6 Şubat 2018 Salı

SA5604/SD891: Yeni Türkiye ve Masa'da Muhatap Sıkıntısı

"Sizce mağdur bu halk ve bu halkın seçtiği siyasi iktidar olarak Ak Parti hükümetleri sizden daha mı az 'Masa'da Muhatap Sıkıntısı' çekiyor?"


Bana sorar mısınız bilmem, bana göre bugün, 2018'de 'Yeni Türkiye', tarihinde ilk defa bu kadar demokratik, özgür ve fikir tartışmasının rahatça yapıldığı bir ülke.... aksini iddia edenlere bunu kolaylıkla kanıtlayabilirim.

'Yeni Türkiye'nin demokrasi ve fikir özgürlüğünü temin ve tesis hedeflerinde 2014'e, hatta 2011'e kadar  büyük yol aldığını, ama sonradan bu yolda aldığı mesafeleri, elde ettiği kazanımları kaybettiğini düşünen ve bu düşündüğünü esefle ifade edenlerin de bulunduğu bir ülke olarak gerçekten demokratik bir ülkedir..

Türkiye'nin elde ettiği kazanımları kaybettiğini düşünen, 'Yeni Türkiye'den geriye pek bir şey kalmadığını iddia eden ve "Ama bu hale gelmesinde, zamanında o iyi ve yeni şeylere, önyargılarla ve ısrarla “kötü ve eski” diyen bu entelektüel bağnazlığın katkısı az değil." diyerek aslında asıl meselenin bu olduğunu çok iyi görebilen gözlerin gerçekte göremediği şey kendi bakışlarındaki çelişkili tutumdur.


Yeni Türkiye'nin sizin değerli fikirlerinize ihtiyacı var; ancak bu fikirlerin ifade edileceği yer neresidir? Karşılıklı rakiplerin oturacağı bir masa mıdır, dostların oturacağı yer minderi midir, önce buna karar vermemiz gerekir. Ama siz bunu yapmıyorsunuz, kararlı bir şekilde gidip ikircikli bir köşede duruyor ve eleştirip duruyorsunuz, aradığınız bir muhatap değil, eleştirmek hiç değil, tamamen yermektir. 'Yeni Türkiye'nin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerinizi serdetmek yerine kafanızdaki muhal bir 'Yeni Türkiye' üzerine çelişkili şeyler söyleyerek kalp kırıyorsunuz, bu halkın iki yüzyıldır verdiği 'adam yerine konulma mücadelesi'ne saygı duymuyorsunuz.

Türkiye'nin 15 Temmuz 2016'da FETÖ-NATO askerî darbesi sonrası teröre karşı PKK'ya ve henüz bitirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı sonrası Zeytin dalı Harekâtı ile ABD-Rusya-Avrupa-İran-İsrail-Suud ve BAE'ye karşı verdiği haklı mücadeleyi gözlerinizle görürken, o halkın çocuklarının müttefik dediği devletlerin silahları ile şehit edildiğini çok iyi biliyorken, bu mücadeleye karşı duranların bu mücadeleyi durdurmaya çalışanların da aynı yapının elemanları olduğunu herkesten daha iyi idrak ederken, bütün bunlardan uzakta eleştiriler yapmanız adil değildir.

Adil ve ahlakî olan çelişkili çıkarımlar yapmamaktır.

Hem 'Yeni Türkiye'nin önündeki en büyük engelden entelektüel bağnazlıktan söz edeceksiniz hem de bu bağnazlığın ürettiği veya desteklediği darbeye ve teröre karşı yargının etkisiz eleman gibi davranmasını isteyeceksiniz, bu çelişkidir.

Masada konuşmuyorsunuz, ama masada muhatap bulamamaktan şikayetçisiniz; bu da çelişkidir. Önce masaya geleceksiniz, teröre, darbeye karşı yargılamanın da bir hak savunma hakkı olduğunu kabul ederek masaya oturacaksınız, başka türlü gidip bir köşede söylenmeniz de yersizce olur; bu da çelişkidir.

Türk Tabipler Birliğinin terörle özdeşik özgeçmişini (2013 terör olayları), radikal, marjinal tutumlarını ve 2002'den beri hem meslekî alanda hem de sosyal-siyasi olaylarda siyasî iktidarı eleştiri sınırlarını ve birliğin tabi olduğu yasaları ihlal ederek verdiği tepkilerini, bu tepkileri yansıtma biçimlerini ve bu tepkilerin zamanlamasını göz ardı ederek, ideolojik fikir karşıtlığını meslek birliği üzerinden yürütmesinin ve bütün üyelerini temsilen ama bütün üyelerinin fikrini almadan birliğin sınırları dışına çıkarak beyan etmesinin ahlaki olmadığını pas geçerek, Türkiye'nin güvenliği için teröre karşı başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı'na karşı "Savaş bir halk sağlığı sorunudur” cümlesi ile verdiği tepkiyi hiçbir zaman "Terör bir halk sağlığı sorunudur" olarak hiçbir şekilde ifade etmemiş olmasını, demokratik ortamda fikir beyanı kabilinden karşılanmasını ve yargısal süreçlerden muâf tutulmasını isteyeceksiniz, bu da çelişkidir.

Türkiye Harward tarafından Model olarak gösterilen Sağlık reformlarını Türk Tabipler Birliği'ne rağmen yapmıştı ve bunu tek tek analiz etmiştim. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi 15 Mart 2014 günü internet sitesinden bir basın açıklaması yapmıştı ve şöyle deniyordu (şu anda internet sitesinden kaldırılmış bulunan) bu açıklamada "Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz. Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz"  Yasalar ve yönetmeliklerle sınırlı bulunan TTB hangi yasal yetkiyle bunu söyleyebiliyordu? 

Eski İnsan Hakları Derneği Genel başkanı, HDP'nin önceki versiyonları olan DTP v BDP'nin eski vekil Akın Birdal TTB konsey üyeleri serbest bırakılınca şöyle tweet atttı. "Barışçı, TTB Merkez Konseyi üyeleri de adli kontrol koşuluyla serbest bırakıldı. Umarız Afrin’e duyarlı diğer barış yanlıları da derhal serbest kalırlar."


'Afrin'e duyarlı barış yanlısı' neyi ifade ediyor? Afrin, HDP'nin Rojavası, PKK'nın Kantonu ve HDP de PKK terör örgütünün siyasi kanadı... Türkiye de oradaki ABD destekli terör devletine karşı operasyon yapıyor...


Gözaltına alınıp serbest bırakılan TTB Merkez Konseyi üyesi Sinan Adıyaman'ın ifade ettiği duygu ve düşünceleri nasıl izah etmek gerekiyor? "Daha kötüsüne hazırdım. Neden biliyor musunuz? Şu açıklamaya gözaltı kararı veren zihniyetin her şeyi yapabileceğine inandık artık. Ama bekledik. Neyse ki korktuğumuz başımıza gelmedi." Ya da şu dönüşümlü geometrik ifadeyi: "Açıklamamız Afrin operasyonuna yönelik değildi, oraya giden askerlerimiz bizim de canımız."


Halkın hukukunu korumaya başlayan devletin gücünün ABD'nin gücünden büyük olduğunu öğrendikleri için olabilir mi bu yepyeni ve tamamen zıt açıklamalar?


Herkes hangi masada, hangi yerde hangi dili kullanıyor bunu sorgulamamak çelişki değil midir?Türkiye'nin beka mücadelesi verdiği bir günde, teröre karşı mücadeleyi ifsad etmek, teröristlere yapılacak olan müdahaleyi engellemeye çalışmak bir suç mudur, değil midir? Suç ise soruşturulmamalı mıdır? Soruşturulmalı ise nasıl bir yöntem izlenmelidir? Bunu konuşabilecek miyiz?

PKK ülkenin her karışında bomba patlatır suikastler düzenlerken PKK'ya karşı barış bildirisi ilan etmeyen akademisyenlerin devlet PKK terörüne karşı kamu güvenliğini korumaya başlayınca barış bildirisi ilan etmesindeki terör desteğini görmemek de ahlaki değildir, çelişkidir.

Alpaslan Kuytul hadisesinin başlangıcını, gelişmesini ve nihayetinde radikal bir örgüte dönüşmesini, vakıf sınırları içerisinde sorgulamayacak, bulunduğu şehirlerde ne gibi bir dehşet ürettiğini araştırmayacak, 15 Temmuz FETÖ-NATO darbesine 'hayırlı olsun' demesini, darbecilerin soruşturulmasını ve yargılanmasını eleştirmesini tuhaf karşılamayacak, ama ona karşı yargısal eylemi sorgulayacaksınız; bu da çelişkidir. Aynı vakıf görüntülü yapının kasasından çıkan para miktarı üzerinden değil de o paranın kayıt dışı oluşu üzerinden muhakeme yürütmeyince de eksik maddi delil yorumu yapacaksınız, bu da çelişkidir, suçun tespitinde hatalı yönlendirme yapıyorsunuz demektir.  

Görmemiş olabilirsiniz, Cumhuriyet gazetesi haberi şu şekildedir: "Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı'na yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan vakfın kurucu başkanı Alparslan Kuytul hakkında, 'Cumhurbaşkanına hakaret' ve FETÖ'nün darbe girişimini destekleyen açıklamaları nedeniyle 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle 2 dava açıldı. Öte yandan Kuytul ile birlikte öteki şüphelilerin emniyetteki sorgusu sürürken, Adana Asliye Hukuk Mahkemesince Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı'na kayyım atandı."

Devleti suçluların takibinden medya yoluyla uzakta tutarak insanları terörle yaşar hale getiren kötü fikirlileri eleştirmeyeceksiniz, ama suç işleyenlerin özgürce ihbar edilmesini eleştireceksiniz, bu da çelişkidir.

Adnan Oktar'ın her dinin karşı çıktığı seksüel gösteriler eşliğinde İslam'ı, İslam'ın kavramlarını aşağılar gibi kullanmasının ahlakîliğini sorgulamayacaksınız, mevcut kanunların işlemesini istemeyeceksiniz, devletin yasal düzenleme yapma çalışmalarına karşı da zımnen bırakın dini kullansınlar diyerek demokrasiye pas vereceksiniz, bu da çelişkidir.

Adnan Oktar'ın mâli kaynaklarına yönelik eleştirel bakışlarınızı esirgeyeceksiniz, reşit olmayan genç kızları televizyonda gösteri nesnesi olarak kullanmasını, masonlar hakkında dehşet verici kitaplar yazdığı halde mason olduğunu alenen ilan edişindeki derin hikmeti(!) sorgulamayacaksınız, eleştirmeyeceksiniz, buna karşılık internet ya da uydu üzerinden seçenekli izlemeye özgürlük alanı olarak bakacaksınız, bu da çelişkidir.

Hepimizin minibüslerde, metrolarda, otobüslerde, kahvelerde, iş yerlerinde yıllardır maruz kaldığı FETÖ'cü-Ateist- Solcu- Kemalist sözlü şiddetiyle üretilen terörü görmezden geleceksiniz, buna karşılık vatandaşın şikayet etme hakkını kullanmasını eleştireceksiniz, bu da çelişkidir.

Karşılıklı güvensizliklerin yüz yıldır tek taraflı saldırganların eliyle üretildiğini unutacaksınız, kiralık oyuncularla mağdur halka yüklenmeye çalışılan saldırıları görmezden geleceksiniz, buna karşılık halkın devletten görevini yapmasını istemesini eleştireceksiniz, bu da çelişkidir.

Farklı fikirlerin özgürce ifade edildiği bir Türkiye'de yaşıyoruz, teröre ve darbeye destek verenler dışında herkes özgürdür, kusura bakmayınız, verdiğiniz örneklerin hepsi de teröre ve darbeye destek verenlere yönelik tedbirlerdir ve bu gün yaşadığımız bir fikir tartışması değil suç-ceza gerçeğidir.

Suç ve ceza konusunu masadan kaldırıp her türlü terörü, darbeciliği fikir özgürlüğü diye tanımlayacaksanız, o zaman fikir(!) özgürlüğünün babası Avrupa ve Amerika'da onlara neler yapılıyor bize önce bunu anlatacaksınız.

Birer örnek vereceğim, kötü örnekler belki, Yeni Türkiye'de yaşanma olasılığı bulunmayan bir örnek olarak bakarsak "ABD’nin Louisiana eyaletinde yaşayan bir öğretmen, okulda düzenlenen toplantı esnasında maaşlardan şikâyet edince kelepçelendi ve gözaltına alındı" ve diğer örnek Avrupa'dan "Fransa'da sekiz yaşında müslüman bir çocuk "
Charlie Hebdo'ya yapılan saldırının ardından ülke çapında yapılan iki dakikalık saygı duruşuna katılmayı reddettiği belirtildi. Ahmet'in hem sınıfta hem de oyun parkında "Ben Charlie değilim. Ben teröristlerin yanındayım. Müslümanlar kesinlikle haklıydı. O gazeteciler ölmeyi hak ettiler" dediği kaydedildi. Polisin çocuğu 30 dakika boyunca sorguladığı, daha sonra çocuğun oyuncaklarıyla oynarken babasının sorgulandığı bildirildi."

Terörü ve darbeyi desteklemenin farklı fikir farklı pozisyon olarak telakki edildiği bir ülkenin de gördüğünüz ve şahit olduğunuz hatta kimi zaman karşı çıktığınız bombaların patladığı, darbelerin yaşandığı bir ülke olduğu da alenen malumunuzdur; lütfen bakışlarınızı yıkayınız.

Eğer masada ya da yer minderinde (nerede isterseniz) 'Yeni Türkiye'nin nasıl olması gerektiğine dair konuşabileceksek, öncelikle tek taraflı bakış açılarınızı bir kenara koyacaksınız, değişken olmayan, çelişkilerden mümkün olduğu kadar arınmış tekliflerinizi dinleyeceğiz, biz tekliflerimizi söyleyeceğiz ve birlikte yaşayacağımız bir ülke inşa edeceğiz.

Her an her yerde patlayan ve patlama riski bulunan bombalara karşı durmadan da herhangi bir kimse ya da kurum-kuruluş-devlet herhangi bir masada ya da minderde bulunup konuşma hakkı elde edemez...

Sizce mağdur bu halk ve bu halkın seçtiği siyasi iktidar olarak Ak Parti hükümetleri sizden daha mı az 'Masa'da Muhatap Sıkıntısı' çekiyor? Çözüm sürecini kim başlattı? Âkil İnsanlar Heyeti'ni kim, neden oluşturdu?

Soru çok ve sorulması gereken soruları sizin sormanız gerekirken neden sormuyorsunuz? Her soru ihbar mıdır? İhbar ise soru sormadan nasıl konuşacaksınız?

İsterseniz önce üyesi olduğumuz NATO'nun hâkim üyesi ABD'nin verdiği silahlarla terör örgütü PKK-PYD-YPG'nin şehit ettiği askerlerimizin ve sivil vatandaşlarımızın hakkını ABD'den sormakla başlayalım konuşmaya..

Ne dersiniz?



Seçkin Deniz, 06.02.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-15, Sorgulamalar





Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.



Seçkin Deniz Twitter Akışı