"Her başlangıç bir hayalin neticesi, fakat her hayal bir başlangıç değildir. Her başlangıç bir damla cesaret, birazcık da umut. Yenilmiş zaaflar açar hayalin yolunu, daha güzel hayata göz kırpar…"
Küçücük bir hayalin bile hayata geçmesi için, ne zorluklardan, ne engellerden geçmesi gerekir. Minicik bir insan hücresinin anne rahmine yapışıp, bir müddet olgunlaşması, sonra bedenden ayrılıp doğması gibi, insanın zihnine yapışan hayal, olgunlaşıp hayat bulduğu yerden koptuğunda, hayata geçirildiğinde gerçekleşmiş olur.
Her gerçekleşen işe dölyatağı görevini üstlenen beynimiz ise kendiyle mücadele eder. Çünkü birçok şeye cesaret etmesi gerekiyor. İnsanın belini büken korku, riyakârlık, tembellik, cimrilik, egosunu hortlatır ve keser hayalin yolunu. İnsanın zaafları kırar hayallerin kolunu kanadını.
Bazı hayaller cesaret ister. Belki de hayallerin büyüklüğü ile doğru orantılı bir bedelin ödenmesini ister. Bedel kavramı işin içine girdi mi, insanın işi daha da zorlaşır. Çünkü insan cimridir. Başkalarının menfaati söz konusu olduğunda ise daha da cimri olur. İşte burada, değerli taşın ayarının ortaya çıktığı gibi, hayallerinin ayarı da ortaya çıkar.
Tüm insanlığa dair oluşan hayaller bir de bedel isterse... Kolay bir şey değil, kendinden kesip başkasına katmak. Boşuna dememişler, insan, hayalleri kadardır. Ve belki de öldürülen her hayal insanın umutlarına karşı işlenmiş bir cinayettir.
Dillendirilmemiş hayaller insanın zihninde emniyette durabilirdi ama yaşayamazdı. Öylece hayal olarak kalırdı. Dile geldiği anda ise, kim bilir nelerle karşılaşırlar. Hep destek bulmaları ilk insandan itibaren ihtiraslardan dolayı taş üstünde taş kalmamış, kana boğulmuş bu dünya şartlarında ne kadar gerçekçi olabilir ki.
Hayalleri dile getirmek bile cesaret ister. Çeşit çeşit yorumlar gelir. Can dosttan, çetin düşmandan. İnsanlar başkasının hayallerine zincir vurmaya sever. Kimi aşırı zevk alır bundan. Kendisi yapamadığından, belki de hiç hayalleri olmadığından. Kendisi üretmez, başkasının üretmesini istemez, engeller. Çeşit çeşit söylemler üretir. En tehlikelisi de “Bırak bu işi… Sen yapamazsın!” olmalı. Kökünden kırar insanın şevkini, o ise biricik hayalin hasede kurban gittiğini fark edemez bile.
Oysa o hayal ona emanetti… Gerçekleşmeden söndürülen hayalin kürtajdan ne farkı var ki? Kürtajın da cinayetten.
Korkak insan akışına bırakır çoğu zaman, bu şekilde gömer hayallerini. Her şeyi akışına bırakmak zayıf insanların işidir. Feryat eder, beğenmez halini, hayallerim var benim diye var gücüyle bağırır, yine de elini kıpırdatmaz, hiç katmaz emeğini hayalin gerçekleşmesine. İnançlarının arkasına saklanır, Yaratıcıya yükler sorumluluğu, ona bahşedilen hayatın sorumluluğunu başkasına yükleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışır.
Şartların arkasına sığınarak, bir türlü yapamadığını iddia eder, riyakârdır. Yapamadığındaysa dile getirilen pişmanlıklar ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Bir de tembeldir insan.
İnsanoğlu, cimri, hasetçi, korkak olduğu kadar da zorbadır. Şeytana uymanın getirdiği çıldırmışlıkla, diliyle engelleyemediğini eliyle yok etmeye çalışır.
Tereddütlerle, düşüncelerle, insanın içindeki hesaplaşmalarla, acıyla karışık sevinçle doğar hayal ve dünyaya gözünü kırpar. İlk zorluklarla karşılaşır. Ve cesaret evre atlar.
İnsan kendinde başladığı işi devam ettirme cesareti bulabilir mi? Çünkü henüz ayakları yere sağlam basmıyordur hayalin. Titrek titrek ilerlemeye çalıştıkça her an ayağın sakatlanmasından korkar. İnsanın hayalleri uğurunda attığı her adım, kazanılmış küçük bir zaferdir. Ve her adım bir anlamda yeniden başlamaktır. Hayat başlangıçlardan ibarettir. Yeşertebildiklerimiz, güçlendirdiklerimiz, sağlamlaştırdıklarımız, yeni bir hayatın temelini atar, sonsuz hayatın başlangıcını…
Öderiz işlediğimiz bütün cinayetlerin hesabını. Öldürülen hayallerin, doğmamış umutların hesabını kısır hayat yaşayarak daha bu dünyadayken başlarız ödemeye. Birbirine benzer dertler, birbirine benzeyen cümlelere bürünür. Halinden şikâyet eden insanlar, belki de bir zamanlar zihnin derinliklerinde doğan hayalini nasıl pervasızca yok ettiklerini çoktan unutmuşlardır. Korkaktı insan, tembeldi, riyakârdı, zalimdi, rahatına düşkündü, küçücük hayali mi büyütecekti? Zihnine düşen emanet hayali.
Öyle ya, basit bir şey olsaydı, ona hayal denmezdi, sıradan bir düşünceden öteye gidemezdi. İnsan düşünceye her zamankinden daha fazla önem verirse ve daha büyük değer yüklerse, o düşünce hayal olur. Hayal olmaya hak kazanır. Ve artık o hayal, düşleyenin sorumluluğundadır. Hani insan yaşarken bir ev inşa etmeli bir de ağaç dikmeli ya, işte her öldürülen hayal, hayat binasından sökülen bir tuğladır, dikilen ağaçtan düşen yapraktır. Belki de küçük bir düş; bina yıkılmaz, ağaç da kurumaz, fakat yeşerdiğinde ve daha büyük olduğunda başkalarına sığınak, başkalarına umut, başkalarına bağışlanacak bir rızkın parçası olur.
Her başlangıç bir hayalin neticesi, fakat her hayal bir başlangıç değildir. Her başlangıç bir damla cesaret, birazcık da umut. Yenilmiş zaaflar açar hayalin yolunu, daha güzel hayata göz kırpar…
Melek Öz, 15.10.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Makale, Deneme
Melek Öz Yazıları
Takip et: @formel_
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.