Açılışta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Siyasi iktidar seçimle, oyla, sandıkla olunabilir ama kültür iktidarı için çok daha farklı bir birikime, emeğe, çalışmaya, dirsek çürütmeye, alın teri dökmeye ihtiyacımız var. Kültürel yabancılaşmaya ve kültür emperyalizmine karşı yerli ve millî olan kültür değerlerimizi evrensel dille yeniden keşfetmeli, yeniden inşa etmeliyiz. Bir kültür ürününün formunun yerli ve millî olması, onun manasının ve mesajının evrensel olmasına asla engel değildir” dedi.
Şûrâda çalışan 17 komisyon da tam bu noktadan hareket ederek kültür değerlerimizi evrensel dille yeniden keşfetmek ve yeniden inşa edebilmek için izlenmesi gereken yol haritasını çizmeye çalıştılar. Önce mevcut durum tespiti yapılan komisyonlarda, bundan sonra ne yapılması gerektiğine dair öneriler sunuldu. Birbirinden değerli isimlerin yer aldığı komisyonlardan, Kültür Ekonomisi Komisyonu başkanı Ali Saydam, Müzik Komisyonu Başkanı Yalçın Çetinkaya, Yayıncılık ve Kütüphanecilik Komisyonu Başkanı Cevat Özkaya, Çocuk ve Kültür Komisyonu Başkanı Mustafa Ruhi Şirin, Mimari ve Kültür Komisyonu Başkanı Suphi Saatçi ve Aile ve Kültür Komisyonu Başkanı Sefa Saygılı komisyon çalışmalarını anlattı.
Büyük ve samimi adımlar bekleniyor
Komisyon başkanlarının anlattıklarından yola çıkarak, somut tespit ve önerilerin yapıldığını görmek mümkün. Ancak komisyon başkanlarının bu önerilerin uygulamaya geçmemesi, komisyon raporlarının yer alacağı kitabın bürokrasinin tozlu dehlizlerinde kaybolup gideceği endişesi de yok değil. Alınan kararlar hayata geçecek mi yoksa tavsiye kararları olarak askıda mı kalacak?
Şûrânın ardından Bakanlıktan daha büyük ve samimi adımlar beklendiği dillendiriliyor.
Ali Saydam şûrâ kararlarının hayata geçmesi için üç aşamada takip edilmesi gerektiğini ifade ediyor.
1. Ölçme ve değerlendirme: Önerilerin takvimlendirilmesi ve somut adımlara dönüştürülmesi gerekir. Bu önerilerin ne ölçüde uygulandığının, hedeflenen etkiyi yapıp yapmadığının takip edilmesi ve millî kültür politikalarının hayata geçirilmesine yaptığı katkı ölçülmelidir.
2. Raporlama: Belli tarih aralıkları içinde hazırlanacak raporlarla, mevcut durum ve gelişmelerin tüm sosyal paydaşlara, başta da olayın takipçisi olacağını ifade etmiş olanlara iletilmesi şarttır.
3. İyileştirme: Uygulamada karşılaşılacak somut durumlar neticesinde, ölçümleme ve değerlendirmelerin verilerine göre, ayrıca amaca uygunluk ve sapma değerlendirmelerinin sonucunda, karar altına alınmış ve uygulamaya konmuş bütün süreçler yeniden gözden geçirilmeli; gerekli bütün düzeltmeler, derhal hayata geçirilmelidir.
Cevat Özkaya
Yayıncılık ve Kütüphanecilik Komisyonu Başkanı
Kütüphaneler yaşayan mekanlar olacak
Daha önceki şuralardan kısmen haberli biri olarak III. Kültür Şurasının verimli geçtiğini söyleyebilirim. Bakanlık bütün yetkilileri ile oradaydı. Sayın Bakan şura boyunca orada bulundu ve güç verdi. Bakanlık yetkililerinin hepsi bütün konuşma ve tartışmaları sonuna kadar izlediler ve gerekli katkılarda bulundular. Bizim komisyon çalışmalarımız sonucu 10 sayfayı bulan bir rapor ortaya çıktı ama öneri ve alınan kararlardan öne çıkanlardan biri 6. Yayıncılık Kurultayı’nın en kısa zamanda yapılması kararı oldu. Türkiye’nin yayın politikaları, sorunları ve çözüm önerilerinin, Kültür Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, yayıncılık dernekleri ve meslek örgütleri ile ortak çalışma gruplarında oluşturulması gerektiği ortaya kondu. Okuma kültürünün ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Turizm Bakanlığı’nın ortak konusu olarak yeniden ele alınmalıdır dendi. Çünkü okuma kültürü bütün komisyonların ortak paydasıydı.
