Geçtiğimiz hafta İran’da Mustafa Bilim Ödülü ve 500 bin doların sahibi olan Prof. Erol Gelenbe ile ödül töreni öncesi, birkaç gazeteci ile birlikte bir görüşme yaptık. Kendisi çalışmalarından ve dünyadaki teknolojik gelişmelerin bizi nereye götüreceğinden bahsetti.
Alanında sayılı isimlerden biri olan Prof. Gelenbe, siber güvenlik ve yapay zeka konusunda uyarılarda bulunuyor. Yapay zekanın bizi nasıl yönlendirdiğine dikkat etmemiz gerektiğinin altını çizen Gelenbe, kendisinin navigasyon yerine harita kullandığını söylüyor.
Çocukluğunuz İstanbul ve İskenderiye’de geçmiş. Bilime özel bir ilginiz var mıydı?
Her konuya çok ilgi duyuyordum. Tarihi çok severdim. Çocukken tarihçi ya da diplomat olurum diye düşünürdüm. Babam İş Bankasında çalışıyordu. Ben 5-6 yaşlarındayken İskenderiye şubesine tayin oldu. 6 sene orada kaldık. 1956 yılında Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’ın Batıyla çekişmesi sonrası Türkiye ile ilişkiler bozuldu. İş Bankası’nı millileştirdiler. Bankadan da babamı geri çağırıp genel merkezde görevlendirdiler. Böylece Ankara’da yaşamaya başladık. Ankara kolejinde okurken, esasen beni etkileyen astronom komşumuz oldu. Hollandalı bir beydi. O beni kandırdı bilimle uğraşmak için. ODTÜ sonrası Amerika, Belçika, Fransa, tekrar Amerika ve İngiltere’ye gittim. 1984-1986 yılları arasında Fransa’nın Üniversitelerden Sorumlu Devlet Bakanı’na Bilim Danışmanlığı yaptım. Çünkü bilgisayarların üniversitelere girme zamanıydı, çok önemliydi. Bu işleri bildiğim için danışman yaptılar. Hükümet değişince tekrar üniversiteye dönüp işlerime devam ettim.
Hangi alanda çalışıyorsunuz?
Benim işim, bilgisayarların birbiriyle bağlantılı olduğunda sistemin ne şekilde çalıştığını modellemek, tasarlamak, anlamak. Daha internet laboratuvarda bir deneyken ben bir keşifte bulundum. Bu gün her zaman kullandığımız sistemlerin nasıl çalışacağı üzerine 2 tane patentim var. 1970’lerden bahsediyorum. O patentler o zamandan bu yana geçerli. İnternet 80’lerde ortaya çıktı, mobil teknolojisi ise çok daha sonra. Ben bu olaylar teknoloji olarak ortaya çıkmadan önce, teknik olarak nasıl olabileceğini modelleyip patentledim. Teorisini de geliştirdim. Çalışmalarımın pek çoğu teorik, temel, bazıları patente dönüşüyor ve çalışmalarımın çoğu ancak 10-25 sene sonra gerçekleştirilip kullanılmaya başlanıyor.
Pratik olarak hayatımıza nasıl yansıyor bu çalışmalar?
En güzel örnek hayatınızda her gün kullandığınız telefonlar. Telefonda konuşurken ses paket haline getirilip dijital halde iletiliyor. Bu pratik tarafları. Çünkü teorik tarafları var. Bu kadar büyük, bu kadar karmaşık, bu kadar kompleks, ilişkili sistemler ortaya çıkarıp da teorisiz ileri giderseniz sorun yaşarsınız. Bunun anlaşılması için, dizaynının yapılması için, incelenmesi ve deneylerinin yapılması lazım. O oluşumdaki teorik çalışmalarda benim öncülüğüm oluyor. Tüm bunları geliştiren kişilerden biriyim.
Edebiyatta ve sinemada bilim kurgu türü insan medeniyeti için bir ufuk çiziyor. Sizin yaptığınız da bir nevi bilimi kurgulamak değil mi?
Evet, öyle diyebiliriz. Jules Verne de bir mühendisti ve denizaltıları öngörmüştü. Fakat bizim aradığımız bir film ya da kitap gibi spektaküler şeyler değil. Ben 20 yıl önce televizyon ekranı bilgisayar olacak derdim. Bir bakıma oldu da, bilgisayarlar tv ekranı oldu. Böyle birçok şeyde teknolojinin nasıl geliştiğini biliyorsanız bunu anlayabiliyorsunuz. Biz çalışmalarımızda bilim nerede, temel teknolojiler nereye doğru gidiyor, sorunlar nedir, matematiksel olarak bu soruna cevap verebiliyor muyuz, bütün bunları bir araya getirip 25 yıl sonra bu olacak diyoruz.
Bugün herkes bilim diyor, teknoloji diyor ve firma diyor. Benim hayatımda firma kurma gibi isteğim olmamıştı. Ama biri alıp kullanacaksa fikri ben vermeye hazırım. Şirket kurmayı düşünmüyor musunuz dediler. Benim sistemim “inşallah sistemi” dedim. “Siz Türksünüz o yüzden öyle diyorsunuz” dediler. “Hayır” dedim. Bazı şeyleri ortaya koyarsanız, engel çıkarmazsanız onlar zaten eninde sonunda kullanılıyor. Firmalar, gerçek teknolojiler yaratılıyor. Bu şekilde çalışıyor olay. Bir çok firmayla da iş birliği yapıyorum. Fakat ben şirket kurup para kazanacağım diye bir şey yok. Arabam 20 yıllık. Hala onu kullanıyorum.
Türkiye’den hiç teklif geldi mi size?
Türkiye’den hiçbir zaman bana böyle teklifler gelmedi. Sadece Bilkent’ten bir teklif gelmişti. Bilkent kurulurken biraz uğraştım. Gittim geldim epeyce. Başka teklif gelmedi. Fakat ben şöyle bir şey yaptım. Her yıl büyük gruplarla yabancıları Türkiye’ye getirip bir konferans tertipledim. Gayem Türkiye’dekilerin dışarı çıkması değil, dışarıdakilerin Türkiye’ye gelmesiydi. Meslektaşlarıyla tanışsınlar, ilişki kursunlar diye Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde 86’dan bu yana yaptım bunu. En son 2015’te yaptık. Şimdi 2018’de yapacağız.
Teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek. Peki bizim için bir tehdit haline de gelebilir mi?
Her şey iyilik için de kötülük için de kullanılır. Tehdit tarafı ne olabilir? Sosyal açıdan baktığımızda, alışkanlık yapıyor. Yanındaki insanla konuşmayıp mobil telefonla konuşan insanlar var. Bir de dışarıdan bu sistemlere kötü niyetle girip kullanmak var ki bu dünyada çok olan bir şey. Fakat aynı zamanda imkan da yaratıyor. Çocuğunuzun sabah akşam nerede olduğunu biliyorsunuz. Birçok bilgiyi elinizin altında hemen bulabiliyorsunuz. Demek ki biz bu tehditlere karşı önlem almak durumundayız. Yani bunları teknik olarak geliştirirken bu teknolojiye karşı önlemler de gerçekleştirmek zorundayız.
Her teknoloji istihdam alanı oluşturuyor. Bu teknoloji ne kadar istihdam alanı oluşturuyor?
Gerçekten bütün bunlar istihdam alanına dönüşüyor ve bunu ölçebiliyoruz. Çünkü satıcısı var tamircisi var imalatını yapan var. Mesela akıllı telefonlar için özel camlar geliştiriliyor. Cam endüstrisine bile etkisi oluyor. Bunun yanında istihdam yaratırken istihdam da öldürüyor. Bazı alanlar tutunamıyor. Kendi kendine hareket edecek araçlar olacak. Peki taksi şoförleri, otobüs şoförleri, kamyon şoförleri ne olacak? Onlara yeni bir rol olacak mı? Bütün batı ekonomilerine bakarsak bütün bu gelişmelere rağmen gerçek büyüme olmuyor çünkü bir taraftan bunlar yeni istihdam konularını getirirken aynı zamanda istihdamı da azaltıyor. Bize yakında avukatların işi azalacak diyorlar çünkü bir sürü konu tamamen bilgisayarlar arasında anlaşmayla hallolacak. Dolayısıyla çok ilginç bir noktaya dokunuyorsunuz.
Siber güvenlik konusunda nasıl önlem almamız gerekiyor ama galiba önlem noktasında biraz zayıf kalacağız bu hız karşısında. Uluslararası bir sistem, kurum kurulmalı mı?
Benim bu konularda AB projem var. Sağlık sistemlerinin siber güvenliği konusunda. Daha öncesinde de mobillerin siber güvenliği üzerinde büyük bir projeyi yönettim. Siber atak yapmasını bilenlerle siber güvenliği sağlayabilecek kişiler aynıdır, bunlar aynı yerden yetişiyor. Aynı kurumlardan yetişenlerin bir tanesi devletin tarafında çalışıyorsa bir tanesi de siber atak kısmında geçiyor. Tarafları da değişebilir. Bir askeri düşündüğünüzde hem savunmadan anlar hem saldırıdan anlar. Savunmadan anlamayan asker nasıl saldıracağını bilmez. Dolayısıyla bilhassa bu konularda uluslararası bazı anlaşmalar, kaideler, görüşmeler olmazsa bunun sonu kötüye gider. Fransız Ulusal Teknoloji Akademisi var. Ben onun üyesiyim ve aynı zamanda Fransız vatandaşıyım. Biz Ulusal Fransız Akademisi olarak önerilerde bulunduk hatta Hollande zamanında Cumhurbaşkanlığına gittik. Fakat anladık ki bunun imkansız olduğunu görüyorlar. Bu anlaşmaların olmasını istemiyorlar çünkü o anlaşmalar olduktan sonra kendilerinin yaptıkları şeyler de anlaşma kapsamına girecek. Ülkeler çalışma yapıyorlar ama birbirlerine açık açık söylemeden yapıyorlar. Kendi çıkarları çerçevesinde ikili şeyler var, bunlar devam ediyor. Fakat eninde sonunda kimin elinde en büyük bilgisayarlar varsa onlar hakim oluyor.
Siber güvenlik konusunda devlet politikası oturtabilen bir ülkeden bahsedebilir miyiz?
İtalya’dan bahsedebilirim. İtalya’da biliyorsunuz çok büyük mafya sorunları var. Mafyanın çeşitleri var a, b, c hepsinin adı farklı. Bölgesine göre bunlar büyük sorun. Dolayısıyla İtalya’nın çok ilginç kanunları var. Bir taraftan birinin telefonunun bilgisine erişmek devlet tarafından çok zor. Çok yüksek hakimlerin önünden geçmesi gerekiyor. Ancak onlar onaylarsa devlet dinleyebiliyor. Özerk mahkemelerin karar vermesi lazım ki devlet tarafı veya hükümet dinleyebilsin. Bir taraftan da dinleme işini çok iyi yaparlar çünkü sorunu var. Bir çok şey ancak adamlar konuşurken, hazırlarken yakalanabiliyor. Onun için onlarda çok geliştirilmiş ve bence öyle örnek alınabilecek durumda. Fakat Amerika’yı ele alırsanız, ajanslar herşeyi okuyor. Tabi güya Amerikan vatandaşına bir şey yapmıyor. Tabi doğru mu yalan mı, ne şekilde bu yapılıyor, pek bilinmiyor çünkü o kadar büyük bir makine ki kontrolden kaçmış.
Günümüzde yapay zeka da çok konuşulmaya başlandı. Yapay zeka bizi ne zaman esir alacak?
Aldı bile. Google’a giriyorsunuz. Uçak bileti alacağım diyorsunuz. Size gösterebileceği örnek belki 10 bin taneyken size 10 tane gösteriyor. Bunu neye göre seçiyor? Oradaki yapay zekanın kullandığı algoritmalar içindeki parametreleri Google koyuyor. En çok işine gelen bilgileri size veriyor. Siz her tıkladığınızda firma Google’a para veriyor. Kimin verdiği para daha fazlaysa Google onu gösteriyor. Yani bilgisayarlar zaten hayatımızı etkiliyor. AB’nin şu an Google ile olan kavgası da bu. “İnsanlara istediğin şeyi gösterip bir sürü para alıyorsun hiç değilse vergisini öde” diyor.
Google’a olan mecburiyetimizi azaltabilecek bir şey var mı?
Yol gösteriyor mesela googledan gelen bilgiler yanlış olabiliyor. Ben kullanmam mesela. Harita kullanıyorum. Çünkü orada yanlış bilgiler gelebiliyor. Hele aceleniz varsa karar vermeniz zorsa kullanmıyorum. Bisküvi yerken bile zararının ne olacağını düşünmemiz lazım. Arama motoru demek işi basitleştiriyor. Bunlar arama motoru değil. Bu size kendi işine gelen bilgiyi veren bir şey.
* * *
Osmanlı matematikçisi Gelenbevi İsmail Efendi’nin de torunuymuşsunuz…
Evet. Kendisinin 3 yönü var. Birincisi ulema. Medresede eğitim alıp, müderris olmuş. İkinci yönü de matematik. Okul yıllarından beri matematiğe çok meraklı. Matematik konusunda araştırmalar yapıyor ve yayınlıyor. Osmanlı imparatorluğunda logaritmanın kullanılması üzerine çok miktarda çalışmaları var. Bir de matematik hocası oluyor. Bir gün top atış sahasında, padişahın huzurunda humbaracı ocağı hedefi tutturamıyor. Padişah bozuluyor ve bunları düzeltecek kimse var mı diyor. İsmail Gelenbevi var diyorlar. Yanına çağırıyor. Gelenbevi diyor ki, bu kadar mesafeye koyacaksınız, topun yüksekliği şu kadar, topun okkası bu kadar olacak. Atış yapılıyor, tam tutuyor. Hemen nişan veriyorlar ve onu deniz mühendisliği okuluna matematik hocası yapıyorlar. Hayatının bir kısmı orada geçiyor.
Bir de ailemizden Şeyhülislam Cemaleddin Efendi var. Mısır’da vefat etmiş. 1920’lerde naaşı gelmiş. Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiş. Baha Gelenbevi de bizim ailemizden. Türkiye’nin ilk film rejisörü diyebiliriz. 6-7 tane filmi vardır.
Fatih’teki Gelenbevi Lisesi’nin ailenizle bir ilgisi var mı?
Ailemize ait bir araziye yapılmış. Okulun yapımı planlandığında en uygun yer olarak o bölümü bulmuşlar. Arazi Gelenbeli İsmail Efendiye ait olunca isminin konması şartıyla mirasçılarından izin alınıp yapılmış.
Emeti Saruhan, 18.12.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Hayatın Sıcak Yüzü,
Emeti Saruhan Yazıları
Takip et: @emeti
Sonsuz Ark'ın Notu: Emeti Saruhan Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 06.07.2017
İlk yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz