Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Her açıdan kuşatılmış, çıplaklığın ya da giyinmenin, boyanmanın, estetik operasyonların, arabaların, parfümlerin, paranın, mücevherlerin ve iş-kariyer kaygılarının direktifleri ile kadın kadın olmanın farkını, erkek de erkek olmanın farkını ayırdedecek bir ruhsal ve biyolojik tema alanı inşâ etmekten mahrum... ikisi de aynı ringte aynı anda dayak yiyen elleri kolları bağlı zavallı birer boksör gibi..."
Bu hikaye Erkek ve Kadın'la başladı ve onlarla devam etti.
Arada karışık bir şeyler yaşandı, halen yaşanıyor, çok sonra da yaşanacak. Ama insanın tarihindeki her yeni başlangıç erkek ve kadın
arasındaki sabit, değişmez ilişki türüne geri dönülerek sağlandı, çünkü başka
çare yoktu, çünkü kadın doğurmalıydı ki, insan denen 'şey' var olma imkanı
bulabilsin. Şimdi yeniden kadın-erkek ilişkilerine dönme zamanının geldiğini
gösteriyor işaretler, ama bir peygamber gelmeyecek; bu kesin. O halde
kendimizle başbaşayız ve bu kaçınılmaz, geri dönülmez kararı vermek zorundayız;
bunu biz yapmazsak sonraki tarihte 'insan' denen 'şey'in varlığı mümkün
olmayacak.
Bu 'şey'in varlığının mümkün oluşunu erkek ve kadının cinsel
ilişkisi ile sınırlı tutmak da yetersiz olur, çünkü bu 'şey', her yeni
başlangıçla yeniden var olmaya devam ederken de kadın ve erkek arasındaki
ilişkinin bu türü bir şekilde devam ettiği için bugüne dek gelebildi. Kadın
sadece ve sadece çocuk doğurmak için kullanılan bir makineydi o karışık
dönemlerde de; insandan sayılmayan kadının o dönemlerde doğurmaktan başka
çaresi de yoktu, buna karşı çıkamazdı, bunu engelleyemezdi. Ama bugün öyle değil;
bugün kadın doğurmaya karşı çıkabiliyor ve doğurmayı engelleyebiliyor.
Yani
anlayacağımız şey belli, tehdit büyük. Kadın da erkek gibi 'özgür' iradesinin
sonuçlarını yaşamak istiyor, erkek gibi doğasına aykırı davranma hakkını kullanabiliyor.
Tabi konu kadının ya da erkeğin özgür iradesi değil, kaldı ki özgür irade ne
demek, bunu tartışabilecek kalitede bir insanlık kurgusu bile yok piyasada... eski kurgularla avunup duran zavallılar,
kadının "doğurmayacağım" dediği andaki özgürlüğünü neye bağlayacaklarını
bilemiyorlar çünkü... tabi bazıları da sperm bankaları tecrübesinin özgür irade
üzerindeki baskılarını dayanılmaz bulunca erkeksiz doğurmak için, bu hususta çabalayan
bilim adamlarına bel bağlamış durumdalar; sorun bu da değil belki... ya da işi
başka açıdan konuşmamız gerek; erkek-kadın ilişkilerine geri dönmek de ne demek?
'Kadın-Erkek İlişkisi' yerine 'Erkek-Kadın İlişkisi' yazmak bile
tuhaf homurdanmalara neden oluyorsa bugünün saçmasapan eşitlik tartışmalarına
boğulmuş zavallıların ruhunda, bunu bu şekilde konuşmaya gerek yok; Erkek ya da Kadın öncelikli bir varlıksal pozisyona bağlı değil bugün durum, ikisi de olmadan
çocuk doğamıyor mesela.... İkisi de henüz 'âşık olmak' gibi ruhanî bir
zorlayıcı 'güdü'ye ya da 'seks yapmak' gibi bedenî bir 'zorbalığa' karşı
çıkamıyor, nasıl özgür irade tanımı yapılacaksa artık bu şartlarda...
Bence
yine buradan yola çıkmalıyız; erkeği ve kadını çağdaş teknolojilerin bulunmadığı
köylere geri göndermemiz gerek... çünkü çağdaş teknolojiler kadını ve erkeği
basit bir robot ya da iş gücü olarak tanımlıyor, böyle istiyor; onun
cinsiyetini ve cinsiyetine bağlı güdülerini baskı altına alıyor, doğal
ortamından koparıyor, erkeğin ve kadının doğasının ortaya çıkmasını engelliyor, kadın
ve erkek öncekine göre özgür diyebileceğimiz 'baskısız' bir doğal ortamda kendi
hayatını üretme şansını bulamıyor.
Her açıdan kuşatılmış, çıplaklığın ya da
giyinmenin, boyanmanın, estetik operasyonların, arabaların, parfümlerin, paranın, mücevherlerin
ve iş-kariyer kaygılarının direktifleri ile kadın kadın olmanın farkını, erkek
de erkek olmanın farkını ayırdedecek bir ruhsal ve biyolojik tema alanı inşâ etmekten
mahrum... ikisi de aynı ringte aynı anda dayak yiyen elleri kolları bağlı
zavallı birer boksör gibi... Çağdaş hayat ikisinin de ağzını burnunu dağıtıyor,
kadın-erkek birbirine karışıyor, o arada uyanan güdüler de buldukları uygun
boşluklara dalıyorlar...
Köye geri gönderelim erkeklerimizi ve kadınlarımızı, çünkü
başka çaremiz yok... sadece inekleri, öküzleri, eşekleri, koyunları, keçileri, tavukları,
horozları, civcivleri, kedileri, köpekleri, bahçeleri, tarlaları, dereleri,
nehirleri, gölleri ve dağları olan, dağlarında kurtları, ayıları, tilkileri,
sincapları olan köylerimize geri dönelim... ancak o zaman Erkek-Kadın
ilişkilerine geri dönmemiz mümkün olabilir.
Bir peygamber gelmeyecek, söylemiştim, o halde her şeyi yeniden düşünmek için, hangi dini seçeceğimizi kararlaştıracağımız bir yer olmalı; özgür irademizin üzerinde 'baskı' olamayacak olan bir yer... kadın ve erkek olarak, hangi duyarlılıkları, hangi özeni, hangi önemi istiyorsak ve hangi din buna en mükemmel çözüm önerisinde bulunuyorsa düşünelim ve o dine inanalım ve o dinin erkek-kadın ilişkilerinin temel çerçevesini çizen emirlerini eksiksiz yerine getirelim.
Bir peygamber gelmeyecek, söylemiştim, o halde her şeyi yeniden düşünmek için, hangi dini seçeceğimizi kararlaştıracağımız bir yer olmalı; özgür irademizin üzerinde 'baskı' olamayacak olan bir yer... kadın ve erkek olarak, hangi duyarlılıkları, hangi özeni, hangi önemi istiyorsak ve hangi din buna en mükemmel çözüm önerisinde bulunuyorsa düşünelim ve o dine inanalım ve o dinin erkek-kadın ilişkilerinin temel çerçevesini çizen emirlerini eksiksiz yerine getirelim.
Başka seçeneğimiz bence yok, siz nasıl düşünüyorsunuz?
Ya da düşünüyor musunuz?
Ya da düşünüyor musunuz?
Seçkin Deniz, 26.12.2017, Sonsuz Ark, Şeyler ve İnsanlar, Sohbetler
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.