”dir. İman, Allah’ın insana peygamber ve kitap ile yaptığı sorumluluk teklifini kabul etmek anlamı taşır. “Allah’a iman etmek; vazifeye iman etmektir.”[3]
İman sâlih amellerle korunmak ister. İmandan geri dönüş ve ruhsal iflas olan irtidat(5. Maide /54) ve imandan sonra küfre düşmek (4. Nisa /137) insan için hayatın değişen şartlarında her zaman mümkündür. İman tamamen gaybda gerçekleşen bir olgu olduğundan kaybedildiği veya zarar gördüğü fark edilmeyebilir. İmanı somut yaşantılarla korumak gerekir. Sâlih ameller imanın görüngüleri ve imanın kazandığı hayır olarak imanı desteklerler.( Enam 6/158)
مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُوْلَئِكَ هُوَ يَبُورُ
“İzzet isteyen kimse bilsin ki, izzet, bütünüyle Allah'ındır. O'na güzel sözler yükselir. O güzel sözler de sâlih ameli yükseltir / Hoş güzel sözleri sâlih amel yükseltir. (ileyhi yasadü’l-kelimü’t-tayyibü ve’l-amelü’s-sâlihü yerfe‘uhü) Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları boşa çıkıp bozulur.” (Fâtır,35/10)
A- SALİH AMEL NEDİR?[4]
(Allah’ın sevdiği, râzı olduğu her türlü niyet, söz, fiil)
Kur’ân‘da temel inanç olarak üç husus üzerinde durulur: “Tevhîd, Âhirete inanmak ve sâlih amel işlemek."[5] Kuran’da “amel” kavramı çeşitli sıfatlarla nitelendirilmiştir. Sâlih amel kavramı; “amel” kelimesine “sâlih” sıfatı eklenerek oluşturulmuş bir sıfat tamlamasıdır. Sâlih amelin karşıtı olarak da “amel-i seyyie”( Tevbe,9/102, Fatır, 35/10, Mü’min, 40/58) “amel-i gayr-i sâlih” kavramlarının kullanıldığı görülür.( Hud, 11/46)
“Sâlih” kelimesi “elverişli, iyi, uygun, yakışır, dinin buyruklarına uygun harekette bulunma”( TDK Türkçe Sözlük) anlamlarında Türkçe’de de kullanılır. "Sâliha" kelimesi Kuran’da daha çok çoğul form olarak "sâlihât" şeklinde geçer. “Salah” kelimesi Kuran’da beş hususu vurgular; “sâlih amel”,“sâlih ve muslih insan”,“başkalarının arasını bulup barıştırmak anlamında sulh”,“ferdin hem kendisini hem de başkasını düzeltmesi ve faydalı bir insan olması ve yeryüzünün ıslah edilmesi[6]”dir.[7]
Sâlih amel, İslam âlimleri tarafından farklı şekillerde tarif edilmiştir. Bu tariflerden bazıları genel, bazıları ise özel tariflerdir. İbn Abbas’tan bu hususta iki tarif nakledilmiştir. Bunlardan birincisinde, o, sâlih ameli genel anlamda “farzlardır” şeklinde açıklarken[8] diğerinde de, “namaz kılmak, oruç tutmaktır” diye tarif etmektedir.( et-Taberî, a.g.e., XII, 1.) Hz. Ali (ö.40/661)’nin, sâlih ameli, “vaktinde, tadili erkân ve heyetine riayet edilerek kılınan namazdır” şeklindeki tarifi de, tahsisli bir tanımdır.[9]
Sâlih amelin tanımı ile ilgili olarak tabiun âlimlerinden Katade’den de iki tarif nakledilmiştir. Bunlardan birinde, o, sâlih ameli, “hayır işlemektir” şeklinde açıklamaktadır. (et-Taberî, a.g.e., XXIV, 67.) Müfessirler, daha ziyade, umûmî tarifler üzerinde durmaktadırlar. Bu tariflerden bazılarını şöyle ifade edebiliriz: Sâlih amel, “Allah ve Resulünü tasdik etmek, emrettiklerini yapıp nehyettiklerinden kaçınmaktır.”( Et-Taberî, age., XXIV, 93.) ,
Sâlih amel, “Allah’a itaat etmek, nehyettiklerinden kaçınmaktır.”( Et-Taberî, age., XI, 88.) ,
Sâlih amel, “yapıldığında üzerine sevap terettüp eden tüm doğru amellerdir.”( El-Kasımî, Mehasinu’t-Te’vil, Mısır, 1957, II, 81.) ,
Sâlih amel, “kendisiyle Allah’ın rızası istenen her şeydir.”( Ebu Hayyan, el-Bahru’l-Muhit, Riyad, trs., I, 111.) ,
Sâlih amel, “akıl, kitap ve sünnetteki emirler doğrultusunda yapılan her doğru iştir.”( Zemahşerî, el-Keşşaf an Hakaiki’t-Tenzil, Beyrut, trs., I, 51)
“Sâlih amel; gerekli olan farzları yerine getirmek, yasaklanmış olan ma’siyetlerden kaçınmaktır.”[10]
“İnsanların kendi aralarında ve Rableriyle olan ilişkilerindeki itaatleridir.”[11]
“İnananların, Allah yolunda ve kendi toplumu için yaptığı ameller.[12]
“İmanla muttasıf ameldir.”[13]
“Allah ve Rasulüne itaatın tamamı sâlih ameldir.”[14]
“Kitap ve sünnete uygun olan amel, sâlih ameldir.”[15]
“Allah’a yaklaştıran amellerdir.”[16]
“Kıyamet gününde utanç, hasret ve pişmanlık duyulmayan amellerdir.”[17]
“Allah’a itaattir”[18]
“Zahir ve batın, Allah ve kul hakkına giren bütün hayırlı amellerdir”[19]
Diğer bazı tanımlar şöyledir;
“Dinin emir veya tavsiye ettiği, iyi, doğru, faydalı işler; niyete ve iradeye bağlı olarak yapılan bilinçli fiil ve hayırlı işlerdir.”[20]
“Dinin emir tavsiye ve yasaklarını dikkate alan, söz, tutum ve davranışlardır.”[21]
“Akıl ve nakil tarafından övülen; iyi, güzel ve müstakim olarak nitelenen; gerek emir ve gerek tavsiye suretinde yapılması istenen; işleyenler övülen, sonunda sevap kazanılan iyi, güzel ve faydalı amellerdir.”( Kurt, a.g.t., s.22.)
