"Yapılması gereken analiz ancak ve sadece budur; 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini halkının taleplerini emir telakki eden bir devlet başkanı adayının kazanacağını bilen ikinci bir liderin olmadığı dünyada Erdoğan, büyük bir değişim hareketini direnişlere ve eleştirilere rağmen sürdürürken, her türlü sufli eleştiriden uzakta takdiri hak ediyor."
Türkiye,
karmaşık ilişkiler ağının bilinmezliği ile alınan yolların sonuna geldi.
Karanlık odalarda, toplumun algılarına döşenecek olan yalanların hazırlandığı
zamanlar bitti. Bu yeni dönem her bir satırı halkın farkındalığının arttığı,
mücadele direncinin yükseldiği ve her türlü iç dış tehdide ve baskıya karşı
kendi tercihlerini dayattığı bir tarihi başlattı.
Bugün İktidar partisinin
belediye başkanlarını, parti il ve ilçe başkanlarını halkın eleştirilerine
dayalı olarak görevden aldığı ya da istifasını istediği bir dönem olarak tarihe
ilk defa yazılan politik-sîyâsî bir reaksiyon olarak değer buldu. Konu halkın
gücü, siyâsî tarih alışkın olmadığı bu gücün kendisini yazmasına şaşırıyor.
1807'de reformist
III.Selim'in tahttan indirilmesiyle ile başlayan karanlık çağın ürettiği, bir
imparatorluğu devletin direniş noktalarını yıkarak yok ettiği 100 yıllık süreç
ve sonrasında yine aynı şekilde tamamen tarihten ve halktan kopuk bir şekilde
budanmış, köksüzleştirilmiş ve batılılaşma uğruna 'değersizleştirilmesi'
derinleştirilmiş bir 100 yıllık süreç, artık tarihin karanlıklarına gömülüyor.
Ancak
tuhaf bir şekilde II.Abdulhamid'in imparatorluğu korumak adına kurduğu
okullarda ve üniversitelerde yetişen bürokratların, askerlerin, edebiyatçıların,
din adamlarının imparatorluğu yıktıktan sonra kurdukları Cumhuriyet, sömürge
imparatorluklarına başkaldıran nesiller yetiştirdi. Bu nesiller Abdulhamid'den(1909)
107 yıl sonra (15 Temmuz 2016), tepeden aşağıya doğru süregelen 200 yıllık
süreci tersine döndürerek, devletin politikasını, siyasetçilerini, din
adamlarını, askerlerini ve bürokratlarını değiştirmeye başladılar. II.Abdulhamid
imparatorluğun çöküşünü 33 yıl geciktirmişti, ancak devletin doğuşunu
sağlayacak dönüşüm için ektiği tohumlar 100 yıl sonra bugün filiz verecekti. Tarih'in
şaşkınlıkları hızla artıyordu ve artmaya devam edecekti.
Çok
derin bilimsel analizlerin yapılması gereken bu çağda, halkın iradesinin 15
Temmuz 2016'daki FETÖ askeri darbesini durdurması ile başlayan zorlayıcı gücü somut
olarak artık merkezi hükümetlerin her adımını denetliyor, beğenmediği seçimleri
veya seçenekleri değiştirmek için talepkâr ve ısrarcı oluyor; kanunları,
yönetmelikleri, zamları, vergi oranlarını, il başkanlarını, belediye
başkanlarını değiştirebiliyor. İktidar partisi bu taleplere değer verdikçe de
güçleniyor; devlet ve halk arasındaki 200 yıllık soğukluk hatta zaman zaman
ortaya çıkan düşmanlık yerini büyük bir işbirliğine bırakıyor.
Kürtlere,
inançlarının gereğini diledikleri gibi yaşamak isteyen müslümanlara, bütün
güçleri ve imkanlarıyla çalışmalarına rağmen yoksulluktan kurtulamayan büyük çoğunluğa,
eğitim, sağlık, adalet, ulaşım, iş ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlara ulaşmakta
zorluk çeken bütün halka arzu ve talep ettiği her şeyi veren bir devlet inşa
eden bir halk ve iktidar partisi ve bu ikisi arasında gün geçtikçe mükemmelleşen
ilişkiyi inşa eden Ak Parti Genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'a bakarak yazacağı çok şey var siyaset tarihinin.
Ekim 2017'de
İstanbul'da ilki düzenlenen 'TRT World Forum' kapsamında"Hepimiz Aynı
Gemideyiz: İnsani Krizlerin Çözümü İçin Bölgesel İşbirliği" başlıklı özel
bir oturumda, "Dünyanın geri kalanının geleceği Türkiye'ye bağlı.
Ortadoğu'daki barış ve istikrardan, Avrupa ile olan ilişkilerden bahsediyorum.
Tüm dünya aslında Türkiye'nin geleceği ile bağlantılı." diyen İspanya eski
Başbakanı Zapatero, 15 Temmuz Darbesini planlayan ve uygulamaya koyan, darbe
başarısız olunca da darbecileri ülkelerinde barındıran, besleyen ve onlara her
gün ödüller veren ABD'de ve Avrupa Birliği'nde halkı ile sıkı dostluğu sayesinde
güçlenen Erdoğan'a yönelik 'diktatör' kara propagandasının da farkında olan bir
devlet adamı olarak konuşmuştu. 1909'da 108 yıl önce 'diktatör' dedikleri II. Abdulhamid'i devirenler yine
İngilizler, Amerikalılar, Almanlar ve Fransızlarla beraber Ruslar'dı, o günün
darbecilerini de onlar beslemiş ve desteklemişti.
Osmanlı'nın
yaşadığı, 1807'deki III. Selim'in tahttan indirilmesi ile başlayan büyük sarsıntı,
ilmiyye-üniversite-, seyfiyye-ordu, kalemiyye-bürokrasi sınıflarında etkili
olan şahısların hemen hepsinin 'masonluk' ortak paydasında Fransızlar,
İngilizler ve Ruslar tarafından belirlendiği, atandığı ve yönetildiği bir
dönemin başlangıcıydı... Paşalar, valiler, şeyhülislamlar, tekke-dergah şeyhleri-postnişinler, müftüler, dersiâmlar, müderrisler, şehreminleri, şairler, bu karanlık
mahfillerde belirleniyor ve atanıyordu... bu çarkın zaman zaman bozulduğu
zamanlarda halk gözlerini açabiliyor, kendi taleplerini belirleyebiliyor ve
birazcık belini doğrultabiliyordu.
Bugün,
Erdoğan'ın liderliğinde, muhalefet partilerinin kişiliksiz ve kimliksiz
politikalarının da farkında olarak Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan halkın büyük
çoğunluğu, büyük bir tarihi değeri olan güç kullanımı ile kendi geleceğini tayin
ediyor.
Yapılması
gereken analiz ancak ve sadece budur; 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini halkının taleplerini emir telakki eden bir devlet başkanı adayının
kazanacağını bilen ikinci bir liderin olmadığı dünyada Erdoğan, büyük bir
değişim hareketini direnişlere ve eleştirilere rağmen sürdürürken, her türlü
sufli eleştiriden uzakta takdiri hak ediyor.
Durmanın
ölmek demek olduğu bu tehditlerle dolu çağda, cesur, akıllı, stratejik ve etkin
adımlarla ilerleyen bir ülke olarak Türkiye, çöküş ve dağılma sendromu yaşayan
ABD (SA5032/TG231: Pentagon Raporu ABD'nin Çöküşünü İlan Ediyor) ve Avrupa Birliği (Avrupa Parlamentosu Başkanı
Antonio Tajani: "AB bölünmekten korkmalı ve korkuyor", 23.10.2017) gerçeğine
karşı çok çalışıyor ve özgüvenle, inançla büyüyor.
Halk, kendi gücü ile seçilmişleri ve atanmışları belirliyor, saygıdeğer bir direnişle kazandığı bu yetkisini ve gücünü karanlık odalardaki başkalarına devretmek istemiyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi'nin söylediği gibi bütün bunları yaparken de "Türkiye insani yardımlarda küresel olarak cömert bir donör ülke olma özelliğini sürdürüyor."
Seçkin Deniz, 24.10.2017, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-2, Sorgulamalar
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz