...
“… Bir eşik mekân yapalım. Bugünkü dünyayı anlatan nilüferli ön meydan, şadırvan var ortada. Etrafında elinde çoraplarla giren olmaz. Abdesthaneleri iki sokakta bokslar halinde yerleştirdik, kapalı, kimse görmez. Şadırvanı tertemiz ortada bıraktık. İnce uzun. İslam’da saf düzeni önemlidir, mihraba, imama yakınlık önemli. Sinan’da da camiler olsun kare tabanlıdır, karşıda Ayasofya’yı görüyorsunuz. Ayasofya Sinan’dan bin yıl önce, ama mimarları Anadolu çocuğu, Miletoslu.”
“… İnce uzun cami, amaç imama yaklaştırmak. Mihrap cennette kapalı bir kapı hep örtülür, Sinan’dan Bayram Ustaya kadar hep aynı motif… ama neden kapalı. Şurayı bir açalım, bir cennet gösterelim. O arkada gördüğünüz ortada sular, nilüferler, bir cennet bahçe, rükûya varanlar o düzeyde… içinde kuşlar, güvercinler.”
“… Minare yok. İki tane şerefe koydum. Minare yerine ağaç koydum. Kavak ağacı koydum. Çiftlikten ben seçtim getirdim. Arkadan selvim yetişiyor esas. Kavak sonra selvi. İki plato var.”
“… Bir külliye bizim yaptığımız camide. Buna uzun süre bana kimse cami dedirtemedi. Cami yapmadım ben meydan, kitaplık, ibadet kompleksi yaptım. Bu bizim geleneğimizdeki külliyeden ilham alır. Selçuklu esas dayanağım benim. Osmanlı öncesinde Anadolu Selçuklu Mimarisi. Ben mimar olarak bunu oraya getirdiğim inancındayım. Halkla ilişkiler binamın taç kapıları vardır. Bunlar tarihe göz kırpmadır, modern çizgiler fakat tarihi dışlamamış bir kültür anlayışı içindedir.”
“… (Meclis mimarı) Holzmeister yapısı binası ve halkla ilişkiler binası. Her ikisinde ben buram buram Anadolu görürüm… avlular, Anadolu’dan getirilen mermerlerin kullanılışı. Bazıları buna Alman Nazizm Mimarisi falan der, kesinlikle Anadolu kokan bir mimaridir. Travertene ya da Ankara taşı kaplama, beton bilinmiyor o zaman tabii. Sinan’a bugün cami yap deseler, kubbe yığma inşaatın ürünü, daha çağdaş bir malzeme ile bunu örebilirdi. Benim gerek iç ve dış mekan akışkanlık suların havuzların kullanılışı, su sesleri, cıvıldar doğa, ekolojik değeri vardır her iki yapı için de.”
“… 1930’lu yıllarının önemli Türk mimarları arasında bir Şevki Balmumcu vardır. 1932 senesinde Sergi Evi projesini kazandı. Menderes Hükümeti zamanında bu Sergi Evi’nin Opera’ya dönüştürülmesi emrini alınca bu kıymetli mimar ağabeyimiz aklını kaybetmiştir. Maalesef hazin hayatını izleyenlerdenim. Ben de bugün 400 binamı yıktılar, sağlığımı muhafazaya çalışıyorum. Allah hiçbir mimarın eserini yıktırmasın.”
Yukarıda kimi parçalarını okuduğunuz söyleşi, Kanal 24’te yayınlanan SON MECLİS belgeseli için mimar Behruz Çinici ile yaklaşık 10 yıl önce, belgesel ekip arkadaşlarımızdan ve en büyük katkıyı sağlayan Ece Güneş Saadetyan tarafından yapılmıştı.
Behruz bey 2011’de vefat etti. Ne diyor röportajın bir yerinde, “Allah hiçbir mimarın eserini yıktırmasın.”
Meclis’teki Halkla İlişkiler binalarının yıkıldığını görmediği için şanslı. Dikmen kapısından girince ileride sağ tarafta yapılan, şimdi vekillerin kullandığı şeyi de görmemiştir umarım. Çünkü “Meclis binasıyla estetik, tarz, malzeme açısından tam tersi bir ucube yapalım” denilse, ancak bu “şey” yapılabilirdi herhalde.
Şimdi, Meclis’e her gittiğimizde kaba inşaat levhalarıyla arkasında ne olduğunu görememenin endişesiyle bakınıyoruz, kötü haber mi gelecek, o güzelim, anlamlı, estetik Meclis Camii yıkıldı mı yıkılacak mı acaba diye soruşturuyoruz.
İşe yararsa eğer, tek teselli, Behruz Çinici’nin artık yaşamaması.
Yıkılırsa, artık hiç olmazsa mimarı kahrolmayacak.
Yaşar Taşkın Koç, 26.10.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Ankara'nın Ruhu
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.