بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.Dini sadece bir maske kılıp, mankurtlaştırılmış yığınlarla ebedi iktidar istemek!
“İran'daki protestolarda "Besiç" diye bir milis gücü duyduk. Kimdi bunlar? Her mahallede büroları ve mescitleri var. Meslek grupları var. Öğretmenlerin esnafın doktorların Besiçi ayrı. İşe girerken Besiçe üye olup olmadığınız soruluyor. 7 yaşında alınıyorlar, sonra ideolojik olarak tek tipleştirilerek Devrim muhafızlarına kadar giden bir yol açılıyor önlerine. İsimlerini duyup geçtik ama bizde de 15 Temmuz'da gördüğümüz bu ideolojik endoktrisnasyonun nasıl bir dünya yarattığını konuşmadık.
Bir zamanlar komünist rejimlerde gördüğümüz Kuzey Kore'de devam eden “tek tipleştirilmiş yığınlar yaratma ideolojisi” şimdi kendisine bir dini kimlik bulmuş gibi. Aşırılığın İslamileştirildiği bir çağı yaşıyoruz. İster FETÖ ister DEAŞ ister İran Besiçi ister Ortadoğu'da gördüğümüz yüzlerce paralel yapılar hepsi mantkurtlaştırılmış yığınlarla ebedi iktidar istiyorlar. Din sadece bir maske.. Suruş'un dediği gibi Komünizmin istibdadın Dini İstibdadlara doğru evirildi dünyamız.”
Yukarıdaki satırları Hilmi Demir Hoca’dan okudum geçenlerde.[1]
Rabbimin şu buyruğunu hatırladım: “De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da, açıklasanız da Allah hepsini bilir.” (Âl-i İmrân, 3/29.)
İSTİSMÂR, KULA KULLUK VE İKTİDAR SAVAŞI
Çok eski bir trajedir bu, yaratılmış, aciz bir kul olan insanın Rableşmeye çalışması… Sömürü düzeni, kula kulluktan kurtarmak için gelen bir dinin mensuplarını kendine kul-köle edinmek.
Çok ince bir çizgidir bu; Allah için yapmak ile ebedi iktidar isteyip kendisi için yapmak… Çoğunda ne yazık ki insan, Allah için yaptığını söyleyerek aslında kendi ebedi iktidar emelinin gereğini yapmaktadır. Ne yazık ki buradan riya (küçük şirk) ya açılan bir kapı bulunmaktadır.[2] Her geçen gün dünyada imaj ve gösteriş hâkim olmaktadır. İnsanlık, hızla samimiyetten uzaklaşmaktadır. Bugün, zihin ve gönüllerimizi tahrip eden, iman ve amellerimizi tehdit eden, beşeri münasebetlerimizi, dostluklarımızı zedeleyen en büyük tehlikelerden biri gösteriştir, riyadır.[3]
İyi niyete dayanmayan, sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir değeri bulunmadığını Peygamber Efendimiz belirtmiştir. (Müslim, İmâre 152)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Rasûlullah aleyhi ve sellem‘in şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize kıymet verir.“[4]
Yine Hz. Ebû Hüreyre’den nakledilen uzunca bir hadiste Hz. Peygamber, kalbine işaret ederek, üç defa “takvâ şuradadır”buyurmuştur.[5]
Ömer (r.a) anlatıyor: En güzel örneğimiz ve âlemlere rahmet olan Muhammed Mustafa (a.s) buyurdular ki: “Ameller ancak niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü’ne ise, onun hicreti Allah ve Rasûlü’nedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”[6]
Âlimlerin pek çoğu bu hadisin İslam’ın üçte birine, bir kısmı dörtte birine muadil olduğu kanaatini serdetmişlerdir.[7] “Kimin niyeti, Allah Teâlâ’ya müteveccih ise, iki dünyada da sevab ve hayırla mükâfatlandırılır, kimin niyeti de dünyadaki şeylerden birine yönelik ise, onun sevaptan nasibi yoktur ve dünya ve âhiret hayrını elde edemez.”[8]
“ELE GEÇİRME” HASTALIĞI
Ebu Musa’dan (ra) nakledilen bir hadis-i şerifte; Peygamber efendimize, ganimet için savaşan, şan ve şeref adına ya da kahramanlık için harp eden üç kişiden hangisinin şehit olabileceği sorulduğunda O (sav): “Kim Allah kelimesinin en yüce olması için savaşırsa o Allah yolundadır”[9] buyurur.
Yani neyi iddia ettiğimizden ziyade Rabbimiz ihlâs ve samimiyetle yaptıklarımızı değerlendirecektir. Allah için mi, iktidar ve güç (hevâ/heves) için mi? Aziz kitabımızda iki seçiminde sonuçları bize haber verilmiştir.
“Kur’ân’da sorumlulukla alakalı pek çok ayet vardır. Bunlar sorumlulukla ilişkili farklı hususlara işaret etmektedir. Mesela İslam’da sorumluluk kişisel kabul edilmiştir ve bu husus ayetle ifade edilmiştir. Nitekim herkes yaptığı işten birey olarak sorumludur. (İsrâ, 17/15.) Aklı ve hür iradesiyle yaptığı işlerin sonucuna katlanır. Yaptığı hayır kendi yararına olur iken, kötülük de onun zararına olmaktadır.(Zilzâl, 99/7-8.) İnsanların Allah’a, diğer insanlara ve kendine karşı sorumlulukları, onun emir ve yasakları çerçevesinde, onlara ne kadar uygun davrandığı sorusunun cevabıyla ölçülür. Ancak burada kişinin Allah’a karşı sorumluluğunda ön plana çıkan, O’nun Rabliğini bilip, bunun gereği olarak ona ibadet ve taatte kusur etmemesidir. Bu husus fıkhen hukukullah tabiri ile ifade edilir. Kulun kendine ait sorumluluğu, dünyadaki varlığını hem maddi hem de manevî olarak korumaktır. Bireyin diğer insanlar ve kâinata karşı sorumluluğu ise, diğer insanların haklarına riâyet etmek, kâinat ve tabiattan istifade ederken onun bir emanet olduğu bilinciyle hareket etmesidir.”[10]
Halbuki Müslüman olarak bizim görev ve sorumluluklarımız var ama bunun yanında aslolan sorumluluklarımızı bir kenara bırakıp, onulmaz “ele geçirme, elde etme” hastalığına yakalanmış durumdayız.
Bu hastalık ise bütün kırmızı çizgileri aşmaya, hudûdullâhı ve kulların hakkını çiğnemeye, başkalaşmaya ve zulme kadar götürebiliyor tabi bugün, günü kurtarmak için açıklamasını da yapabiliyoruz ama asıl savunmayı hesap gününde yapacağımız için “hele bir sor niye yaptım” mı diyeceğiz?
Aslında sonucu ise Rabbimiz bize haber vermektedir: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rûm Suresi,30/41.)
Hâlbuki Müslüman olarak bize düşen, "her hususta ve her şeyde Allah’ın kulu olmak"tı. Kendimize kullar edinmek, kendimiz gibi mahlûk olan başkalarına rablik taslamak; imtihan için bulunduğumuz şu geçici dünya hayatında “her şeyi iktidar hırsı –hükmetme- ile ele geçirmek ve bunun için de her şeyi mübah görmek” bizim yapacağımız şeyler değildi.
Aslında yeni bir şey yok, sadece Müslümanların tarihine baktığımızda Hz. Osman’ın şehid edilmesi sonrasında Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’in şehadeti, Müslümanların birbirleriyle savaşı, süregiden iktidar savaşları, tefrika ve ölümler.
Ameller ancak niyetlere göredir ve bunlara göre değer kazanacaktır. Bize düşen Allah’a iman ettikten sonra ne yapıp edip Rabbimizin rızasını kazanmak, kendimizi O’na beğendirmek ve elimizden geldiği kadar sadece Allah’a kulluk yapabilmektir.
Bu eski trajedilerle ömrümüzü ve ahretimizi tüketmek yerine bize verilen görev olan kulluğumuzun hakkını verip, Müslüman kimlik, kalite ve farkımızı Rabbimizin istediği standartlarda korumamız gerekmektedir.
Ele geçirmeye çalışmamız gereken yegane şey; ne yapıp edip Rabbimizin rızasını bize kazandıracak kalitede ve erdemde bir hayat yaşayıp cenneti hak edebilmektir.
Toprağın altı iktidar ve hevâ/hevesi ile yanıp tutuşan; zulmeden vahşilerle doludur, bizim de gideceğimiz yer orasıdır, âkibetimiz aynı olmasın.
Emin Emre, 20.01.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları
[1] Hilmi Demir, https://twitter.com/HilmiDemir60/status/949714959675592704
[2] “Muhakkak ki, sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk, yani riyadır, " (Tirmizi, Hudut, 24)
http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/VaazHizmetleri/Ord.%20Prof.%20Dr.%20M.%20%C5%9Eerafettin%20YALTKAYA%20-%20Vaaz%20%C3%96rnekleri/Riya.pdf
http://webdosya.diyanet.gov.tr/kutludogum/Archive/2014/Files/Vaaz/Riya.pdf
[3]http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/HutbelerListesi/Samimiyetsizli%C4%9Fin%20Ad%C4%B1%20Riya.pdf
[4] Müslim, Birr 33; İbn Mâce, Zühd 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 285, 539.
[5] Müslim, Birr 32; Tirmizi, Birr 18; Ahmed b.Hanbel, Müsned, II, 277, 360; III, 135, 491.
[6] Buhârî, Sahîh, Bedu’l-Vahiy 1, İman 41; Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd 16; Neseî, Sünen, Tahâret 60, Talâk 24, Eymân 19; İbn Mâce, Sünen, Zühd 26; Ahmed b. Hanbel, Müsned,I, 25, 43; Humeydî, Müsned, hn:28; Tayâlisî, Müsned, s. 9.
[7] Bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, I, 11
[8] Aynî, Umdetü’l-Kârî, I. 22.
[9] Buhârî, “Cihâd ve Siyer”, 15; “İlim”, 45; Müslim “İmâra”, 149; Nesâî, “Cihâd”, 21; İbn Mâce, “Cihâd”, 13.
[10] Nuri Tuğlu, Niyet Amel İlişkisi Bağlaminda ‘Ameller Niyetlere Göredir’ Hadisi Üzerine Bir Yorum Denemesi, Marife, Yaz 2012, s.21.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.