بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.Başta Amerika olmak üzere Rusya, İran ve Esed yanlarında PKK/PYD, DAİŞ ve Şii teröristler olmak üzere hunharca Müslüman katletmeye ve ivedilikle durdurulması gereken modern canavarlara dönüşmüş durumdalar. ABD, Rusya ve İran’ın hiçbir farkı yok hepsi de katil devletler.
Ayrıca Amerika tartışmasız bir terör devletidir, terörü destekleyip,küresel ölçekte bir silah ve işgal aparatı (PKK/PYD, DAİŞ, FETÖ) olarak kullanmaktadır. CIA ve CENTCOM resmi bir terör merkezleri konumundadır.
Düşman (ABD, Rusya VB.), bir taraftan kendi cephe gerisini ve dünya kamu oyunu yaptığı zulme, işlediği cinayete yeterince ikna edemezken öte yandan İslam'ın, insanı tanıyan mesajının yayılmasına bütün gayretlerine rağmen engel olamamaktadır.
"Rusya’nın Halep’te, ABD’nin Musul ve Rakka’da yaptıklarından sonra söylenecek tek bir söz var: Mezopotamya Moğol istilasından bu yana böyle bir barbarlık ile karşılaşmadı!.. ABD emperyalizmine direnmek, insanlık görevidir… Amerikan emperyalizmine karşı mücadele artık insanlığın ortak sorunudur. Birlikte sağlam durmak zorundayız." [1]
İnsanlığın öldüğü yer önce Halep’ti bugün İdlib. Esed rejimi İdlib'e klor gazıyla saldıyor, Rusya tam bir gaddar katillikle yerle bir ediyor İdlib’i. İdlib’te hastaneler, camiler, sivil yerleşimler hedefte. İnsanlık zaten Afrika, Gazze, Yemen ve Arakan’da ölmüştü.
KESİN VE TOPYEKÜN BİR HESAPLAŞMA
Yok olmamak için bu hayasızca ve barbar akını durdurmalıyız. Topyekün, modern canavarları durdurmak zorundayız. Bu imanımızın ve insanlığımızın bir gereğidir.
Her alandaki düşman saldırısına ve hesaplaşmasına bugünden hazır olmak gerektiğini; düşmana, sonuna kadar sabırla mukavemet etmek lazım geldiğini unutmamalıyız.
Ölüme razı olmak (şehâdet), ölümsüzlüğü yakalamak demektir. Başkalarının hayatı sevdiği kadar şehadete vurgun olmak, gerçek mutluluğu kılıçların ya da silahların gölgesinde görmek ve bilmek, asıl güçtür. Sabrın, sebâtın, şerefin ve zaferin kaynağı, işte bu rızadır, bu bilinçtir, bu inançtır.[2]
Allah'tan afiyet dilenmesi, gerek fert gerekse millet olarak iç dış, dünya ahiret sıkıntılarından uzak tutulmayı istemektir. Harp ise bu sıkıntıların en yoğun olduğu ortamların başında gelir.
Kaçınılmaz olarak düşmanla karşılaşılacak olursa, bu kez sonuna kadar sabretmek, belaya sabırda düşmandan daha dayanıklı olduğunu ispat etmek, Müslümanların öteden beri gösterdikleri kahramanlıkların ve kazandıkları zaferlerin temelinde yatan yegane sırdır.
"Ey iman edenler! Bir düşman kıtasıyla karşılaşırsanız, sebât edin. Allah'ı çok anın ki muzaffer olasınız. Allah'a ve Resulüne itaat edin! Birbirinizle çekişmeyin. Yoksa başarısızlığa uğrarsınız, kuvvetiniz kaybolur. Sabredin! Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir. Sakın, yurtlarından şımararak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan insanları men edenler gibi olmayın! (Enfâl,8/46-47.)
ZORU GÖRÜNCE KAÇAN DEĞİL, ZORU BAŞARAN MÜSLÜMAN OLMALIYIZ
Hamdolsun Rabbime seferdeyiz ve sabırla devam etmeliyiz. Hakkın yanında ve hakikat uğruna, Allah için zalimlere ve katillere karşı mücadele edip hamdolsun sefere devam edip, pası atıyoruz.
Kötülük, zulüm, adaletsizlik, işkence, işgallere karşı elimiz, dilimiz ve kalbimizle mücadele ediyoruz. Diğer taraftan da iyiliği yaymaya/hâkim kılmaya ve kötülükten sakındırmaya da devam etmeliyiz.
Biz haklıyız. Öncelikle bunu bilmemiz lazım. Afrin Harekâtı ile meşru/legal bir mücâdele sergiliyoruz.
Vahdetin (Müslümanların birliği ve kardeşliği) önemli sebeplerinden olan cihadı sahabe de olduğu gibi bir hayat tarzı, yaşama biçimi kılabilmeliyiz.
Allah, zâlimlerin bizim elimizle cezalandırılması, rezil edilmesi ve mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatma fırsatını bizlere sunmaktadır.
Bu yolda çekeceğimiz her türlü sıkıntı Allah içindir ve mükâfatını da Allah verecektir.
Allah kerîm, rahîm, ğafûr ve azîzü’n-tikâm’dır. Allah bizim Mevlâmızdır.
SABREDENLERİN PAROLASI:
“Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz -teslimiyet- ve şüphesiz O’na döneceğiz - ilahî tasarrufları rıza ve gönül hoşluğu ile karşılama-” (Bakara, 2/156.)
“De ki: Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.” (Tevbe, 9/52)
Kur’an-ı Kerim’in kendine özgü kullandığı bir takım temel kavramları vardır. Tevhid-şirk, iman-küfür, hidâyet-dalâlet, adalet-zulüm, kavramları bunlara örnek verilebilir. Bunlar arasında Kur’an-ı Kerim’de birçok âyette zikredilen “sabır” da önemli bir kavram olarak temayüz etmektedir. Zira peygamberlerin ve onların takipçilerinin temel vasıflarından biri olan sabır, iman, düşünce, çalışma ve sosyal hayatta önemli bir yere sahiptir.
Kur’an’da belâ ve musibetler karşısında direnç göstermeyi, hayırlı bir çabada zorluklara karşı dayanıklı olmayı, metaneti ve cesareti ifade eder.
Kur’an’da başta peygamberler olmak üzere salih kullara sabretmeleri öğütlenmiş ve sabretmeleri karşılığında hesapsız mükâfatlar verileceği bildirilmiştir. (Zümer, 39/10.) Çeşitli âyetlerde, peygamberlerin ve diğer salih insanların hayat mücadelelerinden kesitler sunularak başarıya ve ebedî kurtuluşa nasıl ulaşılacağına dair örnekler verilmiştir.(A’râf, 7/125–126; Yûsuf, 12/56, 90; Sâd, 28/44; el-Kalem, 68/48–50.) [3]
Kur’an’da sabır kavramı, inancından dolayı başa gelen belâlar ve acılar karşısında kişinin, sebat etmesi ve ye’se düşmeden yoluna devam etmede kararlı olması anlamında kullanılmıştır. Nitekim Kur’an’da Peygamberin getirdiği esasları benimsemeyen insanların, onu engellemek için, ona ve inananlara her türlü zulüm ve işkence yaptıklarına dikkat çekilmekte ve müslümanların tüm bu olumsuzluklara karşı sabrettikleri vurgulanmaktadır. Ancak onların sabrı inandıkları esasları tebliğde ısrarlı ve kararlı olmalarını sağlayan ve mücadelelerinde devam gücü veren bir sabır olmaktadır.[4]
Kur’an’da sabır kavramı, Allah’a davet yolunda karşılaşılan sıkıntı ve zorluklar karşısında paniğe ve telaşa kapılmadan, acelecilik göstermeden, sağlam ve emin adımlarla ilerleyip, Allah’ın takdirini ve vereceği hükmü bekleme (A’râf, 7/87; Yûnus, 10/109; Tûr, 52/48; el-Kalem, 68/48.) anlamında da kullanılmıştır. Sabretmenin zıddı olmak üzere bir şeyin zamanından önce olmasını istemek ve onu hemen elde etmeye çalışmak anlamına gelen acelecilik, Kur’an’da insanın psikolojik zaaflarından biri olarak belirtilir. (Nahl, 16/1; el-İsrâ, 17/11; Tâhâ, 20/114; el-Enbiyâ, 21/37.)[5]
Sabır, kişinin inandığı değerler uğruna mücadele ederken karşılaştığı engeller karşısında, ruhen çöküntüye uğramasını engelleyen bir hal olmakta ve kişiyi dinamizme sevk etmektedir. Bilhassa kişinin, düşmanın bitmek bilmeyen taarruzları karşısında gerçek inançta sebat etmek yolundaki bükülmez kararlılığını ifade etmektedir.[6]
Sabır, nefsin istek ve arzuları karşısında, dinin emirlerini yerine getirmede sebat etmektir.[7] Elmalılı M. Hamdi Yazır’a (ö.1942) göre sabır, iman ve güzel amel ile hak ve hayır yolunda sebat göstermektir ki bu şecaat, sadakat ve mertlik şiarıdır. Yoksa kötülüğe katlanmak, her aşağılığa boyun eğmek ve şerre rıza göstermek demek olan tembellik, zillet ve miskinlikten ibaret olan duygusuzluk değildir.[8]
Sabır, hayatımızın her alanında gerekli olan bir tavırdır. Mü’minin yaşantısında sabır, en önemli amil olmaktadır. Zira sabır, belalar sonucunda ortaya çıkması gereken bir tavır olduğu gibi (belalara karşı sabır), ibadetin devamında da (tâatte sabır) ve de günahlara karşı (masiyete karşı sabır) sebatta devreye girmektedir. Bu nedenle Hz. Peygamber, “sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki konumu gibidir” buyurmuştur.[9]
İMTİHAN DEVAM EDİYOR
İnsan boş yere ve gayesiz yaratılmadığı gibi başıboş da bırakılmış değildir; “İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?” (Kıyame,75/36) İnsanın iman ettim demesi de yeterli görülmemiştir;
“İnsanlar yalnız “iman ettik” demekle hiç denenmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki biz onlardan öncekileri denedik ki Allah doğru olanları bilsin, yalancıları bilsin (ortaya çıkarsın).” (Ankebut,29/2-3)
“Nasıl davranacağınızı görelim diye -sınamak için- sizi hem hayırla ve hem de şerle deneriz.” (Enbiya,21/35; Bakara 2/49)
İnsan başına ne gelirse gelsin bunun imtihan olduğunu bilecek ve bu imtihanı geçmek için kendisine verilmiş olan manevi donanımları kullanarak ümitsizliğe düşmeyecektir. Bu manevi donanımlar nedir acaba? Dua, şükür ve sabır üçlüsüdür ki Allah’ın imtihanlar karsısında insana bahşettigi insanın en özel yanlarıdır. Bu üçlü ile insan kendisini iyi hissedecek, Allah’a bağlılığını ve sadâkatini ne durumda olursa olsun devam ettirecektir.