“Güzel bir niyetle yapılan, içerisinde isyan olmayan, haram karışmayan, kötü ve zarar niteliği taşımayan her bir hareket sâlih ameldir.”( İslam Ansiklopedisi, T.D.V. “sâlih Amel” maddesi)
Sâlih amel, “davranış yolu ile bütünüyle dışa yansıyan “iman”dır.”[22]
Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir’inde ise; “sâlih amel” kavramında geçen “sâlih” sıfatının bağlamına göre; “Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp O’nun hükümlerine göre yaşamak; mümkün olduğunca çok sayıda insana, diğer canlılara ve doğaya yararlı olabilecek şeyler yapmak; meşru ölçüler çerçevesinde herkesle barış ve uzlaşma içinde olma çabası göstermek gibi yapıcı davranışları içine alan geniş kapsamlı bir kavram” olduğu belirtilir.[23]
Elmalılı Hamdi Yazır, “sâlih” kavramı için şu yorumu yapar: "sâlih" aslında iyi, yaraşıklı, aklen ve naklen doğru, hayırlı manasına sıfat iken nakil tâ'sı ile "hasene" kelimesi gibi "güzel amel güzel iş" manasına isim olmuştur.( Yazır, Bakara Suresi 25. Ayetin tefsiri)
Yine Elmalılı sâlih ameli “Allah'ın rızasına, indirdiği hükümlerine uygun, hak ve hayır olduğuna inanarak yapılan insanların kendileri, aile, akraba, kavim ve insanlık için yaptıkları iyilik, sonu hayır ve menfaat olan işler”[24] olarak tanımlar.
Ahmed Hamdi Akseki (ö.1951) de “sâlih amele gelince, o da akl-ı selimin insan fıtratı ve tabiatının reddetmediği bir takım hayırlı amellerdir ki, insanın kendi nefsine, ailesine, milletine ve bütün insanlara, hülasa hangi sınıftan olursa olsun, her insanın menfaatine olan şeylerle bağdaşan iyi, güzel işler ve davranışlardır.”[25] şeklinde tarif etmektedir.
“Sâlih amelin tanımlarında “başkasına yararlı olmanın” sâlih amel kavramının en önemli özelliği olduğu dikkat çekicidir.( Mahir İz, Din ve Cemiyet, İstanbul, 1998, ss.93-94.) Bu nedenle sâlih amel ile ilgili yapılan tanım ve anlayışlarda “Sâlih amel” kavramı somut bütün insan davranışlarını kapsayacak şekilde genişletildiği görülmektedir. Kuran tarafından gözetilen amaçlara ve ilahi beklentiye uygun, insanlara yararlı, kalıcı olarak ahrette ödüllendirilecek olumlu davranış olan Sâlih amel, dinin hüküm koymadığı mubahların işlenmesinde güdülen maksat ve niyet ile de “sâlih amel” olabilir.”( Süleyman Uludağ, “Amel”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1991, cilt III, s.13.)[26]
Bütün tanımlar ve Kuran bütünlüğü dikkate alındığında sâlih amel şöyle tanımlanabilir. İnsanın; kendisi, Allah, insan ve çevre ile ilişkilerini olumlu yönde etkileyen ve geliştiren dünya ve ahirette değeri olan bireysel ve toplumsal boyutu olabilen her türlü iyi, güzel, yararlı eylem sâlih ameldir.”[27]
Kuran’a göre; Allah, melekler, peygamberler, dini önderler ve iyilikte önde giden insanlar, insanın hizmetine verilen canlı, cansız bütün varlıkların hepsinin son merhalede insandan beklediği tek şey; “sâlih amel”dir. Bir sistem olarak İslam dinine “sâlih amel” yönünden bakıldığında dinin temel hedefinin çok açık, anlaşılır ve her insan için ulaşılabilir olduğu görülür.
Kuran’da insanın bütün kazanç ve kaybının amellerinin sonuçlarına bağlı olduğu belirtilir. Her insanın amellerine göre Allah katında bir derecesinin olduğu vurgulanır.( 6. En’âm/132) Allah’ın hoşnutluğunu ve ebedi cenneti(98.Beyyine 98/7.) Allah’ın dostluğunu ve korumasını(6. En’âm/127) yeryüzü varisliğini(21.Enbiyâ21/105.) insan yaptığı amelleriyle kazanabilir. Sâlih amel her konuda kazanılmış insan eylemi olarak karşımıza çıkar.”[28]
Kur’an’a göre insanın ve yeryüzünün yaratılış gayesi onun sâlih amel işlemesidir: Konuyla ilgili iki ayet şöyledir:
إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
"İnsanların hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye, yeryüzünde olan şeyleri, yeryüzünün süsü yaptık." ( Kehf, 18/7.)
اَلَّذى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزيزُ الْغَفُورُ
"Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi yaratan O'dur. O, güçlü- dür, bağışlayandır."( Mülk, 67/2.)
Sâlih amel, günümüzde çoğu Müslümanın anladığı gibi sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, haccetmek ve kurban kesmekten ibaret değildir. Bu zikredilenler, sâlih amellerin bir bölümüdür ki, bunlara İslam dininde ibadet denilmektedir. Rasulullah ve sahabe-i kiram sâlih ameli daha geniş manada ele almışlar; Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, Kur’an’ı tedebbür ederek okumak, doğru sözlü olmak, verilen sözde durmak, emanet ehli olmak, insanları affetmek, Allah’ın verdiği nimetleri Allah yolunda harcamak, fakir ve yoksulları doyurmak, anne-babaya itaat etmek gibi amelleri de sâlih amellerden saymışlar ve bu konularda titiz davranmışlardır.
B- SÂLİH AMEL CENNETE GÖTÜRÜR
وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَى إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ جَزَاء الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ
“Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir! Ancak iman edip sâlih amel işleyenler başka. İşte onlar için işlediklerine karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet köşklerinde güven içindedirler.” (Sebe’, 34/37)
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar.” (A’râf, 7/42)
وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى
“Kim de O’na sâlih ameller işlemiş bir mümin olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır.” (Ta-ha, 20/75)
وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ
“İnanan ve sâlih amemelleri işleyenleri, altlarından nehirler akan cennetlerle müjdele...” (Bakara, 20/25) buyurarak müjde yalnızca imana değil aynı zamanda sâlih amele de bağlanmıştır.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَلِيلاً
“İnanan ve sâlih amelleri işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetleler koyacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları tatlı(koyu) bir gölgeye koyarız” (Nisa, 4/57)
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
“Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır.” (Kehf,18/46)
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
“(Allah) ey Nuh! O (gemiye binmeyen) oğlun senin ailenden değildir. O’nun yaptığı sâlih olmayan bir ameldir…” (Hud, 11/46).
مَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ
“Her kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhinedir. Ve kim de sâlih amel işlerse, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar” (Rum, 30/44).
وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kim iman (esaslarını)inkar ederse o kimsenin ameli boşa gider” ( Maide,5/5)
مَّثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمْ أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ لاَّ يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُواْ عَلَى شَيْءٍ ذَلِكَ هُوَ الضَّلاَلُ الْبَعِيدُ
“Rablerini inkar edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu derin sapıklıktır.” (İbrahim 14/18 )
وَمَن جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
"Kim cehd ederse (çaba gösterirse), yalnızca kendi nefsi için cehd etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir." (Ankebut, 29/ 6) buyurmaktadır.
Muhammed Mustafa (sav)’den şu söz rivayet edilmiştir: “Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.” (Buhârî (Zekât 10, Rikak 31, Tevhid 36))
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
“Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır.” (Kehf,18/46)
فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّه فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه اَحَدًا
“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf 110)
İman edip sâlih amel işleyen, hakkı ve sabrı insanlara tavsiye eden insan ziyana uğramaktan kurtulur:
وَالْعَصْرِ ﴿١﴾ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفى خُسْرٍ ﴿٢﴾ اِلَّا الَّذينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ ﴿٣﴾
"Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir)" (Asr,103/1-3) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir.
Yüce Allah’ın Asr Suresinde ifade ettiği üzere, insanlık büyük bir ziyan ve hüsran içindedir. Bu ziyan ve hüsrandan ancak şu dört özelliğe sahip olan insanlar kurtulabileceklerdir:
1. Sağlam bir imana sahip olmak
2. Sâlih amel işlemek
3. Birbirine hakkı tavsiye etmek
4. Birbirine sabrı tavsiye etmek
وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ
“Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, sâlih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Fatır,35/37)
أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّهِ كَمَن بَاء بِسَخْطٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
“Hiç Allah’ın rızasına uyan (mümin) kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve yeri cehennem olan (kâfi)r kimse gibi olur mu?” (Al-i İmran, 3/162).
C- SÂLİH AMEL NEDEN İMANLA İLİŞKİLİDİR?
“Bu soruyu Kuran bütünlüğünde araştırdığımızda; imanın, her türlü hayrın kaynağı, her türlü iyiliğin zemini, varlığın ve hayatın anlamı olduğu görülür. Sâlih ameller temel dayanağını, gerekliliğini ve varoluş nedenlerini imandan alır. Hakikatin teorik kısmını iman, pratik yönünü ise sâlih amel oluşturur. İnsan iman ile hakikati hak eder.( A’raf 7/30) İnsanın ahlaki ve dini başarısını, gerçekliğini ve değerini teori ve pratik arasındaki uyum ortaya koyar. Kuran insanların “yaptıklarından” sorgulanacağını, “yaptıklarına” karşılık bulacağını tekrarlayarak insan eylemlerinin değerine dikkat çeker.( Nahl 16/32)
İman, bütün değerler bağlamında “olumlu ve nitelikli davranışlar topluluğu” olarak sâlih amel kavramının kendisiyle temellendirildiği kaynaktır. Çünkü iman, güzel davranışları emreder-teşvik eder-cesaretlendirir (Bakara 2/93) Kuran bu anlamda sürekli sâlih amel için imanın gerekliliği üzerinde durur ve hemen arkasından imanın gerektirdiği davranışları imana ekler.[29]
Kuran’da “sâlih amel” ve “iman” ikiz kavramlar olarak hep birlikte yan yana geçer.[30] Öyle ki bu iki kavram, bir bütünün görünen ve görünmeyen parçaları gibidir. Sâlih amel gerekçesini ve teorik temellerini imanda bulur. İman, hayat ve ölümün varlık nedeninde sâlih amel ile birleşir. ( Mülk 67/2) İnsan varlığını iman ve sâlih amel ile gerçekleştirebilir.” [31]
D- SÂLİH İMAN VE SALİH AMEL
أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُون
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "iman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar! Her kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir. Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir. İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.” (Ankebut,29/1-7)
اِنَّ الَّذينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُولٰئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ
“İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.” (Beyyine 7)
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl 97)
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَاْتِيَكَ الْيَقينُ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدينَ
“Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol! Ve sana ölüm gelinceye değin Rabbine ibadet et.” (el-Hicr (15) 99).
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56).
قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبّى لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
De ki: "Sizin ibadetiniz olmayınca Rabbim size ne kıymet verir.! Halbuki, siz tekzîp ettiniz, artık (bu tekzîpin cezası size) yakın bir zamanda ulaşacaktır." (Furkan 77).
يَآاَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize Kulluk ediniz...” ( Bakara, 2/21) gibi âyetler, insanın sorumlu ve mükellef bir varlık olduğunu ifade etmektedir.
Vahiy bütün gücünü, güzelliklerini, inanan insanda gösterir. Öğütleri, rehberliği, inananlar üzerinde etkilidir. Vahiyde inanan bir millet, (Nahl 16/64) Müslümanlar(Nahl 16/89) ve muttakiler(Hakka 69/48) için ayrıca kalbi olan, yahut şâhid olarak (zihnini toplayarak dikkatle) kulak veren kimse için bir öğüt vardır.( Kaf 50/37) Vahiy inananların imanlarını artırır.( Enfal 8/2) Allah insanların vahyi işitmelerini, anlayıp dinlemelerini savaş ortamlarında bile önemser.( Tevbe 9/6) Çünkü gaye insanlığın hiçbir şekilde zarar görmemesi ve kutlu kurtuluşudur.
Bütün değerlerin kaynağı olan Allah tasavvuru, insanın amellerinin kalitesini belirler.[32] İnsanın eylemi Allah tasavuru oranındadır. Çünkü dini eylem ve düşüncenin temelinde Allah inancı vardır.[33] Kuran, yalnızca akli çıkarımlarla varlığı ispatlanan ve evrene ve insan yaşamına müdahele etmeyen bir Allah anlayışını kabul etmez.[34] Kuran öğretisine göre Allah; insanı yaratıp sonra da terk etmez; gününün her anında ona yakın, kendisiyle bireysel ve toplumsal düzeyde eylem birlikteliğinde olan aktif bir Allah’tır.[35]
Kuran’da Allah ile insan arasındaki yakınlık başka türlü ifade edilemeyecek şekilde anlatılmıştır. İnsana şah damarından yakın, yaptığı eylemde onunla beraber, adeta gözlerinin içine bakan bir Allah’tır.( Mücadele/7 ; Hadid/54 ; Bakara/186 ; Kaf/16 ; Enfal/24 ; Lokman/16) Amel; niyet ve düşünce halinde iken bile Allah onu bilir.( Zümer 39/7) Tüm gizlilikleriyle insanın kalbi Allah’a açıktır. Sâlih amelin arka planında bu yakınlığı kavramış Allah merkezli zihinsel yapı ve samimi bir kalp söz konusudur.
Kuran öncelikle insana sahih bir Allah inancı kazandırmayı amaçlar. “Hak ilah” olan Allah’a “hak” vasıflarıyla iman etmek gerekir. Bu nedenle Kuran’da konu ne olursa olsun Allah’ın varlığı, esma ve sıfatları hemen bütün konularla ilişkilendirilmiş canlı bir şekilde gündemde tutulmuştur. Canlı ve cansız varlıkta Allah’ın varlığına ve birliğine, işaretler, ayetler ve belgeler vardır. Allah varlığının belgelerini insana iç ve dış dünyasında göstermiştir.( Fussilet 41/53) Fakat Kuran bundan fazlasını Allah’ın doğru tanınmasına ayırmıştır. Kuran Allah’ın doğru bir şekilde tanınması için tevhid ve şirk konularına genişçe yer vermiştir. Çünkü insanların yaratıcıya inanma gibi fıtratlarında var olan kabiliyeti doğru şekilde kullanmaları, ancak tevhid-şirk bilgisiyle mümkündür.[36]
Şeytanın mücadelesi; iyi, doğru, yararlı ve güzel olan her düşünceye ve Sâlih amellere karşıdır. Sâlih amelin her aşamasında şeytan boş durmaz. İnsanın durumu ve şartlara göre sâlih amelin oluşmamasına çaba gösterir. Sâlih amel işlenmiş ve başarılmışsa bu sefer onun zayiine çalışır.(Nisa 4/19, İsra 17/64) Şeytan insanın Allah’a şükrünü engellemek için verdikleriyle şımartmaya, üstünlük gösterisinde bulunmasına, vermedikleri ile de Allah’a isyana çağırır.[37]
Kuran’da insanın diğer özellikleri olarak şunlar belirtilmiştir. İnsan sahip olmaya hırslı, aceleci, hemen elde edeceği şeyleri tercihe meyilli, karşı cinse düşkün, çocuk sahibi olmaya istekli, güzel şeyleri istemekten usanmaz, ölümsüzlük arzusu ile yaşar, fakirlikten ve ölümden korkar, istikrarsızlığa, cimriliğe, bencilliğe, aç gözlülüğe, kıskançlığa yatkın, sıkıntı halinde Allah’a yönelir, nimetler içinde iken küstahlığa meyleder, nimete kavuşunca sevinir, başına bir kötülük gelince ümitsizliğe düşer, kendini mustağni görünce azgınlaşır, tartışmayı çok sever, unutkan, zayıf, zalim ve cahildir. Bu nedenle çoğu zaman hüsrandadır.[38]
Her insan kendi kişiliğine –şakilesine- göre davranır. İnsanın psikolojik sağlığı, iyi bir insan ve Müslüman olabilmesi büyük ölçüde Allah ile ilişkisine bağlıdır.
Kuran’da insan, zayıf ve üstün yönleriyle birlikte tanıtılmış olması Kuran’ın insanın ahlaki davranışları ile ilgili yaptığı ikili ayırıma son derece uygun ve tutarlı bir yaklaşımdır. İnsan; “güç” ve “zaaf”ın kendisinde birleştirildiği yeni bir varlık türü olarak hayat sahnesindeki yerini almıştır. Her insanda her türlü iyiliğin ve kötülüğün tohumu vardır. İnsanın hamuru iyilik ve kötülükle birlikte yoğrulmuştur.( 91.Şems/7/9) Allah insanı iyiye ve kötüye yatkın olarak yaratmıştır.( 91.Şems/8) İnsanın hayvaniyet ve melekiyyet diyebileceğimiz iki yönü vardır. Ayrıca tabiatına şehvet ve gadap yerleştirilmiştir.[39] Bu nedenle vahiy insan hevasının hoşlanmayacağı unsurlar içerebilir.( Bakara 2/87) İyiliğin de kötülüğün de bir bedeli vardır. Yerine göre zor olanı başarmak ve sarp yokuşu tırmanmak gerekebilir.( Beled/12)[40]
“Ahsen-i takvim” olarak yaratılanın “ahsenü’l amel”i:
“İnsan bu iki yönü dikkate alındığında bazen kabına sığmayan, hakkına razı olmayan, mızıkçı yaramaz bir çocuk, bazan olduğundan farklı gibi görünebilen en tehlikeli yaratık, bazan da inandığı değerler uğruna canını verebilecek kadar fedakarlık yapabilecek özelliktedir. İnsanın kendi seviyesine ve “ahsen-i takvim” olan yaratılış düzeyine uygun davranmadığı takdirde kendi eliyle insanın kendisini diğer canlılardan da aşağı bir seviyeye, “esfel-i safilin”e “belhüm adall” düşürebileceği belirtilir. Sadece bir canlı gibi yaşamak elbette insanın üstün özellikleriyle çok basitçe başarabileceği bir hayat tarzıdır. Ancak bu durum, insan için çok basit ve ucuz bir tercih olacaktır. “Ahsen-i takvim” üzere yaratılan insandan beklenilen üstün yönlerini köreltmek değil; ahsen-i takvim yaratılışına yakışan “ahsenü’l amel”dir. “Ahsen-i takvim” üzerinde kalıp kalmamak insanın kendi seçimine bırakılmıştır. İnsan kalbi meleğin ve şeytanın etkisine açık olsa da[41] son kararı kendisi verir. Bundan dolayı da yaptığı davranışlarından sorumludur ve sonuçlarına katlanır. “Yaratıkların en hayırlısı veya en şerlisi olma”( 98.Beyyine /7) özgürlüğü her insana açıktır. İnsanın bu özgürlüğü birçok Kuran ayetinde ele alınır.( 76.İnsan/3; 41. Fussilet/40)” [42]
Evrendeki bütün varlıkların Allah’ın emrine uygun hareket etmeleri teslimiyet kavramı ile ifade edilmiştir. Yeryüzünde ve göklerde her şey ister istemez Allah’a teslim olmuştur.( 3.Ali İmran/83) Bu teslimiyet akışında insanın da yerini alması beklenir. Allah’a teslim olmamak gibi bir sonuç insanın seçiminde zaten yoktur. Bir gün Allah’a zaten teslim olacaklardır.( 37.Saffat/26) Önemli olan insanın kendi iradesiyle hayatta iken son saatten önce teslim olmasıdır.( 39.Zümer/54) Allah’a teslim olmayan insan ise şeytana ve şeytani isteklerine teslim olması kendisini felakete sürükleyecek yalnız kalacaktır.( 68. Kalem/35)
E- SÂLİH AMELLERİN MÜKAFATI
Sâlih amel işleyenlerin dünya mükafatı, huzurlu bir hayat ve saygın bir kişilik, ahiret mükafatı ise cennettir.
وَمَنْ يَاْتِه مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُولٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰى
“Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir”. .” (Taha,75)
وَبَشِّرِ الَّذينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ
“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!” (Bakara 25)
اِنَّ الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اِنَّا لَا نُضيعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلًا
“İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz”. (Kehf, 18/30)
فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
“İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.” (Enbiya, 21/94)
إِنَّ اللّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَجْسَادِكُمْ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ. التَّقْوَى هَهُنَا، التَّقْوَى هَهُنَا، التّقْوَى هَهُنَا، وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ.
Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s) buyurdular ki: …Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır-eliyle göğsünü işaret etti..." (Müslim, Birr 28)
« تَكُفُّ شَرَّكَ عَن النَّاسِ فَإِنَّها صدقةٌ مِنْكَ على نَفسِكَ »
Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde radıyallahu anh şöyle dedi:- Ey Allah’ın Resûlü! Hangi amel daha üstündür? dedim. - “Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdu. …- “İnsanlara zarar vermezsin. Zira bu da kendi kendine iyilik etmen demektir” buyurdu. (Buhârî, Itk 2; Müslim, Îmân 136)
كُلُّ مَعْرُوفٍ صَدَقَةٌ
Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurdu: “Her meşrû ve güzel iş sadakadır.” Buhârî, Edeb 33
«لاَ تَحقِرنَّ مِن المعْرُوفِ شَيْئاً ولَوْ أنْ تلْقَى أخَاكَ بِوجهٍ طلِيقٍ »
Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bana (hitaben) buyurdu ki: “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” (Müslim, Birr 144. )
« لَقَد رأَيْتُ رَجُلاً يَتَقَلَّبُ فِي الْجنَّةِ فِي شَجرةٍ قطَعها مِنْ ظَهْرِ الطَّريقِ كَانَتْ تُؤْذِي الْمُسلِمِينَ »
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslümanları rahatsız eden yol üstündeki bir ağacı kesen bir kişiyi cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.” (Müslim, Birr 129)
« ما مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْساً إلاَّ كانَ ما أُكِلَ مِنْهُ لهُ صدقةً ، وما سُرِقَ مِنْه لَه صدقَةً ، ولا يرْزؤه أَحَدٌ إلاَّ كَانَ له صدقةً»
Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: “Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen şey onun için sadakadır. Çalınan şey de sadakadır; eksiltilen de onun için sadakadır.” (Müslim, Müsâkât 7)
إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِيءٍ مَا نَوَى فَمَنْ كَانَتْ هِجرَتُهُ إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرتُهُ إلَى اللَّهِ وَرَسُولهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا، أَوِ امْرَأَةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْه.
Mü’minlerin emîri Ebû Hafs Ömer ibn Hattâb (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken dinledim, dedi: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir. ” ( Buhârî, Bed’ü’l–vahy 1, (I,2);)
Sâlih amel, o kadar şümullü bir kavramdır ki, insanın bu dünyada yaptığı bütün amelleri kapsayabilir. Şayet kişi yaptığı ameli, Allah rızasını gözeterek yaparsa; sabahleyin namaza kalkmak için erken uyuması, eşinin ağızına götürdüğü bir lokma, yolda giderken mümin kardeşine zarar vermesin diye bir çiviyi kaldırıp kenara bırakması, hatta müminin mümin kardeşi ile karşılaştığında onu Allah rızası için sevdiğinden dolayı tebessüm etmesi dahi sâlih amel sayılmakta ve insanın sevap kazanmasına vesile olmaktadır.
Şimdi Hz. Peygamberin dilinde “sadaka” olarak adlandırılan davranışları sâlih amel olarak ta değerlendirebiliriz. Mehmet Görmez’in, hadis kaynaklarından örneklendirdiği makalesinde sadaka/sâlih amel olarak zikredilen hususlar şunlardır[43]:
- Güzel söz sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, II, 312)
- Yumuşak söz sadakadır. (Buharî, Edep, 34)
- Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen sadakadır. (Tirmizî, IV, 339)
- Allah’ın kullarına selâm vermen sadakadır. (Buharî, Sulh, 11)
- İnsanlara yol göstermen sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, II, 154)
- Yolunu kaybedene yol göstermeniz sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, II, 42)
- Yolda insanlara eziyet veren bir şeyi kaldırıp atman sadakadır. (Buharî, Mezalim, 34)
- Bir kimsenin bineğine binmesi için yardımcı olman sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, II, 350)
- Bir kimsenin yükünü yüklemesi için yardımcı olman sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, II, 316)
- Dolmuş kovanı kardeşinin boş kovasına boşaltman sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36)
- Zayıf bir kimseye gücünle yardımcı olman sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, V, 154)
- Sanat ehline yardımcı olmanız sadakadır. (el-Heysemî, Hilye, VII, 109)
- İki kişinin arasını bulman, iki kişinin arasında adaletle hükmetmen sadakadır. (Buharî, Sulh, 11)
- Konuşma özürlü (ersem) bir insanın kendisini ifade etmesine yardımcı olman sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, V, 154)
- Hastaları ziyaret etmeniz sadakadır. (el-Heysemî, Hilye, VII, 109)
- Toprağa diktiğiniz her bitki, her ağaç sizin için sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, VI, 362)
- İnsanın veya hayvanların ondan yedikleri sizin için sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, VI, 362)
- İnsanlarla iyi geçinmek sadakadır. (İbn Ebi’d-Dünya, Mudarât, s. 24)
- Çocuklarınıza yedirdiğiniz sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, IV, 121)
- Eşinize yedirdiğiniz sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, IV, 121)
- Yanınızda çalışanlara yedirdiğiniz sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, IV, 121)
- Kişinin kendi ailesi için nafaka temin etmesi sadakadır. (Buharî, İman, 41)
- En üstün sadaka kişinin ilim öğrenmesi ve öğrendiği ilmi Müslüman kardeşinde öğretmesidir. (İbn Mace, I, 89)
- Cenazelere katılmanız sadakadır. (el-Heysemî, Hilye, VII, 109)
- Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker sadakadır. (Ebu Davud, Tatavvu, 12)
- Namaza attığınız her adım sadakadır. (Buharî, Cihad, 62)
- Allah’a hamdetmeniz sadakadır. (Müslim, Musafirin, 84)
- Allah’ı tespih edişiniz sadakadır. (Ebu Davud, Tatavvu, 12)
- Allah’ı tekbir edişiniz sadakadır. (İbn Hanbel, Müsned, V, 167)
- Şerden uzak olmanız sadakadır. (İbn Ebi’d-Dünya, Kitabu’s-Samt, 179)
- Maruf olan her şey sadakadır. (İbn Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-Havaric, s. 21)
F- AMELİN BOŞA GİTMESİ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداً لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِين
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara, 2/264.)
Nitekim Allah, yaptıkları iyi işleri tevhîd üzerine bina etmeyenlerin tüm yaptıklarının boşa gittiğini şu ayetlerde açıkça beyan etmiştir:
الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا
"Onların dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden eylemleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü Biz onlara değer vermeyeceğiz." ( Kehf, 18/104-105.)
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُواْ أَهَؤُلاء الَّذِينَ أَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ إِنَّهُمْ لَمَعَكُمْ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَأَصْبَحُواْ خَاسِرِينَ
"Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır." (Mâide, 5/53.)
مَا كَانَ لِلْمُشْرِكِينَ أَن يَعْمُرُواْ مَسَاجِدَ الله شَاهِدِينَ عَلَى أَنفُسِهِمْ بِالْكُفْرِ أُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ
"Allah'a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır." (Tevbe, 9/17.)
أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
"(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe, 9/19 Ayrıca bkz. Tevbe, 9/69; Yunus, 11/16; Muhammed, 47/1, 8, 28, 32.)
Ayetlerde üzerinde durulan, inanmayanların çalışmalarının bo- şa gideceği ifadesi, onların Müslümanlar aleyhinde yaptıkları çalış- maların bu dünyada başarısız kalıp hedefine ulaşmayacağı, yaptıkları iyiliklerin ahirette bir yararının/sevabının olmayacağı, bu iyiliklerinin onların şirk ve küfürlerinin üstünü örtmeye yetmeyeceği ve sonuçta yaptıklarının Allah katında herhangi bir değerinin olmayacağı şeklinde anlaşılmıştır.[44]
"İman eden ve sâlih ameller işleyen kimseleri kimseleri elbette sâlihler arasına dahil edeceğiz" (29/9).
SONUÇ:
Netice itibariyle ayet ile ilgili yorumlardan da anlaşılacağı üzere sâlih iman, sâlih söz ile sâlih amel arasında çok sıkı bir ilişki olduğu ortadadır. Bir amel, sâlih bir niyete, sağlam bir inanca dayanmıyorsa makbul değildir. Sâlih amelle doğrulanmayan hiçbir akidenin de Allah katında bir geçerliliği olmaz. Diliyle tevhidi söylediği halde, eylemleriyle Allah'a baş kaldıran kimselerin dilleriyle söylediklerinin bir anlamı yoktur. Tevhidi söylemeyenlerin yaptıkları eylemlerde de bir hayır yoktur. Amel imanın bir parçası değilse de, amel imanın altyapısıdır, göstergesidir, meyvesidir. Allah yaptıkları iyi işleri tevhîd üzerine bina etmeyenlerin tüm yaptıklarının boşa gittiğini şu ayette açıkça beyan etmiştir:
"Onların dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden eylemleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü Biz onlara değer vermeyeceğiz." ( Kehf, 18/104-195.)[45]
Kuran da geçen peygamber dualarında “sâlih amel” ve “sâlihlerden olma” en önemli istek olarak karşımıza çıkar. Sâlih amel önceki sonraki inananları, melekleri ve kul olan her varlığı ve önceki kuşakları sâlihlik özelliğinde, bağlılıkta ve duada birleştirir.( 27.Neml/19; 46.Ahkaf/15)
“Rabb’im! Bana ve ana-babama lütfettiğin nimete şükretmemi ve senin razı olduğun sâlih ameller işlememi bana nasip eyle ve beni rahmetinle sâlih kullarının arasına dahil et” (Neml, 27/19).
Ahmet Hocazâde, 01.09.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Muhâfız ya da Muârız'a dair
Ahmet Hocazâde Yazıları
Takip et: @hocazadem
[1] Süleyman Uludağ, “Amel”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1991, cilt III, s.13.
[2] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, Ankara Üniversitesi, Danışman: Prof. Dr. Mualla SELÇUK, Doktora Tezi, Ankara- 2013, s.89. acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/25265/omerdemır.pdf
[3] Abdullah Cevdet, Fünun ve Felsefe, Çizgi Kitabevi, Konya 2009, s.264.
[4] Prof. Dr. Mehmet Soysaldı, Asr Suresi Bağlamında Salih Amel, s.1-2.
http://web.firat.edu.tr/msoysaldi/salihamel.pdf
[5] Mehmet Aydın, Ana Konularıyla Kur´ân, Anadolu Ünv. Yay.,Eskişehir, 1999, s.146.
[6] Ömer Dumlu, Kuran’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları, İzmir 1999, s.137.
[7] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.91.
[8] et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’viliAyi’l-Kur’an, Mısır, 1954, III, 294.
[9] Ebû Hayyân, Ebû Abdillah Muhammed İbn Yusuf el-Edelûsî, el-Bahru’l-Muhît, Riyad, trs, I,111.
[10] Al-Taberi: Camiu'l/Beyan Fi Tefsiri'l-Kuran, Asr Suresi 3. ayet
http://www.altafsir.com/Tafasir.asp?tMadhNo=1&tTafsirNo=1&tSoraNo=103&tAyahNo=3&tDispl
ay=yes&Page=1&Size=1&LanguageId=1
[11] Firuzabadi, Tefsir’ul Kuran, Asr Suresi 3. Ayet
http://www.altafsir.com/Tafasir.asp?tMadhNo=2&tTafsirNo=10&tSoraNo=103&tAyahNo=3&tDis
play=yes&UserProfile=0&LanguageId=1
[12] el/Kattân, TefsiruTeysîru't-Tefsîr, Asr suresi 3.ayet,
http://www.altafsir.com/Tafasir.asp?tMadhNo=9&tTafsirNo=68&tSoraNo=103&tAyahNo=3&tDisp
lay=yes&UserProfile=0&LanguageId=1
[13] İbn-i Hümam, Fethu’l Kadir, 2.cilt, s.219.
[14] El Cezairi, Eyserü’t Tefasir, 1.cilt, s.200.
[15] İbnu’l İmad, Şezeratüz’Zeheb, 1.cilt, s.98.
[16] İbn Muhammed İbn. İbrahim el-Hâzin, Lübâbu't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl, 2.cilt, s.10.
[17] Muhammed İbn. İbrahim el-Hâzin, Lübâbu't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl, 2.cilt, s.22.
[18] Zemahşeri, Carullah Ebu'l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşaf an Hakaikı't’Tenzil ve Uyuni'l Ekavil
fı Vücühi't-Te'vil, Beyrut, I.cilt, s.51
[19] Tefsiru’s Sa’di, Asr Suresi 3.ayet
<http://www.qurancomplex.org/Quran/tafseer/Tafseer.asp?t=Saady&TabID=3&SubItemID=4&l=arb
&SecOrder=3&SubSecOrder=4>
[20] İsmail Karagöz, "Kur’an’da Salih Amel Kavramı, Salih ve Muslih İnsanların Özellikleri” Diyanet İlmi Dergi, s.60. XXXII, I/2. Ankara, 1997
[21] Bilgiz, Kuran’da Amellerin Değer Yönünden Mukayesesi, s.136.
[22] İzutsu, Kuran’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, s.269.
[23] Hayrettin Karaman ve diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 4.cilt, , D.İ.B. Yayınları, Ankara/2004, s.618.
[24] Elmalılı, Asr suresi 3. Ayetin tefsiri, <http://kuranikerim.com/telmalili/asr.htm>
[25] Akseki, Ahmed Hamdi, Ahlak İlmi ve İslam Ahlakı, (sad. Ali Aslan Aydın), Ankara, trs., s.18
[26] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.97.
[27] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.97.
[28] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.99.
[29] Selim Özarslan, “İman”, F.Ü.İ.F.D., Yıl 1999, Sayı 4, s.315.
[30] T.Izutsu, Kuran’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, Çev: S. Ayaz, Pınar Yayınları, İst.1984, s. 269.
[31] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği , s.75.
[32] Hayrettin Karaman ve diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 4.cilt, D.İ.B. Yayınları, Ankara 2004, Fussilet Suresi Tefsiri, s.618.
[33] İsmail Faruki, Tevhid, İnsan Yayınları, İstanbul 2006, s.13.
[34] Halife Keskin, İslam Düşüncesinde Allah-Alem İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul 1996, s.60.
[35] Öge, a.g.e., s.350.
[36] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.36-37.
[37] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği , s.49.
[38] Şaban Karaköse, Bireyi Tanımak, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2007, s.49-64.
[39] Cihat Tunç, Kelam (sistematik), Erciyes Üniversitesi Matbaası, Kayseri, s.90.
[40] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.50.
[41] El-Gazzalî, Ebû Hamid b.Muhammed, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Mısır 1306, III, s.13, “el-Munkızmine’d- Dalâl”, MecmûatüResâili’l/İmâm el-Gazzâlî, Beyrut 1998, s. 557 Aktaran: Abdulgaffar Aslan, Kelam’da İlhamın Bilgi Değeri, S.D.Ü.İ.F.D.,Yıl 2008, sayı 20, s.26.
[42] Ömer DEMİR, Dini Kavramlar Ve Öğrenme Ortamları: Salih Amel Örneği, s.51.
[43] Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hz. Peygamberin Dilinde Doğruluk ve Sadaka.
www.mehmetgormez.com/dosyalar/1_22627389_2878820.doc
[44] Hasan KESKIN, Fâtir Suresi 10. Âyeti Bağlamında… Bazı Değerlendirmeler, s.125-126.
http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/2075.pdf
[45] Hasan KESKIN, Fâtir Suresi 10. Âyeti Bağlamında… Bazı Değerlendirmeler, s.128.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.