"Sürdürülebilir diplomasinin en büyük destekçisi iç politikada güç birliği, savaş gücü ve savaşlarda elde edilen başarıdır; savaş ve zafer yeni tanımlar yapma, yeni değişkenler üretme ve yerel ya da küresel herhangi bir değişkende söz söyleme hakkı kazandırır."
Türkiye,
küresel ve bölgesel sorunların merkezinde olan bir coğrafyada binlerce yılın biriktirdiği
çok ağır insanî yüklerle doğrudan karşı karşıya kaldığı yirmi birinci yüzyılın
ilk on yılında elde ettiği tecrübeyi, ikinci on yıla -çok ağır iç ve dış saldırılar
altında sarsılsa da- gittikçe güçlenerek ve birleşerek taşırken, üçüncü on yıla
girişin temellerini de birbirinden zorlu iki on yılda elde ettiği özgüvenle ve
cesaretle atıyor. 2018 başlarken uzaktan ve yakından görülen, tamamen 'temel
atmaya odaklı' bir kararlılıkla ortaya konan şeylerin bileşimi Türkiye'nin iş
hacminin genel tanımını yapıyor.
Türkiye, geleceğinin temellerini atarken, geçmiş iki yüz (ya da dört yüz)
yıllık sönme-savunma-korunma odaklı dış politikasına tam tersi bir yön belirler
ve 'proaktif dış politika merkezli yaklaşımlar' edinirken, muhatabı olan
ülkelerle sorunlu olarak tanımlayabileceğim iki (dört) yüzyıllık diplomatik
etkileşimin ruhunu, karakterini ve değişken çeşitliliğini aynı şekilde muhafaza
mı edecek, yoksa yeni yüzyılın -ya da binyılın- koşullarına uygun, ancak
gerçeklikten kopmayan sürdürülebilir yeni bir diplomatik ruh, karakter ve
sınırları elde edilen güçle genişleyen-genişlemek zorunda olan- diplomatik
değişkenler dünyasının çeşitliliğini mi arttıracak?
Türkiye'nin bu soruya vereceği cevap, ya geleceğini tasarlamasına yardım edecek ya da bu tasarımın oluşmasını engelleyecek; Türkiye ya kararlılık oranı gün geçtikçe artan stratejiler ve eylemler bileşiği ile geleceğin sağlam temellerini atacak ya da halkın verdiği güçlü destek iç siyasî etkileşimler ve olumsuz değişimlerle zayıfladığında eski günlerine geri dönecek. Bu iki seçeneğin dışında bir seçeneği yok Türkiye'nin.. hatta Türkiye'nin 2002 öncesi eski günlerine geri dönmesi de mümkün olmayabilir, o içe kapanık, durağan, ezik varlığından daha da geriye düşme riski de yüksektir.
Türkiye'nin
2016'da icra ettiği Fırat Kalkanı Harekâtı, içte ihanet, darbe ve terörle,
dışarıda savaş ve göçle baskı altına alınan Türkiye'nin bir huruç harekâtı
olarak tanımlanabilirdi; 2018 Ocak ayında başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı da bu
huruç harekâtının tamamlayıcı unsurlarından biri olarak görülse de, dış
politika açısından tamamen farklı bir karakterdedir. Zeytin Dalı Hârekatı, diplomasinin
savaş alanından elde ettiği güçle etkin bir şekilde desteklenmesi halinde, bir
ülkenin küresel arenada nasıl proaktif hale geldiğinin de somut bir örneği
olarak değerlendirilebilir. Ki; her iki harekattan elde edilen sonuçlar,
Türkiye'ye yönelik yıpratıcı dış politik saldırıların karakterini değiştirmiştir.
Bu iki başarılı harekât, 15
Temmuz FETÖ-NATO askerî darbesi ile kılıçlarını çekmiş bulunan ABD ve Avrupa
Birliği genelinde özellikle Almanya merkezli düşmanca davranışlarının baskı
altına alınmasını sağladı. 15 Temmuz'da başarıya ulaşamayan NATO-ABD-AB darbesi
sonrası Türkiye'yi politik olarak kuşatmak ve tecrit ederek yalnızlaştırmak isteyen
Batı, Türkiye'nin etkin dış politik söylemleri ve kurduğu ikili ilişkilerle bütün
dünyada yalnızlaştırılınca geri adım atmak zorunda kaldı.
Almanya'da koalisyon hükümeti görüşmeleri sürerken koalisyonun iki ana üyesinin mutabakata vardığı konulardan biri 'Türkiye ile ilişkilerin sürdürülmesi' idi.
Almanya'da koalisyon hükümeti görüşmeleri sürerken koalisyonun iki ana üyesinin mutabakata vardığı konulardan biri 'Türkiye ile ilişkilerin sürdürülmesi' idi.
ABD'de NATO müttefiki
Türkiye'ye karşı terör örgütü PKK-YPG'ye verilen desteğin yanlış olduğunu
söyleyen analistlerin, eski diplomatların ve senatörlerin sayısı artarken, Başkan
Trump'ın Pentagon generalleri karşısında çok da etkili olmayan profili
Türkiye'nin baskısıyla deşifre edildi. BM Genel Kurulu'nun Kudüs kararı bu
atmosferde ABD'yi derin bir yalnızlığa iterken başrolde yine Türkiye ve Erdoğan
vardı. Avrupa Birliği'nin PKK-YPG-FETÖ gibi terör örgütleri ile verdikleri
görüntünün somut olarak 'suç' teşkil ettiğini de göstermek dış politikada
diplomatik bir başarı olarak kayıt altına alındı.
Türkiye,
Rusya ve İran'la Batı'nın agresif söylemlerini ve eylemlerini dengelemiş,
kıskaca almıştı. Türkiye'nin ürettiği denge politikası aynı anda Afrika'da,
Güney Amerika'da, Orta Asya'da derinlik oluşturuyor, kalıcı bağlar inşa edilmesini
sağlıyor; ABD tarafından yalnızlaştırılan, iç savaşlarla, darbelerle, terörle
yıpratılan ve tehdit edilen ülkelerin direnişlerinin güç kazanmasını
sağlıyordu.
Suriye'deki
özgürlük temalı iç savaşın terör konseptli vesayet-tetikçiler savaşına
dönüşmesindeki ana hedefin 'Suriye ve Irak'ın parçalanmasını sağlayarak, iç
savaşı Türkiye'ye taşımak ve ABD-AB-İsrail-Rusya-İran destekli DAEŞ-IŞİD Terör Devleti
ile PKK-YPG Terör Devleti kurmak' olduğu netleşince, Türkiye 15 Temmuz 2016
askerî darbesini engelledikten hemen sonra bu stratejik savaşın ortasına
dalmaya karar vermişti. Fırat Kalkanı, ABD'de ve BM'de tanınması tartışılan
DAEŞ-IŞİD Terör Devletinin masadan kalkmasını sağlarken, Zeytin Dalı Harekâtı
da PKK-YPG Terör devletinin masadan kalmasını hedefledi... Muhtemelen yakın bir
gelecekte bu terör devleti de masadan kalkacaktır.
Türkiye
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarını ABD'nin ve İsrail'in istediği ve
planladığı zamanlarda yapmadı. 2015 sonbaharında FETÖ unsurları TSK, Emniyet ve
Yargı'da aktif iken ABD ve AB üyesi ülkeler Türkiye'nin Suriye'ye kara harekâtı
yapması için baskı yapıyorlar, Türkiye her reddedişinde de her yerde PKK ve
DAEŞ'e bombalar patlattırıyorlar, FETÖ üzerinden kara propagandaya aralıksız
devam ediyorlardı.
Eğer
Türkiye 2015 sonbaharında baskılara direnmese ve Suriye'de kara harekâtına
girse idi, Suriye'nin keşif uçuşu yapan uçaklarımızı düşürdüğü zamandaki gibi
tamamen yalnız bırakılacak, FETÖ ihaneti ile ağır zayiatlar verecek, girişilen
bütün harekâtların başarısız olunması sağlanacak, Erdoğan 2013 ve sonrasında olduğu gibi üretilen negatif propaganda ile
istifaya zorlanacak ve böylece Türkiye PKK karşısında şu andaki güçlü devlet profilini
sergileyemeyeceği için iç savaş başlatılmış olacaktı. İç savaşla Türkiye'nin
neredeyse yarısını ve Irak'ın ve Suriye'nin Kuzeyi'ni alan bir Kürdistan, bir
DAEŞ-IŞİD devleti de kurulacak, Erdoğan Lahey'de yargılanacaktı.
15
Temmuz Erdoğan'sız bağımlı bir Türkiye için yapılan en büyük ve en ağır
saldırıydı. Türkiye'nin büyük direnişi bütün bu planları yok etti, ancak bu
ABD-AB-Rusya-İsrail-İran-BAE ve Suudi hanedanını durdurmaya yetmemişti. Bugün
yaşadığımız savaş, bu yüzden beka savaşıdır.
