"Onu da ne kadar alıyorsak artık."
Ateşkesi imzalamak zorunda bırakılan heyetin başındaki Rauf Bey, İstanbul’a dönüşünde gazetecilere merak edilecek bir şey olmadığını, işgallerin hele ki İstanbul işgalinin ve hele hele Yunan gemilerinin askerlerinin gelmeyeceğinden emin olacağını söyleyecekti. Kişisel olarak da İngiliz muhatabına bunu sıkı sıkı tembih etse de hiçbir zaman olumlu net bir cevap alamamıştı oysa.
Kısa süre sonra işgal filosunun içinde Yunan gemileri de demirleyecekti İstanbul’a.
Sonra İzmir Musul derken İç Anadolu’ya sıkışacaktı işte devlet.
Çanakkale’yi geçemeyen bir gemide, bir sonbahar Çarşamba akşamı imzalanan şey değil sadece içinde bulunduğumuz haftayı bu kadar kritik hale getiren.
Ertesi gün de Filistinlilerin yaşadığı topraklardan kovulup, günümüzün halen süren en büyük dramlarından birini oluşturan, Yahudilere, “Dünyanın her bir yanından gelin size vatan yapıyoruz”un kapısını açan Balfour Deklarasyonu da açıklanacak tam 100 yıl önce. İngiliz Dışişleri Bakanı, o Perşembe günü “Halksız bir halka toprak vermek” diye tanımlıyordu bu başlangıcı. Şartı da kendilerine yapılan muameleyi başkalarına, oradaki insanlara yapmamalarıydı.
Bu büyük desteği veren mektubu cebine koyan Rothschild zaten sıvanmış bekleyen kollarını bir daha sıvadı ve aradan geçen bir asır sonunda Filistinliler kendi topraklarından kalan küçücük iki parçada tutunmaya çalışıyor. İsrail’in önce koloniler sonra devlet olup günümüzde gasp ettiği yer için haritayı açıp bakabilirsiniz.
Ve önümüzdeki hafta, 7/8 Kasım’da Bolşevikler Rus Çarlığı’nı yıkacak yine tam yüz yıl önce. Kullanılan takvimleri nedeniyle kendilerinin Ekim Devrimi dediği Kasım’ın ilk haftasındaki bu büyük dönüşüm sonra dünyayı yarım asırdan fazla en çok etkileyen olaylardan biri olacak.
Bunca şeyin sıkıştığı bir dönemde Das Kapital’in yazılışının üzerinden tam 150 yıl geçmiş olması da şaşırtıcı değil şüphesiz. Dünyayı sarsan, değiştiren onca olay tutmuş sonbahar ayı içinde kendine yer bulmuş nihayetinde.
Aradan geçen bir asrı her bir olay için yeniden yeniden değerlendirince insan yaşadığı aktüel gelişmeleri nasıl da küçümsüyor bir yandan. İster Erbil ister Barselona ister Milano ister Teksas için tartışın, hepsi yarın bugün sandığımızdan çok başka yerlere evrilecek şüphesiz.
Mondros’taki o şüpheli 7. Madde'yi koymasalar veya işletmeseler bölge nasıl bir yer olurdu? Almanlara imzalattıkları ağır ateşkes o kadar ağır olmasa 2. Dünya Savaşı olur muydu? Balfour Deklarasyonu ama yalan ama samimi ilk önermesindeki gibi işletilse, Filistinlilerin aleyhine bir şeye dönüşmese, İsrail kendisini bölgenin istenmeyeni olarak ve kendi halkına bile hayrı olmayan sadece bir askeri devlet konumlandırmasa Ortadoğu böyle mi olurdu bugün acaba?
Komünist Manifesto ve sonrasında etkilediği devrimler, toplumsal olaylar dünyayı bir Soğuk Savaş ve ikiye yarılmış bir yerküre yapmak yerine emeğiyle kazananların haklarını vermek zorunda bırakan, sınıflar arası kast sistemini epeyce yumuşatan, ekonomik olduğu kadar sosyal, siyasal hakları kazandıran bir metin olarak yoluna devam edebilir miydi en azından… eğer sonunda hedeflerinden çok sapmış bir Sosyalist Blok doğmayıp ve nihayetinde çöküşüyle birlikte bu kazanımları da yıpratan?
Mesele Lord Balfour veya Karl Marx veya Rauf Bey veya Lenin’in niyetleri değil sadece.
Tıpkı şimdi son dakika olarak ajanslara düşen günümüze dair onlarca haber veya onların nesnesi, kişisi, fiili olmadığı gibi.
Mesele, tarihten yaşarken değil maalesef ancak üzerinden bunca zaman geçtikten sonra ders alma özelliğimiz.
Onu da ne kadar alıyorsak artık.
Yaşar Taşkın Koç, 02.11.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Ankara'nın Ruhu
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.