KİTAP SOKAĞI DÜZENLENECEK
Babıali, Cağaloğlu Türkiye’nin aşağı yukarı yüzyıl içinde oluşmuş bir markası. Bu bölge son 20-30 yıl içinde marka özelliğini kaybedip, otel bölgesi olarak anılmaya başlandı. Bu bağlamda yayıncılığın başladığı yer olan Cağaloğlu’nda bir sokağın, kültürel belleğin devamını sağlamak açısından, kitap sokağı olarak düzenlenmesi, burada kitap müzesi ve kitabevlerinin açılması konusunda karar alındı.
Kitapların dağıtımı ile ilgili çok uzun zamandır devam eden ciddi sorunlar var. Fakat daha önce kitabevleri vardı ve buralar sayesinde kitaplar kısmen de olsa dağıtılabiliyordu. Bu kitabevlerinin giderek kapandığını ya da kitabın yanı sıra oyuncak, kırtasiye vb. satan dükkanlara dönüştüğünü görüyoruz. Diğer mesleklerde verilen teşviklere uygun olarak kitabevlerine teşvik verilmesi ve verginin makul bir seviyeye indirilmesi, SGK’da kolaylık sağlanması önerisi oldu.
Değindiğimiz bir başka konu da yayıncılara yönelik yüzde 18 KDV’nin sekize düşürülmesiydi. Kitap satışında KDV yüzde 8 ancak kitap üretimi noktasında girdiler yüzde 18. Ödenen KDV ile elde edilen KDV arasında yüzde 10 fark var. Bu fark yayıncının KDV alacağı olarak Bakanlıkta birikiyor. KDV alacaklarının gelir vergisine mahsup edilmesi sağlanmalıdır denmiş ama hala yayıncıların bakanlıkta biriken alacakları var. Bunların vergiye mahsup edilmesi istendi. Türk dünyası, Balkan coğrafyası, İslam ülkeleriyle yayıncılıkta geniş kapsamlı işbirliği yapılmalıdır dendi.
CEZAEVLERİNE KÜTÜPHANE
Ceza ve tevkif evlerinde kütüphane açılmasıyla ilgili de bir teklif yapıldı. Yeni yapılacak kütüphanelerle, iyileştirilmesi yapılacak kütüphanelerin, bireyin sadece bilgi gereksinimini karşılayan mekanlar olmaktan öte çocukların, gençlerin, yaşlıların ve engellilerin rahatça kullanabileceği, yaşayan kütüphane konsepti içinde tasarlanması ve hizmete sunulması düşünüldü. Büyük kütüphanelerin idaresiyle ilgili yöntemlerin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin bir teklifte bulunuldu. Çünkü halk kütüphaneleriyle Beyazıt Devlet Kütüphanesi gibi kütüphanelerin aynı şekilde yönetilmesi çok müspet sonuçlar doğurmuyor.
Bu bağlamda koleksiyon, personel, fonksiyon ve mekan açısından çok daha büyük ve farklı bir teşkilatlanmaya sahip olan veya olacak kütüphanelerin daha eski ve kapsayıcı bir teşkilatlanma modeline kavuşturulmasının gerekliliği vurgulandı.
Prof. Suphi Saatçi
Mimarî ve Kültür Komisyonu Başkanı
Ahlaki öncelikleri olan bir mimari tavır
Mimarî ve Kültür Komisyonu olarak Türkiye’nin mimarlık alanında yaşadığı sorunları tartıştık. Önce durum tespiti yaptık ve yaşanan sorunları ele aldık. Üç gün boyunca süren çalışmalarımız sonucunda mimarlık ve kültür ilişkileri bağlamında geleceğe yönelik bazı önerilerde bulunuldu, “Mimarî ve Kültür” kapsamında daha iyi bir gelecek için bir perspektif çizildi.
