"FETÖ'nün ürettiği profesyonel ve 50 yıllık deneyimli entrika gücü, gün geçtikçe etkisini kaybediyor olsa da, geride bıraktığı hasar, yeni nesle aktarılacak kötü hatıralar da biriktiriyor ve en çok %52'ye iş düşüyor bu zamanda..."
Kavşakta
yeşil ışığın yanmasını beklerken, sağıma gelip duran arabadaki müzik sesiyle
dönüp bakıyorum. Bir kadın, güneş gözlüklü, kafasını sallayarak, eliyle tempo
tutarak çalan şarkıya neredeyse bağıra çağıra eşlik ediyor; kısa kesilmiş
saçları dalgalanıyor öfkeden bağıran küçük bir kızçocuğunki gibi; muhtemelen kırka
doğru yürüyen bir yaşı var... Şaşırdım; kendisine baktığımı da gördü, ama devam
etti. Yeşil yandı ilerledik, birkaç yüz metre sonra trafik tekrar durdu, kadın
biraz geride, yeniden başladı şarkıya eşlik etmeye... Düşündüm; bu umarsızlık, orantısız
tepkisellik neden?
Zaman
zaman toplumun farklı kesimlerine dair gözlemler yapıyorum; büyülenmiş,
gerilmiş bir halde keskin davranışlarla, keskin sözlerle birbirlerine tepki
veriyorlar. Yaşlısı, orta yaşlısı, genci ve çocuğu; toplumun hemen tamamı bu
büyünün kollarında şaşkın bir halde günün getirdiği sorunlarla başa çıkmaya
çalışıyorlar. Ve tabi içe kapanarak tepki verenlerin de sayısı epeyce fazla,
ama bunun tam karşısında sürekli dedikodu yapan kadınlar ve erkekler de var.
Düşünüyorum; bu neden böyle?
Gelişen
teknoloji, her an iletişim kurma fırsatı, yayılan bilgiyle beraber her an
dolaşıma sokulan yanlış, yalan, manipülatif ve provokatif bilgi kirliliği, gelişmekte
olan bir ülkenin yaşadığı ekonomik ve sosyal gerilimler, aksayan ve gün
geçtikçe kopan ebeveyn-kardeş-akraba ilişkileri, aşırı iş yükünün getirdiği
stres, din eğitimindeki dengesizlik, tarihe hızla gömülen geleneksel ilişki
çerçevesi, gelecek kaygısı, güven duygusunun zayıflaması, kaotik ölümcül hastalıklar,
mevsim etkisi gibi çağın olağan sorunları dışında başka sorunları da var güzel
ülkemin insanlarının. Bütün bunlar onları bu kadar derinden etkileyemezdi ve bu
kadar umarsız ve orantısız tepkiselliğe sürükleyemezdi.
Batı'nın
ve CHP ve yol arkadaşlarının sık sık dillendirmeye çalıştığı şekliyle 2002 Ak
Parti İktidarı ile başlamadı bütün bunlar; tam aksine Ak parti hükümetleri 15
yıldır inanılmaz derecede yüksek bir performans ve mücadeleyle birikmiş iki yüz
yıllık kamu problemlerini azalttılar, ülkeyi yeni bin yıla hazır hale getirmeye
çalıştılar, halen de son Ak parti hükümeti bu çabasını halkın verdiği büyük destekle sürdürmeye devam
ediyor. Peki o halde sorun ne?
Sorun
şu; 1960 askerî darbesi bu halkın demokratik tercihlerini mahvetti, zaten
yüzeysel ve halktan kopuk olan 1923-1950 arası CHP Diktasındaki Tek Partili devletin
ürettiği şiddeti ve gerilimi henüz üzerinden atamamış olan devlet, darmadağınık
oldu ve halkla devlet arasındaki güven bunalımı derinleşti, 2002'ye kadar ABD'nin
kontrolünde, şu anda bütün Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi askerî darbeler,
kapasitesiz parti liderlerinin ürettiği
koalisyonlar, TÜSİAD üyesi zenginlerin yaptığı soygunlar, Sağ-Sol, Türk-Kürt,
Müslüman-Laik çatışmaları ile altüst edildi.
Öfkeden-gerilimden
başka hiçbir değer sonraki nesle doğru dürüst aktarılamadı. 1993-2002 yılları
arasında da toplum en dip noktada isyan edecek hale getirildi, 2002 Kasım
seçimlerinde Erdoğan liderliğindeki Ak Parti bu sürecin sonucu olarak halkın
birikmiş öfkesini temsil ederek tek başına iktidar oldu, ama devletin
derinliklerinin ürettiği gerilim ve güvensizlik Ak parti iktidarlarının
tepesinde her an tehdit olarak durdu ve 15 Temmuz 2016 NATO-FETÖ askerî darbesine
kadar bitmedi.
Halk
kendi seçimleri ile iktidara getirdiği hükümetlerin özgürce çalışamadığını gördü,
yargılaması FETÖ tarafından tam bir kumpasa dönüştürülen Ergenekon-Balyoz darbe
tehditleri ve PKK, DHPC, FETÖ, IŞİD-DAEŞ terör örgütleri ile halkı her an her yerde herkesin öldürebileceği bir hayat alanına mahkum ettiler... Halkın geçmişten gelen tedirginliği, en son
FETÖ-PKK-DAEŞ'ün ürettiği dehşet verici terör ve darbe saldırıları ile vatanını
kaybetme korkusu ile zirveye ulaştı. Bu darbe ve terör organizasyonlarının tek
patronu olan ABD'nin de istediği bu idi, halkın güven duygusunu yok etmek ve iç
savaş çıkarmak...
O
sabrıyla yüzyılları sağ salim deviren halkı paranoyak-şizofrenik bir ruh haline
sokmak isteyen bizzat ABD'nin kendisi idi ve bunu kullandığı tüm kuklaları ile
sağlamaya çalıştı. Ailelerde, akrabalar arasında, dostlar ve arkadaşlara karşı
birbirine güvensizliği derinleştiren asıl faktör FETÖ oldu...
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın personel
arşivinden çıkan ve 15 Temmuz Komisyonu'na gönderilen, 2
Mart 1981 tarihli doktor raporuna göre Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri
Kliniği'nde İntoksikasyon Psikozları Seksiyonu'ndan Dr. Müfit Uğur'un psikotik
bozukluk teşhisi ile Câni FETÖ lideri Gülen'e yazdığı aşağıdaki reçetede
psikiyatrik hastalıklarda kullanılan ilaçlar var.
Bu paranoyak, toplumu kendisi gibi paranoyak hale getirene kadar da durmaya niyetli değildi. FETÖ lideri gerçek bir şizofrendi, psikolojik olarak çevresinden topluma doğru yaydığı bu hastalık en son güç gösterisi olarak kendisine bağlı subaylar ve astsubaylarla birlikte 15 Temmuz 2016'da zirvede patladı.
Halk
Allah'ın büyük yardımı ile bu şizofrenler dalgasını durdurdu, ancak halkın bu direnişle özgüveni
artsa da, samimi insanlar yaşadığı derin güvensizliği bir türlü aşamadı, aşamaması için
de her gün yeni bir tiyatro ile halkın gündemi meşgul edildi, askerî darbeden
sonra ekonomik saldırılar, psikolojik harp teknikleri ile piyasaya sürülen
yalanlar, CHP, HDP gibi partilerin meclis kürsülerinde ekranlarda ileri
sürdüğü gerçek dışı iddialar, medyadaki
çarpıtmalar...
Elbette
halktan 16 Nisan Referandumu'nda 'Özgür Demokrasi'ye Evet diyen %52'yi kastediyorum.
Zaten toplumu bir arada tutan da her türlü hastalıktan korumaya çalışan da %52'lik
halkın bu derin sabrı, feraseti. Kalan %48'in bu konuda herhangi bir fikri
olduğunu da sanmıyorum, ama ne yazık ki paranoya %48'lik kısımda daha aktif bir
şekilde sonuç alıyor ve gerilim işin bu tarafında daha fazla zemin bulduğu için sürüyor, %52 de
bu kesimin fazladan ürettiği karşıtlık duygusuna karşı mücadele ediyor.
FETÖ'nün
ürettiği profesyonel ve 50 yıllık deneyimli entrika gücü, gün geçtikçe etkisini
kaybediyor olsa da, geride bıraktığı hasar, yeni nesle aktarılacak kötü
hatıralar da biriktiriyor ve en çok %52'ye iş düşüyor bu zamanda... Hayır diyen
%48'e karşı bilinçli bir şekilde sabırlı davranacak ve kararlılığını muhafaza
ederek onlardan farklı ve gerçekçi olduğunu kanıtlamaya devam edecek; vatanı
gerçekten vatan olarak algıladığını hissettirecek bir duyarlılıkta yaşayacak.
Sabrı ve Hakkı yaşamaktan ve tavsiye etmekten bir an bile geri durmayacak, öfkesini
kontrol edecek ve değer olarak öğrendiği
hayati derecede önemli olan her şeyi çocuklarına aktarmakta ihmalkâr
olmayacak.
Arif Şahin, 02.11.2017, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 80
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.