"Yaşandı ve bitti o dönemler, ağıt yakmanın da anlamı yok. Süper, hiper, fiber hız çağındayız, sen kalkmış başına topladığın üç beş gence atalarımızdan kalma menkıbeler anlatıyorsun."
Sosyal medyayı ucundan yakalasak da, emojiler, hikayeler, boomerang çekimleri hadi anladık diyelim, sanmıyorum ama hadi snapchat’e de ayak uydurduk, her şey bir yana kullandığın dil başka, sen başka, o başka… o dediğim, kendi çocuğun senin, doğurduğun, büyüttüğün, elinden tutup gezdirdiğin. Hani büyüklerimiz derdi ya, “bizi beğenmiyor şimdi”. Mesele beğenip beğenmemek değil, sen başka, o başka işte.
Bütün bunlarla aramıza mesafe girmiyormuş gibi, ayrı kulvarlarda dolaşmıyormuşuz gibi, bir de dini yaşamak ve onlara öğretmek gibi bir derdimiz var bizim. Eskisi gibi değil hiçbir şey, olmayacak da.
Ne kadar boca edersen et bildiğin öğretileri, aktaramayacaksın, çünkü o sen değilsin, başkası. Kolayca öğrenmeyecek senin yöntemlerini, öğrense de kabullenmeyecek, kabullense de harekete geçme konusunda senin hareket noktan ona hiçbir şey ifade etmeyecek. O namaz hocalarını usulca bir kenara kaldır, elif cüzlerini filan, varsa başka yöntemlerin onları dene, güncelle kendini, dini değil. Çünkü böyle söyleyince “dinde güncellenmezmiş kardeşim” diyorlar.
Yaşandı ve bitti o dönemler, ağıt yakmanın da anlamı yok. Süper, hiper, fiber hız çağındayız, sen kalkmış başına topladığın üç beş gence atalarımızdan kalma menkıbeler anlatıyorsun. Hani senin yanında saygıyla oturan o genç var ya, ne kadar dindar bir aileden gelirse gelsin, belki de inanç noktasında sarsıntı yaşıyor sen ona dua ezberletirken.
Hadi kandırmayalım kendimizi, kaybettik, kaybediyoruz gençliği, önlem almazsak hiçbir umudumuz yok.
Ayşe Böhürler, “Din yorgunu gençler” başlığını atınca yazısına, tam da bu noktada ampuller yandı benim kafamda. Şimdi bizim çocuklarımız olan Y ve Z kuşağı, biri hızla internet dünyasına adapte olurken, diğeri ve daha tehlikelisi direkt o dünyanın içine doğdu. Onlar arasında bile inanılmaz fark var. Anne ve babaları arasındaki farkı varın siz düşünün. Kuşak farkı artık 4 yıla düşmüş diyorlar.
Kendinden 4 yaş küçükle, farklı bir dünyada yaşayan çocuklardan söz ediyoruz. Biz bildiğiniz, dinozor fosili olarak, el yordamıyla onlara öncülük etmeye çalışıyoruz. Hadi Y kuşağı bizi takmasa bile kırmamak için ses etmedi. Z kuşağı yüzüne karşı oklarını çıkartıp, bam bam diye hedef alıyor, bildiğin acıtıyor. Dini üzerine boca etmeyi bırak artık, misliyle ters teper, şaşırırsın, üzülürsün, “oha falan” olursun. Dedelerinin yöntemleriyle din anlatırsan, dinsiz insan yetiştirmenin kitabını yazarsın.
FETÖ’cülerin, gençleri kendilerine çekip beyinlerini yıkamak adına yaptıkları çok önemli bir şey vardı. Maddi anlamda o çocuğun ihtiyacını karşılayarak istediklerini yaptıracak kıvama getirene kadar veriyor da veriyordu. Sınav çocuğuna takviye dersler verir, fakir çocuğuna burslu eğitim verir, dertliyi dinler, maça götürür, stres attırır, eğlendirirdi. Bu kadar verici olduktan sonra, çocuk da, “şu hocanın sohbetine katlanayım 1 saat” derdi.
Biz çocuklardan, hem de bu ulaşamadığımız kuşağın çocuklarından, gençlerinden, hiçbir şey vermeden, her şeyi istiyoruz aslında. Allah’a inansın istiyoruz, namaz kılsın istiyoruz, oruç tutsun, kuran okusun, hatta ezberlesin istiyoruz. En iyi ihtimalle sessiz sakin yaradılışta olanlar bir süre sessizce yapıyor, fırsatını bulunca kaçıyor. Diğerleri yanaşmıyor bile, “bu devirde…” diye başlayan cümleler kuruyor. Maddi ve çağa dönük ihtiyaçlarını karşılayanların gemisine usulca binerek, bizim bilinmezimize doğru uzaklaşıp gidiyor.
Senin önem verdiğin, değer verdiğin, inandığın, şüphe bile duymadığın birçok şey onlar için uzak ihtimal. Çünkü her kafadan bir ses çıkarken ve bunlara kolayca adapte olurken beyinleri, sürekli sorguluyor. Hem okuyup öğrenecek vakit de yok, daha cazip meşgalelerden. Kendimizde görmediğimiz her bir şey için fersah fersah uzaklaşmasak iyiydi çocuklarımızdan. Keşfetmeye çalışsak en azından onların renkli dünyasını. Belki bir giriş kapısı buluruz diye. Yoldaki İşaretler bu neslin çocuklarına, işaret dili olmadan sağır bir kişiyle konuşmak gibi bir anlam ifade eder ancak.
“Artık, sıra İslâm’a gelmiştir. İnsanlığın en zor, en şaşkın, en çalkantılı olduğu bir zamanda gelmiştir; “Ümmet” dönemi…” derken Seyyid Kutup, bizde bir karşılığı vardı ve fakat şimdi… İslam’ın çoktan sırasını savdığını düşünen bir dünyanın tam ortasında çırpınışlarımız.
Aslında bu, dindar iktidarın getirdiği şımarıklık haliyle anlatılmaktan fersah fersah uzak. Belki internet çağı, bir tıkla her şeyin elinde olduğu çağ, hatta cebinde akıp giden bir dünya var. O telefonu çocuğunun eline vermeyecektin önce. Şimdi boşuna kalkıp bu davayı gütme.
Yanlış yaptık, evet, gel bunun neresinden dönersek dönelim. Bir ideal veremeyiz bu saatten sonra oyun ve yabancı dizilerle Amerikan kültürünü benimsemiş gençliğe. İnancı gitmeden yakalamak için, kafayı kuma gömmeyi, bildiğiniz bütün duaları okumayı bırakıp, hadi onları da okuyup, ellerimizi bütün taşların altına sokmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Bunca yıllık iktidar ve imkan da bir alternatif oluşturmalıydı, oysa. En azından bunu beklemek, hayal etmek, sorgulamak hakkımız.
Çünkü bu dert, senin benim değil, hepimizin derdi ve dermanı çok ölçekli olmalı.
Sevda Dursun, 21.10.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Bazı Şeyler
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk Yayınlandığı Yer: sevdadursun com
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.