23 Ocak 2018 Salı

SA5526/SD878: Ruh ve Sonsuz Ark'ta Sorgulayan Bir Psikiyatri Profösörü; Erol Göka

"Erol Göka, uzmanlık alanında karşılaştığı çözümsüzlüklerle, klasik bakış açılarını sorgulayan bir yaklaşım edinerek mücadele etme yöntemini seçtiği için, Freud'u, Jung'u ve benzerlerini eleştirmektedir."


İnsanlığın 'insan' merkezli tarihinin, diğer çok merkezli tarih akışını doğrudan etkileyen ve ondan çok daha karmaşık olduğu gerçeğinden bakarak, insan ruhunun yapısını ya da insan davranışlarının kökenini düşündüğümüzde ne kadar büyük bir kaotik düzenle karşı karşıya olduğumuzu anlayabilir miyiz, bilmiyorum, ama sanırım bu kaotik düzenle ilgilendiğimiz sürece en azından bir tez üretebilir ve edindiğimiz bilginin gerçeğe yakın olduğunu iddia edebiliriz: "İnsanlığın 'insan' merkezli tarihi, beşerî herhangi bir sabit kuram-teorem üretilemeyecek kadar belirsizdir."

İnsan, doğum-yaşam-ölüm, açlık-beslenme, hastalık-iyileşme, üşüme-ısınma gibi, sınırlılığın ve kuşatılmışlığın tam olarak tanımlandığı ancak tam olarak kontrol edemediği bir belirsizliğin adıdır, diyebiliriz. O halde bu belirsizliğin Allah tarafından, insana 'özgür irade alanı' üretmek için tasarlandığını  da iddia edebilir miyiz? Ruh bedenin sınırlılığını ve kuşatılmışlığını aşmak için insana bahşedilmiş bir özgürlük alanıdır ve hakkında Allah çok fazla bir bilgi paylaşmamıştır bizimle. "Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: "Ruhun ne olduğunu ancak rabbim bilir, size ise pek az bilgi verilmiştir." (İsrâ Suresi 85﴿

Peki 'özgür iradenin alanı olarak kendisine Ruh verilmiş olan insan' Ruh'u hakkında kendisine verilen pek az bilgi ile yetinir mi? Bugüne kadar felsefe, psikoloji ve din konulu her çalışmasıyla insan bu kısıtlı bilgi ile yetinmediğini kanıtlamıştır; daha fazlasını elde edebilmek için 'özgür iradesi'yle sorgulamış ve bilmediği kendisinin peşine düşmüştür. Tıp, insanın kendi bedenine dair olanı merak ettiği bir alanda henüz keşfedilmemiş olan sırlar üzerinde çalışırken, psikoloji ve psikiyatri, ruhu ve ruha bağlı olarak bedeni ve davranışları tanımlamak, ilgili sorunların çözümüne dair yollar aramak için eline geçen her türlü bilgiyi doğru ya da yanlış olduğunu kesinlikle teyit edemeyeceği için kullanarak bugüne gelmiştir, edindiği bilgiyi teyit edememiştir, çünkü bir birey ya da toplum için doğru olarak tasnif edilebilecek olan bir bilgi diğer birey ya da toplum için doğru olarak tasnif edilebilir özelliklere sahip olmama ihtimali yüksek olan bir bilgidir; sınanabilirliği neredeyse imkansızdır. Diğer insan, asla başka bir insanla 'aynı' değildir, çünkü özgür bir iradeye sahiptir, çünkü tamamen özel olarak tasarlanmış bir ruhu vardır.


Psikoloji'nin ve Psikiyatri'nin önündeki en büyük engel, üzerinde çalıştıkları, insanın özgür iradesinin konumlandığı ruhtur; biz müslümanların ve bazı tek tanrılı dinlerin, insanı doğrudan Allah'a bağlayan bu 'özgür irade' üzerinde çalıştığı, sokratik yöntemle çalışan filozofların da 'özgür irade'ye hitap ettikleri düşünülürse, ruhun neden kendisini dokunulmaz kılan bir özelliği olduğu sanırım daha kolay anlaşılabilir. Allah'a bağlanmayan özgür irade dönüşümlerinin insan için neden kaos ürettiği de bu kapsamda düşünülebilir ve değerlendirilebilir, tanrısız bir özgür irade ruhun belirsizliğini daha da derinleştirmektedir.

'Tanrısız özgür irade' bugünün psikolojisi ve psikiyatrisi için ön koşul olarak vardır ve iki bağlaşık alanın günümüz modern yansımaları bu anlamda derin bir kaos üretmiş olarak sorumludurlar; peki gelişmişliği ilaçlara olan mahkûmiyeti üretmiş olan bu iki alanda, biyolojik köklü olmayan sorunların çözümünde hormonları ilaçla baskı altına almak özgür iradeyi etkisiz kılmak demek değil midir? Hastalığı biyolojik temellere bağlı olmayan özgür irade, biyolojik temelli bir çözümle iyileştirme iddiasını ne kadar kabullenebilir?

İşte inançların ve kültürlerin ürettiği temel ayrıntılar ve bileşiklerle bilgi depolarını dolduran ve o bilgiyle kendisini inşâ eden ruhun, bu bilginin doğruluğuna ya da yanlışlığına olan ihtiyacı ortaya çıkan hastalıkların tesbitinde ve tedavisinde önem kazanmakta, hatta vazgeçilmez tek müdahale olarak kendisini dayatmaktadır.

Geldiğimiz günün psikoloji ve psikiyatri konulu alanının ilk sahipleri ve yapıcıları, inanç algıları kaotik olan bir gösterinin kafası karışık hastalarıdır aslında. Çünkü bu hastaların eserleri ortadadır ve maalesef bu hastalıklı eser, bütün insanlar için ciddi tehditler içermektedir. Bu yüzden psikoloji ve psikiyatrinin doğru ölçülerle sorgulanma mecburiyeti vardır ve bu işi de uzmanları yapmak zorundadırlar.

"Müslüman Psikoloji-Psikiyatri mümkün müdür?" sorusu sorulmadan ve bu sorunun cevapları özgür irade üzerindeki beşerî baskıyı kaldırabilecek tek güç olan Allah'ın bildirgelerinde aranmadan Psikoloji ve Psikiyatri'nin temelleri sorgulanamaz, alternatif çözüm paketleri üretilemez.

Allah'ın ayetlerini doğru bilginin kaynağı olarak tanımlamadan psikolojinin ve psikiyatrinin başlangıç değerleri yüklenemez ve insana dair olan insan merkezli tarih belirsizlikten kurtulamaz.

Müslüman algının ilgilenmesi gerektiği alanlardan en önemlisi bu iki alandır, ki her insan ve her toplum nihayetinde belirli bir tanımla yaklaşılan Ruh'un tüm sorunların kaynağı olduğunu bilebilmektedir... Bin yıllık bir aradan sonra Ruh'la doğrudan ilgilenmeye başlayan müslüman aklın varlığı bir teselli olsa da henüz yeterli bir akademik altyapıya sahip değildir.

Erol Göka, uzmanlık alanında karşılaştığı çözümsüzlüklerle, klasik bakış açılarını sorgulayan bir yaklaşım edinerek mücadele etme yöntemini seçtiği için, Freud'u, Jung'u ve benzerlerini eleştirmektedir. Kavramların yeniden değerlendirilmesi gerektiğine dair görüşleri, Kur'an ayetlerinde bulduğu 'netlikler' geliştirilmeyi ve  modern insanın 'çözüm olarak' ulaşabileceği bir yapıya dönüştürülmeyi beklemektedir. Türkiye insanı ve Türkiye toplumu için vazgeçilmez olan bu tür sorgulamalar ve bilimsel çalışmalardır.


Sonsuz Ark'ın bu toprakların ruhunu bu toprakların çocuklarını inceleyerek, anlamayı ve geliştirmeyi hedefleyen manifestosuyla yolları kesişen Erol Göka,58. konuk yazarımız olarak 'Uzaklardaki İnsan' etiket adı verdiğim yazılarından  5 Haziran 2017 Pazartesi günü yayınladığım SA4419/KY58-GÖKA1: Açgözlüler Daha Başarılı ve Mutlu mu? başlıklı ilk yazısından bu yana bir yazar, baba, eş, evlat, insan ve vatandaş olarak gören, uzmanlığını, medyayı ve sosyal medyayı ülkesi yararına kullanan, dikkatli, meraklı, araştırmayı seven, olayları, olguları değerlendirirken kendi alternatif tekliflerini de sunan, Türkiye'nin genel gündemini ve birey-toplum psikolojisindeki değişiklikleri hiç sektirmeden takip ederek öne çıkan olaylara, olgulara ve kişilere dair olanı araştıran, soruşturan ve bizlerle paylaşan analitik bir akla sahip olarak 68 yazısıyla Sonsuz Ark’a katkıda bulundu; kendisine ve fedakarlıklarına müteşekkiriz, onu yetiştiren anne-babasına, onu öylece koruyan, destekleyen eşine ve çocuklarına bu babda teşekkür etmek istiyorum.

Sonsuz Ark çıktığı sonsuza doğru yolculuğunda kişiliğine, kimliğine ve mesleğine olan saygısı net olan dostlarla yürümeye devam edecek.

Bu vesile ile Erol Göka Beyefendi'ye ve ailesine sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir hayat diliyoruz.



Seçkin Deniz, 23.01.2018, Sonsuz Ark, Eleştiri, Teşekkür



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.




Seçkin Deniz Twitter Akışı