Sürdürülebilir
diplomasi Türkiye'nin askerî başarılarına dayandırılabildiği için meşru müdafaa
hakkı uluslararası hukuktan kaynaklanabildi, yapılan her iki harekât başarısız olsaydı uluslararası hukuk şu ana dek herhangi bir 'anlam' taşımadığı gibi, Türkiye'nin menfaatlerine hizmet edeceği için yine batılı ülkeler için bir anlam taşımayacaktı.
Diplomasi
sonuç alma sanatıdır. Türkiye kuşatmayı yarmış, terörü yenmiş, ihaneti
cezalandırmış olarak ilerledikçe, diplomasinin sonuç almasına yardım ediyor.
Görünen o ki; Türkiye bugün, Zeytin Dalı Harekâtı sürerken, ABD'ye, AB'ye karşı
yetkin ve güçlü bir karaktere sahip diplomatik ruhunu ve dilini inşâ ederken
aynı zamanda iki (dört) yüzyıllık sönme-savunma ve korunma merkezli
stratejilerini günün akışına uygun olarak dalgalı bir şekilde, kurbağaları
ürkütmeden tarihe gömüyor, savunmayı proaktif dış politik stratejilerle çok
ileride kuruyor. Mevcut tanımları değiştiriyor, diplomatik dilin riyakâr
ontolojisini Afrin'de ve Menbic'te şeffaf bir savaş ekranında teşhir ediyor. Dünya'nın egemen ülkelerine 'ya bizimlesiniz ya da teröristlerle' diyebiliyor.
Erdoğan'ın
Ak Parti'de, hükümette ve devlette hızlandırdığı değişim, kalıcı olabilecek bir
bilinç inşâ etmek için zamana ve iyi yetişmiş profesyonellere ihtiyaç duysa da,
şu anda alınabilecek en iyi tedbir olarak sınıflandırılabilir.. .Bahçeli'nin Erdoğan'a verdiği verdiği destek dış politika
arenasında azımsanmayacak kadar değerlidir, Bahçeli batılı, doğulu, kuzeyli ve
güneyli saldırganların cesaretini de kırarak Yeni Türkiye'ye zaman kazandırmaktadır.
Sürdürülebilir diplomasinin en büyük destekçisi iç politikada güç birliği, savaş gücü ve savaşlarda elde edilen başarıdır; savaş ve zafer yeni tanımlar yapma, yeni değişkenler üretme ve yerel ya da küresel herhangi bir değişkende söz söyleme hakkı kazandırır. Türkiye haklı mücadelesinde sonuç aldıkça söz söyleme hakkını bileğinin gücüyle kazanıyor ve bütün dünyada egemen batılı devletlerin karşısında konumlanmayı göze alabilen ülkelere cesaret veriyor.
Türkiye, ekonomileri dağılmak üzere olan, insan unsurundaki kaliteyi kaybeden, uyuşturucu, alkol, seks ve benzeri bağımlılıklarla mücadele edemez hale gelen ve bunlara bağlı olarak her geçen gün güçlü devlet olma özelliklerini yitiren, gerileyen ve çöken Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu üyesi ülkelerin, yani ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in ve bunların peyki olan ülkelerin içinde bulunduğu derin ümitsizliği doğru okumalı ve stratejik hamlelerini ilgili her sahaya hız kesmeden, tereddütsüz bir şekilde yansıtmalıdır...
Sürdürülebilir diplomasinin en büyük destekçisi iç politikada güç birliği, savaş gücü ve savaşlarda elde edilen başarıdır; savaş ve zafer yeni tanımlar yapma, yeni değişkenler üretme ve yerel ya da küresel herhangi bir değişkende söz söyleme hakkı kazandırır. Türkiye haklı mücadelesinde sonuç aldıkça söz söyleme hakkını bileğinin gücüyle kazanıyor ve bütün dünyada egemen batılı devletlerin karşısında konumlanmayı göze alabilen ülkelere cesaret veriyor.
Türkiye, ekonomileri dağılmak üzere olan, insan unsurundaki kaliteyi kaybeden, uyuşturucu, alkol, seks ve benzeri bağımlılıklarla mücadele edemez hale gelen ve bunlara bağlı olarak her geçen gün güçlü devlet olma özelliklerini yitiren, gerileyen ve çöken Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu üyesi ülkelerin, yani ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in ve bunların peyki olan ülkelerin içinde bulunduğu derin ümitsizliği doğru okumalı ve stratejik hamlelerini ilgili her sahaya hız kesmeden, tereddütsüz bir şekilde yansıtmalıdır...
Seçkin Deniz, 13.02.2018, Sonsuz Ark, Sistematik Analizler 141
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.