14 Ocak 2018 Pazar

SA5481/TG239: ABD-Pakistan İttifakı'nın Sonu

Sonsuz Ark'ın Notu:
ABD Pakistan'ı taş devrine döndürmüş, sürekli darbelerle, iç gerilimlerle liderlerine yönelik suikastlerle Pakistan halkını sefalete mahkum etmiştir (Sonsuz Ark'ın Pakistan etiketli yayınlarını okuyabilirsiniz). Pakistan'ın son dönemde Türkiye ile kurduğu yakın ilişkilerin bedeli olarak, Trump'ın ABD yardımlarının kesilmesine yönelik tehditlerine verdiği cevap gerçekten takdir edilecek düzeydedir...  Analiz yazarı George Friedman derin ABD'nin etkili isimlerinden biri olarak yeni durumu şöyle değerlendiriyor:"Washington şimdi Taliban'la hala savaş halinde ve yakında Çin ile olan ilişkisini yeniden canlandırma ihtimali olan kendisine hasım bir Pakistan'la karşı karşıya. ABD-Pakistan ittifakının sona ermesi, küçümsenecek bir olay olarak ele alınmamalıdır." Trump çirkin söylemleri ve tepkileri ile uyuyan bir devin uyanmasını sağlayan adımlar atmıştır... ABD Güneybatı Asya'da'da itibarsızlaşmaya devam etmektedir.
Seçkin Deniz, 14.01.2018

The End of the US-Pakistan Alliance

ABD ve Pakistan arasındaki ittifak sona erdi. Pakistan’ın Afganistan’daki cihatçıları bastırmakta başarısız olması ve bazılarına göre onlara yardım etmesi nedeniyle ABD’nin Pakistan’a yaptığı yardımları keseceği beyanatı üzerine, The Wall Street Journal ile geçenlerde bir mülakat gerçekleştiren Pakistan dışişleri bakanı böyle demişti. Bu sözün sadece siyaset gereği söylenmediğine inanmak için bazı sebepler bulunuyor. Pakistan ve ABD'nin çıkarları tamamen farklı ve onları birbirleriyle uzlaştırmak mümkün olsa da, pek olası görünmüyor.


Güney Asya’daki Yapılar

ABD-Pakistan ittifakı, Soğuk Savaşın ilk günlerinde, Hindistan’ın Bölünmesi sonucunda 1947'de Pakistan'ın oluşumundan kısa bir süre sonra başladı. Şimdi birbirinden farklı ülkeler haline gelen Hindistan ve Pakistan, kısa süre içinde birbirlerine düşman olacaktı. Hindistan tarafsız olduğunu iddia etmiş olsa da ideolojik ve stratejik anlamda Sovyetler Birliği ile müttefikti. İki ülke arasındaki bu ittifak ABD’yi endişelendirirken, bir savaş halinde Hindistan’a karşı ayakta kalamayacağını bilen Pakistan’ı ise dehşete düşürmüştü. Bu nedenle ABD ile ittifak yapmak Pakistan için kaçınılmazdı. 


Fakat Güney Asya’da gerçekleşen ittifak yapıları, hızla daha karmaşık hale geldi. Bölgedeki diğer önemli aktörlerden biri olan Çin, II. Dünya Savaşı'ndan sonra başlangıçta Sovyetler Birliği ile müttefik olsa da, sonraki yirmi yıl içinde yavaş yavaş Moskova’dan koparak gayrı resmi şekilde Washington ile yakınlaştı. Çin’in hem Sovyetler Birliği’ni hem de Hindistan’ı potansiyel tehdit olarak görmesi, Pekin’i Pakistan ile doğal bir müttefik haline getirmişti. Bu ittifak Washington’un pek hoşuna gitmemiş olabilir; ancak ittifak, Sovyetler Birliği’ni de kapsayacak şekilde ABD’nin bölgedeki çıkarlarına zarar verecek bir durum da oluşturmamıştı.

Güney sınırını güven altına almak isteyen Sovyetler Birliği, 1980 senesinde Afganistan'ı işgal etti ve böylece Pakistan sınırında kendi varlığını oluşturdu - bu durum Hindistan'ı memnun etmişti. Sovyetlerin Afganistan işgali, 1979 devrimiyle İran'dan daha yeni kovulmuş olan ABD'yi korkuttu. Washington, Sovyetlerin Afganistan'ı Basra körfezine yönelik bir üs olarak kullanacağını düşünüyordu. İran'a geçiş için Afganistan'dan daha kolay yollar olsa da ABD, kendisini hala Sovyetleri kontrol altında tutmaya mecbur hissetmekteydi.


Arazi koşulları ve mesafe göz önüne alındığında Moskova'ya askeri bir müdahale seçenekler arasında değildi. Bunun yerine Washington, kendi adına savaşmaları için Müslüman güçleri silahlandırdı. Sovyet yayılmacılığını engellemek isteyen Pakistan ve 1950’lerden beri Washington ile arasındaki ittifakı bitirmesi için Moskova’dan baskı görmekte olan Suudi Arabistan da bu konuda ABD’ye yardımcı oldu.


Böylece üçayaklı bir strateji ortaya çıkmıştı. Suudiler, Mücahit adı verilen savaşçıları bulacak ve bu savaşçılar CIA ve Pakistan’ın askeri istihbaratı olan İç Hizmetler İstihbaratı kontrolünde Pakistan’da eğitim görecekti.


Ancak savaşın beklenmeyen sonuçları oluyordu: Afganistan ve Pakistan istihbaratı içinde yer alan daha radikal unsurlar harekete geçmişti. Neticede Pakistan oldukça dindar bir ülkeydi. Bu unsurlar, Sovyetlere karşı savaşı politik değil dini anlamda savunmaktaydı, dolayısıyla cihadizm sadece Afganistan’ın uzak köşelerinde değil aynı zamanda Pakistan istihbaratı içinde de kurumsallaşmaya başlamıştı. (Etnisite faktörü meseleyi daha da karmaşık hale getirmekteydi. Büyük etnik gruplardan biri olan Peştunlar, hem Pakistan hem de Afganistan'da yaşıyordu ve cihatçılarla birlikte, 9/11’den sonra ABD'nin hedefinde olacaklardı.)


ABD’nin Afganistan’a yönelik ilgisi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kayboldu. Afganistan değil ancak İran ve Irak, Basra Körfezi’ne yönelik yeni tehditlerdi. Fakat Pakistan, etnisite ve din anlamında bağlarının bulunduğu ve Sovyetlere karşı cesurca verilen mücadele yılları göz önüne alındığında Afganistan'a yönelik menfaatlerinden vazgeçemezdi, ortaya çıkan her tehditte stratejik menfaati bulunmaktaydı.


Sonunda orada somut hale gelecek olan tehdit cihadçılıktı; Afganistan'ı ABD'ye yönelik 9/11 saldırılarını başlatmak için bir üs olarak kullanacak olan cihadçılar buradan yetişecekti. ABD, çeşitli nedenlerle ittifak için uygun olan çeşitli hiziplerle birlikte Afganistan'ı işgal etti. 


Washington, el-Kaide ve Taliban konusunda Pakistan istihbaratının kendisine yardım edeceğini umuyordu. Ancak, Pakistan istihbaratının, 1990’lı yılları Sovyet karşıtı müttefiklerini Taliban altında bir İslam devleti kurmak için kullanarak geçirmiş olduğu düşünüldüğünde bunu yapmak Pakistan için oldukça zordu. Pakistanlılar, el-Kaide’nin ABD’ye saldırmasını istemiyordu ancak diğer taraftan, Sovyetlere karşı savaşarak kurdukları siyasi yapının da tamamen yıkılmasını istemiyorlardı. 


Son Hamle Arayışı


Jeopolitik anlamda bu durum, Güney Asya’da yeni realitelerin ortaya çıkmasına neden oldu. Artık Sovyetler Birliği yoktu dolayısıyla Hindistan da onun bir müttefiki değildi. Çin ise aralarındaki ilişkilerin gittikçe gelişmekte olduğu ABD ve Hindistan’a karşı Pakistan’ı savunmaktan ziyade ekonomik gelişim ile ilgilenmekteydi. Başka bir deyişle, Pakistan izole edilmişti. İslamabad’da bulunan hükümet, ABD’yi desteklemenin Pakistan’ı istikrarsız hale getireceğinin farkındaydı çünkü sınırları içindeki İslamcılar bundan hoşlanmayacaktı. Ancak Çin’in sınırlı desteğiyle Pakistan’ın, ABD ve Hindistan’ı düşman olarak karşısına alması da mümkün değildi.


Bu bağlamda, Pakistan, şöyle bir strateji planladı; Afganistan'da ABD ile İslamcı unsurların öfkelenmesine sebep olmayacak kadar bir işbirliğine girecekti. Bu strateji çok ince bir çizgide yürüdü ve hükümet sıklıkla dengeyi bozacak kadar ileri gitti. ABD, Pakistan’ın içinde bulunduğu açmazın farkındaydı ve istikrarlı ve fark edilmeyecek şekilde Amerika yanlısı bir Pakistan’ın, Amerika’nın yürüttüğü savaşa topyekûn teslim olacak bir Pakistan’dan çok daha önemli olduğunu düşünmekteydi. Her iki taraf da diğerinden ihtiyacı olandan daha azını istemeye mecbur kalmıştı.


Şimdi ABD, bu oyunu sona erdirecek bir çıkış yolu arıyor. 16 senedir bir savaş yürütüyor ancak henüz hedeflerine ulaşamadı. Daha önce çok sayıda askerden oluşan birlikleri başarısızlığa uğradığı için ABD bu yolu artık denemeyecek. Bunun yerine, Taliban’a bağlı belirli hizipleri ortadan kaldırmaya yönelik küçük ve hedefe yoğunlaşmış birimleri kullanarak siyasi anlamda kabul edilebilir sonuçlar elde etmeye çalışacak. Yaklaşım daha taktiksel hale geldikçe ABD Pakistan’ın işbirliğine o kadar daha fazla ihtiyaç duyuyor. Pakistan ise bu pozisyon için hazır değil, çünkü ABD’nin bölgeden çekilmesi durumunda kendi sınırlarında güçlü düşman güçleri ile karşı karşıya kalacak. 


Bu arada Hindistan, Çin deniz gücüne karşı koymak amacıyla ABD liderliğindeki Japonya ve Avustralya ittifakına daha aktif bir şekilde katılım sağlıyor. ABD ve Hindistan arasında kalan ve Hindistan'ın yükselişinin bilincinde olan Pakistan, ya ABD'yi rahatlatmaya çalışmalı ya da Çin'i tekrar müttefiki haline getirmeye ikna etmelidir. Bu (Çev: Çin ile ittifak) ise ABD’nin en son görmek isteyeceği şey olacaktır.


ABD, daha önceki birçok büyük gücün karşı karşıya kaldığı aynı noktaya geldi: Bu netameli bölgeye müdahil olmak bazen gereklidir ancak elde edilen sonuç nadiren memnuniyet vericidir. Washington şimdi Taliban'la hala savaş halinde ve yakında Çin ile olan ilişkisini yeniden canlandırma ihtimali olan kendisine hasım bir Pakistan'la karşı karşıya. ABD-Pakistan ittifakının sona ermesi, küçümsenecek bir olay olarak ele alınmamalıdır. 



George Friedman, 8 Ocak 2018, Geopolitical Futures




Tamer Güner, 14.01.2018, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı