"Elimizi uzatsak dokunacağımız noktada bir çocuk açlıktan ağlıyorsa, o panik, o çaresizlik hali ruhumuzun bir yerlerine değmiyorsa, varsın bu hayat bize de bildiğini okusun."
Bu sabah güne açlıktan ağlayan çocuklarla uyandım. Halbuki yeni bir haftanın başlangıcı umut getirecekti pazartesi sendromuna takılıp kalmayanlar için. Ve hatta her daim hayatın güzelliklerini söküp almak için güne başlayan iflah olmaz iyimserler için. Uyku mahmurluğunu zamana yaymak için aheste aheste sabah çayımı yudumlarken, bir anda ekrana düştü “açlıktan ağlayan” çocuklar.
Açlıktan ağlamak da ne demek? Duyunca inanamıyor, acıkmadan yiyen, yemek bitince değil, tıkınırcasına doyduktan sonra artanları çöpe atabilen biz insan müsveddeleri. Açlıktan ağlamanın ne anlama geldiğini anlamak için, orucun son saatlerinde bizi bekleyen enfes yemeklere güvenmek değil, açlığın son saatinin bile olmayışının idrakinde olmak gerek.
Herkes anne babasının biriciği olamıyor maalesef. En büyüğü 10, en küçüğü 2 yaşında olan beş çocuk ve savaştan ülkemize sığınmış bir aile, hayata tutunuyor bir şekilde. Elşaban ailesi Suriye’deki iç savaştan kaçarak Adana’ya gelmiş. Anne terk edip gitmiş, nasıl bir noktaya geldiyse artık. Tahayyülümüze bile sığmaz bizim, değil bir, beş çocuğunu bir bilinmeze bırakıp kaçan bir anne. Olmuş bir şekilde. Baba da savaşın olumsuzluklarından kaçırmış ya çocuklarını, Adana’da da bir hayat kurmaya, karınlarına bir lokma ekmek göndermeye çalışıyor can parelerinin. Ama olmuyor işte, yetmiyor, yetişemiyor.
Bir sabah balkonda ağlaşan çocuklarla uyanıyor mahalleli. Daha önce hiç mi fark etmemişler, yanı başlarında aç karnına dolaşan çocukları hiç görmemişler mi, insanın havsalası almıyor. Polisler geldiğinde, çocuklarda bir de korku dolu bakışlar… çünkü savaş, çünkü açlık, çünkü şimdi ne olacak…
Yanı başımızda açlıktan ağlayan çocukları görmeyip, duymayıp, Afrika’daki açları dert edinen beyinler bu sabah iflas etsin. Elini uzattığında ulaşabileceğin onlarca yardıma muhtaç varken, ulaşamayacağın, gücünün yetmediği her bir mesele için sosyal medyadan duyar kasma artık. Çünkü bu sabah senin, bizim sayemizde ağlayan çocuklar gökyüzünü yasa boğdu. Hem de tam da çocuklarımızın karnını doyurmuş, güne en tatlı sözlerle uğurlamışken.
Şimdi biz insanlığımızdan utandık değil mi, muhtemelen en iyi ihtimalle bunu yapmış olabiliriz. Sonra kaldığımız yerden hayata devam… etmeyelim işte, onu diyorum. Kaldığımız yerden hayata devam edersek, açlıktan ağlayan çocukları duyup göremiyoruz. O çocukların gözlerinin içine bile bakıp ağlayamıyoruz. “Ayy değiştir şu kanalı, içim parçalandı” deyip, içimizin parçalanmayacak bir köşesine sığınıyoruz. Geleceğe dair umutlarımız var, bize gelmez, bize olmaz dediğimiz kötü şeyler zihnimizin en ücra sığınağında. Belki de gelecek, ne biliyorsun? Belki de savaş bugün değil ama yarın yanı başımızda. Aslında kapımızı öylesine tırmalıyor ki, hiçbir şey olmayacakmış gibi devam et yaşamaya edebiliyorsan.
Zaten o çocukların gözyaşlarının ahı tutmazsa, bir asır bize bir şey olmaz daha. Bir asır koltuk kavgalarına, çıkar ilişkilerine, sahte gözyaşlarına devam edebilir, yorulunca görevi bir başkasına devredebiliriz. Çünkü çok çok uzakta değil, elimizi uzatsak dokunacağımız noktada bir çocuk açlıktan ağlıyorsa, o panik, o çaresizlik hali ruhumuzun bir yerlerine değmiyorsa, varsın bu hayat bize de bildiğini okusun.
Değil mi ki din adamlarımız bile ümmetin aç çocuklarıyla değil de, genç kızların giydiği pantolonla, incelttiği kaşıyla ilgileniyorsa, başlatmayın duyarınızdan, ümmetin başına ne gelirse gelsin yıkılmayan düzeninizden.
Değil mi ki ümmetin çocukları savaştan dolayı tek bacak, tek kolla dolaşıp okul bile okuyamazken, bizim hocaların işleri güçleri kadınlara, kızlara ayar çekmekse, o başınızdaki fesi usulca bir kenara koyup, şakaklarınızı ovma zamanı çoktan geldi de geçiyor bile.
“Müslüman O’dur ki, dünyanın öbür ucunda bir Müslüman’ın ayağına diken batsa, onun acısını ta yüreğinde hissetmesi” gereken Müslüman’dan, ümmetin açlıktan ağlayan çocuklarına kol kanat geremeyen imana hangi ara geldiğimizi düşünmezsek bulamayız çünkü.
Bugün İslam’ın kızı sizden çok fazla şey değil, sadece bunu bekliyor, hatta İslam, hatta tüm Müslümanlar.
Sevda Dursun, 14.10.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Bazı Şeyler
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk Yayınlandığı Yer: sevdadursun com
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.