بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.Mü’minlerin Amelleri / Çalışmaları:
Cenab-ı Hak, bütün nimetleri insanlığın istifadesine sunmuştur. Binaenaleyh ahirette herkes ameline göre yargılanacak (Tevbe, 9/94-105; Yasin, 36/54), zerre kadar iyi ameli olan da zerre kadar kötü ameli olan da karşılığını görecek ve hiç kimseye zulmedilmeyecektir (Nisa, 4/49-77; İsra, 17/71). Kötü ameli olanlar kötülüklerinin dengiyle cezalandırılırken, iyi amel işleyenler fazlasıyla mükafatlandırılacaklardır (Nur, 24/38; Sebe, 34/37-38; Mü’min, 40/40; Ahkaf, 46/16) .
Kur’an-ı Kerim, insanların davranış, düşünce, gayret ve eylemler açısından farklılıklar arz ettiklerini belirtir: “Muhakkak ki işiniz (çalışmalarınız) çeşit çeşittir” (Leyl, 92/4). İnanan ve inanmayan her insanın, yaptığı çalışma ve davranışlardan dolayı belirli bir derecesi vardır (Ahkaf, 46/19.).[1]
Kâfirler hakkında inmiş olan âyetlerin müminlere hitap eden yönleri de olabileceğine dair yorumlar bulunmaktadır.[2] Kısaca tarih boyunca gönderilmiş peygamberlerin ve Onlara muhatap olanların kıssalarının Kur’ân’ın önemli bir bölümünü teşkil ettiğinde şüphe yoktur. Kur’an imanla küfür arasında geçen bitmeyen mücadelenin kısa ve özlü tarihini bize haber verir. Zaten bizzat Kur’an eski kavimlerin hayatlarından ders çıkarmamızı bizlere haber vermektedir.[3] “Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız vardır. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.” (Bakara,2/134.)
Rabbimiz Kur’an’da “inkârcılar gibi olmayın.” (Âli İmran,3/156.)[4] diye uyarmış olmasına rağmen, Müslüman kimliği ve farkının korunamayıp inkâr edenler gibi düşünen ve yaşayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde kötü işler yapan; kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan, açık deliller geldikten sonra ayrılıklara ve anlaşmazlıklara düşüp, her topluluk kendi inancıyla övünebilmektedir.
Tıpkı Allah’ın haram kıldığı faiz, kumar, içki, zina (fahşâ), münker, bağy, adaletsizlik, zulüm vb. cürümleri kafirlerin yanında Müslümanlarında işledikleri gibi.
15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminden sonra bir Müslümanın anlamakta zorlandığı kadar hainlik ve kötü işler yapan ama bütün bu zulüm ve alçaklıkları hala iyi zanneden bir zihin başka nasıl anlaşılabilir ki?
Ya da BAE, Suud başkanlığında Körfez ülkelerinin başta Gazze ve Mescid-i Aksa’ya hainlikleri olmak üzere Mısır’da 5000’ni aşkın Müslümanın katledildiği hainlik ve zulmün hem finansmanı hem de yöneticileri olması; Suriye’de 7 senedir 1 milyondan fazla Müslümanın katledilmesini yok saymaları, görmezden gelmeleri ve Türkiye düşmanlıkları nasıl anlaşılabilir? Hatta BAE’nin İslam ve Müslüman düşmanlığı nasıl anlaşılabilir ki?
Pers ve Şii İran’ın Irak, Suriye, Yemen’de –Allah için (!)- zulmettiği, işkence ettiği ve katlettiği binlerce Müslüman; Afganistan ve Irak’ın işgalinde asrın zalim ve katili Amerika’ya destekleri; Türkiye düşmanlıkları nasıl izah edilebilir ki?
