9 Ekim 2017 Pazartesi

SA4985/KY66-SY1: “Ben Yarattım”… Emin misin?

"İlgili bir geni yeniden, baştan, sıfırdan yaratmıyoruz, var olanı izole edip, modifiye ederek, istediğimiz başka bir canlıya, organizmaya aktarıyoruz."


Bugün biyoteknolojide, moleküler biyoloji ve genetik vb. alanlarda  kullandığımız bütün mevcut teknolojilerin alt yapısı, fikir kaynağı ve ilham noktası bakteri ve/veya mayaların sistemlerinin örnek alınmasıdır, taklit edilmesidir.. Labortuvarda hiç kimse şimdiye kadar bir şey yaratabilmiş değildir, Yarattıklarını iddia edenler halihazırda yaratılmış bir başlangıç materyali, organizması ile başlamaktadır...

Biyolojide, yaratmak fiili kullanıldığı zaman akla ilk gelen olgu canlılıktır, canlı bir nesnenin ya da cismin, ya da organizmanın yok iken var edilmesidir. 

Bir canlıyı canlı yapan ve en temel olarak aranan yedi farklı vasıf vardır ki bunlar; hücresel yapı, beslenme, enerji üretimi, büyüme, hareket, boşaltım ve üremedir. Bütün bu yapısal ve işlevsel özelliklerin meydana gelebilmesi, birbiri ile uyumlu çalışması ve devamlılığını sürdürebilmesi, bir başka deyimle, canlı olup canlılığını devam ettirebilmesi, primer olarak adlandırdığımız organik moleküllere bağlıdır. 

Bu moleküller; proteinler, karbonhidratlar, yağlar, nükleotidler ve diğer ikincil (sekonder) organik moleküllerdir. Bu temel organik moleküllerin içerisinde de en önemli olanı, bir canlı için olmazsa olmaz olanı, proteinlerdir. 

Proteinler, yeri geldiğinde biyolojik katalizör (enzim olarak) yeri geldiğinde de yapısal bir element olarak hücre içinde rol alır. Bir proteinin meydana gelebilmesi de o proteinin yapısına (aminoasit miktarı, türü ve dizilimi) ait kodları içeren anlamlı bir gen kaynağına bağlıdır.  

Kısacası ilgili ve anlamlı bir gen ve bu genin bulunduğu bir DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) molekülü olmadıkça o gene ait protein de yok demektir. Var olan bir genin modifiye edilmesi ile farklı proteinlerin elde edilmesi pekala mümkündür ve bugünün biyoteknoloji ve gen mühendisliğinin temeli genetik modifiye çalışmaları üzerine kurulmuştur. 

Dolayısıyla, bu çalışmalarda önceden var olmayan bir genin yoktan var edilmesi ya da yaratılması söz konusu olmayıp, hali hazırda mevcut olan bir genin manipüle edilmesi söz konusudur. Bu nedenle, var olmayan bir gen, var olmayan bir protein demektir ki bu da sonuç olarak yaratılmamış bir organizma ya da nesne anlamına gelir. 

"Peki bir canlıyı meydana getirmek için bir poteine, bir proteini elde edebilmek için de bir gene ihtiyaç duyuyorsak, bugün sahip olduğumuz bilgi, teknoloji ve teknik imkanlarla birlikte bir gen yaratılamaz mı?" diye sorabiliriz? 

Yanıt olarak, “ yaratmak’ sorusuna kocaman bir ”HAYIR“, ancak ”bugünün teknoloji ve bilgisi“ sorusuna da kesinlikle bir ” EVET“ ile, var olan bir geni manipüle edip farklı bir protein elde edebiliriz, diyebiliriz. Kısacası, ilgili bir geni yeniden, baştan, sıfırdan yaratmıyoruz, var olanı izole edip, modifiye ederek, istediğimiz başka bir canlıya, organizmaya aktarıyoruz. 

Bugün hayatımızın hemen hemen bir çok yerinde farkında olmadan ürünlerini kullandığımız gen mühendisliği, molekuler biyoloji ve biyoteknoloji alanlarında sahip olunan bilgi ve teknolojilerin alt yapısının, ilham noktasının ve fikir kaynağının yine mevcut bitki, hayvan, bakteri veya maya hücre ve dokularındaki sistemlerin örnek alınarak, kopyalanarak veya taklit edilerek ortaya çıktığını görmekteyiz. 

Mesela, gen mühendisliğinin ve biyoteknolojinin bugünkü parlak dönemine ulaşmasında önemli bir rol oynayan, kısacası ”klonlama“ olarak adlandırdığımız teknoloji. 

Bu teknolojide, bir genin izolasyonu (ayrılması) için kullandığımız DNA moleküllerini kesme-biçme işlevi gören biyolojik makaslar (Restriction-Digestion Enyzmes) ve bir genin ya da DNA molekülünun hedef DNA ya integrasyonu (birleşmesi) ve yerleşmesini sağlayan yapıştırıcılar (DNA Ligases) ve yine bir genin milyonlarca kopyasının çıkarılması (Polymerase Chain Reactions, DNA Polymerases), ek fonksiyonel parçalarla modifiye edilmesi (DNA Tagging), bir canlı organizmaya transferi (Transformation) ve genlerin DNA üzerinde, olduğu yerde, izole edilmeden yapı ve fonskiyonlarının manipule edilmesi gibi bir çok gen teknolojisi, bakterilerin doğal olarak başka bir organizmaya karşı savunma ya da çıkar amaçlı kullandıkları mevcut sistemlerinden kopyalanarak elde edilmiştir. 

Sonuç olarak; bir mantık ve gerçeklik silsilesi kuracak olursak; ’yarattım’ diye iddia ettiğiniz canlı, bir proteine ihtiyaç duymakta, bir protein de onu kodlayan bir genetik moleküle. Ancak, söz konusu genetik molekül zaten bir organizmada mevcut ve o geni manipule ettiğiniz her araç, gereç ve teknoloji yine bir organizmanın hali hazırda sahip olduğu sistemlerinden kopya edilerek kullanılmakta. 

Bu genetik kaynak ve teknoloji ile elde ettiğiniz bir protein canlılık fonksiyonu gösterdiğinde ise hala “ben yarattım” diye iddia edebiliyorsanız, mesnetsiz ve izahı olmayan bir iddianın ötesinde büyük bir akademik hırsızlık örneği de sergilemiş olursunuz. 



Seyit Yüzüak, 09.10.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Bilim, Organik Moleküller; Evrenin Sosyolojisi

Seyit Yüzüak Yazıları

Facebook: seyit.yuzuak.5
                                                                                               

Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı