"Unutmayalım. 15 Temmuz 2016'dan 18 ay sonra bile FETÖ üyesi bir mahkum, kendisini mahkum eden hakimi gelecekte muhtemel bir güç günü ile tehdit edebiliyor..."
ABD'nin diplomasi
geleneğinde 'gerçekte olan'la dünya kamuoyuna 'duyurulan' arasında tamamen zıt
içerikler vardır, bugünlerde 'Kuduz Köpek' lakaplı Savunma Bakanı Jim Mattis'e
atfedilen "hedefi yavaş yavaş nefessiz bırakıp boğmak" stratejisi CIA-Pentagon
geleneğidir, oysa Trump çok hızlı hareket eden, klasik Amerikan sinsiliğini pek
sevmeyen ya da öyle görünmeyi tercih eden, anlık kararlar verebilen bir
Başkan'dır...
Bugün ' Trump'ın
deliliği' üzerinden yürüyen CIA-Pentagon politikalarının Türkiye karşısında çok
dağınık, dalgalı, anlık, diplomatik geleneklere uymayan çerçevede, belirsiz ve 'genellikle
sessiz' görünmesi Türkiye için hiç de olumlu bir perspektife işaret etmiyor. Bu
perspektifte açık bir şekilde şu var: Erdoğan'ın İsrail'e 'One Minute' dediği 2009 yılından itibaren Türkiye'ye Erdoğan'ın şahsında savaş ilan ederek illegal
yöntemlerle yönetim değişikliği yapmaya çalışan, ama her seferinde Türkiye
halkının resti ve direnişi ile başarısızlığa uğrayan Obama yönetimindeki CIA-Pentagon,
15 Temmuz FETÖ Askerî darbesinde suçüstü yakalanmış olmasına rağmen yenilgiyi
hazmedemiyor, daha geniş ve daha sessiz tuzaklarla yürümeye "hedefi yavaş
yavaş nefessiz bırakıp boğmaya" çalışıyor.
Trump'ın Obama dönemine yönelik eleştirileri, 15 Temmuz'daki direnişi nedeniyle Türkiye Halkına yönelik takdir hislerini ifade etmesine neden olsa da, Trump CIA-Pentagon'un Türkiye'yi düşman olarak tanımlayan politikalarını değiştirme gücü/yeterliliği göster(e)medi. CIA-Pentagon Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürdistan kurdurma hedefini Türkiye'nin karşıt hamleleriyle gerçekleştiremese de Obama döneminde planlandığı gibi Kuzey Suriye'de bir Kürt Devleti kurma hedefinden vazgeçmedi.
15
Temmuz FETÖ darbesinin sorumlusu Câni Gülen halen ABD'de ikamet ediyor ve firarî
FETÖ mensupları ABD tarafından korunuyor. Yine 17-25 Aralık'ta FETÖ eliyle icra
edilen Yargı-Emniyet darbesinin devamı niteliğinde Rıza Sarraf'ın suçlanması
ile başlayıp, yine Sarraf'ın yalan beyanla tanıklığa geçişi sonrası Halkbank genel
müdür yardımcısı Hakan Atilla'nın aleyhinde herhangi bir delil ya da tanık
yokken yargılanması CIA-Pentagon operasyonlarının devam ettiğinin açık birer
göstergesi.
Türkiye bütün bunlara karşılık 'Şeffaf' bir söylemle 2009'den beri
süren ABD düşmanlığını dünya kamuoyuna aşama aşama ilan ediyor; Erdoğan'ın
ABD'nin kabarık suç dosyalarını ifşa etmesi ABD'yi kızdırsa da, Erdoğan ısrarlı
bir şekilde Türkiye'de darbe yaptırmaya çalışan ABD'nin elemanlarına (Fuller,
Barkey, Topuz) dair yargı sürecini işletmeye devam ediyor, Hakan Atilla'nın
yargı tiyatrosu sonucu 'suçlu' bulunmasına karşılık Halkbank'ın ABD aleyhine
dava açabileceğini söylüyor.
CIA-Pentagon'un 'Trump'ın
deliliği' üzerinden yürüyen politikalarından Türkiye'yi ilgilendiren
kısımlarını analiz etmemiz, bu önemli noktaya odaklanmamız gerekiyor. Çünkü 8
Ocak'ta mahkum olan bir FETÖ üyesi değişmeyen bir kararlılık ve cesaretle
kendisini mahkum eden hakimi tehdit edebiliyor. Demek ki kendisine verilen bir güvence var... O güvencenin ne olduğunu merak
etmemiz ve görmemiz gerekiyor. Ki; 15 Temmuz öncesinde yaşanan bu türden
olayların aynı merkezden kaynaklandığını tecrübe etmiş durumdayız.
Trump'ın Deliliği
Tarih'te ilk kez
görevdeki bir Başkan'ın akıl sağlığı dünya gündemini açıkça meşgul ediyor. Oğul
Bush'un 'gaf' olarak nitelenen zihinsel yetersizliğini yansıtan söz ve davranışları
bile Beyaz Saray sözcüsüne böyle bir
soru sorulmasına neden olmamıştı. Basın brifinginde bir gazeteci, Sözcü Sarah
Sanders'e "Bu nükleer tehditlerle ilgili paylaşımlardan sonra nükleer
düğme konusunu bu kadar hafife aldığından dolayı Amerikan halkı Başkan'ın zihni
sağlığı konusunda endişelenmeli mi?" sorusunu yöneltmişti... Sanders bu
soruya, "Başkan'ın ve bu ülke halkının Kuzey Kore liderinin akli sağlığı
konusunda kaygılanması gerektiğini düşünüyorum. Tehdit eden o, yıllardır
defalarca füze denemesi yapan o ve bu başkan (Trump) boyun eğecek, zayıf
duracak bir başkan değil. Yapacağına söz verdiği şeyleri yapmaya bakar"
cevabını vermişti.
Bu konu sadece
demokratların, neoconların sorunu değildi. Aralık ayı başında bir grup
Cumhuriyetçi vekilin, Yale Üniversitesinde hocalık yapan psikiyatr Bandy X. Lee
ile görüşerek Trump’ın akli dengesiyle ilgili fikir alışverişinde bulunduğu
iddiası başkent kulislerini sarsmıştı. Trump, akıl sağlığının yerinde olmadığıyla
ilgili iddialara ilişkin,“Açıkçası hayatım boyunca taşıdığım en büyük iki
değer, akli dengem ile zeki olmamdır. Çok başarılı bir iş adamıyken televizyon
dünyasına girdim ve sonra da ilk denememde başkan oldum. Bence bunun için
sadece zeki değil, dahi nitelemesi yapılabilir, oldukça dengeli bir dahi.” diyordu.
Durum bu kadar vasat altı iken Trump'ın imzaladığı emirler ve yasalar, yaptığı görüşmeler Ortadoğuda ve dünyada
çok daha kaotik bir gelecek tasarlandığını gösteriyor.
5 Ocak 2018'de Amerikalı
gazeteci Michael Wolff'un ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki ilk
yılıyla ilgili yazdığı ve çok sayıda ciddi iddiayı içinde barındıran kitap piyasaya
çıktı. Trump, kitabın "yalanlarla dolu" olduğunu söylese de NBC'nin
Today programına katılan Wolff Trump'ı "muhtemelen şu aşamada Dünya
üzerine ayak basmış en güvenilmez insan" olarak nitelendirmişti. Trump'ın
avukatları, kitabın yayınevi Henry Holt'a bir ihtarname göndererek, içeriğinde
"çok sayıda yalan ve dayanıksız ifade" bulunduğunu belirttikleri
kitabın yayımlanmasının durdurulmaması halinde dava açılabileceği uyarısı yapmışlardı.
Evet;
karşımızda 'bunama' belirtileri gösteren, kendi partisinin üyeleri tarafından
'akli dengesi' soruşturulan Trump'ın Başkan olduğu ABD ile CIA-Pentagon ürünü
Türkiye karşıtı politikaların sürdürüldüğünü Vize Krizi'nde net bir şekilde
görebiliriz.
Vize
Krizi
7 Kasım'da Başbakan Binali Yıldırım'ın ziyareti öncesi ABD, Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerinde sınırlı ölçüde vize başvurularını yeniden kabul etmeye başladı. ABD'nin bu kararının ardından Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği de ABD vatandaşlarının vize başvurularını sınırlı ölçüde almaya başladığını açıkladı.
Yıldırım, Washington ziyaretinde Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Bob Corker'le konakladığı St. Regis’de bir buçuk saate yakın görüştü. Corker çıkışta yaptığı açıklamada, görüşmede geniş bir yelpazenin yanı sıra iki ülke arasındaki ‘spesifik’ konuların da ele alındığını söyledi. Son yıllarda yaşanan bazı gelişmelerin iki ülke arasındaki ilişkileri geriye götürdüğünü belirten Corker, ilişkileri geliştirmek için çalışıldığını, karşılıklı güvensizliğin yaşandığı konuların bulunduğu Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek için önlerinde zorlu ve uzun bir yol olduğunu söyleyen Senatör Corker, Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmesinin bu anlamda çok iyi geçtiğini söyledi.
