Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bana sorarsanız, her insan düşünür, düşündüğünü de hem sözlerine hem de
hayatına yansıtır; bunun başka türlü olması imkansızdır."
İnsanı yaratılan diğer şeylerden farklı kılan özelliği düşünmekse eğer,
her insanı diğer insandan ayıran şey de 'nasıl düşündüğü'dür. Nasıl düşünür
insanlar, nasıl farklılaşırlar? Kim bu soruya cevap verebilmiştir ki? Bilginin,
akıl yürütmenin, hüküm vermenin, verilen hükmü denetlemenin temel çerçevesini
hangi etken belirliyor? Daha da ötesinde sorulması gereken soru şu olmalıdır; düşünen
insan, düşündüğü her şeyi, içeriği, yöntemi ve sonucu değerlendirildiğinde, nasıl
emin olabiliyor ve düşünme faaliyeti
sonrasında ürettiği ölçütü hayatına nasıl yansıtıyor?
Bana sorarsanız, her insan düşünür, düşündüğünü de hem sözlerine hem de
hayatına yansıtır; bunun başka türlü olması imkansızdır. Elbette düşünülen
şeylerin tamamı sözlere ve hayata yansımaz, ancak ana gövde hiç kuşkusuz
insanın hayatına olduğu gibi taşar ve o insanı diğer insanlardan farklı bir
yere taşır... Aksi halde insanın yaşaması imkansızlaşır. Düşünce kişiye
özeldir, kişinin hayatını idame ettirmesinin ana şartıdır; insan bunu
yapamıyorsa, yapamaz hâle gelmişse zaten mükellef olma, iradî faaliyette
bulunma özelliğini de kaybetmiş demektir; bitkisel hayattadır ya da artık
bakıma muhtaçtır.
Konumuz bakıma muhtaç olan insan değil elbette... Aramızda dolaşan,
bazen biz olan, bazen öteki olan iradesi normal bir şekilde işleyen, yapıp-etme
becerisi yok olmamış insanı gözlem altına almış olmalıyız. Duyduklarını
düşünmeyen insan da yoktur, araştırıp bulduklarını düşünmeyen insan da. Yaygın
kanaate göre 'düşüncesiz' olarak nitelendirilen insan kısmı da,
düşüncesizlikten kastedilen şey 'bencillik ve aculluk' olsa da, bu kapsamda
düşünen insandır. Bencillik ve aculluk hiç düşünmeden mümkün olur muydu?
Olmazdı; olamazdı, çünkü onun oraya varmış olması, odaklandığı kendisi ya da başka
şey olsa da, yoğun bir şekilde o 'düşünmüştü'.
Varmak istediğim yer, insanı diğerlerinden farklılaştıran, ancak aynı oranda
doğru düşünme biçimine yükselmiş olanlar arasındaki farkın azaldığı, insan
tabiatının aşamadığı gerçeklik olgusuna karşı çaresizlik hissettiği ve teslim
olduğu yerdir; orada düşünce aklın yürüdüğü yolda başka yere ulaşamaz hâle gelmiştir
ve nihayetinde insan karşı çıkamayacağı gerçeğe teslim olmuştur. Sıradan
insanların asla varmak istedikleri yer orası değildir, orada kaçış olmadığı
için, başını çevirip gitmek imkansızdır, orada varılan kesin, keskin gerçeğe
karşı başka türlü söylemek ve davranmak insanın kendisini inkâr etmesi
demektir.
Ve elbette oraya varmadan ya da varacaklarını hissettikleri anda yarı
yoldan geri dönüp sıradan insanların arasına kaçmayı seçenler de vardır, bundan
sonraki zamanlarda bunlar var olacaktır da. İşte bizim canımızı sıkan türler bu
türler... çünkü oraya varmasalar da orada hangi kesin gerçekle karşılaşacaklarını
bilirler, ancak bilmeleri onları tedirgin etmiştir, gittikten sonra geri dönüş
yoktur, geri dönüşte de sıradan insanları 'gerçeği anlatma' konusunda aldatma
imkanları yoktur... Evet onlar insanları aldatmak için oraya varmadan geri
dönerler ve bundan menfaat elde etmeyi umarlar. İşte bunlar insanlığın asıl
düşmanları, İblis'in asıl ortaklarıdır, haindirler; düşünce haini deriz onlara...
Düşünce hainlerinin arttığı dönemlerde önderlerini yitiren insanlık
güveni yitirmiştir; önemi, önceliği, değeri tarumar etmiştir ve başıboş bir
şekilde hayvanlaşmış ya da hayvandan daha aşağıya inmiştir... Bunu başka türlü
izah etmek de imkansızdır; eğer izah etmek mümkün olsaydı nasıl izah edilecekti
gerçeğin perdelenmesi? İhaneti itiraf etmeden nasıl izah edecekti insanlar?
Çözüm nedir o halde, nasıl düşünmek gerek? Bence bu da çok basit bir
cevabı olan bir soru; doğranmamış, ifsad edilmemiş çocuk aklı nasıl düşünürse
öyle düşünmek gerek. Çocuk aklı nasıl düşünür; evet işte bütün mesele burada
düğümleniyor, çocuk aklının nasıl düşündüğünü herkes biliyor çünkü; herkes
çocuk olmuştur ve yine herkes çocuk gibi saf ve çelişkisiz düşünmeye cesaret
edemeyeceğini de farkında olarak biliyordur.
'Çocuk nasıl düşünür'ü hatırlatmak isterim yine de. Belki hatırlamak iyi
gelebilir hâlâ içinde bir nebze iyilik taşıyanlara.
Çocuk ilk önce merak eder, ya peşinden gider merakının; dener,
denediğinin tecrübesini edinir ve bir sonuca ulaşarak karar verir - ki yetişkin
olan bizler buna tümevarım yöntemi diyoruz- ya da kafasındaki şeye odaklanarak
onun doğru olduğunu düşünür ve düşündüğü şeyi doğrulayan kanıtlar arar, bulursa
doğru hüküm verdiğini anlar, bulamazsa da yanlış hüküm verdiğini kabul ederek
ilk hükmünden vazgeçer- buna da tümdengelim diyoruz-, hadi biraz daha açalım
bunu... klasik el yakma olayını örnekleyelim... hani tembihlerin işe yaramadığı
en ilk durumlardan biri... çocuk ateşi merak eder, gider dokunur ve eli yanar; "ateşe
elinle dokunduğunda elin yanar der" kendine...hükmünü araştırarak
kurmuştur... hatırlamazsınız bu zamanları elbette, ama şu örneği hepiniz
hatırlarsınız muhtemelen; oynarken acıkır çocuk, annem yemek yapmıştır der ve
annesinin yanına gider, yemek vardır veya yoktur; yemek varsa hükmünün doğru
olduğunu görür, yemek yoksa da hükmünün yanlış olduğunu...
"Baban kim?" diye sorulduğunda babasını gösterir çocuk, -bu da
başka bir düşünme biçimidir- "Babam budur" hükmünün örnek göstererek
ispatını yapmaktadır.
Nasıl düşünmek gerek? Fıtrat dediğimiz şeyi fıtrata uygun olarak
geliştirir ve doğru-güvenilir bilgiyle akıl yürütürsek, genel ve evrensel
değerler olarak tanımlanmış 'şeyler'e karşı tutumlarımız seçeneksiz bir şekilde
benzeşir ve çatışmalarımız azalır; birbirimize tahammülümüz artar, zıp zıp
zıplayan nefsimizi kontrol etme gücümüz gelişir, başkasına 'insan' olarak bakma
imkanımız geniş bir alanda hayat bulur. Yaratılmış olan her varlığa karşı o
varlığı yaratan Allah'ın koyduğu sınırlara göre davranırız. İblis işsiz kalır.
Çok zor, değil mi dosdoğru düşünmek? Çıkarlarımız gerçeğe ulaşmamızı
engelliyor. Nasıl düşüneceğimizi çok iyi bildiğimiz halde, gerçeğin bizi
kıskıvrak yakalamasına tahammül edemeyeceğimizi de çok iyi biliyoruz ve
birbirimizi bilerek aldatıyoruz. Sonra da mutsuz olup, mutsuzluğumuzu giderecek
şeylerle vakit öldürüyoruz, fırsattan istifade ile de birbirimizi öldürmekten
çekinmiyoruz.
Söylemiştim... Bana sorarsanız, her insan düşünür, düşündüğünü de hem
sözlerine hem de hayatına yansıtır; bunun başka türlü olması imkansızdır.
Düşünmek cesaret ister, gördüğünüz gibi... çocuk cesareti hem de...
Seçkin Deniz, 16.01.2018, Sonsuz Ark, Şeyler ve İnsanlar,
Sohbetler
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.