A- KÖTÜ İŞLERİ KENDİSİNE GÜZEL GÖSTERİLEN VE NEFİSLERİNİN ARZULARINA UYANLAR
“Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan kimseler gibi midir?” (Muhammed,47/14.)[5]
Peygamber (s.a) ve izinden gidenler, Allah tarafından kendilerine bir lütuf olarak en doğru ve temiz yol (İslam) verildikten, akıl ve mantık ışığında inceleyerek beğenip o yola gönül verdikten sonra nasıl olur da, dalaletlerini hidayet, çirkin ve adi hareketlerini iyi ve güzel sanan, bir delile dayanmadan sadece kendi nefsi isteklerine göre hak ve batıl yolu tayin etmeye çalışan o cahiliye zebunu adamlara uyabilirler, onlarla samimi bir hava içinde olabilirlerdi. Aynı şekilde ahirette de onların akibetleri bir olmayacaktır. [6]
İyi İş Yaptıklarını Sandıkları Hâlde, Dünya Hayatındaki Çabaları Kaybolup Gidenler
(Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” (Kehf, 18/103-104)[7]
“Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.” (Kehf, 18/105.)[8]
Onların yaptıkları bütün çalışmalar, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler (İbrahim, 14/18) . İlahi davete karşı duyarsız olanlar, sonunda hayatları boyunca kazandıklarının bir kül kadar değersiz olduğunu göreceklerdir.
Şeytanlar Ve Gerekse Şeytan Misyonu Üstlenmişler Kimseler Tarafından Aldatılmamak
İyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde kötü işler yapan; kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan, açık deliller geldikten sonra ayrılıklara ve anlaşmazlıklara düşüp, topluluk olarak kendi inancıyla övünen kimseler aldatıcı şeytanın malzemesi olmaya adaydır.
“Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın. Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.” (Fâtır,35/5-6.)[9]
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Lokmân,31/33.)[10]
B- DİNLERİNİ PARÇALAYIP -HER BİR GRUBUN KENDİNDEKİNİ BEĞENDİĞİ- FIRKALARA AYRILANLAR
Kendilerine kitap verilenler, apaçık belgelere sahip oldukları hâlde çıkar hesapları ve kıskançlıklar sebebiyle ihtilafa düşmüşler, ortaya birbirine karşı cephe alan farklı din anlayışları çıkmıştır. (Bakara, 2/213.) Böyle bir ayrılığa (tefrikaya) düşülmemesi, din merkezli bir çatışmanın içine girilmemesi Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette ısrarla altı çizilen bir husustur[11].
“Ve yine siz, sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılıklara ve anlaşmazlıklara düşen topluluklar gibi olmayın! Böyle toplumları büyük bir azap beklemektedir.” (Âl-i İmran, 3/105.)[12]
“Şüphesiz bu hepinizin dinidir ve yegâne dindir. Ben de Rabbinizim. O hâlde bana karşı gelmekten sakının. Ama onlar aralarındaki inanç bağlarını paramparça ettiler. Her topluluk kendi inancıyla övünüp durur.” (Müminun, 23/52-53.)[13]
“O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm Suresi,30/30.)[14]
Farklılıkları farkındalığa çevirmeyip aksine bayraklaştırıp tefrika ateşine odun taşıyanlar şu ilahî ikazlara da kulaklarını tıkayanlardır. Müslümanların olumsuz anlamda gruplaşmaları hakkında Allah Teâlâ uyarılarda bulunur:
“Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.” (Rûm Suresi,30/31-32.)[15]
Her biri kendilerince dinden, kitaptan hoşuna giden bir parçayı bayraklaştırıp din haline getirmiş ve her bireri de kendi hayatından mutmain olmuş. Her bireri kendisinin mutlak doğruluğuna ve karşısındakinin yanlışta olduğuna kanaat getirmiş. Müslümanların hepsi tek bir grup, tek bir cemaat, tek bir ümmet olmak zorundadırlar.
“Dine bağlı kalın ve onda ayrılığa düşmeyin!” (Şûra, 42/13.)[16]
“Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’âm Suresi,6/159.)[17]
Fırkalara ayrılmak ve birbirine düşman olmak…
Evet Rabbimiz âyetinde bunu reddettiği halde bugün maalesef Müslümanlar aralarındaki ufak tefek metot ayrılıklarını sanki dinde temel ayrılıklarmış gibi görerek kendilerini parça parça yaptılar. Birbirlerini tekfir edecek noktaya geldiler. Ve bu kendi aralarındaki bu parçalanmaları da kâfirler karşısında onları izzetsiz ve şerefsiz bir konuma düşürmüştür. Birbirlerini yemeye çalışırlarken maalesef Müslümanlar kâfirler karşısında güçsüz bir duruma düşmüşlerdir. Allah’ın kitabı yerine kendi efendilerinin, kendi liderlerinin kitaplarını gündeme getirmeleri, peygamberin örnekliği yerine kendi üstatlarının örnekliliğine sığınmaları onları parça parça hale getirmiştir.[18]
SONUÇ:
Allah Teala’nın şu ayeti hayat rehberimiz olmalıdır: “Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmran, 3/103.)[19]
Yine Rabbimizin şu buyruğu bize rehber olmalıdır: “Kur’an'ı, önce gelen kitabı tasdik ederek ve ona şahit olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o hâlde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.” (Maide, 5/48.)[20]
Müslümanlar arasında dinî konulardaki görüş ayrılığı meydana geldiği takdirde başvuru mercii Allah ve peygamberidir: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz yöneticilere itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde -eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız- o hususta Allah’a ve Rasulüne başvurunuz. Böyle yapmanız daha hayırlı ve neticesi daha güzeldir.” (Nisa, 4/59.)[21] Görüş ayrılığı ve ihtilafların Allah’a ve Rasulüne götürülmesi demek, Kur’an ve sünnetin beyanları ve ilkeleri çerçevesinde ele alınması demektir.
“Bugün biz Müslümanların en çok dikkat etmesi gereken husus; vesilelerle gayeleri birbirine karıştırma, feri meseleleri asılların yerine ikame etme, İslam’ın meşru kabul etmediği bilgi kaynaklarına itibar etme ve medeniyetinin 14 asırlık mirasını yok sayma gibi hatalara düşmeden din-i mübin-i İslam’ı anlamaya ve anlatmaya çalışmaktır. Bize düşen görev; Müslümanları tek bir kalıba sokma, kardeşimizin niyetini sorgulama, kıt bilgimizle âlim kesilme, şahsi tartışmalarımızı ilmi tartışmaların önüne geçirme gibi hatalara düşmeden vahdetimizi korumaktır. Farklı dinî yaklaşımlarımız, köklü geleneğimizden ve medeniyetimizden aldığımız güçle geleceğe güvenle bakmamızın önündeki engeller olmamalıdır. İslam’ın sabitelerini elbirliği ile muhafaza etmek, değişkenler konusunda ise birbirimizi dinlemeye, değerlendirmeye ve anlamaya çalışmak zorundayız. Zira ihtilafın hilafa, tefrikaya ve fitneye dönüşmesine fırsat vermemek her Müslüman için vazgeçilmez bir sorumluluktur.” [22]
Tefrikaya ve fitneye düşmeden vahdeti korumak suretiyle düşünce ve yaşayış itibarı ile inkar edenlerden Müslüman kimlik ve farkınımızı korumak zorundayız.
İyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde kötü işler yapan; kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan Müslümanlar aynı zamanda açık deliller geldikten sonra ayrılıklara ve anlaşmazlıklara düşebilmekte, her topluluk kendi inancıyla övünebilmektedir.
Kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenen, hakkı tekeline alan, çekişmeye, faydasız tartışmaya ve ben merkezli bir anlayışa evrilen, eleştirirken itidali ve sağduyuyu kaybeden, ifrat ve tefritten kurtulamayan, kendi görüşünün tek isabetli ve haklı olduğunu ileri süren anlayışlar Müslümanlara zarardan başka hiçbir şey sağlamaktadır. Fitneyi körükleyen, Müslümanların güçlerini zaafa uğratan bu anlayış küfrün ve zalimlerin iştahını kabartmakta ve Müslümanları kolay lokma olarak görmelerine yol açmaktadır.
Dünya ve ahirette hüsrandan kurtulmanın yegane şartı, önce iman etmek sonra da hayırlı faaliyetlerde bulunmaktır. Kur’an, bu gerçeği şu ifadelerle dile getirir: “Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edenler, salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.” (Asr, 103/1-3).
Allah korkusu ve rızasına dayanmayan her türlü maddi ve manevi çalışma, akarsuyun altını ve yanlarını derinden oyarak desteksiz bıraktığı, geriden de çatlamış ve devrilmeğe mahkum, temelsiz bir toprak parçası; bunların sahipleri de, böyle bir yapıda yaşayan kişi gibidir (Tevbe, 9/109).[23]
Müslümanların muazzam dertlerinin hiç birisine faydası olmamakla birlikte, fitne ateşine odun taşıyan Türk yankafalıların (aydınların) ve Batıcı müşrik ve münkir kafalılar ile bunların kafasının aynı biçimde çalıştığına da şahidiz. Ya da her türlü imkan ve güce sahip olmalarına rağmen, kendilerinden başka hiçbir şeyi umursamadan ustalıkla (!) gemisini yürütmeye çalışanları da unutmuyoruz.
Ya hain olarak düşmana hizmet ediyor ya da ahmak olarak…
Milyonlarca Müslümanın katledildiği, milyonlarcasının kendi topraklarından hicret etmek zorunda kaldıkları ve düşmanın saldırılarına devam ettiği bir zamanda hiç kimsenin temelsiz iddialarla yeni mezhep çatışmaları üretme hakkı yoktur. Bırakın insanlar İttihad-ı İslam yani vahdet için ümit beslesinler. Bu ümmet mazlum ve saldırı altında. Yeni fitneler üreterek düşmanın işini kolaylaştırmayın. İslam ve Müslümanların derdini dert edinmek ve istikbalimizi İslam’ın izzetinde aramak zorundayız.
Emin Emre, 10.03.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları
[1] Yrd. Doç. Dr. Musa BİLGİZ, Kur’an’da Amellerin Değer Yönünden Mukayesesi, s.132.
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/30721
[2] Ahmet Küçük, Ulûmu’l-Kur’ân Hakkında Düşünceler, s.200.
http://isamveri.org/pdfdrg/D02420/2010_2/2010_2_KUCUKA.pdf
[3] İzzet Derveze, et- Tefsirul Hadis, Ekin Yay, İst. 1998, I, 374.
[4] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ كَفَرُواْ
[5] اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ
[6] Mevdudi, Tefhîm,V/381.
[7] الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
[8] أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا
[9] يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
[10] إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
[11] Prof. Dr. Kaşif Hamdi OKUR, KUR’AN-I KERİM’DE İHTİLAF AHLAKI, s.12.
http://www2.diyanet.gov.tr/DiniYay%C4%B1nlarGenelMudurlugu/DergiDokumanlar/Aylik/2017/aylik_%C5%9Fubat_2017.pdf
[12] وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
[13] وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
[14] فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
[15] مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
[16] أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ
[17] اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
[18] http://besairulkuran.blogspot.com.tr/2012/05/enam-suresi-101-165-ayetler.html
[19] وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
[20] وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَآ آتَاكُم فَاسْتَبِقُوا الخَيْرَاتِ إِلَى الله مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
[21] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
[22] Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ, HİLAF MI? İHTİLAF MI?, -Başmakale- s.5.
http://www2.diyanet.gov.tr/DiniYay%C4%B1nlarGenelMudurlugu/DergiDokumanlar/Aylik/2017/aylik_%C5%9Fubat_2017.pdf
[23] Yrd. Doç. Dr. Musa BİLGİZ, KUR’AN’DA AMELLERİN DEĞER YÖNÜNDEN MUKAYESESİ, s.154.
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/30721
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.