...sonsuz bilgiyle mücehhez evreni kavramak adına yapılanları ve yine hâlâ insan için sınırsız görünen bilinmeyenlerle dolu dünya'ya dair minik bilgi kırıntılarını düşünelim...
...ve dahi insan denen muazzam kusursuzluğun derin ve geniş mevcudiyetine getirilen keyfî ve ferdî açıklamaları hafızamızda karşımıza alalım...
...edindiğimiz bilgiyle birebir eşleşemez dikkatimiz aynı anda; ama enazından dilediğimiz bilgiyi alır dikkatimizle eşleştiriz..
...veya dilediğimiz düşünürü alır, evire çevire irdeleriz...
...nasılsa düşünürlerin "hayır!" deme şansları yoktur...
...sözkonusu sahada sadece biz ve onların bilgi hânegâhlarına kattıkları düşünceleri vardır...
...canlı ve değişen biz olduğumuza göre, onların itiraz etme şansları yoktur...
...bu, onlar adına adil değil gibi görünse de, zaten bilgi hânegâhlarındaki odacık artışları da sırf bu adaletsizlikle varolagelmiştir...
...her düşünür, etkilendiği diğer düşünürleri bu tek taraflı etkiyle aşabilmiştir...
...zira düşünürlerde varolan katılık, kendileri tarafından değiştirelemeyecek kadar kalıcıdır...
...o hâlde diğerlerinin, sonradan gelenlerin gelişmeyi sağlayabilmeleri için, bu adil olmayan durumun varolması doğal bir durumdur, diyerek dilediğimiz bilgiyle dikkatimizi eşleştirebilirsek, olması gereken evrensel gerçekliğe uygun davranmış oluruz...
...ya değilse, mandalar gibi, onların otladığı yerde otlamaya, aynı şeyleri tekrar etmeye devam ederiz...
...tabiri câizdir ki; insanların hiçbiri kendiliğinden kesin olan bilgiye ulaşabilecek değildir...
...o hâlde aynı yerlerde otlamaya lüzum ihdas etmek, kalınkafalılıktan başkaca şey de değildir...
...bilgi hânegâhlarında gezinti yapmadan evvel serdettiğimiz bu fikirler bize ne kazandırdı?...
...her şeyden önce koşulsuz kabulü reddetmeyi değil mi?...
...tümevardığımız zaman koşulsuz/şartsız yaklaşmanın ne kadar yararlı olduğunu da göreceğiz...
...yine bilgi hânegâhlarındaki odacıklarda tasnif edilmiş olan her bilgi kırıntısına kuşkuyla yaklaştığımızı da düşünürsek, aslında koşulsuz yaklaşmadığımızı da göreceğiz...
...yani her durumda koşullanmışızdır...
...iyi ama bu bir çelişki değil midir?...
...tümevardığımızda "koşulsuz yaklaşmak iyidir", diyeceksek ve kuşku duyduğumuzda koşulsuz yaklaşamadığımızı da biliyorsak; kafamız karışmayacak mı?...
...aslında karışık olan bir şey yok; bilimsel gelişmenin devam etmesi için kuşku koşulu gereklidir; ancak bu koşul bize koşulsuz kabülden daha farklı şeyler anlatır...
...kuşkusuz kabul, koşullu yaklaşmaktır; ama yaklaşmaktaki 'kuşku koşulu' kabul etmek demek değildir...
...tıpkı reddetmek demek olmadığı gibi...
...geri dönüp, "koşulsuz yaklaşmak iyidir", dediğimiz yere bakarsak kastedilen şeyin kabul ve red ile ilgili olduğunu, bilgi odacıklarının oluşumuna hizmet etmiş her düşünürün, doğru ya da yanlış bir şeyler anlattığını ve anlatılan şeylerin farkında olabilmemiz için, onlara koşulsuz/şartsız yaklaşmamız gerektiğini de göreceğiz...
...sonra gerekirse koşullarımızı dayatır, red ya da kabul ederiz...
...yine gezinti yapamadık değil mi bilgi hânegâhlarında?...
...kimbilir belki niyetimiz o değildi...
seçkin deniz
pürüzsüz patikalar
Seçkin Deniz Yazıları
Takip et: @Seckin_Deniz
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.