9 Kasım'da Beyaz Saray'da yapılan Yıldırım-Pence görüşmesi sonrası yapılan Beyaz Saray açıklamasında da 'İki ülkenin arasında yeni bir sayfanın açılacağı' ifade edilecekti:
"Bugün ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Başbakan Binali Yıldırım Beyaz Saray’daki görüşmede Türkiye ile ABD arasında devam eden stratejik ortaklığı teyit ettiler. İki lider bu görüşmenin Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaya vesile olmasına ilişkin umutlarını dile getirdiler ve ikili ilişkilerde yapıcı bir diyalog ihtiyacının üzerinde anlaştılar. Ortadoğu’daki istikrar ve güvenliğin ABD ile Türkiye’nin ortak çıkarına olduğunun altı çizilerek bu hedefe ulaşılması için hükümetler arası danışmaların arttırılması kararlaştırıldı. Başkan Yardımcısı Pence, Türkiye’nin küresel güvenliğe ve IŞİD ile mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı Başbakan Yıldırım’a teşekkür etti. Pence, ABD’nin PKK ile ve diğer terör tehditleri ile mücadelesinde Türkiye’nin yanında olduğunu da vurguladı. Başkan Yardımcısı, Türkiye’de olağanüstü hal altında tutuklu olan ABD vatandaşları, konsolosluk personeli, sivil toplum temsilcileri ve gazetecilerin durumuna ilişkin derin kaygılarını paylaştı ve bu davaların şeffaf bir biçimde çözüme kavuşturulmasını talep etti."
Yıldırım-Pence görüşmesinden sonra Başbakanlıktan da açıklama geldi:
"ABD’yi ziyaret etmekte olan Sayın Başbakanımız, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile bugün (9 Kasım) Vaşington’da bir görüşme yapmıştır. Görüşmede, FETÖ elebaşının tutuklanarak ülkemize iadesi, faaliyetlerinin sonlandırılması talebimiz yinelenmiştir. New York'da görülen ve ilişkilere zarar veren davalardaki sözde delillerin sahte olduğu, yasalara uygun olmayan yöntemlerle toplandığı hatırlatılmıştır. Terörle mücadele dahil olmak üzere, ikili ilişkilerimiz ve bölgesel meseleler etraflıca ele alınmış; YPG terör örgütüne silah verilmesi konusunda duyduğumuz rahatsızlık ve desteğin sona erdirilmesi yönündeki beklentilerimiz hatırlatılmıştır. Taraflar iki ülke arasındaki köklü müttefiklik ilişkilerinin ve stratejik ortaklığın önemini vurgulamışlar ve bu görüşmenin ikili ilişkilerde, iki dost ve müttefik ülke olan Türkiye ve ABD arasında yapıcı diyalog temelinde yeni bir sayfa açması temennisinde bulunmuşlardır."
Aslında her iki açıklamadan da anlaşılacağı üzere hiçbir şey değişmemişti... . ABD'nin Türkiye karşıtı tavrı aynen sürecekti.ABD CIA-Pentagon stratejileri gereği PKK-YPG-PYD'ye 4000 tırdan fazla silah göndermeye devam ediyordu, Trump'ın 'delice davranarak' Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmesi, Türkiye'nin ABD'yi bir kenara bırakan politikalarının dev adımlarla yürütülmesi zorunlu hâle geldi.
Kudüs
13 Aralık'ta Trump'ın 6 Aralık'ta Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını açıklaması müslümanları tarihî bir karara zorladı. Erdoğan'ın çağırısı üzerine ABD'ye karşı İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyeleri ortak bir bildiri yayınlayarak Doğu Kudüs'ü, "Filistin'in işgal altındaki başkenti" olarak tanıdığını açıkladı; olağanüstü bir zirve düzenleyen ve 57 Müslüman nüfuslu ülkenin üyesi olduğu İİT, sonuç bildirisinde ayrıca ABD'nin Kudüs kararını reddettiğini ve kınadığını ilan ve hukuken de hükümsüz olduğunu ilan etti.
Vize krizinde zikzaklar
Trump'ın Türkiye'nin Kudüs'e dair aldığı inisiyatife kızdığı ve müslüman ülkelere karşı intikam hisleriyle dolduğu attığı adımlarla net bir şekilde anlaşılacaktı, ama bu kez karşısına bütün dünyayı aldığının farkında değildi.
19 Aralık'ta Türkiye'deki ABD Büyükelçiliği, Türk vatandaşlarının vize işlemi randevuları için en erken tarihin 2019 yılının ocak ayı olduğunu açıkladı.Vize yasağı askıdan yeniden indirilmişti. Türkiye bu yaptırımı umursamadı ve Trump'ın Kudüs kararını BMGK'ya taşıdı.
21 Aralık'ta ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde veto ettiği Kudüs tasarısı, Türkiye ve Yemen'in talebiyle bugün BM Genel Kurulu'nda oylandı ve 128 oyla kabul edildi.
28 Aralık'ta hiçbir sebep yokken, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği, Türk hükümetinin "üst düzeyde sağladığı güvenceye bağlı kaldığını" belirterek Vize yasağını kaldırdı. Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği'nin cevabı şöyleydi: "ABD'nin Türkiye'den güvence aldığını ileri sürerek Türk ve Amerikan kamuoylarını yanlış bilgilendirmesini doğru bulmuyoruz."
Acaba ABD Vize yasağı uyguladığı Türkiye'nin de kendisine aynı şekilde karşılık vermesi ile operasyon yapacak elemanlarını Türkiye'ye göndermekte zorluk mu çekiyordu?
Aralık ayı çok hareketli geçiyordu, CHP ve Kılıçdaroğlu Yunanistan'la savaş konulu ağız dalaşına girmişti.
Kılıçdaroğlu
ve Yunanistan
CHP Genel Başkan yardımcısı Öztürk Yılmaz, "Meydanı boş bulan Yunan Bakan, provokatif söylemlerle bizi tehdit etmeye kalkıyor. Bilsin ki hiç ummadığı bir zamanda balyozu kafasına yer. Tarihe bakarsa, bunun örneklerini çok iyi görür" diyor ve hükümeti bu polemiğin içine çekmeye çalışıyordu:
"Millilik ve yerlilik şunu gerektirir; ana muhalefet partisine milli bir konuda laf söyleniyorsa, hükümet yetkilileri çıkıp buna cevap vermeli"
Tuhaf bir şeyler oluyordu ve Kılıçdaroğlu yine bu tuhaf şeylerin içindeydi... Bunun ABD ile ilgisi hangi boyuttaydı?
İstanbul'a en yakın Yunanistan şehri olan Dedeağaç (Alexandroupol)'ta bağımsız bir NATO Helikopter üssü
7 Ocak 2018'de Hürriyet internet sitesi şu başlıkla bir haber verdi:
"Müthiş iddia! Yunan askerler NATO üssünü korumayı reddetti"
Yunanistan'da yayımlanan bir rapora göre Yunan askerlerin, NATO'nun Yunanistan'ın kuzeyinde Dedeağaç limanında yeni kurulan helikopter üssünün korunması görevini kabul etmedikleri belirtildi.
Yunan askerlerin, NATO'nun Dedeağaç limanında yeni kurulan helikopter üssünün korunması görevini kabul etmedikleri aktarıldı. Rizospastis'de yayımlanan rapora göre görevi kabul etmeyen bir Yunan askeri, "NATO ve Amerikalı katilleri destekleyen herhangi bir hizmeti hiçbir zaman yapmayacağız. Askeri komutaya verdiğim raporda şahsen desteklediğim görüş budur. Meslektaşlarım da aynısını yaptı. Halkımıza karşı savaş planlayan NATO ordusunun ülkemize getirilmesi provokatif ve kabul edilemezdir. Herkes onların işlediği suçları biliyor. Yugoslavya, Suriye ve diğer ülkelerin halklarına karşı işlenen suçlar gibi. Amerikalıların 1946-1949 arasında Yunanistan halkına ve Yunanistan Demokratik Ordusuna müdahalesini unutmuyoruz. Halkın katillerinin çıkarlarına hizmet edilmesi için bir askere emir vermek oldukça utanç vericidir, bu durum aynı zamanda Yunanistan halkının ve gençliğinin çıkarlarına da terstir" şeklinde konuştuğu aktarıldı.
Dedeağaç limanında yeni kurulacak olan NATO helikopter üssünün hedefi kimdi ve yunanlı askerler neden "Halkımıza karşı savaş planlayan NATO ordusunun ülkemize getirilmesi provokatif ve kabul edilemezdir." diyorlardı?... Yunan halkı kimle savaşacaktı, Türkiye ile mi? CIA-Pentagon Yunanistan-Türkiye savaşı çıkarmayı mı planlıyordu?
Yoksa 15 Temmuz NATO-FETÖ askerî darbesi bastırılınca 8 FETÖCÜ askerin helikopterle Yunanistan hükümetinin kontrol ettiği alana inmesi ve şu ana dek süren iade-yargılama-iltica süreci Pentagonu rahatsız mı etmişti de İpsala sınır kapısından sadece 40 km uzaklıkta, İstanbul'a en yakın Yunanistan şehri olan Dedeağaç (Alexandroupol)'ta bağımsız bir NATO Helikopter üssü kuracaklardı?
Geçmiş değildi sorun belki de, gelecekti; Türkiye'de gelecekteki muhtemel CIA-Pentagon operasyonlarında kullanılacak kontrolsüz bir üs sessiz sedasız hava trafiği demek olabilirdi.
Erdoğan
Yunanistan'da
Oysa
bir ay önce 7 Aralık 2017'de Erdoğan Yunanistan'daydı; Türk-Yunan ilişkilerinin
komşuluk ve kazan-kazan ilkesi ile yeniden değerlendirilmesi için oradaydı
Çipras
Hükümet yanlısı Avgi gazetesi Erdoğan'ın ziyaretiyle ilgili haberine,
"Görüş ayrılıkları gizlenmedi" başlığını kullanmıştı. Manşetten
verilen haberde cumhurbaşkanları arasında yaşanan gerginliğe rağmen Erdoğan ile
Tsipras arasında yapılan ikili görüşmeden olumlu kararlar çıktığı yazılmıştı. Gazete
buna örnek olarak Ege‘deki gerginliklere son verilmesi için Genelkurmay
başkanlarına "angajman kurallarının yeniden gözden geçirilmesi" talimatının
verilmesini göstermiş, Türk-Yunan ilişkilerinin daha iyi bir düzeye geldiği
görüşüne de yer vermişti.
Yunanistan'la
kriz
Yunan haber ajansı ANA-MPA, komisyonun başvuruyu, 'Uluslararası Af Örgütü, Avrupa Konseyi ve uluslararası antlaşmalara göre, 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişiminin ardından Ankara'daki durumun insan hakları açısından kabul edilemez düzeyde olduğuna' karar vererek, 'Türkiye'ye iade edilmesi durumunda adil yargılama yapılmayacağı' gerekçesiyle kabul ettiğini belirtti. Serbest bırakılan askerin, Türkiye'den kaçarken kullandıkları helikopterin yardımcı pilotu olduğu ifade edildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan sert bir açıklama yaptı:
"15 Temmuz darbe girişimine katılan sekiz darbeciden birine sığınma hakkı veren Yunanistan, bu kararı ile darbecileri koruyan ve onlara kucak açan bir ülke olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. "Türkiye'de demokratik düzeni hedef alan, güvenlik güçlerimizden ve sivillerden yüzlerce vatandaşımızı şehit eden suçluların ülkemizde adalet önünde hesap vermesini yeniden engelleyen Yunanistan, terör ve suçla mücadele konusunda bir müttefik ülkeden beklediğimiz destek ve işbirliğini göstermemiştir."Siyasi saiklerle alındığını düşündüğümüz bu kararın Yunanistan'la ikili ilişkilerimiz ve bölgesel konulardaki ortak çalışmalarımız üzerinde kuşkusuz etkileri olacaktır."
Bunun üzerine Yunanistan'dan bir açıklama daha geldi. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında çatışmacı bir dil kullanıyordu, Kılıçdaroğlu'nun ektiği tohum filiz vermiş gibi görünüyordu:
"Demokrasiler tehdit etmez ve tehdit edilemez. Yunanistan'ın bu konudaki duyarlılığı devam edecektir. Umuyoruz komşularımız da aynısını tercih eder. Demokratik ilke ve yöntemlere inancımız zayıflamaktan ziyade daha güçlüdür."
Yunanistan hükümeti, dışişlerinin sert açıklamasına karşılık Yunan basını hükümetin İltica Komisyonu'nun kararının iptali için Atina İdari İstinaf Mahkemesi'ne başvurmaya hazırlandığını yazdı. Daha önce iltica başvuruları alt komisyon tarafından reddedilen diğer 7 askerin de üçüncü derecedeki Bağımsız İltica Komisyonu'na başvurması bekleniyordu. Yunanistan'a kaçan 8 askerin iade talebi Ocak 2017'de üst mahkeme tarafından reddedilmiş, birkaç ay sonra Türkiye yeni bir iade talebinde bulunmuştu. Bu talep de Yunanistan tarafından reddedilmişti.
Yunanistan, Türkiye ile CIA-Pentagon-NATO arasında sıkışmıştı... Çelişkili kararlar alıyor, bu kararları değiştirmek için çabalıyor ve nihayetinde basına sızdırılan bir askerî rapora göre Dedeağaç'ta bir NATO Helikopter üssünün kurulmasına karşı çıktığını söylemeye çalışıyordu.
8
Ocak 2018'de Atina İstinaf Mahkemesi, Yunanistan’a kaçan darbecilerden Süleyman
Özkaynakçı’nın iltica talebine Yunan hükümetinin itirazını kabul ederek
yürütmeyi durdurma kararı aldı.
Şimdilik
durum kontrol altına alınmış durumda, ancak CIA-Pentagon Yunanistan'la ilgili
sıkıntılar üretmeye devam edecek gibi görünüyor.
Balat'ta
Bulgar Kilisesi-Demir Kilise'nin Restorasyonu
İstanbul
Balat’taki demirden 1898 yılında inşa edilen tek kilise olma özelliğini taşıyan
Bulgar kilisesi Sveti Stefan Kilisesi'nin (Demir Kilise), 7 yıl süren restorasyon
çalışması tamamlanmış, Kilisenin açılışı için Balat'ta tören düzenlenmişti.
Törene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov da katılmıştı.
"Bu dönemde Bulgaristan'ın farklı bir konumu da var. AB Dönem Başkanlığı kendilerinde. Böyle bir dönemde bu açılışın yapılıyor olmasını uluslararası topluma verilmiş bir mesaj olarak değerlendiriyorum. İstanbul farklı dinlerin ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşadıkları şehir olma vasfını bir kez daha göstermiştir."
ABD ve Trump Türkiye'ye karşı doğrudan yorum yapmıyorlardı... Tabi kurdukları kapan işlemeye devam ediyordu: "hedefi yavaş yavaş nefessiz bırakıp boğmak"
Hakan Atilla Davası ve CIA-Pentagon-FETÖ Yargı Tiyatrosu
3 Ocak 2018'da Hakan Atilla davasında jüri karara vardı. New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesinde görülen davada, 12 kişilik jüri heyeti, eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’yı, yöneltilen 6 ayrı suçun 5’inden suçlu buldu. Atilla, kara para aklamaktan suçsuz bulunurken, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını delmek, ABD'yi aldatma suçuna iştirak etmek, ABD bankalarını dolandırmak, ABD bankalarını dolandırmaya iştirak etmek, ve kara para aklama suçuna iştirak etmekten suçlu bulunmuştu.
7 Ocak 2018'de Başbakan Yardımcısı Bozdağ, ABD'deki Hakan Atilla davasına dair, "Bu olay, FBI ile CIA ve Richard Berman ortaklığıyla 17-25 Aralık'ta FETÖ'cü teröristlerin Türkiye'de yapamadığını ABD'de yaparken suç üstü yakalanmalarıdır. Hakim, FETÖ'cülerin ağırladığı biri. Savcı, FETÖ'cülerin cesaretlendirdiği ve 17-25 Aralık'ı destekleyen biri. En önemli tanık dedikleri kişi, FETÖ'cü firari bir komiser yardımcısı 17 Aralık soruşturmasının da polisten amiri. Raportör dediği kişi, yine Türkiye'den firari FETÖ'cü bankacı olan biri. Bilirkişi özel seçilmiş, dedikleri gibi karar vermeyecekleri için değiştirdiler" diyecekti.
Türkiye, nefessiz kalmamaya kararlıydı, ancak birdenbire bir haber patlamıştı medyada... tabi öncesi de olan bir içerikle...
ABD Korsan PKK devletini resmen tanıyacak
Terör örgütü PKK/PYD’ye 4 bin TIR'dan fazla silah yardımı yapan ABD, tehlikeli bir adım daha atmaya hazırlanıyordu. Suudi yönetimine yakın Şark el-Avsat’a konuşan bir ABD’li diplomat Beyaz Saray’ın Suriye politikasında yeni safhaya geçtiğini söylemişti. Buna göre ABD Savunma Bakanı Mattis, terör örgütü PKK/PYD işgalindeki bölgeyi resmen tanımak için bir ‘diplomat ekibi’ göndermiş, bu ekip PKK elebaşlarıyla yol haritasını görüşmüştü. DEAŞ bahanesiyle Türkiye sınırında terör hattı inşa etmeye çalışan Washington, terör örgütü PKK/PYD işgali altındaki 28 bin kilometrekarelik alanı diplomatik olarak tanıma girişimi başlatmıştı.
Türkiye'nin Suriye sınırındaki il ve ilçelerindeki sığınmacı sayısını sık sık diline doluyordu Kılıçdaroğlu. Çok yüksek perdeden konuşuyor, Trump'ı aratmayan bir boşlukta çırpınıyordu. 15 Temmuz 2016 NATO-FETÖ darbesi öncesi konuştuğu gibi tuhaf şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Kılıçdaroğlu
ve Olağandışı Söylemler
11
Mayıs 2016'da başkanlık sistemi
tartışmalarıyla ilgili şöyle diyordu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
"Anayasa'yı değiştirelim; ne için?
'Başkanlık sistemini getireceğiz'. Bir kişi konuşacak, Türkiye susacak. Bir
kişi konuşacak, hakim ona göre karar verecek. Bir kişi konuşacak, ona göre
milletvekili listeleri hazırlanacak. Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden
bu ülkede gerçekleştiremezsiniz"
Kılıçdaroğlu'nun
aradığı kan tam 2 ay sonra döküldü, Kılıçdaroğlu'nun
sonradan 'tiyatro' dediği NATO-FETÖ askerî darbesiyle 15 Temmuz 2016'da, 250
insanımız şehit edildi 2500'e yakın insanımız da yaralandı. 16 Nisan 2017'de de
Halk Referandum'la Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ni kabul etti. Buna rağmen
Kılıçdaroğlu halkın tercihine saygı duymuyordu.
Kılıçdaroğlu'nun "Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden
bu ülkede gerçekleştiremezsiniz" dediği zamandan 2 yıl sonra yine bir mayıs
ayında 9 Mayıs 2017'da parlamenter
sistemi geri getirmeyi vaat edecekti aldığı standart %25 oya rağmen,
"Parlamenter demokratik sistemi Türkiye’ye en güçlü şekliyle getireceğiz, size sözüm söz" demişti.
Bunu nasıl yapacağını
söylemiyordu. 31 Aralık 2017'de yine tuhaf sözler veriyordu:
"2018 yılını tüm
gazeteciler için bir umut yılı kılacağımızın sözünü veriyorum."
Bir şeyler 'kurmak'tan bahsediyordu, ancak hangi güçle
kuracaklarını söylemiyordu:
"Demokratik parlamenter sistemi, demokrasiye duyduğumuz
bağlılığın itici gücüyle yeniden kuracağız."
Kılıçdaroğlu fısıltılarla yürüyor gibiydi... ya da Trump'a duyulan
ihtiyacın yerli versiyonu olarak çalışmak zorundaydı.
Trump'ın akıl sağlığı tartışılırken CIA-Pentagon boş durmuyor
Bu arada başka şeyler olmaya devam ediyordu sessizce... İran'da
halkın rejime karşı başkaldırısı sabote ediliyor, Türkiye doğusunda kaosla
tehdit ediliyordu. Suriye'deki Rus üslerine insansız hava araçları ile saldırılar düzenleniyordu. Astana sürecinin üç aktöründen ikisi İran ve Rusya nefessiz bırakılmaya çalışılıyordu. CIA-Pentagon boş
durmuyordu. Avrupa'da da Türkiye ve Rusya karşıtı bir organizasyon inşa etmeye
çalışıyordu.
"Aşağıda çevirisini yayınladığımız metin, uzun süredir uygulamaya konan stratejik plan gereği konuşlandıkları Doğu ve Orta Avrupa'daki ülkelerde askerî tatbikatlar yapan ABD ordusu unsurlarının Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki ülkelerde ne aradığını,-amacı bu olmamasına rağmen- anlamamıza yardım etmektedir. ABD, elindeki son askeri tehdit ve silah ticareti kozunu kullanarak, politik ve ekonomik olarak güçlü olmayan bölge ülkelerini Avusturya-Macaristan İmparatorluğu nostaljisiyle Avusturya -Almanya liderliğinde birleştirerek yeni ve güçleri sınırlı, dar kapsamlı kukla imparatorluk kurmaktadır; ABD stratejisiyle yürüyen İntermarium'la, güçlenen (Çarlık) Rusya ve büyüyen (Osmanlı) Türkiye'ye karşı savunma hattı kurulduğunu da itiraf eden analizci-tasarımcı yazar, Almanya ve Avusturya gibi iki ülkenin Türkiye karşıtı öfkeli politik tutumunun da asıl sebebini -yine istemeden de olsa- teşhir etmiş görünüyor. Merkel ve diğer hükümet ortaklarının Türkiye karşıtı söylem ve eylemlerinin şiddetinin artması ve en son Sırbistan'la Türkiye ilişkilerinin gelişmesinden endişelenen ve sık sık Sırbistan'ın AB üyeliği ile ilgili Havuç Politikasını gündemde tutan Avusturya'nın Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz'un "Türkiye ile müzakereleri durdurun" çağrısından sonra Türkiye'nin Batı Balkanlardaki nüfuzunun artması karşısında belirsiz bir topluluğu uyarması, "AB açısından son derece önemli bir bölge olan Balkanlarda aktif rol üstlenerek reformları ve aşırılaşma ile mücadeleyi destekleyip bölge ülkelerine inandırıcı bir AB perspektifi sunmaları gerektiğini" söylemesi en önemlisi "Bir sonraki Avrupa krizi, daha önce olduğu gibi Balkanlar'da başlayabilir" şeklindeki kehaneti(!), ABD destekli İntermarium'un ciddi bir şekilde Türkiye-Avrupa ilişkilerini bozmaya odaklandığını göstermektedir. Brexit, İngiltere'nin Almanya'nın liderliğindeki imparatorluk tasarımı olan İntermatirum'a bir tepkisi olarak da okunabilir. Baltık-Karadeniz hattı öncelikle Rusya'ya karşı konumlanmıştır, İntermarium'a dahil edilmeye çalışılan üçüncü deniz Adriyatik Denizi'nin Türkiye'ye karşı Balkanlar'da kurulması tasarlanan hat olduğu kesindir. George Friedman bunu şu şekilde ifade etmektedir: "Eğer ki Ankara kendi potansiyelinin farkına varırsa Intermarium sadece Rusya’nın değil Türkiye’nin de önünü kesecektir." Seçkin Deniz, 23.08.2017
Analize "Bugün ' Trump'ın deliliği' üzerinden yürüyen CIA-Pentagon politikalarının Türkiye karşısında çok dağınık, dalgalı, anlık, diplomatik geleneklere uymayan çerçevede, belirsiz ve 'genellikle sessiz' görünmesi Türkiye için hiç de olumlu bir perspektife işaret etmiyor" diyerek giriş yapmıştım.
"Türkiye'ye Erdoğan'ın şahsında savaş ilan ederek illegal yöntemlerle yönetim değişikliği yapmaya çalışan, ama her seferinde Türkiye halkının resti ve direnişi ile başarısızlığa uğrayan Obama yönetimindeki CIA-Pentagon, 15 Temmuz FETÖ Askerî darbesinde suçüstü yakalanmış olmasına rağmen yenilgiyi hazmedemiyor, daha geniş ve daha sessiz tuzaklarla yürümeye "hedefi yavaş yavaş nefessiz bırakıp boğmaya" çalışıyor" şeklindeki tezimi de yukarıdaki gibi kanıtlamaya çalıştım...
8 Ocak 2018'de neocon Washington Post gazetesi, Özel Yetkili Savcı Robert Mueller'in ekibinden adını açıklamadığı bir ismi kaynak göstererek, ABD Başkanı Donald Trump'ın birkaç hafta içinde sorgulanabileceğini yazdı. CIA-Pentagon bu süreci nasıl sürdürecek, belli değil. (Mayıs 2019'da Özel Yetkili Savcı Robert Mueller dosyayı kapattığını açıkladı. Seçkin Deniz 16.06.2019)
Zaman bize ne gösterir bilemeyiz, ancak hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını artık hepimiz biliyoruz, o halde eskisi gibi davranma hakkımız da yok. MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli'nin 8 Ocak 2018'deki basın açıklamasında "2019'da aday çıkarmayacağız.7 Ağustos Yeni kapı ruhuyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleyeceğiz" diyerek konumunu sabitlemesi yeterince açık bir mesaj niteliği taşımaktadır; CHP-HDP-SP-İP-FETÖ-ABD ittifakı bundan rahatsız olmuştur.
Umarım, Türkiye olarak ABD'nin Türkiye sessizliğini daha derin ve çok boyutlu analizlerle dikkatle gündemde tutmaya devam ederiz...
Unutmayalım. 15 Temmuz 2016'dan 18 ay sonra bile FETÖ üyesi bir mahkum, kendisini mahkum eden hakimi gelecekte muhtemel bir güç günü ile tehdit edebiliyor...
Seçkin Deniz, 09.01.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-12, Sorgulamalar
Güncel Not I: Yunanistan Göç Politikaları Bakanı Yannis Mouzalas, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Yunanistan'a kaçarak siyasi sığınma talebinde bulunan 8 askerin darbeci olduklarına ilişkin geçerli sağlam bulgular bulunduğunu söyledi. Sputnik, 10.01.2018
Güncel Not II:
ABD'li gazeteci Jeff Brown, 16 Haziran 2019
"Tarihsel bağlamda ele aldığımızda, Donald Trump, kabadayı gibi Çin’e saldıran bir megalomanyağa benziyor. Ancak konunun özü bu değil. Trump'ın dünyada karışıklık ve kaos yaratması için bizzat ABD derin devleti tarafından başkanlığa getirildiğini düşünüyorum. Trump örneği üzerinden yaratılan 'aşırıcılık', aynı zamanda batılı müttefikleri dengede tutmak için de kullanılan bir unsur.' Onları dengede tutun, bağımlı hale getirin ve özellikle sağda politik aşırıcılık yaratın.'
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz
Ark Manifestosu'na
aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.