Kur’an’a göre dünya, kimin daha güzel is yaptığının anlaşılacağı bir belâ (deneme) yeri olup ölüm ve hayat bunun için yaratılmıştır. (Mülk, 67/2)
Allah insanların iman ve ahlaktaki samimiyetlerini kanıtlamaları için bir imtihan olmak üzere onları hayır ve serle de deneyip sınar. (Enbiya,21/35) İnsanlar dünya hayatının geçici güzellikleriyle imtihan edilirler. (Taha,20/131) Mal ve evlat birer imtihan vasıtasıdır. (Enfal,8/28; Tegabun,64/15) Bol rızık veya genel olarak bir nimet de fitnedir. (Zümer,39/49; Cin,72/17) Buna karsılık insanlar kederle (Taha,20/40), çeşitli belalarla da (Tevbe,9/126; Hac, 22/11) imtihan edilirler. [10]
Yüce Allah insanların imanlarının sağlamlığını denemek için onları imtihan etmiştir. Fitne insanların isyankarlığını ölçtüğü kadar sabrını, şükrünü, imanını da ölçer.[11]
İnkarcıların Müslümanlara karsı olumsuz tavırları Müslümanlar için bir fitnedir; zira böylece onların sabırları ve İslama bağlılıkları denemeden geçirilmiş olur.(Furkan,25/20) Öte yandan Müslümanların maruz kalacakları herhangi bir sıkıntı da kafirlerin bundan yanlış sonuçlar çıkarmasına yol açan bir fitne olabilir. Nitekim müfessirler ; “Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne konusu yapma” (Mümtehine,60/5) mealindeki ayeti “Bizi, inkâr edenler için bir sınama konusu yapma” şeklinde çevrilen cümle daha çok şöyle açıklanmıştır: “Onları bize galip getirme” veya “Bizi doğrudan yahut onlar vasıtasıyla cezaya çarptırma ki ‘Bunların iddiası doğru olsaydı, güvendikleri Allah onları desteksiz bırakmazdı yahut bu muameleye mâruz kalmazlardı’ şeklinde düşünmesinler ve bu yüzden kendilerinin hakikat üzere olduklarını sanmasınlar. Bizi böyle bir sınamaya, bir imtihana vesile kılma” (Taberî, XXVIII, 64; Şevkânî, V, 245). Bir yoruma göre burada Allah Teâlâ’dan, müminlere karşı inkârcıların imkânlarını genişletmemesi istenmektedir. Çünkü inkârcıların müminlerden daha fazla imkânlara sahip olmaları da müminler için sıkıntı, dolayısıyla bir imtihan sebebi olacaktır.[12]
SAVAŞTA DÜŞMANA KARŞI DİRENME
“Kur’an’da sabır kavramı, savaş alanında, savaşçının kahramanlığını yansıtan bir fazilet olarak takdim edilmiş ve kâfirlerle savaşmakta olan müminlere emrolunmuştur. (Bakara 2/250; Âl-i İmrân 3/146, 200; el-Enfal 8/45, 65; el-A’râf 7/123–126; en-Nahl 16/110.) Çünkü sabır, vazgeçilmez psikolojik bir güçtür. Zorluklar, korkular karşısında insanın güçlü bir konumda olmasını sağlar. Kişiyi her türlü acıya ve zarara rağmen davasında devam etmeye iter. Bu nedenle savaş esnasında karşılaşılan her türlü meşakkate göğüs germek, can ve mal kaybı korkusu karşısında dimdik ayakta durmak ancak sabretmekle mümkün olmaktadır.
Nitekim bu gerçek Kur’an’da şu ifadelerle dile getirilmektedir: “Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri (sâbirîn) sever.”(Âl-i İmrân, 3/146.) Âyette geçen sabrın anlamı; savaş alanında düşmanla karşı karşıya gelindiğinde kişiyi savaşmaktan alıkoyan ve huzursuz eden etkenler karşısında, sebat etmeyi, savaşın doğasından kaynaklanan acılara tahammül etmeyi ifade etmektedir. Sabrın bu şekli ise, şaşırtıcı bir kahramanlıkla şahsî inanç uğruna ölüm yahut diğer herhangi bir acıya dayanmayı mümkün kılan ahlâkî güce dönüşmektedir.”[13]
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Âli İmrân Suresi, 3/139.)
“SABIR” VE “ZAFERE ULAŞMA” AYRILMAZ İKİ KARDEŞTİR
“Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (el-İnşirah 94/4–5.)
Çünkü sabır, sıkıntı ve zorluklar karşısında insanın direnme gücünü arttırır. İnsana, belâ ve musibetlere, Allah yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, amellerin getirdiği yüklere ve nefsin arzularına karşı koyma gücünü kazandırarak, onu başarı- ya ve zafere ulaştırır.[14]
Allah Teâlâ, Tâlût ile birlikte direnen az sayıdaki müminlerin yaptıkları sabır ve direniş dualarını örnek olarak göstermektedir. Tâlût’un ordusundaki mümin askerler, sabır, direniş ve cihad konusunda Allah’tan şu sözlerle yardım istemişlerdir: “(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”(Bakara, 2/250; el-A'râf, 7/126.) Allah Teâlâ, müminlerin sabrın şartlarını yerine getirdikten sonra yapacakları yardım ve direniş dualarına Allah’ın icabet edeceğini ve müminlere muzaffer olmaları için yardımcı melekler göndererek destekleyeceğini şu ifadelerle haber verir: “Evet, sabrettiğiniz (intasbirû) ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız (takvâ) takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder.” (Âl-i İmrân, 3/125; el-Enfâl 8/9.)
ZAFER, SAYIYLA DEĞİL, SABIR VE SEBÂT İLEDİR.
“Sabır aynı zamanda insanlara, dinî, millî ve kutsal değerlere yönelik tehlikelere ve saldırılara kolaylıkla karşı koymalarını sağlayarak düşman karşısında başarıya ve zafere ulaşılmasına yardımcı olur.(Elmalılı, a.g.e., II, 489-490.) Nitekim Allah Teâlâ, Enfal sûresinin 64. âyetinde müminleri savaş esnasında, savaşın sıkıntı ve zorluklarına karşı sabır ve sebat göstermeye şu ifadelerle davet etmektedir: “Eğer içinizde sabırlı (sâbirûne) yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler.” (Enfâl 8/65–66; Âl-i İmrân 3/125,200.) Âyette Allah Teâlâ, kullarını kendi ordularıyla desteklemek ve onları zafere ulaştırmak için sabretmelerini şart koşmuş ve zaferin sayıyla değil, sabır ve sebat etmekle gerçekleşeceğini ifade etmiştir. Çünkü moral yönünden düşük bir ordu harp halinde sersemleşir, ne yapacağını bilemez. Fakat sarsılmaz bir sabırla savaşın her türlü zorluklarına tahammül eden, düşmandan korkmayan bir ordu için ise zafer kaçınılmaz olur.
Kur’an-ı Kerim’de sabır, genellikle Allah’a itaat, namaz, mücadele, cihad ve müslümanların karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılarla ilgili ayeti kerimelerde geçmektedir. Bu nitelemeler de bize sabrın “salih amel, namaz, tevekkül, şükür, takva ve cihad” gibi anlam bakımından ilişkisi bulunan bu kavramlar ile içice ve birlikte olduğunu göstermekte ve sabrın nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiğine dair yeterli ipuçları vermektedir.[15]
Sonuç olarak Kur’an’ın tavsiye ettiği sabır, insana zorluklara karşı dayanma gücünü, hayata dair hedeflerini gerçekleştirmek için gayret sarf etmeyi; savaşta başarının ve yenilmezliğin en başta gelen faktörün sabır olduğunu öğretir. Dolayısıyla kişi sabrederse, zorluk ve engelle karşılaşsa dahi azimeti zayıflamaz, kararlılığından bir şey kaybetmez. Bu irade gücü sayesinde hedeflerini gerçekleştirir ve hayatta daima başarılı olur.”[16]
Savaş gibi ölüm korkusunun hissedildiği; hayatî tehlikelerin olduğu ve zor şarların aşılması gerektiği durumlarda müminin imanı sabırla güçlenmekte, Allah ve resulüne olan teslimiyeti artmaktadır. [17]
SABRI VE HAKKI BİRBİRİMİZE TAVSİYE ETMEK
Asr sûresi'nde bildirildiği gibi, sabrı ve hakkı birbirine tavsiye eden insanlar kazanç içindedirler. Ayrıca iman eden insanların gösterdikleri sabrın karşılığını ahirette kat kat artırılmış olarak alacakları da vaat edilmiştir.
Bir insanın dünyada ve ahirette alabileceği en güzel karşılık Allah'ın rızasını kazanabilmek, O'nun rahmetine ve cennetine kavuşabilmektir. Tüm bunlar dünyanın hiçbir zevki ve nimeti ile kıyaslanmayacak güzelliklerdir. Allah'ın sevgisini kazanmanın yolu ise sabretmekten geçmektedir.
Hâsılı kelâm Kur’an’ın anlam dünyasında sabır, hayat sahnesinde karşılaşılan zorluklar karşısında insanın pasifleşmesini, bir köşeye çekilip, olup bitenin sonucunu beklemesini sağlayan bir tutum değil, aksine Allah’ın inâyetine güvenerek belâ ve musibetlere metanetle karşı koymasını, ümitsizliğe ve yenilgi psikolojisine kapılmadan yoluna devam etmede kararlı olmasını, günaha sürükleyecek nitelikteki nefsin isteklerine karşı koymasını sağlayan dinamik ve aktivist bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır.[18]
SON SÖZ
Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK), Zeytin Dalı Harekatı'nın başlangıcından itibaren 970 teröristin etkisiz hale getirildiği bildirildi. Şehitlerimizin sayısı artıyor ve verdiğimiz şehitler yüreğimizi yakıyor, kaybettiğimiz sivil vatandaşlarımızın acısını da asla unutmuyoruz.
Unutulmamalıdır ki, harbin asıl rüknü sabırdır. Zafer büyük ölçüde sabır ürünüdür. Nitekim yüce kitabımız, düşmanla karşılaşanların "ayaklarının sabit kılınması", "üzerlerine sabır yağdırılması" duasında bulunduklarını bildirirken bu noktaya işaret etmiş olmaktadır (Bakara,2/250).
Bu zor zamanlarda yedi düvelin İslam’a, Müslümanlara ve Türkiye saldırdığı bir ortamda mümin olarak imanımızı sabırla güçlendirmeli, Allah ve resulüne olan teslimiyetimiz artmalıdır.
Şartlar ağırlaştıkça, yapılan işin değeri artar. Bu sebeple zoru görünce kaçan değil, zoru başaran müslümandır. O, inancını zor şartlarda yaşamanın değerini ve zevkini bilen insandır.
Seferimiz, gazamız, cihadımız, terörle mücadelemiz ve haklı mücadelemiz mübarek olsun. Hakkaniyet, adalet, Allah’a olan teslimiyetimiz ve sabrımız en büyük silahımızdır.
En güzel örneğimiz, ahlâkı Kur’an olan Muhammed Mustafa (sav) gibi biz de Rabbimize dua ediyoruz: "Ey kitabı indiren, bulutu oradan oraya sevkeden ( bir rivayete göre, hesabı çarçabuk gören), düşman kıtalarını bozguna/hezîmete uğratan Allahım! Bu düşmanları dağıt, perişan et, bizi onlara karşı muzaffer kıl!" (Buhârî, Cihad 22, 32, 112, Temenni 8; Ebu Dâvud, Cihad 89, 2631.)
Emin Emre, 10.02.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları
[1] Ardan Zentürk, http://www.star.com.tr/yazar/abd-emperyalizmine-direnmek-insanlik-gorevidir-yazi-1305650/
[2] Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Şanlı Direniş, Altınoluk, 1995-Temmuz, Sayı:113, s.5.
[3] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.440,444.
http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/1818.pdf
[4] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.445.
[5] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.453.
[6] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.446.
[7] Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed, İhyâ’ü ulûmi’d-dîn, trc. Mehmet Müftüoğlu-A. Fikri Yavuz, İstanbul ts., IV, 113, 123. Bkz. Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.443.
[8] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Ankara 1995, IX, 434.; Bkz. Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.443.
[9] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.466.
[10] Huriye KILIÇ, Kur’an’da İnsanın Hayır Ve Şerle İmtihanı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2009, s.13.
[11] Huriye KILIÇ, Kur’an’da İnsanın Hayır Ve Şerle İmtihanı, s.11.
[12] https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%BCmtehine-suresi/5154/4-6-ayet-tefsiri
[13] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.446.
[14] Ece, Hüseyin K., İslâm’ın Temel Kavramları, İstanbul: Beyan Yay., 2000, 556.; Bkz. Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.456.
[15] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.466.
[16] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.457-458.
[17] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.447.
[18] Recep Önal, Kur’an’da Îmânî Ve Ahlâkî Bir Tavır Olarak Sabır, s.455.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.