15 Eylül 2017 Cuma

SA4868/KY1-CÇ420: Fiskos

"Kahrolasıca fiskos masasının etrafında oturunca hep böyle oluyordu."


“En nefret ettiğim şey yapmacıklık!” diye iç geçirdi adam. Böyle bir tümceyi aklından geçirmesi, böyle bir tümcenin içinden taşması için ne gibi etkenler olduğunu düşünmesi gerektiği yargısında bulunarak, kahvesini yarım bıraktığı fincana uzandı. Fiskos masasının yanında oturuyordu. Acaba her zaman oturduğu yerde oturmadığı için mi öyle bir söz doğmuştu içine? 

“Olamaz!” diye başını salladı. Kahve basbayağı –hani enikonu dense zarar etmez- soğumuştu. Evet her zaman oturduğu yerde oturmuş kahvesini orada içmemişse de hiç oturmadığı yer de değildi hani şuan oturduğu yer. Belki de kahve fincanının durduğu eşyanın adının ‘fiskos’ olması ona böyle bir sözü söyleme gereksinimi doğurmuştu. Bundan da pek emin değildi. 

- Dudakların kıpır kıpır bey.. hayırdır yine kime kızdın? Kime söz sayıyorsun? dedi kadın ve bu deyişle kendine geldi adam. ‘Kahretsin!’ dedi içinden. ‘Kahretsin bunu hep yapıyorum.. ve yakalanıyorum! Kendi kendimle konuşurken dudaklarımı kıpırdatmazsam olmaz sanki’ diye sürdürdü iç konuşmasını adam. Bu sessizliği daha fazla sürdüremezdi. Karısına bir yanıt vermeliydi.

- Yo, dedi utanmış gibi bir sesle adam.. ağız alışkanlığı işte..

- Dudaklarını kıpırdatmadan duramıyorsun yani öyle mi? dedi kadın gülerek.

- Evet, dedi adam. Evet demek zorundaydı canı tartışmak istemiyordu. Ve fakat ‘En nefret ettiğim şey yapmacıklık!’ sözünün nedenini bulmak için karısıyla konuşsa hiç fena olmazdı, ancak söze nasıl başlayacağına karar veremiyordu bir türlü. Kahve fincanını fiskos üzerine bıraktı. Hemen karşısında kız torunu için pembe orlondan atkı ören karısına baktı. Kadın bu örme işinde pek mahirdi. Kadının ellerinin hızına bakışları yetişmezdi insanın. 

- Bak hanım, dedi adam daha biraz önce kahve fincanını almak için yeniden elini uzatırken. Sana da biraz.. dedi ve nedense sustu.. ‘Kahretsin!’ dedi için.. ‘Kahretsin.. canım hiç konuşmak istemiyor.’

Kadın bakışlarını adama dikti, kaşlarını çatmış gibiydi ve kuşkulu bir sesle;

- Bana da biraz.. dedi kadın. Kadının hem elleri hem ağzı durmayacaktı bu besbelli bir şeydi. 

‘Birinden biri olmasaydı bari.’ diye içinden geçirdi adam. Dikkati dağılıyordu. Kadının örgü ören ellerine mi bakacaktı, söylediklerine mi kulak verip yanıtlayacaktı? Kadına bakmadan karşılık verse kadın bundan da bir takım imalar bulup buluşturur –gerçekte olmadığı halde icat eder- daha bir çekilmez durum içine sokulurdu ki bu da adamın isteyeceği en son şey olurdu. Kahve keyfi isteği çoktan kayıplara karışmıştı. İstemeye istemeye,

- Sana da şu alt komşunun tavırları biraz kuşkulu gelmiyor mu? dedi. Adam böyle bir sözü aklından geçirmese de gayr-i ihtiyarı söylemişti ve tuhaf olan söylediğine pişman olmamasıydı. Demek ‘En nefret ettiğim şey yapmacıklık!’ sözünün nedeni buydu. 

Alt komşunun tanık olduğu yapmacık davranışlarından birine rastlamış olmasıydı. Başını olumsuz anlamda salladı. Olamazdı. Alt komşuları yaklaşık yirmi gündür yoktular. Hem öyle pek içli dışlı da değildiler. Arada sırada karşılaştıklarında baş selamıyla geçiştirirlerdi. Dört yıl olmuştu bu binaya yerleşeli ve bu dört yıl boyunca karşılaşmaları da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardı. 

Asansörde karşılaştıklarında bile selamlaşmanın ötesine geçmezlerdi. Sessiz sedasız insanlardı. Ya şimdi kadın ‘Hangi tavırları kuşkulu?’ diye soracak olsa! Sorsa! “İnşallah sormaz!” diye geçirdi içinden, verecek bir yanıtı yoktu. Karısı sormayacak gibiydi. Hemen söylediğine karşılık vermediğine göre sormayacaktı. Karısına sezdirmeden baktı. kadının da dudakları kıpır kıpırdı. Adam kadının ilmekleri saydığını anlamıştı.

- Tüh, bir sıra ilmeği kaçırmışım, demesinden daha önce anlamıştı. Anladığını belli etmedi.

- Sen kolay kolay yapmazdın ama.. dedi adam.

- Sayende, dedi kadın öfkeyle.

- Neden benim sayemde, adam da öfkeyle diye karşılık verdi..

- Hiçbir yerin durmuyor ki.. her yerin oynuyor.. kaç kere söyledim şu ayaklarını oynatma.. kahven desen buz oldu.. bana inat  kahveyi soğuk soğuk içiyorsun. Soğuk kahve içmekten ne zevk alıyorsun bilmem..

Kadın haklıydı. Evet sağ ayağını seri biçimde –kızı bir keresinde ‘baba bir doktora görün.. sen de huzursuz bacak sendromu var gibi!’ demişti gülerek- sallıyordu. Ayağını sallamadan duramazdı ve hemen her defasında da ya hanımı ya kızı ya bir dostu tarafından alaycı bir şekilde ikaz edilirdi. Elinde değildi. 'Hoş görsünler!' diye söylenirdi adam kendi kendine. Ve fakat ne kendisi ne ikaz edenler bu işten vazgeçmemişlerdi ve iki tarafın da vazgeçecek durumu yoktu. 

- Çatacak yer arıyorsun! dedi adam latife yollu bir deyişti.. hadi hadi, ben komşu diyorum, sen ayaklarımı öne sürüyorsun! diye sürdürdü konuşmasını.

- Alt komşumuzun hiçbir tuhaflığı, hiçbir kuşkulu yanı yok.. hem sonra ‘biraz kuşku’ ne demek? Bir şey ya kuşkuludur ya değil.. acılı adana mı bu.. az kuşku, biraz çok kuşku.. iyice bunadın sen!

Kadın gemi azıya almış atlar gibi koşturmaya başlamıştı. Ne elleri ne çenesi durmak bilmiyordu. Adam kadının tam karşısındaki bu tekli koltuğa oturduğuna oturacağına bin bir pişman olmuştu ama artık iş işten geçmişti. Kahrolasıca fiskos masasının etrafında oturunca hep böyle oluyordu. Acaba kadın çene yarıştırdığı biri olarak mı görüyordu kocası o mahalde oturunca? Eşinin şu anki davranışları şu an oturduğu bu bölgenin gerektirdiği davranışlar olmalıydı bunun başka izahı yoktu. 

Kalkıp kaçmak için hiç olmadık derecede bir istek duymasına karşın koltuktan kalkamıyordu. Sabah sabah ne zevzekliği kalmıştı, ne boşboğazlığı, ne sünepeliği. Kadını bu denli kızdıran kaçırdığı ilmekler olmalıydı. evet örgü örerken sık sık olmasa da arada bir karşılaştığı durumdu. 

‘Ulan mendebur’ dedi adam kendi kendine. ‘Kör müsün kadın örgüsünü öğlene kadar bitirmek için var çabasıyla koşuşturuyor.. ve sen de dikkatini dağıtacak biçimde karşısına geçmişsin.. üstüne üstlük bir de yarenliğe hevesleniyorsun! Bu sözlerin hepsine müstahaksın!’

Kadının hakaretamiz bir tek sözcüğüne bile karşılık vermeyecekti. O sözler öfkeyle, kızgınlıkla, torunu geldiğinde –bir bilemedin, iki saat sonra gelirlerdi- hala örgünün bitmeyecek olmasının verdiği kaygıyla söylenmiş sözlerdi ve kadın sakinleştiğinde kendisinden özür dileyecekti. Bunu biliyordu. Özür dilemese de o sözlerin bir teki bile aklında kalmayacağı için gündeme getirmeyecekti.

- Üzülme.. sakin ol.. onlar gelmeden biter.. valla bak.. az kalmış! dedi adam. 

Bu sözlerin yapmacık olmadığını biliyordu adam. Yapmacıklık en nefret ettiği şeydi.



Cemal Çalık, 15.09.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı