بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.Milletlerin kendilerine has, iç dinamiklerini diri tutup inkişafını sağlayan bir takım özellikleri var. Türk milleti için bu özelliklerin başında savaşmak geliyor bence. Savaşmayı bıraktığımızda pas tutuyoruz.
Zalim, ezelden beri hep en güçlü olduğu noktada yıkıldı. O günlerde de hesaplara sığmıyordu zulmün mağlubiyeti. Ama çok daha zayıf da olsalar doğrunun tarafında konumlanıp, hakikat uğruna mücadeleden çekinmeyenler kazandı. Allah'ın adaleti ve sözü budur.[1]
Hakkın yanında ve hakikat uğruna mücadele etmek için hamdolsun sefere devam edip, pası atıyoruz.
Zeytin Dalı Harekatı'nın 10'uncu gününde 597 terörist etkisiz hale getirilmiş olup, 20 şehidimiz var. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, ailelerine sabr-ı cemîl nasip eylesin. Gazilerimize de şifalar nasip eylesin.
Tabi bu sadece bizim Afrin harekatımız da gerçekleşenler, bir de Suriye’nin geri kalanında Rusya-Esed-İran işbirliği ile hunharca katledilen -çocuk, kadın, ihtiyar, erkek- yüzlerce şehit var. 7 senedir Suriye’li Müslümanlar katlediliyorlar, 1 milyonu aşmış durumda ölenlerin sayısı.
Nasıl Batı (Amerika vb.) benim teröristim senin teröristin ayrımına gidiyor ve bunu alçakça buluyorsak, Müslüman coğrafyada zulmen ve hunharca katledilen masum ve mustazaf Müslümanlar da şehittir. Benim şehidim senin şehidin de olmaz. Zaten bu hükmü de Allah verecektir.
1- Çekeceğimiz her türlü sıkıntı Allah içindir ve mükâfatını da Allah verecektir. Allah için yaptığımız bir şeyden dolayı kimseden bir şey beklemeyiz.
“Medine ahalisi ve çevresinde bulunan bedevîler Resûlullah’a katılmaktan geri kalamaz ve onu bırakıp kendi canlarının derdine düşemezler. Çünkü onlar Allah yolunda ne zaman bir susuzluk, yorgunluk ve açlığa mâruz kalsalar, kâfirleri öfkelendirecek biçimde bir yere ayak bassalar veya düşmana karşı bir başarı elde etseler -düşmanın öldürülmesi, esir edilmesi, savaş malzemelerinin ele geçirilmesi, hezimete uğratılması gibi-, bunların her biri mutlaka onlar için iyi birer amel olarak yazılır. Allah iyilerin emeğini asla boşa çıkarmaz.” (Tevbe Suresi, 9/120.)[2]
"Kim kelimetullah'ın yüceltilmesi için çarpışıyorsa, işte o Allah yolunda (bulunmakta)dır."[3] Bu demektir ki, Allah kuluna, ancak, Allah yolunda bulunmak niyet ve hedefi kıymet ve mahbûbiyet kazandırır. Ancak işte bu niyet ve hedefe yönelik olarak akıtılan gözyaşı ve kandır makbul olan. İşte biz Müslümanların hiç unutmaması gereken en önemli şey de budur.
2- Teröre ve zalimlere karşı verdiğimiz bu mücadele ve mücâhede asla bir ırka/dine/mezhebe karşı değildir. Terör örgütlerini (PKK/PYD, DAİŞ, FETÖ) hayasızca kullanan Amerika’ya olan öfkemiz ve mücâhedemiz de Hıristiyan oldukları için değildir, alçak bir katil, işgalci, işkenceci bir zalim olup, yeryüzünü kan ve gözyaşına bulayıp, kaosa teslim etmesindendir.
Hangi dinden olursa olsun öfkemiz zalimlere ve yeryüzünü fesada bulayanlaradır. Bundan dolayıdır ki asrın zalimi ABD, Rusya, İsrail, Avrupa ülkelerine olduğu gibi zulümlerinden dolayı BAE, Suud, İran gibi kan emicilere de Allah için öfke duyuyoruz, onun için kavgamız ve mücâhedemiz hepsiyledir, onun içindir ki mübarek bir davadır bu.
“Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.” (Bakara,2/193)[4]
Tam da bu nokta da ırk üzerinden bir üstünlük yarışına hamasetle girmek bir Müslüman olarak bize bir şey kazandırmayacaktır.
“Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurât Suresi,49/13.)[5]
Yani asıl üstünlük, izzet ve şerefimiz takvâmız ile yani âlemlerin Rabbi olan Allah’a ne kadar yakın olduğumuz, ne kadar Rabbimizin beğendiği işler yaptığımız, kendimizi ne kadar Allah’a beğendirdiğimiz ile alakalı bir şeydir. Allah’tan isteriz ki güzel/sâlih işler yapabilmeyi; zâlimin karşısında mazlûmun yanında durup yardım edebilmeyi bizlere nasip etsin.
3- Kötülük, zulüm, adaletsizlik, işkence, işgallere karşı elimiz, dilimiz ve kalbimizle mücadele etmeye devam etmeliyiz.
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.(Müslim, Îmân 78; Tirmizî, Fiten 11.)[6]
“Onlar, öyle kimselerdir ki, kendilerine yeryüzünde iktidar verdiğimiz takdirde, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar” (Hac sûresi, 22/41). Müslüman bir yönetimin görevlerinin başında yeryüzünde iyilikleri yaymak, kötülüklere ise engel olmaktır. Bunun için gerekli bütün müesseseleri kurmak yönetimin başta gelen görevidir. Her bir Müslümanın kendi sorumluluğu ise devam etmektedir.
4- Mehmetçiğimiz ve Özgür Suriye Ordusu savaşırken, geri kalan bizlerin ilimle meşgul olup, eksikliklerimizi gidermemiz gerekmektedir:
Artık Muhammed Mustafa (sav) döneminde değiliz ve orduya katılamıyoruz, ordumuz profesyonel bir şekilde savaşıyor. Ama geride kalanların Müslüman dünyadaki muazzam meseleleri olan “tevhid, vahdet, adalet, merhamet, liyakat, vefâ, yabancılaşma, ilim” gibi konularda eksikliklerimizi gidermeye çalışmamız gerekmektedir. Herkesin güvenlik uzmanı kesilmesi ya da sorumluklarımızın farkına hala varamamak akıllıca ve Müslümanca değildir.
Yüce Allah, yetkili ilim ve fikir adamlarının yetiştirilmesi konusunda gereken titizliğin gösterilmesini de emreder, şöyle buyurur:
“(Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! Umulur ki sakınırlar.” (Tevbe Suresi, 9/122.)[7]
Dinin sağlıklı bir biçimde tebliği için maddî güç ve düşmana karşı ordu hazırlamak yeterli değildir. İslâmiyet’in hedeflediği medeniyete ilimsiz ulaşılamaz. Bu itibarla müslümanların kendilerini aydınlatacak ve gerekli durumlarda uyaracak derin bilgi sahibi kimseler yetiştirmek için üzerlerine düşeni yapmaları bir görevdir.[8]
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 66/6)[9];
“Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir. ”(Lokman, 31/17)[10]
5- Kaba-saba, inatçı, inkâr ve ikiyüzlülükte sınır tanımayan ve kendi kişisel (ya da yakın kabilesel) menfaatlerinin dışında toplumsal menfaatleri gözetmeyen topluluklar, inkârcılık ve nifakta ileri gidip bilinçli bir şekilde Allah ve peygamberine sadakat gösterme sözünden cayanlar, Allah’a ve milletine yalan söyleyenler, Allah’a ve milletine ihanet edenler ortaya çıkacaktır ve o zaman mazeretleri kabul edilmeyecektir.
Bırakalım milletine/değerlerine yabancı hatta düşman olan, yabancılaşmış ve ihanete doymuş iflah olmaz marjinal kesimler açığa çıksın.
"Onlar, yanlarına döndüğünüz zaman da size özür beyan ederler. De ki: "Boşuna mazeret ileri sürmeyin, size asla inanmayız, çünkü Allah yaptıklarınızın içyüzünü bize bildirmiştir. Bundan böyle de Allah ve resulü yapıp ettiklerinizi görecektir; sonra gizli açık her şeyi bilenin huzuruna çıkarılacaksınız ve O size neler yapmış olduğunuzu haber verecektir." (Tevbe Suresi, 9/94.)[11]
6- Cihâd eden ve sabredenler ayırt edilecektir:
“Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âli İmrân,3/142.)[12]
Cihad Kur’an-ı Kerim’de, münafıklara çok ağır ve zor geldiği belirtilen bir kavramdır. (Nur, 24/53)
7- Bile bile milletine yalan söyleyip dünyevî çıkarlar uğruna bütün ahlâkî değerleri feda edebilecek bayağılık içinde olan, iç dünyalarındaki kirlilik açığa çıkmış olanlar afişe olacaklardır.
“Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturup kalanlar, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmekte olanlara eşit olamazlar. Allah, malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah bütün müminlere o güzel geleceği vaad etmiştir, ama mücahidleri -çok büyük bir karşılıkla- oturanlardan üstün kılmıştır.” (Nisâ, 4/95.)[13]
Savaşa çağrıldıkları ve mazeretleri de bulunmadığı halde katılmayanlar. Burada açıkça zikredilmemiş olmakla beraber bunu yapanların hoş görülmeyeceği ve cezalandırılacakları hem âyetin dolaylı anlamından hem de başka âyetlerden anlaşılmaktadır (bk. Tevbe 9/118-120; Fetih48/16-17).
Allah Teâlâ cihad edene de, cihadı temenni etmekle (Müslim, İmâre 103, Buhâri, Cihad 7.) birlikte bir özrü veya acizliği sebebiyle cihaddan geri kalıp oturana da, her iki zümrenin de imanı kâmil, niyet ve ameli halis olduğu için hüsnâyı, yani cenneti ve bol mükâfat vaad etmiştir.
Eslem b. Ebu İmrân anlatıyor:
Ukbe b. Âmir Mısırlıların, Fudâle b. Ubeyd’in başında olduğu halde İstanbul kuşatmasında bulunuyorduk. Büyük bir düşman askerî birliği surlardan üzerimize saldırdı; biz de saflar halinde karşılık verdik. Tam bu sırada müslümanlardan bir mücahid, açıktan düşman saflarına daldı. Arkadan mücahidler, ah ettiler ve ‘Süphanellah! Göz göre göre kendini tehlikeye attı!’ dediler. Bu sözler üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dostu Ebû Eyyub şu açıklamayı yaptı:
"(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever." (Bakara,2/195.)[14]
“Ey müslümanlar! Sizler bu âyeti böyle yorumluyorsunuz. Halbuki o âyet, biz Medineli müslümanlar (ensar) hakkında nâzil olmuştur. Allah teâlâ, İslâm’ı düşmanlarına üstün kılmış, dinine yardım edecekler de artmıştı. Bunun üzerine bizden bazıları, kendi aralarında ‘mallarımız bakımsız kaldı, ziyana uğradı. Allah, İslâm’ı aziz kıldı, ona yardım edecekler de çoğaldı. Artık biz mallarımızın başına dönsek, onların ıslahıyla meşgul olsak’ demişti. Allah, ‘Allah yolunda infak ediniz de kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız’ âyetini indirerek, bizim cihaddan uzak kalma düşüncemizi reddetti. Binaenaleyh gerçek tehlike, malların başında durup onların ıslahıyla uğraşarak cihadı terk etmemizdir.” [15]
8- Allah, zâlimlerin bizim elimizle cezalandırılması, rezil edilmesi ve mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatma fırsatı sunmaktadır. Bu ne muhteşem bir fırsattır!
“Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin.” (Tevbe,9/14.)[15] Sayı çokluğundan ibaret, zırhına bürünen bâtılı, hazırlık kılıcını kuşanmış hak ile karşılamak zorunludur.
9- İyiliği yaymaya/hâkim kılmaya ve kötülükten sakındırmaya devam etmek gerekmektedir.
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Âl-i İmrân Sûresi, 3/104)[16]
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/110)[17]
10- Vahdetin önemli sebeplerinden olan cihadı bir hayat tarzı, yaşama biçimi kılabilmek.
Cihadı bir hayat tarzı, yaşama biçimi olarak uygulayan sahâbiler, sahip oldukları değerler uğrunda fedâkarlığın her türünü üstlenmiş, cihad-ı ekberi de cihadı asğarı da gereği gibi yerine getirme şevki ve gayreti içinde olmuş ve kendilerinden sonraki müslüman nesillere bu açıdan fevkalâde güzel örnekler bırakmışlardır.[18] Bize de düşen aynı gayreti ve duruşu sergileyebilmektir.
“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebut, 29/69)[19]
Cihad Kur’an-ı Kerim’de, imtihanın en önemli vesilesi ve cennete ulaşmanın en önemli yolu olduğunu belirten bir kavramdır. (Al-i İmran, 3/142; Tevbe, 9/86; Muhammed,47/31)
Cihad Kur’an-ı Kerim’de, gerçek müminliğin işareti olduğunu belirten bir kavramdır.
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir.” (Enfal, 8/74)[20]
Cihad Kur’an-ı Kerim’de, şartlar oluştuğu zaman yerine getirilmesi gereken ve bahanelere takılmadan yapılması zorunlu bir amel olduğunu belirten bir kavramdır. (Tevbe, 9/24, 41)
Cihad Kur’an-ı Kerim’de, hakkı verilerek yerine getirilmesi istenen bir sorumluluk olduğunu belirten bir kavramdır.
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin.” (Hac, 22/78)[21]
Asıl meselemizde ayetlerde haber verilen, Allah’ın razı olduğu şu güzel insanlar gibi olmaya çalışıp sonra da onlarla beraber olabilmektir:
“Kim Allah'a ve Resul’e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ,4/69.)[22]
Rabbim, Allah’a verdiği sözde sadâkat gösterebilen ve bu güzel arkadaşlarla birlikte olabilenlerden eylesin bizleri.
Her türlü cehd ve cihadımız mübarek olsun.
Emin Emre, 31.01.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları
[1] Yavuz Fettahoğlu, https://twitter.com/yavuzfettahoglu/status/957724185413013504
[2] مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُم مِّنَ الأَعْرَابِ أَن يَتَخَلَّفُواْ عَن رَّسُولِ اللّهِ وَلاَ يَرْغَبُواْ بِأَنفُسِهِمْ عَن نَّفْسِهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ لاَ يُصِيبُهُمْ ظَمَأٌ وَلاَ نَصَبٌ وَلاَ مَخْمَصَةٌ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَطَؤُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلاَ يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَّيْلاً إِلاَّ كُتِبَ لَهُم بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ إِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
[3] Buhârî, İlim 45, Cihad 15; Müslim, İmâre 150-151; İbn Mâce, Cihad 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 392.
[4] وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلّهِ فَإِنِ انتَهَواْ فَلاَ عُدْوَانَ إِلاَّ عَلَى الظَّالِمِينَ
[5] إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
[6] مَنْ رَأَى مِنْكُم مُنْكراً فَلْيغيِّرْهُ بِيَدهِ ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطعْ فبِلِسَانِهِ ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبقَلبهِ وَذَلَكَ أَضْعَفُ الإِيمانِ
[7] وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُواْ كَآفَّةً فَلَوْلاَ نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُواْ فِي الدِّينِ وَلِيُنذِرُواْ قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُواْ إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
[8] Diyanet, Kur’an Yolu Tefsiri, III/75.
[9] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ
[10] يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ
[11] يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ قُل لاَّ تَعْتَذِرُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ وَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
[12] أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ
[13] لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
[14] وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
[15] قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ
[16] وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
[17] كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ
[18] Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN, Allah Yolunda Cihad, Altınoluk, Ağustos 2004, Sayı: 222, s.22.
[19] وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
[20] وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
[21] وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ
[22] وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا