بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.
Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.Kur'an'da, Allah'ın insanı yaratıp, dimdik durmasını sağladığı, kulak, göz ve kalpler verdiği (Mülk, 67/22,23.), insanın en güzel bir şekilde yaratıldığı, (Tin, 95/4.) düzgün ve dengeli kılındığı (İnfitâr, 82/17) buyurulmaktadır.
“Ümmet” sözcüğü ise, grupsal çağrışımlarla örüntülenmiş ve birbirine yakın içeriklerle yüklü pek çok anlama sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de “ümmet”, bazı ayetlerde özel tahsis içerecek şekilde sadece Müslümanlar için, bazı ayetlerde ise “canlılar âlemini” (Bakara, 2/213; A’raf, 7/38; En’am, 6/38.), “geçmişteki ve günümüzdeki farklı insan topluluklarını” (Ra’d, 13/30; Yunus, 10/49; Hac, 22/34.), “Müslümanlar içinde özel görevleri üstlenmiş bir topluluğu” ve nihayet “bütün insanlığı” (Yunus, 10/19, 47.) ifade etmek için kullanılır.[1]
Kur’an incelendiğinde ümmet olmada aynı amaç etrafında bütünleşme (Kasas, 28/23.), aynı kaynaktan beslenen ortak inançlara sahip olma (Zuhruf, 43/22-23; Nahl, 16/93.) ve belirli bir zaman diliminde yaşama gibi (A’raf, 7/34.) özelliklerin yer aldığı görülür. Bu kavramlar yanında Kur’an’da yer alan ve bizlere yaptığımız muamelelerde adil olmayı, dengeli hareket etmeyi emreden “adalet”, “mizan, “istikamet” ve “hikmet” gibi birçok kavram vardır ki, tümünün bize işaret ettiği ve bize telkin ettiği husus, ölçülü ve dengeli, orta hâlli, ifrat ve tefritten uzak örnek ümmet olmaktır. [2]
Nitelikli bir topluluğa dikkatleri yönelten ümmet kavramı, ahlakı, hassasiyetleri, kaygıları ve idealleri yani hayata bakış tarzları benzer insanların oluşturduğu organik bir yapıya işaret etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) ümmetin açılımı olan müminlerin birbirleri ile olan ilişkini anlatırken biri beden (Müslim, Birr ve Sıla, 66.), diğeri de unsurları birbirine geçmiş bina (Buhari, Mezalim, 5.) örneklerini kullanmaktadır.
Aynı olguya vurgu yapan Yüce Mevla ise yapısal olarak kaynaşmaya müsait, birleştirilmesi için de emek edilmiş dolayısıyla iç içe geçmiş kurşunlu bina (Saf, 61/4.) örneğini kullanmaktadır. Bu yapıdaki topluluk/ümmet, mensuplarının sahip olduğu vasıfların yüksek değer ifade etmesi nedeniyle de Yüce Mevla’nın, “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” (Âl-i İmran, 3/110.) övgüsüne mazhar olmuştur.
Burada ümmet, ten rengi, zenginliği, ırkı, sosyal statüsü vb. kendi elinde olmayan şeylerle övgüye layık bulunmamıştır. Aksine onu oluşturan bireylerin bilinçli bir tercih (iman), bu yönde emek (amel) ve bir hedef (cennet) uğrunda, kontrol altına alınmış bir kalp, sırat-ı müstakime odaklanmış bir zihin ve sosyal ilişkiler ağında rızay-ı Bari’yi esas alan varlıklarıyla temayüz etmektedir.[3]
Ümmet kavramı Müslümanları birleştiren, kardeş kılan ve etnik yapıları eşitleyen, bir kılan dini bir kavram olduğu kadar aynı zamanda politik bir kavramdır. Politik alanda ümmet kavramı zaman zaman bir ülkede yaşayan dinî ayrım yapılmaksızın bütün insanlar içinde kullandığı yerler vardır.[4]
Allah Teala’nın ümmet kavramıyla dikkatlere sunduğu toplum, nankörlükten uzak, iki yüzlülüğü karaktersizlik olarak gören, varlığı itibarıyla iyi olmayı ve iyilik yapmayı önemseyen, dolayısıyla kötü olandan ve kötülüklerden uzak duran, nihai kurtuluşu hedefleyen bu yönüyle kendisiyle teması olan eşi, arkadaşı, ailesi, komşusu vb. her bireyle kaynaşması mümkün olan fertlerden oluşmaktadır. Bu vasıfta olmayan bireylerden hayır gelmeyeceği uyarısı, bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından belirtilmiştir. (İbn Hanbel, II, 400.) Burada asıl olan, karakteristik özellikleri birbirine benzeyen bireylerdir. Zira Allah toplumun pozisyonunu bireylerin pozisyonuna bağlamıştır. Birey değişirse toplum da değişecektir. (Ra’d, 13/11; Enfal, 8/53.)[5]
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا
“Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta/mu’tedil/dengeli bir ümmet yaptık.” (Bakara,2/143.)
Kur'an'daki denge ile ilgili hususlar; insanın yürürken mu'tedil yürümesini (Lokman,31/19), sesini ayarlamasını, (Lokman,31/19) ölçüyü tartıyı adaletle yapmasını (En'am,6/152;Hûd,11/84.), iki kişinin arasını adaletle düzeltmesini (Hucurât,49/9.), adaletle şahitlik etmesini (Mâide,5/8.), aşırıya kaçmadan iktisatlı, mu'tedil, dengeli olmasını (Mâide,5/56.), israrla vurgulayan bu ayetlerin olması da gösteriyor ki Kur'an'da "denge" ile ilgili mesajlar geniş denilebilecek bir alanı kapsamaktadır.[6]
Kur'an'da İslam toplumunun bir niteliği olarak geçen “vasat ümmet” ibaresindeki "vasat" kelimesi de genellikle bütün müfessirlerce "adl"(denge) anlamında anlaşılmıştır. Buna göre İslam ahlakı ictimâî bünyede de aşırılıklardan uzaklığı, dengeli ve uyumlu bir hayat tarzını öngörmüştür. Kur'an'da adalet sıfatından yoksun olan kişi dilsiz, aciz ve hiç bir işe yaramayan bir kişiye benzetilerek, böyle bir kimseyle, adalet sıfatını haiz olan kişi, dolayısıyla doğru yolu bulmuş bir kimsenin bir olmayacağı (Nahl, 16/76.) bildirilerek adaletin bir kemal sıfatı olduğuna işaret edilmiştir. İnsanın Allah katında en üstün değer ölçüsü olan takva (Hucurat, 49/13.) erdemine nail olabilmesinin yegane şartı, onun adil olması (Maide, 5/8.) , adaletli söz söylemesidir (En'am, 6/152.). Ayrıca doğrulukla birlikte, adalet de ilahi kelamın birer niteliğidir. (En'am, 6/115.)[7]
Yani “vasat ümmet”, Allah sizi adaletli, dengeli, hayırlı bir topluluk kıldı anlamındadır. Allah Teâlâ’nın onları bu şekilde vasıflandırması onların din hususunda dengeli olmaları nedeniyledir. Çünkü onlar ne Hristiyanların aşırı gidenleri gibi aşırı gitmişler, ne de tam olarak yapmaları gereken dini vecibeleri hafife alan Yahudiler gibi dinlerini ihmal edip hafife almışlardır. Zira Müslümanlar âdil, dengeli, mutedil bir toplumdur. Hayırlı olmaları da bu manadadır. Çünkü insanların en hayırlısı demek onların en âdili demektir.[8] Her şeyin hayırlı olanı vasat olanıdır. Aşırılık da, hafife alma da istenmeyen, hoşnut olunmayan bir durumdur.[9] İstenilen şeyden daha fazlasını yapmak ifrat, daha azını yapmak ise tefrittir. İfratın ve tefritin her türlüsü doğru yoldan sapmadır. En hayırlı olan ise işin iki ucu arası olmak, ortada bulunmaktır. Bu nedenle Müslümanlar tam manada mutedil olan vasat bir topluluktur. Orta haricindeki uçların tümü tehlike altına girmişlerdir[10].[11]
Kur’an-ı Kerim’de ümmet sözcüğünün çerçevesi, insanın dünyaya gönderiliş amacına uygun olarak çizilmekte ve insana öncelikle sorumlulukları hatırlatılmaktadır. Bu bağlamda ideal ümmetin; Allah’a teslim olan (Bakara, 2/128.), hayırlı ve faziletli işler yapan (Bakara, 2/143.), iyiliği emredip kötülükten sakındı- ran (Âl-i İmran, 3/104.), hak ve adaleti gözeten (A’raf, 7/159, 181.), özellikle geceleri kıyamda durup Allah’ın ayetlerini tilavet eden ve secde eden (Âl-i İmran, 3/113.), Allah’a karşı derin saygı ve sorumluluk duygusuyla hareket eden (Mü’minun, 23/52.) müminlerden meydana geldiğine dikkat çekilmektedir. Bu özelliklere sahip kişilerden oluşacak ideal ümmet, günah ve düşmanlıkta değil, iyilik ve takvada yardımlaşarak (Maide, 5/2) Allah’ın vadettiği dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşacaktır.[12]
Yeryüzünü imar ve ıslah etmek, hakkı ve adaleti ikame etmek, iyiliği yaymak, kötülüğü engellemek, erdem ve fazileti yaymak gibi vasıfları içinde barındıran toplum, İslam toplumudur ve böyle bir toplum İslam ümmetinin bir parçasıdır.
Bugün İslam dünyasının sorunlarını aşmak için öncelikle böyle bir ümmet bilincine ihtiyacımız vardır. Tevhide inanan milyonlarca insanın bu eşsiz ilkeden hareketle vahdete ulaşmalarının önündeki engelleri kaldırmak, ancak ümmet bilincini tazelemekle mümkün olacaktır. İslam dünyasından barut kokuları yükseliyorsa, acımız ortak, derdimiz ortak, duamız ortak olmalıdır. Birliğimizi ve bütünlüğümüzü zedeleyen her türlü ideolojiyle, nevzuhur dinî akımla, ırkçılığa ve radikalizme kayan yaklaşımlarla mücadele etmek önceliğimiz olmalıdır. [13]
Bu ümmet, bütün insanlığa örnek olan orta yolu benimsemiş bir ümmettir. Buna göre, insanlar arasında adaleti ve hakkaniyeti egemen kılar, onların benimseyecekleri kriterleri ve değer hükümlerini ortaya koyar. Bu ümmet böylece bütün insanlığa örnek olurken kendi örneği de “en güzel örnek” olan Allah Resulü olacaktır. Buna göre Peygamber, onun kriterlerini, değer yargılarını belirleyecek, davranışlarını ve geleneklerini hükme bağlayacak, yaptığı her işi tartıya vurarak onun hakkında son sözü söyleyecektir. Hayırlı ümmet olgusu, vahyin kontrolünde hayat süren Hz. Peygamber tarafından tesis edilmiştir.
Biz “ümmet-i Muhammed”iz. Önce Rabbimizin gönderdiği Kur’an’a sımsıkı sarılıp, sonra en güzel örnek olarak bize lutfettiği Muhammed Mustafa (sav)’i iyi tanıyıp, ahlâkı Kur’an olan ve âlemlere rahmet olan Peygamberin ümmeti olabilmeliyiz.
Emin Emre, 13.12.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
Kaynaklar:
[1] Doç. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU, Ümmetin Kuşatıcı Anlamını Yeniden Düşünmek, Diyanet Dergi, Mayıs-2016, s.15.
[2] Ahmet Öz, Kur’an’ın Önerdiği Vasat Ümmet Örneği, Doktora Tezi, 2006 Konya, s. 12; Geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. Mehmet ÜNAL, Vasat Ümmet Olabilmek, Diyanet Dergi, Mayıs-2016, s.11.
[3] Prof. Dr. Yavuz ÜNAL, Hayra Anahtar, Şerre Kilit: İslam Ümmeti, Diyanet Dergi, Mayıs-2016, s.6.
[4] Ömer Korkmaz, “Orta Doğu halkları bütün etnik, mezhebi ve dini farklılıklarına rağmen ümmet birlikteliği oluşturabilirler.” S.30.
http://www2.diyanet.gov.tr/DiniYay%C4%B1nlarGenelMudurlugu/DergiDokumanlar/Aylik/2016/aylik_mayis_2016.pdf
[5] Yavuz ÜNAL, a.g.m., s.7.
[6] A. Galip Gezgin, a.g.m., s.281-282.
[7] Yrd. Doç. Dr. A. Galip GEZGİN, KUR'AN'DA VE HZ. PEYGAMBER'İN DA VRANIŞLARINDA DENGE, s.279-280.
http://isamveri.org/pdfdrg/D079316/2000/2000_GEZGINAG.pdf
[8] Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, Dâru’l-Fikr, Beyrut tsz., II/ 7.
[9] Ebü’l-Ferac İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, el-Mektebü’l-İslâmî, I/ 154
[10] Abdurrahman es-Sa‘dî, el-Kavâidü’l-Hisân li Tefsîri’l-Kur’ân, Câmi‘atü Muhammed b. Su‘ûd, y.y. tsz., I. 157.
[11] ‘Alâ Sâlih El-Kaysî, Çeviren: Yusuf Ağkuş, Aşırılıklar Karşısında Kur’anî Perspektiften Vasat Ümmet Olma Bilinci, K7AÜİFD | 2014/2 | CİLT: 1 | SAYI: 1, s.199.
[12] İhsan ÇAPCIOĞLU, Ümmetin Kuşatıcı Anlamını Yeniden Düşünmek, s.15.
[13] Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hz. İbrahim’in Milleti, Hz. Muhammed’in Ümmeti, Diyanet Dergi, Mayıs-2016, s.4-5.