Öncelikle bugünkü durum tespit edildi. Günümüzde nüfus, kentlerde dramatik olarak artmış; barınma sorunlarını çözecek güvenli, sağlıklı, altyapısı düzenlenmiş yaşam çevrelerinde iskân politikaları geliştirilememiştir. Modernitenin şehir algı ve anlayışı, şehri alım-satım değerine indirgeyen bir meta haline getirmiştir. Bunların neticesinde yapılan birçok yeni şehircilik faaliyeti ve bina binlerce yılda özenle oluşan şehir medeniyetini tahrip etmektedir. Denetimsiz kentleşme ve yapılaşma süreci, sadece teknik, estetik değil Türk insanının birçok ahlaki ve moral değerlerini de aşındırmıştır.
Böylece kimliksiz ve birbirine benzeyen kentler oluşmuştur. Kentsel dönüşüm uygulamalarında mimarlar ve mimarlık devre dışı bırakılmıştır. Mimarlık ve şehircilikte gelenekselin ihyası konusu yanlış yorumlanmaktadır. Günümüzde konut mimarisi mahalle kültüründen uzak; toplumsal ve bireysel değerlerin gelişimini engelleyecek biçimde ele alınmaktadır. Son yetmiş yılda yapılan camilerin büyük bir kısmı hem inşaat kalitesi hem de estetik yönden son derece niteliksiz yapılar olarak inşa edilmiştir. Birbiri ardına kurulan mimarlık okullarında, yetersiz öğretim üyesi sayısı, yüksek öğrenci kontenjanı ve kısıtlı altyapı sorunları yanında mimarlık eğitiminin niteliksel yönüne de önem ve özen gösterilmemektedir.
KERPİÇ TEKNOLOJİSİNİ DÜŞÜNELİM
Ahlaki öncelikleri ve sınırları olan, tabiata, yapı malzemelerine, kendinden önce inşa edilmişlere, bütün canlılara ve hatta henüz doğmamış kişilere karşı mesuliyet taşıyan, onları incitmekten ve haklarını çiğnemekten çekinen bir mimari tavır geliştirilmelidir. Yeni cami yapımı konusunda yaşanan kargaşa ve başıboşluk ortamının her şeyden önce denetim altına alınması gerekir. Camilerin özgün ve özel tasarımlar olmasına devletin zemin hazırlaması ve meslekî özgürlüğü himaye etmesi önem arz etmektedir.
Tarihsel ve sosyolojik olarak toplum hafızasında yer etmiş mekân ve yapılara yönelik fizikî müdahalelerde, önce kamuoyunun bilgilendirilmesi, projelerin tartışmaya açılması sağlanmalıdır. Şehir arazisinin imar artırımı yoluyla el değiştirerek çok katlı yapılaşmaya imkân sağlaması önlenmeli; bu amaçla yeni yerleşmeler politikası belirlenmeli; ülke, bölge ve kent ölçeğinde planlama çalışmalarına ağırlık vermelidir. Mimarlık eğitiminin kalitesi yükseltilerek, eğitim/öğretim süresinin 5 yıla çıkartılması; mezunların uygun bir süre tecrübe edindikten sonra imza yetkisi kazanması; mimarlık ve inşaat uygulamaları için daha fazla ara eleman yetiştirilmesi düşünülmelidir. Tarihimizde olduğu gibi mekân ekonomisini dikkate alan, çok amaçlı kullanımı teşvik eden, hızlı ve düşük maliyetle inşa edilecek, sağlıklı, güzel evler ve üç kuşağın birlikte huzur içerisinde yaşayacağı; ulaşım, yeşil alan, hava kirliliği sorunu bulunmayan yeni yerleşmelerin tasarlanmasına imkân sağlanmalıdır.
Alternatif konut inşa yöntemlerini özendirecek adımlar hızla atılarak ahşap, hafif çelik, uygun bölgeler için de kerpiç teknolojisi gündeme getirilmelidir. Binaların depreme dayanıklılığını sağlamak için, statik hesap yöntemlerinin haricinde, doğru yapısal standartların tespit edilmesi gereklidir. Tarihi dokunun yoğunlaştığı alanlarda yapılaşmanın azaltılması, niteliklerinin artırılması ve mevcut yapıların kent yaşamına kazandırılması bir imar politikası olarak benimsenmelidir.
Mustafa Ruhi Şirin
Çocuk ve Kültür Komisyonu
TBMM’de Çocuk Komisyonu kurulmalı
Türkiye’de ilk kez III. Millî Kültür Şûrası’nda önerimiz üzerine Çocuk ve Kültür Komisyonu kuruldu. Bunun anlamı çok açık: Cumhuriyet tarihi boyunca çocuk-kültür ilişkisi göz ardı edilmiş konuların başında gelmektedir. Kültürün üçte biri çocuklara ait olduğu hâlde şimdiye kadar uygulanan kültür politikalarında bu çocuk gerçeğinin farkına varılmadan bugünlere ulaştık. Çocuk ve Kültür Komisyonu bu tespitten sonra şu ana soruyu sorarak çocuk ve kültür konusunu tartışmaya açtı:
Türkiye’nin çocuk kültürü politikası var mıdır? Millî Eğitim Temel Kanunu’nda belirtilen “millî kültür-eğitim ilişkisi” dışında böyle bir politikanın olmadığı yönünde ikinci tespiti de yapmış oldu komisyonumuz. Mevcut durum çerçevesinde yapılan değerlendirme sonunda, kültür ve medeniyetimize dayalı kültürel yoğunluğun azaldığı yönünde bir tespitimiz oldu.
Komisyonumuz, aile ve çocuk konulu çok sayıda nitel ve nicel araştırmanın sonuçlarını dikkate alarak şu sonuca ulaştı: Çocuk ve Kültür Karnemiz çok zayıf. Çocuklarımız sanal ağırlıklı modern çocuk kültürünün kuşatması altında. Her beş yılda bir güncellenen popüler çocuk kültürü karşısında çocuk algımız da çocuk gerçekliğimiz de dönüşüyor. Buna karşılık kültür ve medeniyetimize dayalı insan yetiştirme ufkunun çok gerisindeyiz. “Medeniyet insanı yetiştirmek” sözü kulağa hoş geliyor ama bunun gereği için hiçbir hazırlığımız yok henüz.
KARARLAR HAYATA GEÇECEK Mİ?
Çocuk ve Kültür Komisyonu, Türkiye için 2018-2050 yıllarını kapsayacak Kültür Stratejisi ile Kültür Politikası Belgesi’nin hazırlanmasını önerdi. Buna bağlı olarak 2018-2050 yılları için Çocuk Kültürü Stratejisi ile 2018-2022 yıllarını kapsayacak Çocuk Kültürü Programı ve Uygulama Planı’nın hazırlanmasını da önerdi. Komisyonumuzun önerileri arasında TBMM Çocuk Komisyonu’nun kurulması da yer aldı.
Çocuk Kültürü Haritası için önerdiklerimize gelince: Aile, Çocuk ve Kültürel Değerler Eğitimi, Çocuk Kültürü Eğitimi; Çocuk Hakları Kültürü; Çocuk, Mimarî ve Mekân; Okuma Kültürü; Çocuk ve Medya Kültürü; Çocuk ve Kültürel Miras; Kültür ve Sanata Erişim ile Çocuk Kültürü Kurumları başlıkları altında çok sayıda öneriye yer verildi raporumuzda. Geliştirdiğimiz birkaç somut öneri ise şunlar oldu: Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Çocuk Kültürü Kurumu, Çocuk Kültürü Sözlüğü, MEB Okuma Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi, MEB Çocuk Hakları Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi, Yerel Yönetimler Çocuk Mekânları Stratejisi, Medyada Çocuklar İçin Kültür ve Medeniyet Değerleri İçerik Geliştirme Kılavuzu, 1. Türkiye Çocuk ve Medya Stratejisi ve Uygulama Planı. Bu noktada şu soruyu sorabiliriz? III. Millî Kültür Şûrası kararları hayata geçecek mi yoksa tavsiye kararları olarak askıda mı kalacaklar? Bu sorunun cevabı Şûra’nın niçin düzenlendiğinin de cevabı olacak.
Ali Saydam
Milli Kültür ve Ekonomi Komisyonu Başkanı
Türkiye markasını öne çıkarmalıyız
Kültür ekonomisi alanındaki politikaların sağlam bir zeminde oluşturulabilmesi için Türkiye’deki kültürel ve yaratıcı endüstrinin mevcut durumunun bilinmesi elzemdir. Bu nedenle ülke genelinde kültür envanteri çalışması yapılmalıdır. Envantere ek olarak kültürel ve yaratıcı endüstrinin ekonomik boyutu ve ekonomik katkısı belirlenmelidir. Sponsorluk desteği için Millî Kültür Fonu kurulmalıdır. Bakanlığın sponsorluk onayını alabilmek için akredite STK’lar ve akademisyen listeleri hazırlanmalıdır. Bakanlık, milli kültür politikaları çerçevesinde kamu dışındaki kurum ve kuruluşların sponsorluklarını ve finansörlüklerini vergi muafiyeti ve istisnaları gibi araçlarla teşvik etmeli, özendirmelidir.
GİRİŞİMCİYE KULUÇKA PROGRAM
Küresel ölçekte kültür, spor, kamu idaresi, ekonomi gibi pek çok alanda “Türkiye” algısı araştırılmalıdır. Araştırmadan çıkacak sonuca göre, Türkiye’nin küresel algısını iyileştirmek için Türkiye’ye özgü yerel ürün ve hizmetlerin, markaların, kültür turizm merkezlerinin odak noktasına alındığı ve Türkiye markasını rakiplerinden farklılaştırıcı bir strateji ile geniş çaplı ve uzun soluklu bir kampanya tasarlanmalıdır. Hem ülkemizdeki hem de yurtdışındaki yetenek sahibi ve girişimcilerin önünü açacak “kuluçka” programları hayata geçirilmelidir. Teknopark benzeri Yaratıcı Ekonomi Parkları, fiziki veya sanal Yaratıcı Kuluçka Merkezleri gibi kuruluşlar özel yasal düzenlemelerle başta İstanbul’un yeni oluşacak bölgeleri olmak üzere yurt sathında sosyoekonomik eşitlenmeyi de gözeterek konumlandırılmalıdır.
Osmanlı’dan bugüne markalaşmada geldiğimiz noktayı anlayabilmek ve sorunları doğru teşhis edebilmek için geçmişte yapılanları, birincil veri analizine dayalı, belge taraması yöntemiyle analiz ederek, Türkiye için markalaşmanın yol haritasını hazırlamalıyız. Bu yol haritası rehberliğinde, üretim teknolojilerinde derinlik sahibi olduğumuz endemik markalara yenilik getirerek, öteden beri varlık gösterdiğimiz alanlarda marka yaratmak için fon ayırmalı ve bu fon ehil ellerce yönetilmelidir.
Dünyanın önemli müzeleri ve müzelerimiz arasındaki anlaşmalarla eserlerimiz sergilenmek üzere ödünç verilmeli, Türk Sanatı bu müzelerde güçlü bir şekilde temsil edilmelidir. Devlet ve özel sektör birlikteliği ile dünyanın önemli sanat başkentlerinde Türk sanatçılarının eserlerinin sergilendiği ve satıldığı kalıcı profesyonel galeriler ve sanat evleri oluşturulmalıdır. Eser sahiplerinin haklarının ticarileştirilmesinde ilişkilerin hukukî güvenlik içine oturtulabilmesinin yanında eser sahiplerinin haklarının maddî olarak da güvenceye alınabileceği sistemler güçlendirilmelidir.
