"Çünkü;
Türkiye derinliklerinde kök salan kötülük ağacının damarlarına akan gücü
kesmekte; her geçen gün onu daha güçlü bir şekilde silkelemekte ve çürümüş
yapraklarını daha hızlı dökmektedir."
Türkiye,
meşakkatli bir yolun, küresel arenaya çıkış yolunun en önemli aşamalarını
başarıyla aşmış görünüyor. Ki; geldiğimiz noktada saldırgan ve iki yüzlü
politikalarını sorgulamaya başlayan Avrupa Birliği'nin ve Amerika Birleşik
Devletleri'nin içinde yaşadığımız dönemde
Türkiye ile 'Çatışma Stratejisi'ni sona erdirmeyi cılız da olsa tartışmaları ya
da tartışmaya çalışmaları, Türkiye'nin Küresel Arena'daki yerini kabul etmek
zorunda kalmaları anlamına da geliyor.
Çünkü; neocon-siyonist düşünce kuruluşlarının her oturumunda işlenen konu başlıklarını Türkiye karşıtı dış politika araçlarının temeline oturtan geleneksel düzen, ABD ve AB çıkarlarına zarar verdiği için artık eskisi gibi işlemiyor. Türkiye bu amansız düşmanlık çabasını bir noktada kırılmaya uğratmış görünüyor.
Çünkü; neocon-siyonist düşünce kuruluşlarının her oturumunda işlenen konu başlıklarını Türkiye karşıtı dış politika araçlarının temeline oturtan geleneksel düzen, ABD ve AB çıkarlarına zarar verdiği için artık eskisi gibi işlemiyor. Türkiye bu amansız düşmanlık çabasını bir noktada kırılmaya uğratmış görünüyor.
Beyaz
Saray'dan kovulan Başkan Trump'ın eski baş stratejisti Steve Brannon'un
kovulduktan sonra Türkiye'yi Kuzey Kore'den daha büyük bir tehdit olarak
tanımlama ve FETÖ ile organik ilişkileri somut bir şekilde görülen
neocon-siyonist lobilerin Erdoğan'ın şahsında güçlenen Türkiye'yi yok edilecek
düşman olarak tasnif etme çabası gün geçtikçe etkisi olmayan, marjinal sesler
olarak unutulup gidiyorlar. (Aynı Steve Branon, Kuzey Kore ile Nükleer Tiyatro
Krizi üretilmesinin de fikir babalarından biriydi).
Kuşkusuz
15 Temmuz Askerî Darbesi, önceki 7 Şubat, Gezi terörü, 17-25 Aralık, Mit
Tırları'na yapılan baskın, 7 Haziran saldırıları gibi ABD-AB-İsrail-BAE ve NATO
destekli açık bir saldırıydı; bu saldırı Türkiye tarafından durdurulup darbeciler
devletin etkin kurumlarından tasfiye edilip yargılanmaya başlayınca, saldırgan
ülkeler bu başarısızlığı hazmedemediler, Türkiye'yi "Rusya'dan S400 alırsa
sonuçlarına katlanır" diyerek tehdit eden, 29 Ekim 2017'ye kadar Türkiye
ile ilgili geçişken bir dil kullanan NATO 29 Ekim günü, resmi Twitter hesabından "Republic Day
to our Ally #Turkey today! #29Ekim #CumhuriyetBayramı #Cumhuriyet"
mesajını paylaştı.
Bu mesaj çok derin bir anlam ifade etmese bile, Doğu Avrupa'da yığılan ABD-NATO tanklarının ve gün geçtikçe artan Türkiye-Rusya işbirliğinin (S400) u saldırgan ittifakı tedirgin ettiğini ve saldırgan politikalarını sorguladığını görmemize yardımcı oluyor.
Bu mesaj çok derin bir anlam ifade etmese bile, Doğu Avrupa'da yığılan ABD-NATO tanklarının ve gün geçtikçe artan Türkiye-Rusya işbirliğinin (S400) u saldırgan ittifakı tedirgin ettiğini ve saldırgan politikalarını sorguladığını görmemize yardımcı oluyor.
ABD'nin
İstanbul Başkonsolosluğunun 2012'den beri Erdoğan'ın şahsında Türkiye'ye yönelik
tüm saldırıların harekat merkezi olarak kullanılmasının ortaya çıkması ile
başlayan Vize Krizi ya da Merkel'in Almanya'nın AB'deki gücünü kullanarak
Türkiye'ye yönelik gizli ambargo faaliyetlerinin artık ayyuka çıkması
Türkiye'nin Küresel Arena'da elde ettiği konumun verdiği rahatsızlıkların son
kalıntıları olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Bu 18. yüzyıla kadar uzanan derin
geçmişi ile başlı başına felaketler şeridi olarak kirli bir süreçti ve bitti.
Bu
aşamadan sonra ABD ve Avrupa ülkeleri Türkiye ile 'Çatışma Stratejisi'
üzerinden ilişki kuramayacaklarını, çıkarları gereği, çok net bir şekilde
anlamış bulunuyorlar. Avrupa'nın ve ABD'nin dünyanın geri kalanı ile artık gün
geçtikçe ayrışan bir profile sahip oldukları gerçeği yadsınamaz. Türkiye'nin
dünyanın geri kalanıyla kurduğu sıcak ve karşılıklı çıkarları merkeze alan
'Diyalog Stratejisi' etkin bir şekilde alan genişletiyor. İtibarsız bir ABD ve
AB, Türkiye'nin gün geçtikçe güçlenen kanatlarının ürettiği rüzgara ihtiyaç
duyduklarını da sık sık ifade ediyorlar.
15
Temmuz Askerî darbesinin faillerini, başka türlü davranamayacakları için koruyan,
kollayan ve iş vererek besleyen ABD ve AB ülkeleri, gün geçtikçe daha da
daralan politik alanlarında kendi iç sorunlarını tartışmaya devam edecekler,
ancak temel yaşam alanları olarak sadece ticarete dayalı bir alanda
sıkışacakları için Türkiye'nin yayılma alanına ihtiyaç duyacaklardır. Bu
zorunlulukları da onları Türkiye'nin, diğer rakiplerine göre daha güvenilir bir
ortak olabilme niteliklerinin gelişkin olmasına bağlı olarak, varlığını kabul
etmeye mecbur hale getirmektedir.
Küresel
Arena'ya tabiri caizse en zor koşullar altında tırmanan Türkiye'nin yeni
dönemde, bu arenadaki yerini sağlamlaştırması gerekiyor. Türkiye, bunun da açık
belirtilerini veriyor. Büyükada Kaos toplantıları dolayısıyla yargılanan Alman
ve İsveç vatandaşlarının yargı tarafından tutukluluk hallerinin sona erdirilmesi bir tür
stratejik adım olarak değerlendirilebilir.
'Katar ve Kuzey Irak Referandum Krizleri'nin
ABD ve AB'nin neocon-siyonist stratejistlerinin istediği doğrultuda derinleşmeden
kontrol altına alınması, İsrail'in muhalefetine rağmen tuhaf bir şekilde
Filistin'de birlik çalışmalarının somut bir şekilde sürüyor olması, Suriye'de
çatışma alanlarının azaltılması, savaşın sona erdirilmesi için gerekli olan
diplomatik alanların açılması da artık Türkiye'nin etkin olduğu yeni bir
dünyanın var olmaya başladığının işaretlerini taşıyor.
Dünya'nın
yeni aktörlere alışması hiçbir zaman çok uzun sürmemiştir; ABD, Rusya ve Avrupa'nın ve
diğer yandan Çin ve Hindistan'ın, İsrail'in dünyanın geri kalanında ürettiği
savaş ve terör ortamlarından dolayı hızla itibar kaybetmeleri Türkiye gibi karşılıklı
çıkarları, adaleti, insan haklarını, mazlumlara ilgiyi önemseyen bir ülkeye
daha geniş bir alan açılmasını hızlandırmaktadır.
Türkiye,
kendi içindeki uyum problemlerini bir süre daha yaşayabilir, ancak Türkiye'nin
yükselen değer olarak küresel arenada zamanla daha fazla yer bulması,
içteki problemlerini daha etkin bir şekilde çözme yeteneklerini de
geliştirecektir.
Çünkü;
Türkiye derinliklerinde kök salan kötülük ağacının damarlarına akan gücü
kesmekte; her geçen gün onu daha güçlü bir şekilde silkelemekte ve çürümüş
yapraklarını daha hızlı dökmektedir.
Seçkin Deniz, 31.10.2017,
Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-3, Sorgulamalar
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları
sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı
yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.