Yalçın Çetinkaya
Müzik Komisyonu
Dünyayı akord eden bir Türkiye
Her şeyden önce, bu şûrânın hayırlı olmasını ve komisyonların önerilerinin hayata geçmesini diliyorum. Müzik komisyonu; Fırat Kızıltuğ, Mutlu Torun, Gönül Paçacı, Mustafa Doğan Dikmen, Erol Parlak, Okan Murad Öztürk, Yeşim Gürer Oymak, Hasan Saltık ve Burak Tüzün’den oluşmaktaydı. Bu gerçekten her biri alanlarında çok değerli üyeler, önemli önerilerde bulundular. Komisyon başkanı da dahil olmak üzere her birimizin önerilerini titizlikle ele aldık, düzeyli bir şekilde tartıştık ve son şeklini verdikten sonra da bakanlık yetkililerine sunduk. Her komisyon üyesine, yaklaşık bir ay kadar önce birer konu başlığı verildi ve üyeler bu konular etrafında öneriler getirdiler.
Yani müzik komisyonu olarak, müzik ve müzisyen eğitiminden devlet bünyesindeki topluluklara, müzik sektörünün sorunlarından kamu ve özel sektörde müziğe, yerel yönetimler ve kültür-sanat faaliyetlerine, nicelikten çok niteliğe önem verilmesinden kültürümüzü dünya çapında tanıtmak için çalışmalar yapmaya varıncaya; en mikro ölçekli sorundan en makro ölçekli soruna kadar, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı da başta olmak üzere pek çok kurumun katılımını da kapsayan tam yetmiş iki öneri sunduk. Tespitlerimiz daha fazla idi, fakat bunları yetmiş iki madde ile sınırlandırabildik.
Müzik komisyonu olarak, ülkemizin nitelikli müzisyenlere ihtiyacı olduğu gerçeğinden hareketle, müzik ve müzisyen eğitiminin önemli olduğunu, bunun için de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı’nın koordineli çalışması, hatta turizmin kültürden ayrılarak “Eğitim ve Kültür Bakanlığı” adıyla ihdas edilmesi gerektiğini vurguladık.
EĞİTİME KENDİ MÜZİĞİMİZLE BAŞLAMALIYIZ
Müzik eğitiminin ortalama beş yaşından itibaren, kendi müziğimizle başlatılması gerektiği konusu, önerilerimizden biri idi. Ancak kendi müziğimizin eğitimi verildikten sonra, batı müziği eğitiminin verilmesi gerektiğini belirttik. Kaybolan değerlerimizin yeni nesillere kazandırılması konusunda önerilerimiz oldu. Bunu yapabilmek için de hangi kuruma ne gibi vazifeler düştüğünü de ifade ettik. Müzik sektöründe kapitalist pazarı ve seviyesiz rekabeti önleyecek yasal düzenlemelerin yapılması ve popülizm için kaliteden ödün verilmemesi gerektiğinin altını çizdik.
Bir müzik müzesi de gündemimizdeydi. Şu anda resmî olarak bir müzik müzesi olduğu ama bu müzenin fiili olarak istenilen düzeyde olmadığını, dolayısıyla müze meselesinin ciddiyetle ele alınması gerektiğini vurguladık.
Komisyon başkanı olarak özellikle altını çizdiğim bir husus oldu. Bu husus, kültür alanında tepeden tırnağa bir yenileşmeye, alışkanlıklarımızı değiştirmeye ihtiyacımız olduğu, gelenek referanslı evrensel bir yeni kimlik inşâsı için de müziğin önem arz ettiği gerçeği idi. Ayrıca, yetiştirdiğimiz her insanın medeniyetimizin göstergesi “zülcenâheyn” bireyler olması gerektiğini vurguladım. Müzik komisyonunun bütün önerileri, komisyon üyelerinin oybirliği ile yetkililere teslim edildi. Şimdi biz de, bu önerilerin hayata geçmesini umuyor ve bekliyoruz.
Bu şûrâ neticesinde, müzik alanında sadece bir yol haritası değil, belki de reform niteliğinde bir büyük proje ve yaklaşım ortaya çıktı. Elbette bu proje ve yaklaşımın bugünden yarına tez elden uygulanması mümkün değil. Önce bakanlığımızın samimiyetle yaklaşması ve daha büyük adımlar atması gerekiyor. Bu adımlar dikkatli atılır ve bu öneriler uygulanırsa, dünyaya yol gösteren, dünyayı akord eden bir Türkiye ortaya çıkabilir.
Sefa Saygılı
Aile ve Kültür Komisyonu Başkanı
Ev kadınlığının itibarı korunmalı
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın organize ettiği şuraya ilgi üst düzeydeydi. Aile ve Kültür Komisyonu üyeleri; Ayşe Aslı Sancar, Prof. Dr. Fatma Beylü Dikeçligil, Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz, Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın, Prof. Dr. Mücahit Öztürk, Necla Koytak ve Sibel Eraslan’dan oluşuyordu. Ayrıca salonu dolduran birikimli katılımcılar da katkılar yaptılar. Komisyonumuzun müzakere ettiği ve fikir alışverişinde bulunduğu konuları şöyle özetleyebilirim:
“Aile; bilginin, görgünün, tavrın, ahlakın, gelenek ve göreneklerin nesilden nesile aktarıldığı, taşındığı bir kültürel hafıza mahallidir. Anne çocukların ilk öğretmeni ve ailenin temel direğidir. Anne ve babanın olduğu aile, çocuklar için sağlıklı büyüme ve gelişme ortamı sağlar. Türkiye’de aile yapısı her ne kadar çekirdek aile görüntüsü verse de büyük ölçüde kuşaklar arasında etkileşim yaşanarak devam etmekte; yaşlıların deneyim ve birikimlerinden yararlanılmaktadır. Günümüzde aile kültürümüzü olumsuz yönde etkileyen kimi faktörlerin varlığı da bir gerçektir.”
EVLİLİK EĞİTİMİ VERİLMELİ
Komisyon olarak durum tespiti yaptık ve öneriler sıraladık. Bunlardan birkaçı şöyle:
Ev kadınlığının ve anneliğin değersizleştirildiği bakış açısı aile değerlerine zarar vermektedir. Ev kadınlığının ve anneliğin itibarı korunmalıdır. Sağlıklı bir neslin yetişmesinde annenin rolü güçlü etkiye sahiptir. Bu nedenle kadının kültürel, psikolojik ve ekonomik itibarını güçlendirecek tedbirler alınmalıdır. Aile içi eğitimin güçlenmesi ve geliştirilmesi için insani değerler temel alınarak erkek ve kadın rollerinin anlatıldığı ulusal kampanyalar düzenlenmelidir. Edebiyat, sanat, sinema ve medya dünyasının konuyu sahiplenmesi sağlanmalıdır. Evlilik öncesi gençlere evlilikle ilgili eğitim desteği verilmeli, evliliğe özendirici çalışmalar yapılmalıdır.
Suriye krizi sonrası ülkemizin tüm dünyaya örnek olarak sergilediği insani yaklaşımı, aile temelli millet inşasında bir değer olarak tüm dünyaya takdim etmeliyiz. Bu konuda ailelerimizin ortaya koyduğu insani kültürel dayanışmayı medya ve sanat yapımcıları aracılığıyla toplumsal hafızaya kaydetme görevi yerine getirilmelidir. Her türlü vesayet ve paralel yapılanma girişimine karşı durabilecek demokratik katılım bilinci ve imkânlarının aileden başlayarak eğitimin her kademesinde kültürel değer olarak bireylere kazandırılması gerekir. Sadece gelecek nesilleri dünyaya getirme görevi değil, aynı zamanda onların sevgi dolu bir şekilde büyümeleri görevinin de ebeveynlere emanet edildiğini toplum olarak idrak ettiğimizde ve gereklerini yerine getirdiğimizde Türkiye dünyanın en güçlü aile yapısına sahip olacaktır.
Emeti Saruhan, 04.09.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Hayatın Sıcak Yüzü,
Emeti Saruhan Yazıları
Takip et: @emeti
Sonsuz Ark'ın Notu: Emeti Saruhan Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 06.07.2017
İlk yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz